Bölüm 142: Maden Arabası

avatar
3494 10

Release That Witch - Bölüm 142: Maden Arabası


 

Çevirmen: Lodos

Uzun Şarkı fethedileli bir buçuk ay geçmişti. Bu yüzden kalenin beş asil ailesi vermeleri gereken insanları ve malzemeleri Sınır Kasabası’na çoktan teslim etmişti.

 

Tarım Bakanlığı’nın kurulumu tamamlandıktan sonra bahar ekimiyle birlikte Roland’ın tarım alanındaki devrimin ilk adımı nihayet başlamıştı. Şafak vakti olduğunda özgür bir insan olma umudu taşıyan köleler büyük bir motivasyonla çalışmaya başlıyorlardı. Köleleri teşvik amaçlı kamçı kullanmak Shishui Nehri’nin güneyindeki alanda yoktu. Tembel olan kölelerse hızlarını arttırmaları için onları motive edecek hiç kimsenin gelmediğini fark etmişti. Sadece belediye çalışanları tuhaf aletlerle çalışmalarını kontrol ediyordu. Lord’un bir veya iki arazinin hasatı hakkında endişelenmediği belliydi. Çiftlikle ilgilenen köleler bunu kendi gelecekleri için yapıyorlardı.

 

Tarım Bakanlığı’nın çalışanları olağanüstü yetenekli olunmasa dahi çalışma prensibinin yayılması gerektiğini anlamışlardı. Bu yüzden bunu kölelere durmadan tekrar ediyorlardı. Roland bu aşılamanın gücünü arttırmak ve biraz da kendi hislerini tatmin etmek için Shishui Nehri’ni kırmızı bayraklar ve afişlerle doldurmuştu. Afişlerde yazılanlar şunlar idi: “Zengin olmanın tek yolu emek”, “Sıkı çalışmak onur ve şan getirir.”, “Kaderini sıkı çalışarak değiştir.” ve benzeri gibi şeyler.

 

Elbette bu pankartları herhangi bir itiraz olmadan koyması mümkün değildi. Mesela Barov bunun hakkında şikayette bulunan ilk kişi idi.

 

“Majesteleri, bunun gibi şeyler anlamsız. Kölelerin büyük çoğunluğunun okuması yok. Olsa bile, afişlerin üzerine yazılanları umursamazlar. Bu insanlar eğitimsiz ve cahiller. Hatta bazılarında kamçı bile işe yaramıyor. Bu yüzden afişlerde yazılan derin ve gizemli metinlerden ne bekliyorsunuz anlamıyorum.”

 

Roland’ın cevabı oldukça basitti: “Bu afişler onlar için bir anlam taşımıyor.”

 

Bu yanıtı duyan Bakan Yardımcısı’nın kafası çok karışmıştı: “O zaman neden bu afişleri asmak istiyorsunuz ki?”

 

“Devam edecek bir örnek oluşturmak için.”

 

Roland kölelerin aptal ve değiştirilemez olduğunu hiç düşünmemişti. Eğitimsiz oldukları doğruydu ama bu düşünemedikleri anlamına gelmiyordu. Hırs ve çıkar sevdası en aptal insanı bile ilerletirdi. Bu basitçe insanın doğasında vardı. Bu yüzden Tarım Bakanlığı’nın uygulamaları başlangıçta çok az etkiye sahip gibi görünse de kalplerine bir umut bırakıyordu. Tıpkı bir tohum gibiydi. En sonunda büyümeye başlayacaktı. İlk köle özgür bir insan olup hasat ettiği ürünleri para karşılığında satıp şık kıyafetler, güzel yemekler, sağlam ve sıcak bir tuğla ev aldığında durmadan tekrarlanan slogan hemen akıllarında belirecek ve kalplerinin derinliklerine işlenecekti.

 

Nehir kıyısındaki afişler konusunda ise; Sınır Kasabası evrensel eğitimini tamamlayınca bunun meyvelerini alacaktı.

 

Yoksulluktan kurtulmak ve Sınır Kasabası’nın resmi bir vatandaşı olmak kölelerin kendi ellerindeydi. Hatta buranın ilk sakinlerinden çok daha iyi bir hayata sahip olabilirlerdi. Hepsi ne kadar sıkı çalışacaklarına bağlıydı.

 

*

 

Demir Kafa madenin girişinde durmuş, yeni posta cevherin gelmesini bekliyordu. Şeytan Ayları’ndan beri buharın sebep olduğu yüksek sıcaklık yüzünden haşlandıktan sonra, bu siyah makineye yaklaşmaya cesaret bile edemiyordu.

 

Neyse ki Sınır Kasabası’nda Bayan Nana gibi bir melek vardı. Nana, Demir Kafa’yı iyileştirmek için yanaklarına dokunduğunda kalbi sıcacık duygularla dolmuştu. Yaralı olduğu sırada Nana’ya Şeytan’ın elçisi olduğunu söylediği için kendisine sinirleniyordu. Bu Nana’ya açıkça bir hakaretti! Bu yüzden kıştan sonra iki tane salamura balık ve yaban domuzu bacağı alıp Bay Pine’ın evine gitmiş ve hatasından dolayı özür dilemişti.

 

Daha şaşırtıcı olanı ise Sör Pine’nın bir vikont olmasına rağmen diğer kibirli soyluların aksine özürünü alenen kabul etmesi idi. Demir Kafa ilk defa tüm soyluların acımasız insanlar olmadığını düşünmeye başlamıştı.

 

“Demir Kafa!” Tünelden hızla gelen toz kaplı bir madenci bağırmıştı: “İp çoktan bağlandı.”

 

“Pekala.” diye bağıran Demir Kafa buhar motoruna dönerek: “Herkes alandan çıksın! Frank ilk önce yeşil kolu kaldır. Ardından kırmızı kolu kaldır! Eğer bir hata yaparsan kafanı kırarım! ” dedi.

 

Bağırarak karşılık veren Frank: “Bana güven, ne yapacağımı biliyorum!” dedi.

 

Nils, Birinci Ordu’ya kabul edildikten sonra buhar motorunun çalışmasını organize etmekten sorumlu olan kişi Demir Kafa olmuştu. İlk günlerde emir verdiği Frank, sık sık hata yapıyordu. Hatta borulardan birisinin patlamasına neden olmuştu. Bu yüzden her hata yaptığında onu dövmeye başlamıştı. Neyse ki Majesteleri bu konuyu çok umursamıyordu. Sadece hasar gören parçayı göndermekle kalmamış aynı zamanda hasarlı parçanın bedelinide onlardan almamıştı. Başlangıçta Demir Kafa, aksi bir şeyler olduğu takdirde aylık ödemelerinden kesileceğini düşünmüştü.

 

Giriş kapağının açılmasıyla buhar motorundan muazzam miktarda beyaz bir gaz açığa çıkmış böylece de ana tekerlek yavaşça dönmeye başlamıştı. Ardından da ırgat sayesinde ip çekilmeye başlamıştı.

 

Demir Kafa bağırdı: “Kendinize gelip, dikkatle ipleri izleyin!”

 

Şimdilerde buhar motoru dışında maden cevherinin madenden çekilme şekli de değişmişti. Majesteleri ustalara ahşaptan bir yol yapmalarını emretmişti. Ardından tüm madeni bunlarla döşemişti. Daha sonra bu ahşap yolunun üstüne uzun ahşap çubuklar yerleştirmişti. İlk bakışta tahtadan bir merdivene benziyordu.

 

Majesteleri buna: “tahta raylı ulaşım sistemi” diyordu. İsmi çok garipti. Ahşap merdivenler çok karmaşık görünmüyordu ama özel bir maden arabası gelince, inanılmaz bir etkisi olduğu ortaya çıkmıştı! Geçmişte madenden çıkarılması üç veya dört gün süren cevher. Birkaç maden arabasına doldurularak, buhar motoruyla tek seferde çıkarılır olmuştu.

 

Demir Kafa, tahta raylarda ilerleyen dört tekerlekli maden arabasını hevesle izliyordu. Komple demirden yapılmıştı. Bu yüzden de son derece pahalıydı. Dar raylarda düşmeden hareket etmesinin nedeni, tekerleğiydi. Tekerleğin iç kenarı raylardan daha genişti. Bu yüzden de rayda dengesini koruyabiliyordu. Tekerleğin üstündeyse, hem arkasında hem de önünde kare şekilli bir demir vardı ve ortasındaki delikten de halatlar bağlanıyordu.

 

Majesteleri’nin bilgeliğini hayranlıkla izlemekten kendini alamıyordu. Bu kadar basit bir tasarımla cevherin taşıma işini çok daha kolay bir hale getirmişti. Bu sistem bulunmadan önce en çok zamanlarını alan şey cevherin taşınmasıydı.

 

Ama bu sistem de kusursuz değidi. Örneğin; beş günlük kullanımdan sonra ağırlık yüzünden iki ahşap ray ezilmişti. Diğer ahşap rayların bunu takip etmesi de fazla sürmemişti. Daha sonra ise Majesteleri, tüm rayları ince bir demir tabakasına sararak rayların dayanıklılığını biraz da olsa arttırmıştı.

 

Bundan başka bir kazada ise şöyle olmuştu: Halatlar bir keresinde kopmuş ve ciddi yaralanmalara neden olmuştu. Demir Kafa’nın kalbi eski yaşadığı sıkıntı yüzünden şiddetle atmaya başlamıştı. Kurallara göre, bir seferde yalnızca dört vagonun çekilmesine izin veriliyordu. Ama o gün madenciler, işlerini daha hızlı bitirmek istediklerinden altı vagon bağlamışlardı. Vagon yolun yarısındayken, yarım kol kalınlığındaki halat birden kopmuştu. Geriye doğru hızla inen vagon, Demir Kafa’nın yanındaki madenciye çarpmıştı. Koluyla birkaç kaburgası kırılmıştı. Raylar boyunca geriye doğru ilerleyen vagonlar iki madenciyi devirmiş ve şanssız olan bir madencinin de bacağını ezmişti.

 

Neyse ki böyle bir kaza geçirmiş olan Demir Kafa, anında ne yapacağına karar vermişti. Yaralıları hemen Vikont’un evine götürmek üzere madencileri hızla organize etmişti. Hayatta kaldıkları sürece bayan Nana onları sanki hiçbir şey olmamış gibi iyileştirebiliyordu.

 

Maden girişine bakan bir adam bağırarak: “Demir Kafa, vagonlar dışarı çıktı!” dedi.

 

Bunu duyan Demir kafa bir sonraki emrini verdi: “Frank, on nefes bekledikten sonra buhar makinesini kapatacaksın. Emrime dikkat et!”

 

“Anladım!”

 

Ardından Demir Kafa, yolun sonuna doğru yavaşça duran dört maden arabasından çıkan ürün sayısını kaydetti. İlk iki vagonda kırmızımsı kahverengi bir taş vardı. Bu demir cevheriydi, madende en çok bulunan üründü. Üçüncü vagon kül renginde sarı izleri olan taşlarla doluydu. Bu da bakır olmalıydı. Demir Kafa dördüncü vagona geldiğinde, daha önce hiç görmediği bir tür cevherle karşılaşmıştı. Koyu kahverengi bir rengi vardı. Ama güneş ışığı üzerine düştüğünde metalik bir şekilde parlıyordu.

 

Bu taş bilinmeyen bir mineraldi. Demir Kafa başını salladı. Kuzey Yamaç Madeni çok büyüktü ve birçok bölgeye ayrılıyordu. Bu yüzden bilinmeyen şeyler bulmaları normaldi. Ardından kağıda çarpı işareti çizdi ve vagonların depoya gönderilmesini emretti. Bu koyu kahverengi cevherler konusunda ise fırına atılsın yahut atılmasın onunla bir alakası yoktu.



 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44307 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr