Bölüm 143: Göçmenler

avatar
3422 11

Release That Witch - Bölüm 143: Göçmenler


 

Çevirmen: Lodos

Uzun Şarkı’dan gelen yelkenli yavaşça Sınır Kasabası’nın iskelesine yanaşıyordu.

 

Karaya doğru ufak bir tahta indirildikten sonra, her çeşit yükleri taşıyan yolcular köprüden aşağıya doğru yürümeye başlamışlardı. Çoğu bu garip topraklara ilk kez ayak basmıştı. Bu nedenle gördüklerinden dolayı biraz şaşkınlardı. Arkalarındaki denizciler acele etmelerini istediklerinden dolayı da oldukça tedirgin hissediyorlardı.

 

Kalabalık ileriye doğru itilince, orta yaşlı bir kadının ayağı kaydı. Bu yüzden de dengesini kaybetti. Tahtanın üstüne doğru düştüğü sırada başka bir kadın hızla öne çıktı ve orta yaşlı kadını bileğini yakalayarak düşüşünü engelledi.

 

“Teşekkürler... Teşekkür ederim.” 

 

Kurtarılan kadının göğsü hala hızla yükselip alçalıyordu. Teşekkür ettiği sırada da korkusunun hala geçmediği belli oluyordu.

 

Ama diğer kadın, neşeyle elini sallamış ve bunun önemli olmadığını ifade etmişti.

 

İskelede durup gelen yolcuları bekleyen kişi Ferlin Eltek idi. Hemen yetenekli bir şekilde hareket eden kadının sevgili karısı Irene olduğunu fark etmişti. Irene beyaz bir elbise giymişti. Uzun saçlarını ise başının üstüne sarmıştı. Her zamanki gibi güzel ve zarifti.

 

Şövalye heyecanını bastıramıyordu. Irene en sonunda iskeleye ayak bastığında hızlıca ona yaklaşmaya başlamıştı. Çevresindeki insanların bağırmasını tamamen göz ardı ederek hızlıca ilerlemiş ve Irene’ye sıkıca sarılmıştı. Irene birisinin sarılmasını beklemediğinden ilk başta şaşırmıştı ama Ferlin’i fark ettikten sonra kibarca sarılarak karşılık vermişti.

 

“Dük’ün yenildiği haberini duyduğumda gerçekten çok korktum. Daha sonra Uzun Şarkı’da seninle görüşmek için hiç şansım olmadı.” diyen Irene hemen konuşmaya başlamıştı: “Neyse ki, şimdi güvendesin.”

 

“Lord’un şatosundaki zindandaydım. Muhafızların seni içeri sokması imkansızdı.” Ferlin, eşini bıraktığı sırada açıklamasına devam ediyordu: “Son yarım ay nasıl geçti?”

 

“…” 

 

Irene bir anlığına bir cevap verememiş sonra da sessizce: “Tiyatrodan ayrıldım.” demişti.

 

Ferlin, karısının söylediği kelimelerinin ardındaki anlamı fark etmişti. Batı Bölgelerinin Birinci şövalyesi olduğu zamanlarda sadece Lord ona dokunmaya cesaret edebilmişti. Ama Majesteleri’nin tutsağı olduğu andan itibaren Irene’nin tiyatro grubundaki adamlar kötü niyetlerini gizlememiş ve ona saldırmak için fırsat kollar olmuşlardı. Tiyatroda çalışmaya devam etmek bir koyun olarak kurtların ortasında öylece beklemek gibi bir şeydi.

 

“Artık bunlar önemli değil. Burada bir işim var. Ayrıca maaşı da düşük değil.” diyen Ferlin, Irene’i rahatlatmaya çalışıyordu: “Önce eve gidelim. Orada rahatça konuşuruz.”

 

“Ev mi?” Irene açıkça şaşırmıştı: “Ayrı ayrı yaşamak zorunda değil miyiz yani?”

 

Genellikle savaş sırasında ölmeyen ve fidyeleri alınmayan tutsakların çoğu hamal olarak kullanılırdı ve barakalarda ya da çadırların içinde yaşarlardı. Tabii ki, mahkumların ailelerine de iyi muamele edilmezdi. Kadınlar da yerde yatmak zorunda oldukları özel kamplarda yaşarlardı. Erkekler çalışırken, kadınlar erkeklerin yaşadıkları yerleri temizler ve çamaşırlarını yıkarlardı.

 

Bunları düşünen Ferlin’in kalbi, sıcacık duygularla dolmuştu. Uzun Şarkı’nın yakınındaki çiftlikte Irene’in en azından, rahat ve yumuşak bir yatağı olan geniş bir odası vardı. Ama Irene yine de Sınır Kasabası’na gelmeyi seçmişti. Her ne kadar küçük bir evde ya da bir çadırda başka kadınlarla yaşayacağını ve her gün çalışması gerektiğini bilse de sırf Ferlin için bunları göze alarak gelmişti.

 

“Artık bir öğretmenim.” diyen şövalye bir eliyle Irene’in çantasını almış, diğer eliyle de elini tutmuştu. Yeni bölgede yan yana yürüyorlardı: “Öğretmen olduğumdan dolayı beni ücretsiz olarak bir eve yerleştirdiler.”

 

Doğruyu söylemek gerekirse Prens’ten öğretmenlerin göreceği muameleyi ilk duyduğunda çok fazla bir şey beklemiyordu. Bir mahkum olduğundan en azından bir odasının olması iyi bir şeydi. Odası rüzgarı ya da yağmuru içeri geçirse idi bile, tamir ettikten sonra hala iyi bir yaşam alanı olabilirdi. Önceden bunları düşünse de asıl sonuç tamamen beklenmedik bir şey idi. Öğretmenlere verilen evlerin bu kadar düzenli olacağını hiç düşünmemişti.

 

Yeni bölgeye girdiğinde sokaklar aniden genişleşmiş ve yerler gri çakıllarla kaplanmıştı. Yerdeki taşlar pürüzsüz ve düzdü. Ayrıca uzun bir süre yürüseler bile ayaklarını incitmezdi. İlk başlarda Ferlin bunun nedenini anlamamıştı. Bu açıkça insan gücü ve zaman kaybıydı. Ta ki yoğun bir şekilde yağmur yağıp, suyun taşlar arasındaki boşluklardan lağıma aktığını görene kadar. Uzun Şarkı’da her yağmur yağdığında sokaklar çamura bulanıyor ve su birikintileriyle kaplanıyordu. Sınır Kasabası’nın yeni sokakları çok iyiydi.

 

Çevresini inceleyen Irene’in yüzünde şaşkın bir ifade vardı: “Buradaki evlerin hepsi yeni gibi görünüyor, doğru yolda olduğumuzdan emin misin?”

 

“Evet canım, neredeyse vardık.”

 

İki köşe geçtikten sonra Ferlin Eltek ve Irene, iki katlı tuğla evin önünde durdu ve Ferlin: “Burası.” dedi.

 

“Neresi?” diyen Irene etrafında iki kere dönmüştü. Ama kocası hala önlerindeki eve bakıyordu. Yüksek sesle sormaya cesaret edemediğinden ağzını kapatarak sordu: “Tüm bina bizim evimiz mi?”

 

“Elbette hayır.” diye güldü Ferlin: “Burası öğretmen evi. Bizim dairemiz ikinci katın ortasında. Hadi içeriye girelim.”

 

Kapıyı açmak için anahtarı cebinden çıkarmıştı. Ardından Ferlin eşini elinden çekerek yeni evine sokmuştu. Evlerinde bir salon, iki yatak odası ve iki tane de ek oda vardı. Ayrıca iyi dekore edilmiş mobilyaları da vardı. Odalar küçük olmasına rağmen şaşırtıcı derecede rahattı. Salonun dekorasyonu veya yatak odası düzeni olsun, her şey oldukça rahat hissettiriyordu. Yanına Irene’in gelmesiyle herşey mükemmelleşmişti.

 

“Aman Tanrım, tutsak olduğundan emin misin?” diyen Irene, her odayı dikkatle inceleyip bir odadan diğerine doğru koşmayı engelleyemiyordu. Küçük bir çocuk gibi heyecanlanmıştı. 

 

“Burada mı yaşayacağız?”

 

“Evet, elbette.” diyen Ferlin mutlu bir şekilde cevap verdi. Ardından dolabın içinden bir miktar ekmekle peynir aldı ve masanın üstüne koydu ve: “Gemide bir şey yedin mi? İlk önce karnımızı doyuralım. Daha sonra işe gitmeliyim.” dedi.

 

“Doğru, artık bir öğretmensin.” diye yanıtladı Irene: “Soylu çocuklarına mı öğretmenlik yapıyorsun?”

 

“Hayır soylular değil. Majesteleri’nin halkına öğretmenlik yapıyorum.”

 

“Halk mı?” Irene duyduklarına inanamıyordu: “Onlara ne öğretiyorsun?”

 

Bir örneğin açıklamadan daha iyi olacağına karar veren Ferlin masasından bir kitap alıp karısına uzattı. “Onlara okuma ve yazmayı öğretiyorum. Bu kitap Majesteleri tarafından verildi... Adı ‘ders kitabı’.” dedi.

 

Öğretmen olmayı seçse bile bu işi yapıp yapamayacağından endişeliydi. Sonuçta, öğretmen olan kişiler genelde saçları beyazlamış yaşlılar olurdu. Ama Majesteleri’nin görevlisi bu ders kitabındakileri anlamasının yeterli olacağını söylemişti. Ders kitabı denilen şeye baktığında, başkalarının okuma ve yazma öğrenmesi için birçok metodun olduğunu ayrıca kitabın oldukça detaylı yazıldığını fark etmişti.

 

Öğretim yönteminden ders içeriğine kadar her şey yazılıydı. İlk sayfada, acemi öğretmenler tarafından sıkça sorulan onlarca sorunun bir listesi de vardı. Örneğin; ”Nasıl iyi bir öğretmen olurum?” “Öğrenciyi öğrenme konusunda nasıl heveslendirebilirim?” “Öğrettiğim bilginin etkisini nasıl test ederim?” gibi sorular vardı. Bu soruların cevapları da her zaman kısa ve kolay anlaşılır cinsten idi. Okuduğunda yeni şeyler öğreniyormuş gibi hissediyordu. Ferlin işe başlamadan çok önce kitaba derinden bağlanmıştı.

 

Irene de benzer bir durumdaydı. Çocukluğundan beri tiyatroda olduğundan Ferlin’den daha fazla kitap ve oyun senaryoları okumuştu. Bu güzelliği ve bilgeliğiyle eğer asil bir ailede doğmuş olsaydı tüm batı bölgelerinde tanınan olağanüstü bir kadın olurdu.

 

Birkaç sayfa çevirdikten sonra Irene aniden başını kaldırdı ve: “Az önce sanki öğretmenlerin iyi bir maaş aldığını söylemiştin.” dedi.

 

“Ayda 20 kraliyet gümüşü ve bu her yılda beş gümüş artıyor.”

 

“Burada tiyatro da yok, değil mi?”

 

“O... Maalesef yok.” diyen Ferlin tereddüt etmişti çünkü karısının aklından geçenleri tahmin edebiliyordu.

 

Kendinden emin bir şekilde kitabı kapatmış ve gülerek: “Öyleyse karar verildi, ben de öğretmen olacağım tatlım. Tıpkı senin gibi.” demişti.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44808 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr