Bölüm 124: Sınır Kasabası’na Geri Dönüş

avatar
3531 13

Release That Witch - Bölüm 124: Sınır Kasabası’na Geri Dönüş


 

 Çevirmen: Lodos

Tylo gittiğinde Bülbül sisten dışarı çıktı ve: Bugün muhtemelen en fazla yalan söylediğin gün.” dedi.

 

Roland sabırsızca: “Karşımdaki kişi Kilisenin Yüksek Rahibi. Ya ne yapsaydım? Her neyse. Onun yalan söyleyip söylemediğini anlayabildin mi?”

 

“Hayır. Görüşüm Tanrı Gözü’nün İntikamı yüzünden engellendi. Etrafı sadece karanlıktı.

 

Roland Yüksek Rahip’e, soylulara davrandığı gibi muamele gösteremediğinden dolayı pişmandı. Daha sonra iki hapı masanın üzerine koydu ve: “Söylesene, bu hapların gerçekten de anlattığı gibi mucizevi etkileri var mı?” dedi.

 

Ağrıyı azaltmak gibi bir şey morfinle de yapılabilirdi. Askerlerin güçlü olmasını sağlayan hapsa bir nevi adrenalin hormonunun etkisiyle benzerdi. Buradaki problem ise bu iki hapı yaparken kullandıkları maddeleri nasıl seçmişlerdi? Kilise böylesine yüksek bir teknoloji seviyesine ulaştıysa dünyayı çok daha önceden fethetmiş olmalıydılar.

 

Bir dakika… Roland’ın aklına aniden bir ihtimal gelmişti. Acaba bu hapları büyüyle yapabilirler miydi?

 

“Sen, büyü akışını görebiliyorsun değil mi?” derken Bülbül’e bakıyordu: “Bu iki hapta büyüyle ilgili herhangi bir iz var mı?

 

Bülbül hapları eline aldı ve yakından inceledi. Sonra da yerine koyarak: Herhangi bir büyü göremiyorum. Ama bana göre Tanrı Gözü’nün İntikamı’na biraz benziyor.” dedi.

 

“Tanrı Gözü’nün İntikamı mı?” diyen Roland kafası karışmış bir şekilde Bülbül’e bakıyordu.

 

“Evet. diyen Bülbül başını salladı. “Sis dünyama sen de benimle beraber girdin. Sadece siyah ve beyaz var. Ama normal siyahlığın karanlığıyla Tanrı Gözü’nün İntikamı’nın karanlığı farklı. İkincisinde, etrafındaki dünyayı yutmaya çalışıyormuş gibi bir hiçlik duygusu hissediyorum. Bu hissi daha nasıl açıklarım... Tam bilemiyorum…” Bülbül tereddüt ediyordu. “Karanlık bir delikten çok sanki  hiçbir şey yokmuş gibi. ”

 

“Hiçlik mi?”

 

“Evet. Onlar bana hiçlik hissi veriyorlar. diyerek onaylamış bir biçimde başını salladı: “İki hap da bana hiçlik hissi veriyor ama çok üstü kapalı ve... Yuvarlak bir delikten çok siyah, ince akan çizgiler gibi.

 

“Bu hiçlik yeteneğini etkiliyor mu?”

 

Bülbül hapları bir kez daha eline aldı. Aniden sisin içine girdi ve kısa süre sonra tekrar ortaya çıktı ve: Yeteneğim üzerinde hiçbir etkisi yok gibi gözüküyor.” dedi.

 

“Öyleyse ölüm cezası alan mahkumlar üzerinde hapı kullanarak etkilerini deneyelim. diyen Roland hapları dikkatle bir kağıt parçasına sardı, ardından da cebine koydu.

 

“Kilisenin sizin hakkınızda böylesine iyi bir izlenime sahip olmasını asla beklemezdim” dedi Bülbül. Sonra Prens’in yanına yaslandı, yorulmuş gibiydi.

 

“Yüksek Rahip Tanrı Gözü’nün İntikamı’nı giymeseydi, bahse girerim ki on cümlesinden dokuzu yalandı.” diyen Roland dudaklarını kıvırdı: En önemli nokta sundukları şeyle, istedikleri şeyin tamamen farklı olması.”

 

“Neden?”

 

“Ne istediklerini düşün. Daha fazla kilise. Daha fazla mürit. Kendi destekleriyle güç kazanan Prens veya bir Kral, bundan sonra da din propagandalarını yapacaktır. İstikrarlı bir ülke, müritlerin çoğalması ve güçlenmesi için çok daha elverişli. Aksi takdirde savaşın getireceği kaos, Kilise’yi mülteciler ve aristokratlar için bir soygun hedefi yapar.”

 

“Sizden istedikleri şey halk için istikrarlı bir hayat oluşturmanız mı? ”

 

“Konu bu değil.” diyen Roland başını iki yana salladı.

 

“İstikrar, birlik veya dengeden gelir. Kral her gün yiyip içse bile, istikrarlı ülkelerdeki insanlar savaşın içindeki mültecilerden çok daha mutlu yaşarlar. Bu yüzden ikinci Prens ile, Prenses Garcia’yı desteklemeleri şaşırtıcı olmaz. Ayrıca Garcia savaşı kazanmış olsa da bana gelip destek vermeleri çok garip.”

 

“Eğer şimdi Kilise komple Garcia’yı destekliyor olsa idi. Korkarım ki Kral’ın Şehri ve doğu bölgesi altı aydan kısa bir süre içerisinde Garcia tarafından ele geçirilirdi.” Gökhisar Krallığı’nın %70’i Berrak Su Kraliçesi’ne ait olsaydı Roland, üzerindeki baskının da büyük ölçüde artacağını tahmin ediyordu.

 

Yine de güçlüleri desteklemiyorlar. Bunun yerine en güçsüz olan adayı seçtiler. Görünüşe göre bu seçim Kilise için avantajlı. Onların desteğini kabul edeceğimi varsayarsak, ülke zaten iki Kral yüzünden yeterince karışıkken benimle beraber ortam daha da karışacak. Üç taraflı bir savaşın doğuracağı sonuçlar şunlar: Nüfusta belirgin bir düşüş. Zenginliğin hızlı bir şekilde azalması. Ayrıca savaş bütün ülkeye yayılmış olacağından dolayı ülkenin birleşmesi de bir o kadar geç olacak. Kilise bundan ne kazanacak? Daha fazla mürit olmasını geç. Şehirlerdeki çoğu kiliseler yıkılacak.”

 

“Soyluların düşünme biçimini anlamıyor gibi gözüküyorsun. Onlar her zaman lafı dolandırıp duruyorlar.” dedi Bülbül iç çekerek.

 

“Evet” diye karşılık veren Roland güldü: Ben onlar gibi değilim.”

 

“…”

 

Bülbül gözlerini kıstı ve Prens’e uzunca bir süre baktı: Tuhaf. Bu neden bir yalan değildi?”

 

*

 

Üç gün sonra Roland nihayet şatoyu ve kalenin kütüphanesini boşaltmış dönüş yoluna geçmişti. Küçük Kasaba’yla evine yelken açtığı sırada oldukça keyifliydi.

 

Shishui Nehri’ni geçerek Sınır Kasabası’na yaklaştığında nehrin her iki tarafındaki manzara da değişmişti. Anna’nın yaktığı yerin karşısındaki açık alanda birçok kişi çalışıyordu. Görünüşlerine göre, kasabaya ilk önce gelen kölelerdi bunlar. Geçilmez Dağ’ın yakınlarında pek çok basit ahşap kulübe vardı. Birisi bir ahşap kulübeye doğru ilerliyordu. Roland köle ailelerinden biri olduğunu tahmin etti.

 

Bu insanlar nesiller boyunca toprağa bağlanmışlardı. Çocukları da köle olarak doğuyordu. Çoğunun hayata dair bir umudu yoktu. Bu yüzden hissiz bir şekilde yaşıyorlardı. Çalışmalarını sağlayan motivasyonları içlerinden değil, köle sahiplerinin kırbaçlarından geliyordu. Ortaya çıkan düşük verimlilikle, insan gücü büyük ölçüde ziyan edilmiş oluyordu.

 

Hiç şüphe yok ki kölelik, sanayiciliğin düşmanıydı ve kaldırılması gereken bir sistemdi. Roland, hepsinin kolayca özgür olmasını da istemiyordu. Ama onlara bir yol sağlayarak özgür bir insan olma umudunu da verecekti. Kölelerine köle statüsünden kurtulma imkanı veren bir sahip olup kölelerin kullanımı konusunda bu tür bir taviz haberi yayılsaydı bile çok fazla ilgi uyandırmazdı. En fazla, diğer soylular onun sadece nazik bir insan olduğunu düşünürdü, başka bir şey de olmazdı.

 

Gelecekte bunun için uygun bir zaman hasıl olana kadar beklemeliydi. O zaman köleliği tamamen ortadan kaldıracaktı ve karşılaşacağı fikirler de çok az olacaktı.

 

İskelenin yakını yelkenlilerle dolmuştu. Bu küçük iskelenin tüm bu gemileri idare edemediği açıkça belli oluyordu. Neyse ki, Küçük Kasaba sığ yüzeye uygundu. Bu yüzden karaya çıkmaları için iskeleye ihtiyaçları yoktu. Roland, iskelenin geliştirilmesini planlarına eklemesi gerektiğini düşündü.

 

Nihayet kaleye geri dönmüştü. Ama dinlenmeye ayıracak vakti yoktu. Hemen Barov’u ofisine çağırdı ve Sınır Kasabası’nın güncel durumuyla ilgili belgeleri raporlamasını istedi. Bakan Yardımcısı bugün için çok uzun zamandır hazırlanıyordu. Cebinden çıkardığı parşömeni geniş ahşap masaya yaydı.

 

“Majesteleri. Sınır Kasabasına gönderdiğiniz malzemelerin miktarı beni gerçekten korkuttu.” Ama yüzündeki ifade sözlerinin tam tersiydi: “12 çırağımın altınları sayması tüm gecelerini aldı ve toplamda 14.000’den fazla kraliyet altını saydılar! Majesteleri bu, sıradan bir şehrin bir yıllık gelirine eşit!” dedi.

 

Roland’a göre Dük’ün bu altınları biriktirmesi muhtemelen 20 yıldan fazla zamanını almıştı ve bu altınları da büyük olasılıkla batı topraklarındaki halkı yağmalayarak ve sömürerek toplamıştı. Roland ise bu altınları mümkün olan en kısa zamanda yiyeceğe çeliğe ve makinelere dönüştürmeliydi. “Değerli taşlar, mücevherler ve elişlerine ne oldu?”

 

“Henüz onları dönüştürmek için vaktim olmadı. Naçizane tahminime göre onlar da yaklaşık 10.000 kraliyet altını değerindedir. Kral’ın Şehrinde açık arttırma yapılırsa, fiyatları daha da artar. Fakat şimdilik kalenin bodrumunda depolandılar.” diyen Barov durakladı: “Böylece depo odası da artık tüm yiyecekleri almaz oldu. Bu yüzden kalenin alanını artırıp diğer malzemeleri stoklamak için daha fazla ambar inşa etmenizi öneriyorum.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43838 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr