Bölüm 134: Günışığı

avatar
3399 12

Release That Witch - Bölüm 134: Günışığı


 

 Çevirmen: Lodos

Roland kağıdın üzerine Prius’un gelecekteki yapacaklarını yazdıktan sonra tüy kalemini bırakıp ağrıyan boynunu ovuşturdu.

 

Tam o anda Bülbül’ün sesi arkadan geldi: Majesteleri, rahatlamanız için benim yardım etmemi ister misiniz?”

 

“Hala ilgilenmem gereken 30’dan fazla mahkum var. Belki daha sonra.” diyen Roland gülümsedi ve hayır anlamında başını salladı. Masasının yanına koyulan zilleri aldı ve birkaç kez çaldı. Bu işleri bitirdikten hemen sonra, Sınır Kasabası’nın Temel Eğitim görevine başlayacaktı. Anna’nın yeni yeteneğini görmesi gelecek için büyük beklentiler beslemesine sebep olmuştu.

 

Muhafızlar tarafından salona getirilen bir sonraki kişi uzun boylu bir adamdı. Roland’ın ondan aldığı ilk izlenim olağanüstü bir şekilde yakışıklı olmasıydı. Çekiciliği Carter’dan o kadar da fazla değildi. Elbette yakışıklı olduğundan Roland’dan eksi puan almıştı. Listesine baktıktan sonra: “Ferlin Eltek?” diye sordu ama diğerleriyle onun arasında farklı bir şey daha vardı. Onun adının yanında ek açıklamalar da vardı: Aslan Şövalyelerinin lideri, Günışığı, Batı’nın en iyi şövalyesi... Çok fazla ünvanın var. dedi Roland.

 

“Evet Majesteleri.” Ferlin bir dizinin üstüne çöktüğü sırada Roland’ın söylediklerini onaylamıştı.

 

“Senin gibi aslanların lideri olan bir kişinin saldırılarda ön saflarda yer alması gerekir. diyen Roland başını kaldırdı: “Nasıl hayatta kalmayı başardın?”

 

“Arkada saklandım.diye dürüstçe yanıtladı: “Atınızın dörtnal koşusunu kontrol ettiğiniz sürece, hızınız yavaş olsa dahi tüm gücüyle gidiyormuş gibi görünür.”

 

Roland bu kadar dürüst bir cevap alacağını hiç beklemiyordu. Karşısındaki kişinin savaştan korktuğunu ve kaçtığını gizlemek için mazeret bulucağını düşünmüştü. Görünen o ki, bu mesele tahmin ettiği kadar basit değildi.

 

Şövalye bu davranışının nedenini açıklamaya koyuldu: Takipte olduğunuz üçüncü günün sabahı, başka bir deyişlekün ölüm gününde onun yanında durup işini bitirmek için bir fırsat bulmaya çalışıyordum. Ama Dükün yanında çok sayıda muhafız vardı. Dolayısıyla, saldırmak için uygun bir fırsat bulamadım. Ama neyse ki askerleriniz onu öldürdü.” Hikayesini anlattığı sırada kafasını eğdi ve: “Majesteleri, yaptıklarınız için size çok minnettarım. Bu yüzden beni nereye gönderirseniz gönderin, orada elimden gelenin en iyisini yapacağım.” dedi.

 

Son kelimeleri bağlılık yemini gibiydi. Roland o anda sersemlemişti ve hemen: Ayağa kalk ve bana Dük ile aranda ne geçtiğini anlat. dedi.

“Emredersiniz Majesteleri. Karım Irene, kaledeki tanınmış bir tiyatroda çalışan halktan birisiydi. Tesadüf eseri birbirimizle karşılaştığımızda birbirimize aşık olduk. Onunla evlenmek istiyordum ama babam ve annem düğünümü desteklemedi. Bu yüzden, topraklarımı terk ettim ve kalenin yakınlarındaki bir çiftlikte oda kiraladım. Ayrıca orası düğünümüzü de yaptığımız yerdi. Evliliğimizden kısa bir süre sonra, Irene ilk resmi performansı için fırsat buldu.” O sırada Şövalye’nin sesi daha da azalmıştı: “Dük performansı izlemiş ve beklenmedik bir şekilde ona bayağı ilgili davranmış. Kısa süre sonra ben görev için ayrıldığım zaman da odamıza zorla girmiş ve Irene’e tecavüz etmiş.”

 

“Irene’in gerçekte neler olduğunu bana nihayet anlatabilmesi çok uzun zaman aldı. Olanları duyduğumda Dükü bulup yaptıklarından dolayı onu cezalandırmak istemiştim. Ama Irene diz çöküp dikkatsizce davranmamam için bana yalvardı. Ayrıca bir şeyler yapmaya kalkıştığımda başarma şansımın da çok yüksek olmadığını biliyordum. Onu öldürsem bile kişisel muhafızlarının elinden kurtulamazdım ve Irene de... Büyük ihtimalle Dükün ailesi için bir intikam hedefi haline gelecekti. Başka bir seçeneğim olmadığından dolayı intikam düşüncemi bastırmak zorunda kalmıştım. Ta ki k Sınır Kasabasına sefere gitmeye karar verene kadar. Kişisel intikamımı alamamış olsam da en azından şimdi Irene, nihayet birisinin geceleyin odasına gireceğinden endişelenmeden uyuyabilecek. Ayrıca kalbimdeki ağır bir yükü de kaldırdınız. Bu yüzden size tekrar teşekkür etmeme izin verin.”

 

“Demek olanlar buydu.” diyen Roland elindeki tüy kalemiyle masasına tıklattı. Bu Bülbül’ün karşısındaki kişinin yalan söyleyip söylemediğine bakması için verdiği bir işaretti. Hemen sonra Bülbül sol kürek kemiğini sıktığını hissedebiliyordu, bu doğru söylediğini anlamına geliyordu... Ama bu cimciği biraz fazlaydı. Oysa ki Roland ona az sıkmasını söylemişti. Bu düşünceleri kafasından atarak devam etti.

 

Okuyup yazabiliyor musun?”

 

“Ah... Şimdi de Ferlin’in şaşırma sırasıydı. Prens’in düşüncelerini anlayamadığından: Evet.” diye cevap verdi.

 

“O halde kararımı şimdi açıklıyorum:diyen Roland Prius’a söylediklerinin aynısını söyledi ve: “Seçimin nedir?” diye sordu.

 

“Majesteleri, sizin için savaşmamı istemiyor musunuz?

 

“Hayır istemiyorum.diye cümlesini yarıda kesti Roland: “Ordumda hiç soylu yok ve gelecekte de hiç birini orduma almayacağım. Ordum silahlanmış sivillerden oluşuyor. Senin de hayatının geri kalanında eline silah alma fırsatın olmayacak.”

 

Hmm, anlıyorum...diyen Ferlin başını sallamadan önce uzun bir süre sustu ve sonra: O zaman ben öğretmen olmayı seçiyorum.” dedi.

 

“Akıllıca bir seçim yaptın. Öğretmenler ücretsiz bir konut alabilir ve maaşları da çok iyi. Karını getirmesi için bir adamımı evine geri göndereceğim. Böylece burada birlikte güzel bir hayat yaşayabilirsiniz.” diyen Roland kararını açıkladıktan sonra Ferlin’in gitmesi için işaret verdi.

 

Ama Ferlin odayı terk etmemişti. “Bekleyin Majesteleri. Size yalvarıyorum. Lütfen sizden başka bir iyilik istemeliyim. Anlattığınıza göre diğer şövalyeler öğretmenlik yapamayacakları sürece onlara verilen tek seçenek, yirmi yıl boyunca madenlerde çalışmak. Değil mi?”

 

“Aynen, söylediğim tam olarak bu.”

 

“Majesteleri… Harlon adında bir adam var. Deneyimli ve yaşlı bir şövalye ancak okuma bilmiyor. Madene gönderilmemesi için onun ücretini ödeyebilir miyim?”

 

“Elbette hayır.diye direk reddetti Roland:Suçunu para ile ödeyebilseydin şimdi Uzun Şarkı’ya geri dönüyor olurdun.”

 

“Ama neredeyse elli yaşında ve gün ışığını göremediği bu tür bir işte çalışırsa vücudu zarar görecektir.”

 

“Madende çalışacak kadar güçlü değil ama Sınır Kasabasına saldırabilecek kadar güçlü?” Dahası cevher madeni, şövalyenin hayal ettiği karanlık kömür madeni gibi de değildi. Çekme ve nakliye konusunda yardımcı olan buhar motoru olduğu gibi ayrıca çalışanların sabit tatili bile vardı. Roland, bir sonraki mahkumu çağırmak için eline zilleri almıştı.

 

“Lordum!” Ferlin daha da çılgınca davranarak bir kez daha dizlerinin üzerine çöktü. “Ailemin 400 yıllık bir hazine haritası var. Ve onun özgürlüğünü almak için bunu vermeye razıyım.”

 

“Dört yüz yıldan daha eski bir hazine haritası... diyen Prens şüphelenmişti: “Atalarından birinin eline kömürden bir kalem alıp genç kuşakları kandırmak için bunu çizmediğine emin misin?”

 

“Hayır, kömür veya mürekkep kullanılarak çizilmedi. diye cevaplayan şövalye başını salladıktan sonra çizimleri hatırlamaya çalışıyormuş gibi elini başının üzerine koydu: “Hangi malzemeden yapıldığını size söyleyemem. Çizimler çok narin, pürüzsüz ve yumuşak. Ayrıca onlarca yıldır bodrumda saklanmasına rağmen çizimlerde ve metinlerde en ufak bir solma belirtisi bile yok. Babam bana, ailemizin nesilden nesile bu haritayı aktardığını ve bir hazinenin yerini gösterdiğini söylemişti. Gizli Orman’ın kuzey batısının derinliklerinde saklanmış. Ama oraya gitmek için ıssız bölgeyi aşmanız gerekiyor. Bu yüzden bizim oraya gitmemiz imkansızdı.”

 

Roland, tüylü kalemiyle masaya bir kez daha vurdu ve ardından bir kere daha Bülbül sol tarafını sıktı.

 

“Peki. Dediğin şey gerçek olsa bile, bu hazine haritası hala ailenin bodrum katında saklanıyor. Miras hakkından çoktan vazgeçtin ve korkarım ki sizi bir daha görmek istemiyorlardır.”

 

“Dedikleriniz doğru.diye kesin bir şekilde başını sallayan şövalye devam etti: “Ama çizimlerin içeriğini tamamen ezberledim ve kabaca çizebilirim.”

 

“O zaman benim için çiz lütfen.diyen Roland, tüy kalemini ve kağıdını masanın üzerinden ona doğru itti. “Söylediklerin doğruysa, isteğin için bir istisna yapabilirim.”

 

Teşekkür ederim Majesteleri! diyen Ferlin masaya doğru ilerledi ve hazine haritasını çizmeye başladı.

 

Günışığı sadece savaşta iyi değildi. Resim ve hat sanatında da yetenekliydi. Kısa bir süre içinde Roland’ın önünde kabaca topografik bir harita ortaya çıkmıştı.

 

Harita aslında Geçilmez Dağ’ın arkasındaki alanı gösteriyordu. Haritanın sağ alt köşesi dağlarla kaplanmıştı. Merkezdeyse eşkenar bir üçgen çizilmişti. Her köşesi farklı bir bölgeyi işaret ediyordu. Bir köşesi Kuzey Yamacı eteklerindeydi. Diğer köşesi ise altıgen şeklindeki bir yıldız sayesinde Gizli Orman’ı gösteriyordu. Burası muhtemelen hazinenin bulunduğu yerdi.

 

Bununla beraber Roland’ın dikkatini üçgenin tepesinin işaret ettiği yer çekmişti. Issız bölgenin ortasını gösteren testere biçimli dağın tepesinde: “Taqila” kelimesi yazılıydı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr