Bölüm 130: Evrim

avatar
3748 13

Release That Witch - Bölüm 130: Evrim


 

Çevirmen: Lodos

Dersten sonra Anna kendi odasına dönmüştü. Odasındaki su dolu küveti yeşil aleviyle bir güzel ısıttı.

 

Su yeterince ısındığında soyundu ve küvete girdi.

 

Vücudunu temizlemek isteyen her cadı, ilk önce Anna’ya gelip suyu ısıtmasını istiyordu. Sonuçta, mutfaktan odalarına kadar sıcak su getirmek çok zahmetliydi. Majesteleri bu düzenlemeyi öğrenince oldukça şaşırmıştı. Ona göre banyo sularının tekrar tekrar kullanılması biraz garip idi.

 

Yüzündeki ifadeyi hatırlayan Anna kahkaha atmasını engelleyemedi. Halk için ayda bir kere bile temizlenmek çok zordu. Hatta o tek seferde bile birkaç kez kullanılmış banyo suyunu kullanıyorlardı.

 

Cadıları kabul edip onlara bir ev sağlayıp üstüne yaşam şartlarını nasıl geliştirdiğini bile fark etmemiş gibi görünüyordu. Anna bunları düşündükten sonra başını sallamıştı. Majesteleri Roland Wimbledon pek çok alanda iyi eğitimli olsa bile bazı alanlarda sadece... Beceriksizdi. Prens’lerin çocukluk yıllarından itibaren çeşitli ziyafetler ve balolara katılmasıyla ilgili pek çok hikaye okumuştu. Ayrıca her tür kadına da aşina olurlardı. Bir prens bilgisiz veya korkak olabilirdi ama en azından iletişim konusunda iyi olmalıydı.

 

Ama bunları düşünce beklenmedik bir şekilde rahat hissediyordu.

 

Kafası çok fazla ilginç tasarımlarla doluydu. Mesela buharla çalışan makine gibi veya taşın gerçek boyutunu suyla hesaplama yöntemi gibi. Ayrıca bugünkü derste, aslında dünyamızın çok küçük toplardan oluştuğunu söylemişti. Hatta o kadar küçüktü ki çıplak gözle görebilmek için binlerce kez büyütülmesi gerekliydi. Hepsi çok küçük olduklarından, her yerdeydiler. Katı bir maddede, gazda, sıvıda, insanlarda, çiçeklerde veya taşlarda. Bu maddeler en küçük hallerine getirildiğinde aslında hepsi benzer maddelerdendi.

 

Bunlar Anna’ya inanılmaz geliyordu. Majesteleri tüm bunları nasıl biliyordu?

 

Vücudunu kurutmak için silmek yerine, su damlacıklarını buharlaştırmak için alevlerini kullandı. Daha sonra elbiselerini giydi ve masasına geçti.

 

Masasının ortasında Roland tarafından yazılmış bir ders kitabı vardı.

 

Scroll’un kitap illüzyonu yeteneğinden yararlanarak oluşturulmuştu. Anna her gece ders kitabının bir kopyasını isteyerek yatmadan önce kitabı biraz okuyabiliyordu.

 

İçinde her türlü bilgi vardı. Basit doğa olaylarıyla başlıyordu ve soğanın katmanları gibi adım adım öğretiyordu. Hatta bazı kısımlarda bazı canlılar ve ilginç resimler vardı. Kitabın son bölümlerinde hiç duymadığı yeni bilgiler de mevcuttu. Anna kitabın ilk sayfasını açtığı andan itibaren kendisini durdurması imkansızlaşıyordu.

 

Kitabın ilk kısımları daha anlaşılırken kitabın sonlarına doğru anlamak zorlaşıyordu. Örneğin, bir bölümde cisimlerin sıcaklığını bile yazmıştı. Diğer bir deyişle soğuk ya da sıcak olup olmadığını bugün bahsettiği küçük topların etkisi belirliyordu. Enerjisi ne kadar yüksek olursa toplar o kadar aktif oluyor ve daha fazla ısı açığa çıkıyordu. Majesteleri’nin yazdıkları doğruysa Anna’nın yeşil alevleri de bu küçük topların hareketiyle mi ısınıyor demekti bu?

 

Mumların alevleri zamanla azalıyor, vakitleri dolduğunda da iki kere sallanarak sönüyordu. Aynı şey kitap illüzyonu da zaman sınırına ulaştığında oluyordu, sayfalar ve yazılar yavaş yavaş şeffaf hale geliyor sonra bir iz bile bırakmadan kayboluyordu.

 

Aniden bütün oda kararmıştı. Bir süre sonra ise yeşil bir alev Anna’nın parmağında hayat bularak odayı saran karanlığı dağıttı.

 

Masanın üstünün boş olduğunu gören Anna üzülmüştü.

 

Sağ elini kaldırdı ve parmak uçlarının üstünde hareketsizce duran büyülü yeşil alevine baktı.

 

Aniden her şeyin bu küçük toplardan oluşup oluşmadığını test etmek için içinde bir dürtü hissetmişti. Eğer durum böyleyse, alevlerinin de o küçük toplarla benzer özellikleri var mıydı? Gözlerini kapadı, alevlerinin o küçük parçacıkların birleşimiyle nasıl bir görüntü oluşturacağını hayal etmeye çalıştığında, elindeki alev de yavaşça değişmeye başlamıştı.

 

Su damlacıkları gibi bir sırayla dizilip çok, çok daha ince hale gelse de aynı zamanda uzun bir saç teli kadar da uzundu.

 

Anna bu değişiklikleri hissedebilse de hala tam olarak başaramamıştı. Çünkü bu tel, toplara kıyasla çok daha büyüktü. Daha fazla inceltmeliyim. Diye düşündü.

 

Zihninde bunu isterken yeşil alevinin daha fazla değiştirilmesi inanılmaz derecede zor görünüyordu. Alevlerinin ışığı solgunlaşmıştı. Sanki titreşen ince ve uzun bir ışık gibiydi.

 

Belki de toplamak yerine bir dizi halinde bağlamalıydı. Majesteleri topların aralarında sabit bir mesafe olduğunu da söylemişti. Yeni bir biçim vermeli idi.

 

Anna’nın zihnindeki alev parlıyor ve bir şey sanki ikiye kırılacakmış gibi bir ses duyuluyordu. Alev parçacıkları artık yakından bağlantısı kopmuş sanki yıldızlar gibi etrafa dağılmıştı. Elindeki ince yeşil alev de kaybolmuştu. Ama zihninin içinde yanan alev halen varlığını koruyordu. Tabii ki artık ilk halinde göründüğü gibi de değildi. Sonsuz karanlığın içinde yıldızların çoğunu kaybetmişti. Geri kalanlarını da yavaşça birleştiriyordu. Yıldızlar sonunda birer birer dizilerek bir sıra halini almıştı.

 

Sıcaklık aktiviteyle eşit diye düşündü.

 

Bunu düşündüğü anda bir yıldız sanki köşeye sıkıştırılmış gibi hafifçe titrerken, yıldız sırası da sallanmaya başlamıştı. Sallanma başladıktan sonra yıldız sırasının sallanmasını durduramıyordu. Her bir salınımdan sonra bir diğeri geliyordu.

 

Sanki salınım dünyasındaydı ve nesneler arasında artık açıkça gözüken ipler yoktu. Etraftaki herşeyin dalgalanmasından başka hiçbir şey göremiyordu. Aynı şeyi büyüsü için de söyleyebilirdi. Hatta hissedebiliyordu. Parmağını uzatıp dalgalanmalardan birini çektiğinde bu, sanki kendi büyüsüydü.

 

Ama gözlerini açtığında her şey durgundu. Yeşil alevi ortadan kaybolmuştu. Gözleri karanlık odaya uyum sağlayana kadar bir süre bekledikten sonra masanın, gardırobun, şamdanın şekilleri birbiri ardına gölgelerin içinden ortaya çıkmıştı... Açık mavi ayın ışığı, pencereden içeriye düşüyor ve her şeye açık grimsi bir renk veriyordu. Her şey her zamanki gibi normal görünüyordu. Hiçbir değişiklik yoktu.

 

Ama onun gözlerinde, dünya tamamen değişmişti. Önündeki havada siyah bir ip duruyordu. Tabi ki Anna, doğal olarak onu “göremediğini” yalnızca kendi algısında olduğunu biliyordu. Masanın üzerindeki her zaman antrenman yaptığı külçelerden birini aldı ve önüne koydu.

 

Siyah ipi, kendi iradesiyle külçenin etrafından sardı ve sonra hızlıca çekti. Sıcak bıçakla tereyağı keser gibi, siyah ipte demir külçeyi kolaylıkla kesmişti. Anna’nın anladığına göre, siyah ipte üretilen sıcaklık, yeşil alevinin sıcaklığından birkaç kat daha yüksekti ama menzili çok daha kısaydı. Demir külçesi hızla iki parçaya ayrılmıştı ve bir tanesini eline aldığında kestiği kısmın çok pürüzsüz olduğunu gördü. Parmağını kestiği alana koyduğunda da hafif bir sıcaklık hissediyordu.

 

Daha sonra masaya demir külçeyi dikey bir şekilde koyup üzerine siyah ipi yerleştirdi. Siyah ipi yatay olarak ayırdıktan sonra birbirine karşı dikleştirdi.

 

Bu Majesteleri tarafından öğretilen matematiksel bir bilgiydi. Bir nokta merkez olarak kullanılıp üzerinden keskin bir çizgi çekilirse kusursuz bir daire çizilebilirdi. Dairenin alanı, uzunluk çizgisiyle sabit sayısının çarpımına eşitti.

 

Anna, yatay konumlandırdığı siyah ipi kontrol etti ve uçlarını dik açıyla aşağı doğru büktü. Külçenin tepesinden masaya değene kadar aşağı indirdikten sonra yavaşça merkez noktasından döndürdü. Yeşil alevine kıyasla sadece ısıyı ayarlayıp kontrol etmekle kalmıyordu. Birçok parçacıktan oluşan siyah alevleri her şekli alabiliyor ve her parçanın sıcaklığını ayrı ayrı kontrol edebiliyordu.

 

Bir daire yaptıktan sonra keserek bir silindir biçimine döndürmüştü.

 

Kestiği hat o kadar inceydi ki Anna’nın silindiri çıkarmak için büyük bir çaba harcaması gerekmişti. İlk külçede olduğu gibi, kestiği silindirin tüm yüzeyleri pürüzsüzdü. Ay ışığının altında kendi yüzünün yansıdığını bile görebiliyordu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44263 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr