Bölüm 161: Simya ve Kimya

avatar
3316 10

Release That Witch - Bölüm 161: Simya ve Kimya


 

 Çevirmen: Lodos

Doğru akım jeneratörü basit ilkelerle çalışan basit bir makineydi. Roland modern dünyasındaki çocukluğunda düzinelerce dört tekerlekli oyuncak arabaların motorlarını çıkarmıştı. İster sıradan motorlar olsun ister yüksek-performanslı Jinchaoba motorları olsun; hepsinin bakır tellerini elleriyle sarmıştı... Bunların hepsi tipik doğru akım motorlarıydı.

 

Doğru akım jeneratörüyle doğru akım motorunun yapısında hiçbir fark yoktu. Özünde aynı sayılırdı. Yalnızca işlevleri farklıydı. Doğru akım motorundaki rotorun dönmesini sağlayan başka bir makine olduğu sürece, rotor yani iletken sürekli manyetik alan içinde dönerek manyetik hatları kesecek ve böylece elektrik akımının devamını sağlayacaktı.

 

Gizemli Ay ve Anna’nın yardımıyla Roland, basit bir doğru akım motorunun yapımını büyük bir hızla, yarım günde bitirmişti. Statorun tüm parçaları ahşaptan yapılmıştı. Ardından manyetikleştirmesi için Gizemli Ay’a vermişti. Rotor da ahşap bir kütükten yapılmış ve her iki ucunu da komütatör yerleştirilmişti. Rotor merkezde bulunan bir delikten, buhar motoruna bir mil vasıtasıyla bağlanmıştı. Ayrıca komütatörleri kütüğe gömünce birbirlerinden izole edilmelerini de sağlamıştı.

 

Bundan sonra, yeni tipte bir buhar motorunu yapmak Anna’nın işiydi. Roland ve Gizemli Ay, harika yeteneklerini izlerken yanında duruyorlardı. Büyük makine parçaları yaptığında, her zaman ilk önce demir külçe yığınını siyah aleviyle sarardı. Onları ilk önce yakıp eritir ve ardından da siyah aleviyle sıkıştırarak, metali istenilen ebatlarda plakalar haline getirirdi. En sonunda, plakalardan istediği parçaları keserdi.

 

Ertesi gün, Roland kalsinasyon odasındaki jeneratörü test edecekken, muhafızı ona heyecan verici bir haber getirmişti. Kırmızısu şehrindeki simya atölyesinin baş simyacısı onu takip eden oldukça fazla insanla birlikte Sınır Kasabası’na gelmişti,

 

***************

 

Gece sırasında Roland’ın mektubunu okuduktan sonra Kyle Sichi, Sınır Kasabası’na gitmeyi aklına koymuştu. Ertesi gün, öğleden sonra ailesi ve bir düzine öğrencisiyle birlikte kasabaya giden bir ticaret gemisine binmişti. Maalesef en iyi öğrencisi Chavez, uzunca bir tereddütten sonra kendisine katılmayı reddetmişti.

 

Kyle mektubun içeriğini diğer simyacılara söylememişti. Ne kadar fazla simyacının bilgisi olursa gidişindeki gecikme de o kadar uzun olurdu. Ayrıca Dük’ten de endişe duyuyordu. Kristal cam başarısıyla ilgili haberi duyunca oldukça karlı olan bu lüks malın ticaretini kendi elinde sıkıca tutmak isterdi ve şehirden gitmesini de engelleyebilirdi.

 

Dük’ün simya atölyesininin yapımındaki cömert bağışının geri ödemesi olarak, Kyle formulü ve kristal camın ateşleme sürecini bir parşömene yazarak çekmecesinde bırakmıştı. Ancak ister kristal camın formülü olsun ister simya atölyesinin baş simyacısı olmak olsun simya hakkındaki gerçeği öğrenmekle karşılaştırılırsa ikisinin de hiçbir önemi yoktu.

 

Beş gün sonra Kyle nihayet Sınır Kasabası’nda mektubu kendisine yazan Roland Wimbledon’la buluşabilmişti. Lord’un kalesinin kabul salonunda Kyle, Roland’a selam verdikten sonra oturduğu anda aceleyle istediğini dile getirmek için konuşmaya başlamıştı:Majesteleri, eğer sakıncası yoksa simyagerinizle tanışmak ve konuşmak istiyorum.”

 

“Simyager mi? Sen gelmeden önce Sınır Kasabasında simyager yoktu. Ama artık sen, benim simyacımsın.diyen Roland gülümseyerek cevapladı.

 

“Demek istediğiniz... Yani o simya denklemleri sizin tarafınızdan mı yazıldı?” diyen Kyle Prens’in son cümlesini direk olarak görmezden gelmiş ve yüzü biraz solmuştu. Şu an başka bir olasılık yüzüne çarpıyordu. Prens Roland bu simyasal formülleri saraydaki akıl hocalarından öğrenmiş olmalıydı. Prens’in bu kadar çok şey bildiği göz önüne alınırsa Kral’ın Şehri’ndeki simya atölyesi bu kurallarda çoktan ustalaşmış olmalıydı. Eğer bu doğruysa, onların üstünde yer almak istemesi gülünç olurdu.

 

“Şey, tam olarak o şekilde değil. Bu formüller, 400 yılı aşkın olan eski bir kitapta yazılıydı. Ben sadece kitabı buldum. O zamanlarda bu ilime ‘kimya’ deniyormuş” diye yanıtladı Roland.

 

“Ki... Kimya?” Kyle, bu formüllerin Kral’ın Şehri’ndeki simya atölyesi tarafından yazılmadığını duyunca oldukça rahatlamıştı. Ama Prens’in cevabı hala şok ediciydi. 400 yıl önce kimin bu kitabı yazdığını merak etmişti. Çünkü Kral’ın Şehri’ndeki simya atölyesi bile sadece yaklaşık 200 yıllık bir geçmişe sahipti. Ayrıca, simyagerlerin önceki zamanlara kıyasla daha az bilgiye sahip olduklarına da inanmakta zorlanıyordu.

 

“Evet. Yazar kitaplarında kütlenin korunumu kanunu isminde bir hipotez öne sürmüş. Dünyayı oluşturan maddeler asla kaybolmuyor veya artmıyor. Bunun yerine, sadece başka bir modele dönüşüyorlar. Örnek olarak bu pastayı alın.” Roland uzun masadaki pastayı göstererek devam etti: Bunu yediğiniz zaman, bir kısmı vücudunuz tarafından absorbe edilecek ve geri kalan kısmı atılacaktır. Absorbe ettiğiniz pastanın kütlesiyle vücudunuzdan atılan pastanın kütlesi yediğiniz pastanın kütlesine eşittir.”

 

“Bekleyin... Majesteleri... Biraz düşündükten sonra Kyle devam ederek:Bir odunu kül haline gelene kadar yakarsam, ne kadar tartılırsa tartılsın külün ağırlığı odundan daha hafif olacaktır. Maddeler hiç ortadan kaybolmuyorsa, eksik madde nerede?”

 

“Kitaplar bunu da açıklıyor. Eksik ağırlık, yanma sırasında gaz ve buhar haline gelen maddelerde bulunuyor. Geri kalanıysa arkasında bıraktığı küller.” diyen Roland gülümseyerek açıklamıştı.

 

“Gaz?” Kyle’ın kafasında aniden bir ilham belirmişti. Sorusuna devam etti: “Havanın bir ağırlığı mı var?”

 

“Elbette. Her maddenin bir kütlesi var.” diyen Prens başını sallayarak açıklamaya devam etti: Bunu ispatlamak oldukça kolay. Bir şişeye biraz talaş koyup ağzını bir mantarla kapat. Şişenin ağırlığını bir terazide tartın. Terazi dengelendikten sonra, içindeki talaşı yakın. Gaz ve buhar şişeden çıkmadığı sürece terazinin dengede kaldığını göreceksin. Tüm kütlesi hala içinde olacaktır.”

 

“Bu da o eski kitapta yazılı? Lütfen bu kitapları okumama izin verir misiniz?” diye endişeyle sordu Kyle.

 

“Evet. Bana birkaç söz verdiğin sürece.” diyen Roland ellerini gerdi,

 

“Lütfen söyleyin.”

 

“Birincisi: Benim için çalışacaksın. Maaşın Kırmızısu Şehrindeki simya atölyesinde aldığın kadar olacak. İkincisi: İşi kabul ettikten sonra, gizlilik yönetmeliklerine uyacaksın. Bunun anlamı şu; eserin ayrıntılarını diğer simyacılara ifşa edemezsin. Üçüncüsü, benim için çalışmayı kabul edersen, beş yıllık bir sözleşme imzalayacağız. Beş yıl sonra kalmayı ya da ayrılmayı seçebilirsin. Ayrıca ayrıldıktan sonra gizlilik koşuluna da tabi tutulmayacaksın. Çalışma sonuçlarını diğer simyacılara veya simya loncalarına gösterebileceksin. Bu üç şartı kabul edersen, Sınır Kasabasında size bir ev ve bir kimyasal laboratuvar temin edilecek. Ayrıca ‘Temel Kimya’ kitabını da ödünç vereceğim. Kitaptaki bir şeyi anlamak zor gelirse, bana sormak için gelebilirsin.”

 

Gizlilik yönetmeliği ve kimyasal laboratuvarlar gibi bazı garip terimlerin haricinde anlaşmanın şartları sert değildi. Genel manayı kavramıştı. Ayrıca 5 yıl o kadar da uzun bir süre değildi. Kyle Prens’in sonsuza kadar Sınır Kasabası’nda kalmasını isteyeceğini düşünmüştü.

 

Aslında Kyle oldukça kararlıydı. Simyanın özünü içeren bu kitabı okumak için sabırsızlanıyordu ve sert koşulları kabul etmeye de hazırdı.

 

Bunları düşündükten sonra Kyle hafifçe ileri doğru eğilerek: “Majesteleri, hizmetinizdeyim.” dedi.

 

Prens, görgü kurallarına pek aldırmıyor gibi görünüyordu ve doğrudan: “İyi, işte bu. Laboratuvar Kırmızısu Nehrinin direk yanında. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra sana laboratuvarı, cam eşyanın kullanımlarını ve çalışma işlemlerini göstereceğim ve bundan sonra bir laboratuvarda nasıl çalışman gerektiğini anlayacaksın.”

 

Bunları duyan baş simyacı, sıradan bir soylunun sadece antik bir kitap okuduktan sonra simyadan bahsederken kulağına neden bu kadar becerikli ve emin geldiğini merak etmesine engel olamıyordu. Bunu düşünmenin henüz zamanı olmadığından Kyle, şüphelerini bir kenara atarak bir soru sordu: “Majesteleri, sizin için ne yapabilirim?”

 

Prens cevapladı: “Ah, evet. Yüksek yoğunluklu bir asit çözeltisi. Elinden geldiğince fazla üretmelisin.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44297 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr