Bölüm 150: Taş Kule

avatar
3542 12

Release That Witch - Bölüm 150: Taş Kule


 

Çevirmen: Lodos

Şimşek, Saklı Orman’ın üstünde uçuyordu.

 

Dünya onun gözlerinde çok küçük gözüküyordu. Tüm ayrıntılar belirsizleşmişti. Sadece çeşitli renkleri görebiliyordu. Kahverengi toprak, kül rengi dağlar, yeşil ormanlar ve mavi nehirler.

 

Tabii yeşiller, manzaranın çoğunu kaplıyordu.

 

Sınır Kasabası’ndaki tarlaların parlak, canlı yeşil renginin aksine buradaki yeşil rengi siyah tonlarla karıştığından koyu ve yoğundu. Bu bitmek bilmeyen koyu yeşil manzara batıdan kuzeye kadar uzanıyordu. Şimşek uzunca bir süre bakarsa yere çarpacakmış gibi hissetmeye başlıyordu. Bu nedenle, dikkatini her seferinde masmavi gökyüzüne yoğunlaştırarak üzerindeki bu baskıyı hafifletmeye çalışıyordu.

 

Arkasındaki kara bulutlar oldukça yavaş bir şekilde süzülüyordu. Yağmur ve sis Geçilmez Dağ ile Sınır Kasabası civarlarında idi.

 

Şimşek o anda Saklı Orman’da 450 yıllık bir kalıntı arıyordu. Hiç şüphe yok ki bu büyük bir keşifti. Yarım ay önce Roland ona bu görevi verdiğinde, kalıntıyı bulacağına dair büyük bir güvenle söz vermişti. Eski kitaptaki ipuçlarını inatla takip eden yılan büyücüsü Cara’nın aksine Prens Roland bu haritanın bir kaynak sayılmayacağını tekrar tekrar vurgulayarak güvenli bir şekilde araştırmasını ve başaramazsa üzülmemesini söylemişti. Bu sözler küçük kızı çok mutlu etmişti.

 

Şimşek, Majesteleri’nin haklı olduğunu biliyordu. Eskiden kullanılan büyük bir kale olsaydı bile, 400 yılda eninde sonunda çalılar ya da sarmaşıklar tarafından yutulur ve yok olurdu. Ama yine de o yeri bulmak istiyordu. Altıgen yıldızın yerini belirlediği sürece Kutsal Şehir Taquila’nın yerini tespit edebilirdi. Tüm açıklamaları dinledikten sonra Şimşek anında Taquila’nın nasıl bir yer olduğunu anlamıştı.

 

Kalıntıya inebilirse muhtemelen Kilise’nin büyük çabalarsa sakladığı sırrı yani Kilise ile Şeytanlar arasındaki savaşın arkasındaki asıl nedeni Prens için ortaya çıkarabilirdi. Bu, babasıyla yeni rotalar keşfetmekten çok daha eğlenceli olacaktı!

 

Deniz haritalarında kullanılan metodu kullanıyordu. Kağıdı küçük karelerle kaplamış. Ardından aynı hızda uçarak ve uçuş süresini de sayarak geçtiği bölgelerle eşleşen kareleri doldurmaya başlamıştı. Tüm kareleri dolduğunda görevi bitiyordu.

 

Şimşek, şimdiden karelerin yarısını doldurmuştu.

 

Arkasındaki yağmur bulutları beklediğinden daha hızlı yaklaşıyordu. Bulutlardan fışkıran yıldırımın sesini de duyabiliyordu. İrtifasını alçaltarak aşağıdaki ormana doğru çok hızlı bir şekilde uçtu.

 

Tam o sırada gözünün köşesinden bir anlığına beyazımsı gri bir gölge geçti.

 

Sadece bir saniyede gerçekleşmişti. Şimşek tam olarak ne gördüğünden emin değildi. Bu yüzden de havada durdu ve daha demin geçtiği bölgeye bir göz gezdirdi.

 

Özel bir şey göremedi.

 

Şimşek bunun bir illüzyon olup olmadığını merak ediyordu. Bölgeyi bir kez daha incelemeye karar verdi.

 

Ama bu sefer çok daha düşük bir irtifadan uçarak yapacaktı bunu. Orman artık sadece yeşilimsi bir yer değildi. Etrafta benekli ağaç gövdeleri etrafa saçılan dallar, her şekilde ve çeşitte olan yapraklar vardı... Şimşek’in önceden gördüğü detaysız yeşil orman kaybolmuştu.

 

Birkaç dakika sonra Şimşek birdenbire, dalların yapıştığı beyaz bir taş kulenin küçük bir bölümünü keşfetmişti. Kulenin tepesi kesilmişti ve alt kısmı da ormanda gizlendiğinden gökyüzünden görünmesi oldukça zordu. Eğer yağmur bulutları olmasaydı, muhtemelen burayı kaçırırdı.

 

Şimşek’in kalbi hızla atmaya başlamıştı. Burası haritada işaretlenen kalıntı olabilir miydi?

 

Taş kulenin etrafında uçtu. Olağandışı bir şey göremeyince daha da yakından bakmaya karar verdi.

 

İniş yaptıktan sonra, küçük kız teknik olarak burasının beyaz bir taş kule olmadığını fark etmişti.

 

Çünkü yakından baktığında sarmaşık ve yosunlarla kaplandığından hafif siyaha çalan yeşil bir renkteydi. Kuleye sanki büyük bir güçle vurulmuştu da bu yüzden hafifçe yana yatmıştı. Kuleyle aynı malzemeden ve renkten olan taşlar yerlere saçılmıştı. Büyük ihtimalle kulenin tepesinden düşmüştü. Bazı büyük taşlar halen görünür durumda olsa da küçük olanlar çimlere ve toprağa karışmıştı. Kule devasa idi. Neredeyse Prens Roland’ın kalesi kadar büyüktü. Bu tür yapılarda genellikle zeminin altında bir bodrum katı olurdu.

 

Şimşek kalenin bulunduğu yeri belirleyip hemen Sınır Kasabası’na geri dönmeliydi.

 

Kafasındaki mantıklı bir ses, yüzlerce yıllık bir kalıntıya girmenin iyi bir fikir olmadığını söylüyordu. Zehirli yeraltı gazları onu öldürebilirdi.

 

Fakat Şimşek yerinden ayrılmıyordu. Merak duygusu ile yanıp tutuşuyordu. İçindeki bir başka cesur bir ses sadece birazcık bakması gerektiğini söylüyordu. Gökyüzüne baktı. Mavi renkte olan gökyüzü yavaştan kararıyordu. Anlaşılan fırtına yaklaşıyordu.

 

Şimşek en sonunda kulenin içine girmek için bir mazeret buldu. Yağmurda uçmak rahat olmayacaktı. Islanmasını önlemek için kuleye girmek zorunda kalmıştı. Bodrumu bulsa bile kesinlikle oraya tek başına gitmeyecekti.

 

Zihnini topladıktan sonra, Şimşek büyük bir merakla sarmaşıklarla kaplı girişe doğru uçtu. Hançeri belinden çıkardı ve içeriye girmesine yetecek kadar küçük bir delik açtı. Ahşap kapı uzun zaman içinde çürüdüğünden kuleye girmek çok zor olmamıştı.

 

Kulenin tepesi kesildiğinden dolayı Şimşek, meşale olmadan bile her şeyi açıkça görebiliyordu. Kulenin birinci katını aradı, ancak hiçbir şey bulamadı. Açıkçası, güneş ışığına maruz kalan her şey en ufak bir iz bile bırakmadan zamanla yok olmuştu. Kulenin zemin katında duvar haricinde hiçbir şey yoktu. Şimşek ayrıca zeminden tavana kadar çıkmak için merdiven delikler bulsada etrafta merdivene dair hiçbir şey kalmadığını fark etmişti.

 

Bodrum katına giden geçidin yerini tespit etmesi oldukça kolay olmuştu. Zemin katın güneybatı tarafında, kule girişinin tam karşısındaydı. Bu yön ıssız toprakları gösterdiğinden Şimşek burasının antik kitapta bahsedilen Kutsal Şehir Taquila’ya gittiğinden şüpheleniyordu.

 

Bunu düşündüğü sırada, burnuna bir şey düştü. Bu yağmurdu. Kendini kuru tutmak için başka bir seçeneği olmadığından yavaşça yeraltına uzanan geçide girdi, köşeyi döndüğünde ahşap bir kapıyla karşılaştı. Kapı komple çürümüş olmasa dahi ufak bir dokunuşun ardından parçalanacakmış gibi görünüyordu.

 

Çiseleyen yağmur artık bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Yere çarpan su damlalarının sesi artık kaos halindeydi. Durduğu yer yağmurdan korunsa da, su bodruma doğru akmaya başlamıştı. Şimşek ayaklarının ıslanmaması için havaya yükselerek, havada süzülmeye başladı.

 

Şimşek aniden, yağmurun sesi arasında zor duyulan zayıf bir ağlama duydu.

 

Ses, vücudundaki bütün tüyleri diken diken etmişti. Küçük kız korkuyla etrafına göz gezdirdi. Ama bu dar geçitte etraftaki taşların dışında hiçbir şey yoktu. Dışarıdan gelen hafif ışık yardımıyla çantasını açtı ve içindeki meşaleyle, çakmaktaşı çıkardı. Biraz daha iyi görebilmek için ateş yakmak istiyordu.

 

O anda, yine bir bağırtı duydu. Bu kez sesin, arkasındaki ahşap kapıdan geldiğini fark etti. Şimşek ürpererek hemen arkasını döndüğü için meşalesini yere düşürmüş bu yüzden de üstüne su sıçramıştı.

 

Bu sefer ses daha da belliydi. Hala oldukça sessiz olmasına rağmen, sesin bir kadına ait olduğunu anlayacak kadar da yüksekti.

 

Bodrum katında birisi mi vardı? Bunu düşündüğünde sırtı anında soğuk terlerle kaplanmıştı. Bu nasıl mümkün olabilirdi? Taş kule, 400 yılı aşkın bir kalıntı olmalıydı. Dahası Saklı Orman’ın derinliklerine ondan başka kim gelebilirdi ki?

 

“Bana yardım et...”

 

Kadın üçüncü kez bağırdığında, sesi oldukça net geliyordu. Gerçekten de ahşap kapının ardındaydı. Birisi gerçekten de yardım istiyordu. Şimşek zorlukla yutkundu. Elini kapının üzerine dikkatlice koyduktan sonra hafifçe kapıyı itti. Islak yapış yapış olan kapı geriye doğru düşerken cızırtılı bir sesle yere çarptı.

 

Önünde aniden Uzun ve şişkin bir figür belirmişti.

 

Şimşek’in anında kanı dondu. Bu figür Soraya’nın çizdiği şeytanların aynısıydı. Şimşek bu loş ışıklı yerde Şeytan’ın ona bakmakta olduğunu hissediyordu. Devasa şeytan hafifçe öne eğildi. Yalnızca üç parmağı bulunan elinde, koyu kırmızı kan lekeleriyle parlayan bir baltası vardı. O saniye içinde, bu şeytanların Cadı Birliği’ndeki cadıları kestiği gün aklına geldi.

 

“Ah…!” Şimşek, yüksek bir sesle tiz bir çığlık attı. Elindekileri iblise atarak olabildiğince çabuk  bir şekilde geçitten dışarı çıktı. Yağmurun altında uçtuğu sırada Sınır Kasabası’na doğru ilerliyordu.

 

Ama Şimşek attığı çakmak taşının şeytanın göğsüne doğru fırlattığındaki o çatlarmış gibi gelen çarpma sesini duymamıştı. Çarpıştığı alan çatlamaya başlayarak, tüm vücudunu kaplayana kadar hızla yayıldı. Çatlaklarla kaplanan şeytanın vücudu küçük parçalara bölünerek toz haline geldi ve esen rüzgarla birlikte gözden kayboldu.




 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44261 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr