Bölüm 92: Ordu Düzenlemesi

avatar
3517 13

Release That Witch - Bölüm 92: Ordu Düzenlemesi


 

 Çevirmen: Lodos

“Böylece hizmet dönemimiz bitti, değil mi?” diye sordu Kedi Pençesi şenlik ateşinden kalan artıkları temizlerken. Pişmanlıkla dolu bir sesle devam etti: “Madenlere geri dönüp bir delikte çalışmak istemiyorum. Şeytan Ayları’nı biraz da olsa özledim sanırım.

 

Jop da onu hemen onayladı: “Evet, ben de o taşlarla uğraşmak istemiyorum. En önemlisi de maaş farkının çok fazla olması. Topçuyken, her gün et yiyebiliyor ve maaş olarak gün başına on beş kraliyet gümüşü alıyorduk. ”

 

“Böyle aptal aptal konuşma. Vaner çevresini aydınlatmak için bir meşaleyi tutarak konuşuyordu: “Majesteleri tüm bu yiyecekleri bize sağladığından dolayı hiç kimse Şeytan Ayları’nda açlıktan ölmedi. İki sene öncesini hatırlayın! Eski bölgedeki insanların yarısı bile hayatta kalamadı! Bunu şimdiden unuttunuz mu? Bir kez daha söylüyorum. Ekibin dağılması pek mümkün değil. Majesteleri bizi topçu ekibine yerleştirerdi ve bizi eğitmek için çok fazla barut harcadı, sen bütün bunların boş yere olduğunu mu düşünüyorsun? ”

 

Rodney süpürgeye dayanarak sordu: “Ama Şeytan Ayları bitti. Majesteleri neden hala topçulara ihtiyaç duysun ki?”

 

“Çünkü topçular şeytani canavarlar için değildi.” diye düşündü Vaner.“Yakında öğreniriz, yarın cevabı duyacağız ne de olsa. dedikten sonra esnedi ve hızla elini sallayarak: “Tamam bu kadar yeter. Hadi hızlıca şurayı temizleyelim, uyumak istiyorum. dedi.

 

Ertesi sabah tüm takımlar bir aradaydı. Bu bile Vaner’in teorisini doğruluyordu.

 

Herkes geldiğinde Demir Balta ilk sıranın önüne giderek yüksek sesle: “Görevin ilk aşamasını tamamladınız. Bu aşama Sınır Kasabası’nın şeytani canavarlara karşı savunulmasıydı. Üç ay ve altı günlük savaştan sonra hepiniz Majestelerinin gözüne girdiniz! Bu nedenle siz Majesteleri’nin düzenli ordusuna terfi edeceksiniz. Ama artık savaşmak istemeyen varsa hemen ayağa kalksın ve burayı terk etsin. Majesteleri şu an ayrılan herkesin ödenmemiş olan maaşlarını alacağını söyledi. Ek olarak yirmi beş kraliyet gümüşü de alacaksınız…” dedi. Demir Balta bir anlığına düşünmek zorunda kaldıktan sonra söylediklerinde yanlış bir şey olmadığına karar verdi.

 

Üç yüz askerden kimse hareket etmedi. Yalnızca Kedi Pençesi elini kaldırdı ve: Maruzatım var! dedi.

 

Bu aynı zamanda Prens’in verdirdiği eğitim sırasında öğretilen kurallardan biriydi. Bir şey söylemek istiyorlarsa bağırmalılardı. Kimsenin fısıldaşmasına izin verilmiyordu.

 

Demir Balta: “Konuş! diye başını salladı.

 

“Düzenli orduya terfi derken ne demek istiyorsunuz, şövalye mi olacağız?”

 

Vaner gülmesine engel olamamıştı. Hemen ardından ciddi bir ifade takındı tabii.

 

Şövalye olmak mı? Aristokrasinin bir parçası haline gelmek mi? Sadece bir mülk sahibi olmak değil, aynı zamanda kendi arazine sahip olmak mı? Bu soruyu sorduğu için alay konusu olacaktı.

 

“Hayır. diye yanıtladı Demir Balta. Öncesinde Majesteleri’ne sorduğunda kendisine apaçık anlatılan şeyleri sabırla açıklamaya başladı: “Düzenli ordu sadece Majestelerini ve onun topraklarını korumak için kurulmuş profesyonel bir savaş gücü. Diğer bir deyişle, madenciler madende çalışırken siz antrenman yapacaksınız, çiftçiler buğday hasatlarını toplarken siz yine antrenman yapacaksınız ve tüccarlar ticaret yaparlarken de sizler antrenman yapıyor olacaksınız. Bütün antrenmanlar gelecekteki tüm savaşları kazanmak için olacak. Tıpkı Şeytan Ayları’nda şeytani canavarlara karşı yaptıklarınız gibi. ”

 

“O zaman düzenli ordu ve askeriye arasındakj fark ne?” diye sordu Kedi Pençesi.

 

“Daha sık antrenman, daha katı antrenman yöntemleri ve daha büyük ödüller.”

 

Rodney bu son kelimeyi duyunca kendini tutamamış ve: Maruzatım var! Büyük ödül derken tam olarak neden bahsediyoruz?” diye sormuştu.

 

Vaner iç çekti, neden genç erkekler bu kadar aceleci olurdu ki? Ama gerçekçi olmak gerekirse kendisi de en az diğerleri kadar bu sorunun cevabını merak ediyordu.

 

“Düzenli ordu, subay tarafından yönetilen bir yapı olacak. Savaşlar boyunca plana göre aldığı görevi yerine getiren askerler bir terfi alacak. Tabii olağanüstü performans gösteren askerler bu terfiyi elde edebilecek.” dedi Demir Balta. “Mesela benim konumuma yükselebilirsiniz.”

 

‘Demek Majesteleri böyle söylemişti...’ Vaner kendi kendine düşünüyordu. Genelde üst rütbesinden birini rahatsız etmektense kendi içinde düşünmeyi tercih ederdi. Sessizce etrafına baktı. Hiç kimsenin genel mevzuyu anlamadığı gördü. Hala yoğun bir ilgi ve zevkle dinliyorlardı.

 

“Subaylar daha yüksek bir ödeme almakla kalmayacak, aynı zamanda kendi topraklarına da  sahip olabilecek.” dedi Demir Balta.

 

Son sözcük ağzından çıktıktan sonra kalabalıkta bir kargaşa patlamıştı. Vaner de bu kargaşaya katılmıştı. Her şeyi doğru duyduğundan şüphelendi. Eğer kendi topraklarını alabiliyorlarsa, onlarla şövalyeler arasında herhangi bir fark olacak mıydı?

 

“Fakat düzenli ordunun bir üyesi olmayı seçtikten sonra uygulanacak sistemin askeriyede iken uygulanan sistemden tamamen farklı olacağını unutmayın. Verilen görevi tamamlayamamanız, kaçmanız, isyan başlatmanız veya herhangi bir disiplin ihlali durumunda ağırca cezalandırılacaksınız. Bu ceza, yemek için ek bir yumurta alamamak gibi bir ceza değil. Ekstra mesai, hapis ve hatta asılmak türünden cezalar. Ayrıca, önceden verilen rütbeler de geri alınabilir.” Demir Balta bir an durdu ve: Ayrılmak isteyen şimdi ayrılsın.” dedi.

 

Kalabalık susup düşündü. Demir Balta da gerilmişti. Kimse hareket etmiyordu. Demir Balta sırıtmasına engel olamadı: Eh, o zaman bugün hepiniz doğrudan Majesteleri Roland Wimbledon’un emri altındasınız!”

 

Vaner inanılmaz hissediyordu. Eğer bu korkunç cezaları üç ay önce duymuş olsaydı çoktan kaçmıştı. Kendi hayatını koruyamadığın sürece terfi ne işe yarardı ya da kendine ait olan toprakların ne anlamı olurdu ki? Fakat çakıl toplamak için kuzey yamaç madenine dönmektense yahut eski bölgede etrafta boş bir şekilde dolaşmaktansa şimdiki pozisyonu seçmek tereddüt edilecek bir mevzu değildi. Hangisinin ilgisini daha fazla çektiği çok açıktı.

 

Görüşün oldukça iyi, adın ne?-Bay Vaner, umarım böyle devam edersiniz.”

 

Majesteleri bu sözlerle onun sıkı çalışmasını teşvik etmiş, onun bu askeriyeye ait olduğunu belirtmişti ve şimdi Vaner, Majesteleri için kurulan düzenli ordunun bir üyesi olarak onun için savaşmaya devam edecekti.

 

 

Demir Balta, bugünün ilk eğitim programını çok geçmeden duyurmuştu: Alan eğitimi.

 

Başlangıçta Vaner çok hayal kırıklığına uğramıştı, antrenmanda hala koşuyorlardı. Şeytan Ayları’ndayken de hava iyi olduğunda daima koşuyorlardı. Kahvaltıdan sonra hava koşullarını kontrol ediyor ve gökyüzünden düşen kar tanelerinin çok büyük olmadığını görürlerse kasabanın çevresinde iki tur koşuyorlardı. Majesteleri’nin sözlerine göre, bu egzersizler kaslar için iyiyken, kemiklerin de açılmasını sağlıyor ve böylece surları savunurken hareketsiz kalıp mızrağı kullanamaz hale gelmiyorlardı.

 

Ancak askerler Sınır Kasabası’ndan çıktıklarında Vaner bu yeni ve eski antrenman programı arasındaki farkı hemen hissetmişti.

 

Burada, alandaki karın erimesine hala epey vardı ve üç ay kesintisiz yağan kardan sonra kar dizlerine kadar uzanır olmuştu. Koşu demek aslında doğru değildi. Bunun yerine karda sürüklenmek daha uygun olurdu. Ekip birden fazla küçük gruba ayrılmıştı. Her attıkları adımda daha da zorlanıyorlardı.

 

Hiç şüphe yok ki, karla mücadele etmelerini sağlayan bu özel antrenman fikri Majesteleri’ne aitti. Vaner, Majesteleri’nin amacını anlamıştı. Şu anda herhangi bir itiraz geçersizdi, sadece sonuna kadar bu eğitime devam etmeleri gerekiyordu.

 

Tüm sabah boyu karla mücadele etmek zorunda kalmışlardı. Ekip kasabaya döndüğünde Vaner artık bacaklarını hissedemiyor olmaktan memnundu.

 

Ayakkabılarının içine giren kar, güneşin altında suya dönüşmüştü Çoğu hala soğuktan titriyordu. Harcadıkları büyük çabalar soğuğu daha da şiddetlendiriyordu. Hatta Demir Balta bile yemek yiyebilecek gibi hissetmiyordu. Ekibin dağılabileceğini söylemiş ve öğle yemeğini de otuz dakika ertelemişti. Böylece herkes çizmelerini kurutup pantolonlarını değiştirebilecekti.

 

Herkes öğleden sonraki eğitimin iptal edildiğini duyunca çok memnun olmuştu.

 

Tabii ki, Şimşek’in alan antrenmanını denetlediğini bilmiyorlardı. Küçük kızın günlük eğitim programı buydu: Büyüsünü tam olarak kontrol etmeyi öğrenerek sabit hızda uçabilmek. Daha sonra Roland’a topladığı bilgilerden birini söylediğinde Roland neredeyse koltuğundan düşüyordu.

 

Sabah boyunca kat edilen toplam mesafe dört kilometreydi.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr