Bölüm 139: Şeytan’ın Gücü

avatar
3686 11

Release That Witch - Bölüm 139: Şeytan’ın Gücü


 

 Çevirmen: Lodos

Barov, Belediye Binası’ndaki ofisine geri döner dönmez hemen arkasındaki kapıyı kapattı.

 

Tanrım! Soğuk bir titreme omurgasından aşağı iniyordu, Tanrı Gözü’nün İntikamı’nı boynuna astığında bir kez daha güvende hissetmeye başlamıştı. Görünüşe göre Majesteleri gerçekten Şeytan tarafından ele geçirilmişti. Daha önce bunun bir çeşit çılgın tahmin olduğunu düşünüyordu. Ama şimdi, konuştuğu kişinin kesinlikle Dördüncü Prens olmadığından emindi.

 

Prens’in bir süre önce yaşadığı kişilik değişikliğini kabul edebilse bile daha önce hiç ilgilenmediği konular hakkında birdenbire nasıl bu kadar çok bilgisi olabiliyordu? Bunlar sadece efsanelerde duyulurdu. Ama gelen kişi insanlığı çıkmazdan kurtarmak için gelmiş olan ölümlü vücudundaki bir tanrı olurdu. Şeytan ne zamandan beri aynı şeyleri yapmaya başlamıştı?

 

Roland Wimbledon, Kral Şehri’ndeki toprak yönetme biçimini kopyalamış olabilirdi belki. Barov bunun biraz zorlama olacağını düşünse de şaşırmazdı. Çünkü Dördüncü Prens cahil ve beceriksiz olsa dahi bir şeyleri ezberleyebildiği sürece halledebilirdi.

 

Fakat Barov, Prens’in ağzından çıkan fikirleri ve projeleri daha önce hiç duymamıştı. Üstelik yirmi yıldır başkentin Belediye Binası’nda çalışıyorudu. Hatta Maliye Bakan Yardımcısı olmuştu. Bu yüzden Belediye Binası’nın nasıl organize ve işletileceği konusunda derin bir bilgiye sahipti. Genellikle, bakanlar kendi görevleriyle ilgilenir ve kendi çıkarlarına yönelik birkaç özel antlaşma yapabilmek uğruna başkalarının işlerine doğru düzgün önem bile vermezlerdi.

 

Kral bir ferman yayınlayarak astlarını Bakan olarak görevlere atardı. Böylece her Bakan’ın kendi gücü ve bu gücü farklı şekillerde ele alış tarzları vardı. Örneğin; Kral’ın Şehri’nin savunmasından sorumlu olan Bakan’ın kontrolünde yüzlerce şövalye ve paralı asker bulunurdu. Aynı zamanda, yeraltı örgütlerinde de etkisi vardı. İşlerini yönetme tarzı agresif ve umursamazdı. Suçlu bir asil olsa bile artık şehirde kalması çok zordu. O yüzden kaçmalıydı yoksa hapsedilecekti.

 

Fakat bu sadece Kral’ın Şehri’nde böyle değildi. Aynı durum diğer şehirler için de geçerliydi.

 

Yani eğer bir Lord’un ya da Kral’ın astı olmak istiyorsan ihtiyacın olan en önemli şey ya soylular arasında nüfuzlu bir aile ya da işinde sözü geçen birisi olmandı.

 

Ayrıca eğer adam alacak kadar paran yoksa birçok şeyi yapman da mümkün değildi. Aksine, sahip olduğun adam sayısı ne kadar fazla olursa, değerin de o kadar artardı. Herkes iki elin bir elden daha fazla iş yapabileceğini bilirdi.

 

Ama Prens’in yeni planları Barov’un inandığı şeyleri tamamen altüst etmişti. Yeni kuralla herkes ast ve Bakan dahil olmak üzere, Belediye Binası’nda işe alınacaktı. Bu da bir Bakan’ın yokluğunda, alt kademelerden birisinin kolayca terfi edebileceği anlamına geliyordu.

 

Bu tamamen yeni bir sistemdi. Barov, Prens’in Gökhisar Krallığı’ndaki sistemden tamamen farklı bir siyasi sistem kurmak istediğinden artık emindi. Bazı insanlar bunun sadece Roland’ın fantezisi ya da işi bilmeyen bir kişinin saçmalıkları olduğunu düşünebilirdi. Ama Bakan Yardımcısı öyle düşünmüyordu. Bir tüy kalemini eline aldı ve Majesteleri’nin taleplerini bir kağıda yazdı.

 

Planlarını okurken planların hepsinin birbirine bağlı ve tutarlı olduğunu fark etmişti. Ayrıca her küçük detayı da göz önünde bulunduruyordu.

 

Yapılması gereken ilk şey ise; insanların yeme-içme konularına dikkat etmekti.

 

Barov, doğal olarak Lord’un halkın üzerindeki kontrolü ne kadar fazla olursa verdiği fermanların da o kadar hızlı yürürlüğe gireceğini biliyordu. Bununla birlikte bekçilerin sayısını da önemli ölçüde artırmıştı. Bu kadar okur yazarı nereden bulacaktı? Çoğu Lord hazinesini artırmayı düşünürdü ama çok azı bunu yapmak için istekli olurdu.

 

Barov daha sonra diğer iki talebi okudu. Bunlar, Belediye Binası’na halktan istihdam almak ve eğitimi herkes için açık hale getirmek idi.

 

Parmaklarıyla bu iki yazı dizisine dokunduğunda kalbi dayanılmaz bir şekilde titriyordu.

 

Eğer Majesteleri bu planları başarılı bir şekilde gerçekleştirirse, Sınır Kasabası nasıl bir yer haline gelecekti?

 

Herkesin okuma ve yazması bilmesi, belediyenin gelişmek istediğinde çok sayıda uygun insanı kolayca bulabileceği demekti. Ayrıca bu bir eğitim sistemiydi. Eğitim alan kişilerin Belediye Binası’na girebileceği herkes tarafından bilinirdi. Güvenli ve iyi bir ücreti olan bu işte çalışarak statülerini arttırabilirlerdi. Ancak Barov, iki yıldan kısa bir sürede herkesin bu eğitim sistemine dahil olmak isteyeceğinden korkuyordu. En azından kendileri için olmazsa çocukları için isteyeceklerdi.

 

Adı geçen diğer planda ise Belediye Binası’nın tüm maaşlarla ilgilenmesi yazıyordu. Belediye’de çalışan halkın maaşlarını Roland’ın ödeyeceği anlamına geliyordu. Yani artık tek kraliyet bronzuna adam tutamayacaklardı. Bu aynı zamanda artık sadece soyluların idari işlerde çalışmayacağı anlamına da geliyordu. Şüphesiz, böylesine devrimci bir sistemi de sadece bir Şeytan düşünmüş olabilirdi.

 

Barov derin nefes aldı ve elindeki Tanrı Gözü’nün İntikamı’nı iyice kavradı. Aklında tek bir soru vardı. Acaba iyi yürekli Şeytan’lar var mıydı?

 

Eğer birisi Prens’in kötü birisi olduğunu söyleseydi onu savunacak ilk kişi kendisi olurdu.

 

Ona göre Dördüncü Prens’in yaptıkları soylu bir Kral’ınkiyle eşit seviyedeydi. Aslında, tarih kitaplarındaki Krallar’ın hatta efsanevi Krallar’ın hakkındaki masallarda bile halkın yaşamı hiçbir zaman önemsenmezdi. Sınır Kasabası’ndaki halkıyla birlikte burayı savunmak için kalmış ve tahıl satın almak için çok para harcamıştı. Bu sayede de herkes Şeytan Ayları’nı güvenle geçirmişti. Kasabayı geliştirmek için muazzam bir teknoloji ve teçhizatlar sunmuştu. Ayrıca Şeytan’ın piyonları olarak görülen cadıları da insanların hayatlarını geliştirmek üzere yeteneklerini kullanmalarına ikna etmişti. Eski efsanelerdeki krallar bile, halkın yaşamını hiçbir zaman bu kadar önemsemezdi.

 

Barov eğer Gökhisar’ın Kral’ı Roland olursa bunun kötü olmayacağını düşünüyordu.

 

Babasının öğrettiklerini hatırlıyordu: Söylememen gereken şeyleri söyleme ve sormaman gereken şeyleri sorma.” Fark ettiği şeyleri söylememeye karar vermişti. Eğer Roland gerçekten bir iblisse eninde sonunda Kilise ile uğraşması gerekecekti.

 

Zilleri çalarak Belediye binasının yeni acemisini çağırmıştı Barov: Sirius Daly.

 

Aptal ve kibirli şövalyelerle karşılaştırıldığında Kurt Ailesi’nden gelen bu genç adam olağanüstü sayılabilirdi. Bir şövalye küstahlığı olmasına rağmen en azından Barov’un emirlerini dinlemeye istekliydi.

 

Hocam, sorun nedir?” dedi Sirius odaya girip selam verdikten sonra.

 

“Evrak işleri için iki çırak gerekli.” dedi Barov, Roland’ın talebini tekrarlayarak: “Buna ek olarak, Belediyenin arşivlerine git ve gereksinimleri karşılayan 10 adam bul. Daha sonra aralarından dördünü seç. Her ne kadar sivil olsalar da Majesteleri, Belediye Binası’na getirilmeleri konusunda ısrarcı. Etkileyici bir şekilde performans sergileyen herkes Tarım Bakanlığı’nın Baş gözetmeni bile olabilir. Evet...” Barov iç çektikten sonra devam etti: “Sonuçları kayıt altına almak için çiftçileri takip edeceksiniz. İlkbahar hasadı tamamlandığında, sizi buraya geri transfer edeceğim.”

 

Hocam, yalnızca iki kişiyi seçmem yeterli.” diyen Sirius göğsünü kabartarak: Ben bu alanda oldukça deneyimliyim.” dedi.

 

“Sen mi?” Barov şaşırmış gibi görünüyordu.

 

“Evet. Şövalye olmadan önce babamın çiftliğini yönetmesinde yardımcı olmuştum. Buğday yetiştiriciliği hakkında çok şey biliyorum.” Sirius bir an durakladıktan sonra devam etti: “Ancak Majesteleri bana yeteneklerimi sorduğunda bunu söylememiştim... Çünkü kölelerle çalışmak için beni çiftliğe göndereceğinden endişelenmiştim.”

 

Barov belli etmeden içinden mutlu olmuştu. Eğer Sirius doğru söylüyorsa, hem eğitim aldığı gibi hem de tarım hakkında bilgiliydi. Halk, Tarım Bakanlığı’na girecek olsa bile en azından onun baş gözetmen olması çok daha mantıklı bir seçimdi. Şimdilerde Sirius ona sadıktı. Bu yüzden eğer başkan olursa, Tarım Bakanlığı’nda belli bir etkisi olacaktı.

 

“Harika. Barov’un düşündükleri çok umut vericiydi. Bu yüzden Sirius’a söylediği kelimeleri vurguladı: “İşini düzgün yap. Kim bilir belki daha önce hiç olmadığı kadar yüksek bir mevkiye bile çıkabilirsin.”

 

Sirius ayrıldıktan sonra Barov koltuğuna yaslanarak hafifçe bir oh çekti.

 

Roland’ın bir iblis olduğunu bildiğinden dolayı ona artık çok daha sıkı bir şekilde tutunmalıydı. Efsanelerin de sıklıkla belirttiği gibi iblisler her zaman iddialı insanlara minnet duyardı. Barov’a sunulacak güç; ister bir Kral’dan ister bir Şeytan’dan gelsindi. Onun için fark etmeyecekti.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr