Bölüm 155: Ziyaretçi

avatar
3319 12

Release That Witch - Bölüm 155: Ziyaretçi


 

Çevirmen: Lodos

Roland, ilk defa bir satış işleminden dolayı buhar motoru üretecekti ve bu şimdiye kadar yaptığı en büyük ticaretti. Sadece bir makinenin fiyatı 500 kraliyet altınıydı. 10 makineye ulaşana kadar ilk ayda iki makine teslim etmeliydi. Bir sonraki ayda sayıyı bir arttıracaktı. Teknik destek parça değişimi ve ekipmanların yükseltilmesi gibi şeyler için ekstradan kraliyet altını alacaktı. Ücretsiz garanti hizmetini bilmediğinden dolayı bu Roland için daha fazla para demekti. 

 

Barov anlaşma konusunda oldukça heyecanlıydı. Ona göre ister ticaret olsun ister ganimet, belediyeye gelir getirebilecek herhangi bir şey güzel idi. 

 

Anlaşmayı sorgulayıp karşı çıkanlar da vardı. Carter, Scroll, Bülbül gibi. Daha Sınır Kasabası’nın kendisi için motorlar yeterli değilken bu makineleri dışarıya satmak için henüz erken olduğunu düşünüyorlardı.

 

Roland bunu açıklamaya zahmet bile etmemişti. Çünkü duruma bir Lord’un gözünden bakmıyordu. Bu kararını bir sanayi teşvikçisi olarak vermişti.

 

Bunu yapacak bilgiye sahip olsa da toplumunu sanayileşmeye yalnız başına itmesi imkansızdı. Kasabanın tüketim kapasitesi de son derece sınırlıydı. Üretilen sanayi ürünleri, eğer kimse tarafından alınmazsa hurdadan farkı kalmazdı. Bu yüzden tek bir seçeneği vardı, sanayileşmeye daha fazla insanı dahil etmek.

 

Buhar motoru satarak ne kazanabilirdi? Yeterli para, çok sayıda iş ve en önemlisi nitelikli işçiler.

 

Roland’ın üretimi sınırlandırmasının nedeni de buydu. Anna’nın kabiliyeti çok gelişmişti ve üretim verimliliği artmıştı. Yeterli hammadde olduğu sürece her gün bir buhar motoru üretebilirdi. Bu makineleri kolayca satabilirdi. Ama o zaman bu sadece bir “ticaret” olurdu.



Eğer sanayileşmenin gelişimini teşvik etmek istiyorsa üretim, montaj ve bakımdan sorumlu olan özel bir ekip kurmalıydı. Roland’ın planında delme makinası, planya tezgahı, freze makinesi gibi gerekli tüm araçları üreten bir fabrika kurmak vardı. Buhar motorunun üretiminin tamamı sadece işçiler tarafından yapılmalıydı.

 

Başlangıçta ürünlerin kalitesi oldukça kötü olacaktı ama yavaş yavaş her şey rayına oturacaktı. Ayrıca Anna’nın yaptığı aletlerin yardımıyla da işçiler sadece üretim sürecini bildikleri sürece üretim hızları da büyük ölçüde artacaktı.

 

Bir sonraki adımı, üretim ölçeğini genişletmek ve makinelerden kazanç getirebilecek nitelikli işçiler eğitmekti. Nitelikli işçiler kasabada daha gelişmiş ürünler üretmesine imkan sağlayacaktı. Örneğin; buhar trenleri, buharlı gemiler, vb. gibi. Roland’ın bu verimli döngünden hiçbir şüphesi yoktu. Ayrıca buhar motorunu satarak Sınır Kasabası dolaylı yoldan fayda sağlayacaktı. Örneğin, madencilik için kullanılırlarsa, cevher fiyatları düşebilirdi. Nakliye için kullanılırlarsa ticaret teşvik edilmiş olurdu. İpçilik ve tekstil için kullanırlarsa da kendi açıklarını karşılayabilirlerdi.

 

Roland bu buhar motorlarının sadece Sınır Kasabası’nda yapıldığı sürece ülke çapında yaygınlaşmasını istiyordu. Eğer tüm ülkede yaygınlaşırsa zamandan ve işten oldukça tasarruf edebilecekti.

 

Ayrıca alıcıların buhar motorlarını taklit edebileceği ihtimalini de düşünmüştü. Ama yeni buhar makinesine, delme makinesi sayesinde yuvarlak silindirler ekleyerek bazı kompleks parçalar yerleştirmişti. Mevcut teknolojileriyle kısa sürede böyle nitelikli bir makine üretmeleri oldukça zor olacaktı. Hatta Anna gibi bir cadı olsaydı bile, zor olacaktı.

 

Böylesine büyük bir sipariş almaktan ve sanayi ürünlerini satacak bir yol bulduğundan mutlu olmalıydı. Ama Roland mutlu değilmiş gibi gözüküyordu. “Gökyüzü temiz, neden hala mutsuzsun?” diyen Bülbül bacaklarını masanın üstüne doğru uzatmış ve kucağındaki kurutulmuş balığı yemekle uğraşıyordu: “Hala Kilise’den dolayı mı endişelisin?”

 

Scroll olmadığından Bülbül her zamanki gibi rahat davranıyordu. Yeri bildiği koltuğuna geçmiş ve masanın köşesine ayaklarını uzatmıştı. Diğer Lordlar için bu açıkça hoşgörüsüz ve saygısız bir davranış olarak kabul edilse de Roland bunu takmıyordu. Bülbül de bunu biliyormuş gibi görünüyordu.

 

“Kilise’nin beni ve Garcia’yı aynı anda taht savaşı için desteklemesinin nedenini merak ediyordum. Ama şimdi anlıyorum.” diyen Roland kaşlarını çatarak devam etti: “Eğer haklıysam, Timothy’nin de kiliseden bir davet aldığını düşünüyorum.”

 

Ticarete ek olarak Margaret onun için bir dizi de istihbarat getirmişti. Aralarından biri Roland’ı şaşırtmıştı. Kilise Ebedi Kış Krallığı’na saldırıp ülkeyi devr almıştı ve Margaret’in ifadesine göre Kurt Yüreği Krallığı’nı da istila etmeyi amaçlıyorlardı. 

 

“Üçünüzü de taht rekabetinde destekliyorlar mı yani?”

 

“Desteklemek yerine yoruyorlar.” diyen Roland başını sallayarak devam etti: “Kilise, savaşın tüm ülkeye yayılmasını umursamıyor. Daha ziyade Gökhisar Krallığı’nın iç savaşta olduğunu görmekten mutluluk duyarlar. Hatta Kiliseleri’nin veya inananların savaşa karışıp karışmadığı hakkında da endişeli değiller. Gökhisar Krallığı geniş toprakları ve büyük nüfusuyla Ebedi Kış Krallığı kadar güçsüz değil. Eğer kuvvetlerine güvenecek olsalar askeri güçlerinden büyük kayıp verirler. Fakat birbirimizi öldürmemizde bize yardım ederlerse, krallığı devralmak için yalnızca küçük bir bedel ödemeleri gerekecek. Ne kadar inananın öldüğü umurlarında değil. Çünkü Kilise kendi krallığını kurmak istiyor. Bu haplar iyi bir şekilde hazırlanmış tuzaktan başka bir şey değil.”

 

Kral III.Wimbledon tarafından yayınlanan Kral’ın seçimi hakkındaki kraliyet fermanı, Kilise’nin bu durumda hile yapmasına izin vermekle eşdeğerdi. Gökhisar Krallığı, Kurt Yüreği Krallığı ve Ebedi Kış Krallığı ele geçirildikten sonra Şafak krallığı tek başına ayakta duramayacak ve çok geçmeden teslim olacaktı. Kilise’nin asıl amacı muhtemelen dört krallığı birleştirmekti Ayrıca haberlerin bu devirde ne kadar yavaş geldiği ve halkın siyasete olan kayıtsızlığı göz önüne alınırsa gerçekleri sadece iş işten geçtikten sonra fark edeceklerdi.

 

Roland’ın endişeli olmasının sebebi de buydu.

 

Çünkü bu çağda ulusal bir beraberlik yoktu. Gökhisar Krallığı’nın soylularına bağımlı olmak da bir felaket olurdu. Kilise’nin saldırması halinde Batı bölgesinde güvenebileceği çok az insan vardı.

 

“Ama yeni bir silahın var. Yargı ordusunun askerleri ortalama bir şövalyeden çok da güçlü değil. Bu yüzden seni yenebileceğini düşünmüyorum.”

 

Roland geçmişte Kilise denildiğinde Bülbül’ün ne kadar dehşete düştüğünü hatırlıyordu. Fakat bugünlerdeki kendine olan güveni Roland’ın beklentilerinin üstünde idi.

 

Hafifçe gülümseyerek iç çekti. Anna’nın altıpatlar tüfeği yapması zor değildi. Ama bir prototip üretmekle seri üretimi başlatmak arasında büyük bir fark vardı. İster tetiğin sıfırlanması olsun ister silindirin otomatik dönen tekerleği olsun; silahın performansı mükemmeldi. Fakat mermileri nasıl ateşleyeceğini çözemediği sürece, bu yeni silahlar gerçek değerine ulaşamayacaktı. Cıva veya cıva nitrat yokluğunda bazı alternatif materyaller kullanmak zorunda kalacaktı.

 

Roland, Kırmızısu Şehri’ne giden muhafızının bir müjde getirmesini umuyordu.

 

Eski coşkusunu geri kazandığında, günlük pratiğini yapması gereken Şimşek ofisine gelmiş ve beklenmedik bir mesaj getirmişti. Sınır Kasabası’nın doğu yakasındaki ormanda mavi bir bayrak asılmıştı.

 

Roland gizlice yaydığı söylentilerde yeni bir cadının Sınır Kasabası’na gelmesi halinde mavi bir bayrak asmasını istemişti.



 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44256 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr