Bölüm 101: Kadim Kitap ve Ondan Geriye Kalanlar Part -2

avatar
3535 13

Release That Witch - Bölüm 101: Kadim Kitap ve Ondan Geriye Kalanlar Part -2


 

 Çevirmen: Lodos

‘Bu da ne demek?’ Roland parmaklarıyla el yazısının çizgilerine dokundu, bu eski kitabın asıl sahibi vahşi topraklardaki bu canavarlarla gerçekten savaşmış mıydı? Okudukça farklı bilgiler gün yüzüne çıkıyordu.

 

“Şeytan sayıları arttıkça bizim sayımız azalıyordu.”

 

“Tanrı Gözü’nün İntikamı bile onları durdurmaya yetmiyordu. Bu düşmanlar öylesine yırtıcı ve korkutucu idi ki eşsiz fiziksel güçleriyle bile direnişimizi çok kolay kırabiliyorlardı. Büyülerini kullanmalarına bile gerek olmuyordu.”

 

“Kutsal Şehir Taquila zaten düşmanın eline düşmüştü, elimizde olan tek seçenek kaçmaktı.”

 

“Dağları ve nehri karşımıza almıştık. Tek yapabildiğimiz Cehennem Kapılarından uzak durmaya çalışmaktı.

 

“Fakat bir dahaki sefere, nereye kaçacaktık?”

 

“Fakat bu benim düşünmek zorunda olduğum bir şey değil. Ben öleceğim, Natalia. ”

 

“Şeytan’ın gücü beni yok ediyor. Hiçbir tedavimiz de işe yaramıyor.

 

“Bütün bunları yazmamın nedeni senden bir şey isteyecek olmam.

 

“Alice’in Tanrı’nın Ceza Ordusu’ndaki deneyimi sona varmak üzere. Çok başarılı idi. Şeytanlar bu olağanüstü savaşçıların yanında hiçbir şey.Alice’in unuttuğu bir şey var: Tanrı’nın Ceza Ordusu bu savaşı kazansa bile bir zafer elde etmiş olmayacak.”

 

“Doğru. Tanrı’nın Ceza Ordusu nihayetinde bize yalnızca yıkım getirecek.

 

Alice’i durdur. Çünkü bunu sadece sen başarabilirsin.

 

Bu metin o kadar da uzun değildi. Roland hızlıca bir kez daha göz attı. Sonra düşüncelere daldı ve kendisini Cara’nın yerine koymaya çalıştı.

 

Cara’nın Şeytan’ın varlığından haberdar olmadığını ve bu paragraftaki ‘şeytan’ ile ‘cadı’ kelimelerini aynı anlamda sandığını varsayalım. Böylece kolaylıkla Kilise’nin ordusunun cadılar tarafından yenildiğine dair bir mantığa sahip olabilirdi. Bu varsayımı da etrafta dolaşan “cadılar şeytanın suç ortaklarıdır” söylentileriyle birleştirerek aslında Cehennem Kapıları’nın Kutsal Dağ’ın girişi olduğu sonucuna varabilirdi.

 

Tabii ki, bu teorinin birçok hatası vardı, örneğin metnin yazarı diğer tarafın sıradan insanlara kıyasla eşsiz fiziksel güçleri olduğunu söylemişti ve açıkça bu özelliklere sahip olan hiçbir cadı yoktu. Bir başka hata da; Tanrı Gözü’nün İntikamı’nın onlara karşı kullanılmasına rağmen, cadıların yine de kiliseyi ezici bir yenilgiye uğratmış olmasıydı. Bu çok tuhaftı. Sonuçta, Cara’nın vahşi topraklara olan yolculuğa çıkmasının nedeni hala meçhuldu. Belki de o kadar çok etkilenmişti ki bu, kararlarını bile o farkında olmadan etkilemişti. Belki de asıl neden Scroll’un hiç görmediği ve çizemediği kısımda saklı idi.

 

Roland ikinci olasılığın daha mantıklı olduğunu kabul etmişti.

 

En azından şimdi bildiği şey son sayfada açıklanan şeylerin bir cadı değil de şeytanlar olduğu idi. Tamamen farklı bir tür olduğu idi. Ama tüm bunlar şüphelerini azaltmak yerine daha da çok soru işaretleri doğurmuştu. Kilise şeytanlarla ne zaman savaşmıştı ki?

 

Roland, Dördüncü Prens’in hafızasını yoklamış ama kayda değer bir şey bulamamıştı. Kilise, inanç savaşının sona ermesinden bu yana asıl karargahını Kuzey’de kurmuştu. Üslerini, Geçilmez Dağ’daki büyük boşlukta şeytani canavarlara karşı savunma yapmak için inşa etmişlerdi. Daha sonrasındaysa Hermes platosunda bir kale inşa etmişler ve basitçe Yeni Kutsal Kent olarak adlandırmışlardı. Bu iki şehir şimdi birbirine bağlıydı, biri yüksek bir yerde konumlanmışken diğeri düşük bir yerde konumlanmıştı. Taquila ismi ise hiç tanıdık gelmiyordu.

 

Bütün bunlar doğruysa, Kilise’nin bunu gizlemek için hiçbir sebebi olmamalıydı. Kilisenin tarih kitaplarına göre, her zaman şeytani canavarların saldırılarına karşı direnip, cadılarla olan savaşta büyük zaferler elde etmişlerdi. Bunların hepsi çok ayrıntılı bir şekilde tarif edilmişti. Öyle ki; sanki birileri yaptıkları büyük işlerin unutulmasından korkuyor gibiydi.

 

Ama Şeytanlarla olan çatışmalarıyla ile karşılaştırıldığında, şeytani hayvanların veya cadı meselelerini, bu kadar detaylı bir şekilde ele almalarını gerektirecek kadar değerli miydi?

 

Son soru ise Tanrı’nın Ceza Ordusu ile ilgiliydi.

 

Görünüşe göre bu kitabı yazan Kilise üyesi böyle bir ordu kurmak istememişti. Ayrıca başka birinden de bu deneyi durdurmasını istemişti. Görünüşe göre başarılı olmuştu. Roland sadece Kilisenin bir yargılama ordusu olduğunu biliyordu. Tanrı’nın Ceza Ordusu’nu hiç duymamıştı.

 

Ama Şeytan’lara karşı savaşacak kadar güçlü savaşçıları gerçekten yetiştirebiliyorlarsa, bu sadece Kilisenin gücünü arttırmaz mıydı? Öyleyse yazar neden yıkıma yol açacağını yazsındı ki?

 

Roland kafasını kaldırdı ve Bülbül’e sordu: “Cara’nın bu kitabı nereden bulduğunu biliyor musun?”

 

“Cadı Birliği’ne katıldığımda çoktan Kutsal Dağ arayışları başlamıştı. Fakat Wendy, başlangıçta bu kız kardeşliğimize Cadı Birliği denmediğini, yalnızca birkaç cadının Seawindshire’da toplandığını söylemişti. Bunların arasında Cara, Wendy ve Scroll da vardı. Daha sonra Seawindshire’dan çıktıklarında Doğu Orman’ında gizli bir buluşma yeri bulmuşlar. Ama hiç kimse oranın gizli antik bir kalıntı girişi olacağını tahmin etmemiş. Ama Cara dışında hiç kimse orayı keşfetmek için aşağıya inmemiş.”

 

Bu kitabı yıkıntılar içinde mi bulmuş?

 

“En azından, Cara böyle diyordu. Ondan sonra epey bir cadı gruba dahil olmuş. İçlerinden biri yanlışlıkla yerlerini belli edecek bir hata yapmış. Bir gün Kilise çok sayıda Yargı askeri göndermil ve ormanı kuşatmış. Bir düzineden fazla cadı o gün katledilmiş. Cara’nın Kutsal Dı aramaya karar verdiği an, o an işte. Böylece de en yüksek öncelikleri Kutsal Dağ’ı aramak olmuş ve kendilerine de ‘Cadı Birliği’ demişler.”

 

Roland bu hikayeyi dinledikten sonra, bir kez daha düşünmeye başladı. Hakkında çok az şey bilinen bir gizemi incelemek çok rahatsız ediciydi. Kadim kitabın yazıldığı yıl belirtilmemişti ve okuduğu diğer tarih kitaplarında burada bahsedilen büyük savaş hiç geçmiyordu.

 

O savaştaki askerlerin hepsi ölmüştü. Roland: “Belki de bu kalıntıları tek başıma aramam gerek.” diye düşündü. Ama içten içe bunun imkansız olduğunun da farkında idi. Doğu Ormanı’na gitmesi için bütün Gökhisar Krallığı’nı geçmesi gerekecekti. Şu andaki en önemli işi de bölgesinin gelişimi idi.

 

Roland ayağa kalktı ve pencereye doğru yürüdü, arka bahçesinde mükemmel bir manzarası vardı. Bahçede, cadılar eğitim programlarına göre pratik yapıyorlardı. Cadı sayısı on ikiyi bulmuştu. Artık organize olmalarının zamanı gelmişti.

 

Onun anlayışına göre, organizasyonun herhangi bir programa ya da ilkelerinin olmasına gerek yoktu. Sadece cadıların yönetimini kolaylaştırıp yeteneklerini kullanabilmesini sağlayacaktı. Bu organizasyonun fonksiyonu modern dünyadaki endüstri birliklerine benziyordu.

 

Organizasyonun kuralları mümkün olduğunca basitti ve yalnızca iki kural olacaktı: Yeteneklerinizin avantajını kullanıp bölgenin yasalarını ihlal etmemek ve yasalardan kaçınmak için yetenekleri kullanmak.

 

Başlangıçta Roland üç robot yasasını kullanmak istemişti. Cadıların yeteneklerini sıradan insanları yaralamamak vb. gibi bazı kurallarla kısıtlayacaktı. Ama sonra bunun gerçekten gereksiz olduğunu düşündü. Yetenekleri silahlarla aynıydı. Bir tehlikeyle karşı karşıya kaldıklarında, silah kullanmakla, cadıların kendilerini savunmak için yeteneklerini kullanmak arasında hiçbir fark yoktu ve kasıtlı olarak cadılar ve sıradan insanlar arasındaki farkı vurgulayarak, bu iki grup arasındaki boşluk daha da büyüyecekti.

 

Böylece bunu yasadışı yapmadı. Bir bilimin ve mühendislik adamı olarak bu sorumluluktan kaçamazdı. Kendisini kısa ve öz bir biçimde ifade etmek zorundaydı.

 

Bu organizasyonun adı için de Roland’ın aklında çok güzel bir isim vardı.

 

Yeni topluluğun adı “Cadı Yoldaşlığı” olacaktı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44330 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr