Bölüm 153: Simya Part -1

avatar
3335 11

Release That Witch - Bölüm 153: Simya Part -1


 

Çevirmen: Lodos

Kyle Sichi simya atölyesine girdi.

 

Çıraklar, Baş Eğitmen’in içeri girdiğini görünce hemen selam durdular.

 

O elini salladı ve: “Herkes işine devam etsin.” dedi.

 

Çıraklar yerlerine oturup işlerine kaldıkları yerden devam ettiler.

 

Atölyenin en dış kısmı yıkama ve sınıflandırma odasıydı. Burada Gökhisar Krallığı’nın dört bir yanından gelen materyallerin temizlenmesi, ayıklanması, süzülmesi ve topraklanması yapılırdı. Odanın tasarımı çok zekiceydi. Birbirine paralel akan iki ufak derecik arasına taş bir yüzey döşenmişti. Bu dereciklerin arasında geçiş yapılabiliyor ve en uç noktalar temizleme alanı olarak kullanılıyordu.

 

İlk bakışta uzun ve dar gözüken yıkama odası iki derecik ile üç bölüme ayrılmıştı. Yan pencerelerden gelen ışıklar, taşlar sayesinde suyun yüzeyine yansır ve odada uzun ışık şeritleri oluştururdu. Işığın ve gölgenin üst üste binmesi, yılan derisini andırıyordu.

 

Duvara yaslanmış ellerindeki materyallerle uğraşan yaklaşık yüz çırak vardı. Ortaya çıkan atıklar kolay temizlenebilir özellikteyse ve sudan daha hafifse dereciğe bırakılır; eğer ki suda batıyorsa bir sepete yerleştirilerek yıkama odasından çıkarılırdı. Akan suyla temizlik yapmak, bir fıçı durgun suyla temizlik yapmaktan çok daha etkiliydi.

 

Çıraklar önlerindeki üç ila beş yıl boyunca burada çalışırlardı. Her türlü maddenin ayıklanmasında ve sınıflandırılmasında usta olduklarında da bir eğitmen tarafından seçilme şansına erişir ve böylece yan odaya geçerlerdi.

 

Kyle yıkama odası boyunca yürüdü ve Simya Atölyesi’nin merkezindeki arıtma odasına adım attı.

 

Kapıyı açtığında önüne geniş bir oda çıkmıştı. Bu geniş odayı desteklemek için Saklı Orman’dan 12 dev ahşap direk getirilmişti. Ayrıca taş duvarlarla çevrili bu odanın aydınlık olmasını sağlamak için birçok pencere vardı. Çatıda bile penceresi bulunuyordu ve pencereler de avluya açılıyordu. Arıtma odasının merkezinde altı geniş ahşap masa vardı. Masaların üzerinde her çeşit simya malzemeleri mevcuttu: yuvarlak tabanlı şişeler, deney kapları, teraziler, havan ve tokmak, fırınlar ve özel kaplar. Her eğitmen bir masanın yönetimi ve kullanımından sorumluydu. Kyle ise Kırmızısu Şehri’nin baş simyageri olduğu için doğal olarak en fazla aletin olduğu en büyük masa ona aitti.

 

Odada daima dağınıklık ve kargaşa hakim olurdu. Tıpkı Simyanın genelinde olduğu gibi. Hammaddelerin tümünü birbirine karıştırdıktan sonra ısıtmak, kömürleştirmek, sulamak veya yakmaktan oluşan süreç her zaman çok farklı ve büyüleciyi sonuçlar verirdi.

 

Deneyden sonra eğer kombinasyonlar başarılıysa, bu belirli işlem formül olarak yazılırdı. Bir kişi eğer benzersiz ve başarılı bir formül oluşturabilirse simyager olarak kabul edilirdi. Kendisi ondan fazla başarılı simya deneyi yapmıştı. Her bir deneyin tanrı tarafından ona gönderildiği düşünüyordu. Kyle, eğer simyası mükemmel olursa maddeleri sadece ayırmakla kalmayıp, her şeyi birleştirmeyi başarabileceğine de inanıyordu.

 

“Chavez, kar tozunun taklidinde ne kadar ilerledin?”

 

Yaklaşık yirmili yaşlarında olan genç bir adam başını iki yana sallayarak: “Kralın kahrolası simyacıları kesinlikle ekstra malzemeler eklemiş. Toz çok ince ezilmiş ve faydalı bir şeyin çıkması neredeyse imkansız.”

 

Chavez simya atölyesinde çalışan en genç simyagerdi. Genelde, simya formüllerinin oluşturulması uzun bir bilgi birikimi, denemeler ve bazen de biraz şans gerektirirdi. Atölyedeki bir çok kişi öğrencilik hayatları boyunca hiç ilerleyemezdi. Ama Chavez, simya için doğuştan gelen bir yeteneğe sahipti. İki yıl önce demir sülfatın kuru damıtılmasından alınan asidik sıvının tarifini kısaltabilmişti. O andan sonra odadaki beş simyagerin saygısını kazanmış ve böylece kendisine bir masa almıştı.

 

“Sakin ol ve sabırlı ol.” diyen Kyle gülümsedi ve genç adamın omzuna vurarak onu rahatlatmaya çalıştı. Sekiz yıldır baş eğitmen olan Kyle, karışıklık ve kaosun içindeki doğru mantığa ulaşmanın zor olduğunu biliyordu. “Yine de, ben dün akşam iyi bir şeyler oluşturabildim. En azından şu kibirli insanlara bir şeyler gösterebiliriz. Benimle gel.”

 

Masasına gitti ve iki öğrenciden kendisinin saklama kutusunu getirmesini istedi. Kutu yarım insan boyundaydı. Tamamen demirden yapılmıştı. Böylece çalınması veya yok edilmesi neredeyse imkansız hale gelmiş oluyordu. Anahtarını sokup, ilk çekmecesini açtı. Çekmecenin ortasında, küçük şeffaf bir kristal parçası vardı.

 

“Bir kristali mi kestiniz?” diyen Chavez, kristali eline aldı ve pencereye doğru tutarak dikkatlice incelemeye başladı. “Hayır, bu… Kristal cam! Tanrım, başardınız!”

 

“Doğru.” diyen Kyle gururla gülümsedi. “Onların gurur duyduğu bu simya buluşunun benim tarafımdan başarılı bir şekilde kopyalandığını fark ettiklerinde, yüzlerindeki ifadeyi görmek için sabırsızlanıyorum.”

 

Chavez, övgülerini kontrol edemediği için diğer simyacıların dikkatini çekmişti. Hepsi işlerini bırakıp ne yaptıklarına bakmaya gelmişlerdi

 

“Dün gece geç saatlere kadar üzerinde çalıştığınız şey bu mu? İnanılmaz.”

 

“Çok güzel, bir kristal gibi görünüyor.”

 

“Tebrikler. Bununla birlikte simya atölyesinin statüsü Dük’ün gözünde bir kez daha yükselecek.”

 

“Bunu nasıl başardın? Bize söyler misin?”

 

Kyle başını sallayarak: ”Herkesin bildiği gibi cam bileşimi büyük ölçüde nehir kumuna benzer ama yaktığımızda camın rengi değişiyor çünkü kumun içerisinde pislikler var. Bu yüzden, ya saf bir kum bulmalıyız ya da saf hale getirecek bir temizleme yöntemi uygulamalıyız. Herkes bu yöntemleri deniyordu ve ben de aynı şeyleri yaptım. Simya sürecinin başarılı olması büyük oranda şansa bağlıydı. Söğüt Kasabası’ndan ince beyaz kum ve Mağlup Ejder Tepesi’nden kumtaşı aldım…”

 

Etrafındaki herkes açıklamasını bitirene kadar sessizce onu dinlediler ve açıklamasını bitirince, hep birlikte: ”Demek bu şekilde yaptınız, oldukça dikkatlisiniz.” dedi.

 

Kristaller hem nadir hem de değerli taşlardı ama şeffaf, renksiz kristaller çok daha nadirdi. En saf cam olarak sadece kristal cam düşünülürdü. Kral’ın Şehri’ndeki simya atölyesinin, Kırmızısu Şehri’nin simya atölyesi üzerinde baskı kurmak için kullandığı ürün buydu. Ayrıca, Kırmızısu Şehri’nin Dük’ü buradan kazanılan kraliyet altınlarına da büyük ölçüde imreniyordu.

 

Artık her şey çok geçmeden değişecekti. Chavez asit üretme yöntemine ek olarak kar tozunu oluşturmak için kullanılan bileşimi de bulabilirse, nihayet Kral’ın simya atölyesine geçebilecekti. Bu noktaya ulaştığında, burunları havada ona bakan kişiler, kibirli başlarını eğmek zorunda kalacaktı. Bunu düşünmek bile Kyle Sichi’nin modunu yükseltiyordu.

 

Kristal camın ikinci grubunu yapmak için ham maddelere bakmak üzereyken bir öğrencisi çılgınca yanına doğru koştu ve: “Baş eğitmen, Batı sınırındaki Sınır Kasabası’ndan bir elçi sizi görmek istiyor. Dördüncü Prens Roland Wimbledon’dan bir mektup getirmiş.” dedi.

 

“Prens Roland?” diyen Kyle kaşlarını çattı. Gökhisar Krallığı’nın kraliyet ailesinde gerçekten böyle bir kişi varmış gibi görünüyordu. Asiller hakkında pek fazla şey bilmiyordu. Onlardan aldığı izlenimden bildiği kadarıyla hepsi cahil ve eğitimsizdi. Ayrıca hep güç ve servet uğruna savaşırlardı. 

 

“Beni neden çağırıyor?”

 

“Bilmiyorum. Elçi, mektubu okuduktan sonra Majesteleri’nin ne istediğini anlayacağınızı söyledi.”

 

“…”

 

 Baş simyacının yüzünde tahammülsüz bir ifade vardı. Çünkü ya yüksek bir miktar parayla ona bir iş teklif yapılacağını ya da simyayı şeytanın hileleri diye kınayacaklarını düşünüyordu. Ama karşısındaki kişi Prens olduğundan dolayı en azından temel görgü kurallarını yerine getirmiş olmalı idi. 

 

“Beni ona götür ve mektubu aldıktan sonra da onu gönder!”

 

“Emredersiniz Baş Eğitmen.”




 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44329 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr