Bölüm 93: Ordunun İskeleti

avatar
3605 13

Release That Witch - Bölüm 93: Ordunun İskeleti


 

Çevirmen: Lodos

Zafer kutlamasından birkaç gün sonra, Roland nihayet büyük tarım projesine girişmişti.

 

Ofisinde otururken pencereden durmadan damlama sesi duyuluyordu, durmaksızın yağmur yağıyordu sanki. Eriyen karın sesi gibiydi.

 

Yeni yıl kırsal arazisini ziyaret ettiği sırada çoğu zaman pencerenin önünde olur, çatının altında asılı olan uzun şeffaf buz prizmalarından düşen damlacıkları izlerdi. Ama şu anda rahatlayacak vakti yoktu. Dünyanın yenilenme sesini dinlerken gelecek planlarını yazmak çok zevkliydi.

 

Önceki yıllardan edinilen bilgilere göre karın erimesi yaklaşık bir hafta sürecekti. Ama Sınır Kasabası ile Uzun Şarkı arasındaki yolun tekrar kullanılabilmesi için en az bir ay gerekliydi. Yol çamurluydu ve bir kanalizasyon sistemi de olmadığından dolayı karın erimesi çok zaman alıyordu.

 

Uzun Şarkı’yı yenmek istiyorsa, yapması gereken ilk şey, iki şehir arasında şiddetli yağmurlar sırasında bile arabaların ilerleyebileceği bir yol inşa etmekti. Roland şimdiden bunu hayal edebiliyordu.

 

Ama şimdi en yüksek öncelikli mesele ordunun yeniden yapılanma meselesiydi. Güvenilir ve güçlü bir ordu olmaksızın, Uzun Şarkı’nın sayıca üstün olan askerlerini yenmek imkansızdı. Askeriyeyi düzenli orduya dönüştürmek sadece ilk adımdı. Yeni kurallar, disiplin, ödül ve ceza sisteminin kurulmasına yönelik yapılan özel hazırlıklar büyük bir baş ağrısı olup çıkmıştı.

 

Çocukken savaş satrancı oynamış olmasına rağmen, daha önceden öğretilen her şeyi çoktan unutmuştu. Biraz düşündükten sonra kendi planlarını hazırlamaya karar verdi. Yeni ordunun tasarımcısı olarak, mantıksız şeyler yapsaydı bile, kimse onu fark edemeyecekti.

 

Sınır Kasabası’nın yeni ordusu için ilk sistemi çok geçmeden hazır olmuştu: Ordu, bölük, müfreze, takım, ekip. Bir ekipte beş kişi(bir topta en az beş adamın çalışması gerektiğini dikkate alarak böyle düşünmüştü), bir takımda on ekip, bir müfrezede on takım gerekliydi. Bir bölükte kaç müfreze olacağına dair daha sonra düşünmeye karar vermişti. Bu çağda orduların genel savaş gücü göz önüne alındığında, iki ya da üç müfreze gönderdiği sürece, savaş alanındaki rakiplerinin büyük çoğunluğunu yenebileceğini düşünüyordu.

 

Ordu sisteminin temellerine karar verdiğinde, Roland derin bir nefes aldı.

 

Sıradaki kurallar ve düzenlemeler çok basitti. Her zaman üniformalarının giyili olmasının yanı sıra, komutanın görevlerine itaat etme, asla kaçmama, bir yoldaşa asla ihanet etmeme vs. gibi düzenlemelerdi bunlar. Ve Roland’ın ilk kuralı şuydu: yağma ve taciz yasaktı.

 

Yağma sebebiyle yaşanan sorunlar çok fazlaydı ve yerel sakinler üzerindeki olumsuz etkileri de o kadar büyüktü ki, bunun unutulması için yıllar geçmesi gerekiyordu. Orduda yalnızca sivilleri kullanmakta ısrar etmesinin nedeni de buydu.

 

Aristokraside, lordların savaş çağrısını duyduklarında itaat etmelerinin temel nedeni düşmanı yenmek değil, daha sonra yağma yapabilmekti. Başka bir deyişle, savaş çağrısına uymalarının ana nedeni, düşmanlarının servetini ve toprağını yağmalamaktı. Elbette bu yağma, bölgedeki masum sivilleri de içeriyordu.

 

Paralı askerler ise istikrarlı ve sert görünüyorlardı. Ancak daha yakından incelendiğinde onlar sadece rüzgarda sallanan bir bayrak gibiydiler ve gelirlerinin önemli bir kaynağı da soygundu. Dolayısıyla bu insanlardan askeri bir disiplin beklemek anlamsızdı.

 

Sivillerden oluşan bir ordu, diğer sivilleri kesilecek bir kuzu gibi görmezdi. Elbette sadece disipline ve ahlaki kısıtlamalara güvenmek yeterli değildi. Savaş alanında uzun günler geçirdikten sonra, kalplerindeki açgözlülük her zaferle daha da büyürdü. Bu nedenle, verilen ödüllerle her zaman açgözlülüğün önüne geçmeliydi. Ancak bu şekilde yağma ve diğer yasadışı davranışları önleyebilirdi.

 

Ödüllerin yeterince büyük olmasını sağlamak için Roland, herkese en büyük ödülü sunmaya karar vermişti. Kendi topraklarını alabilmek. Savaş sırasında büyük fayda sağladıkları sürece kendi topraklarını alabilirlerdi. Roland’ın sahipsiz toprakları vardı. Böylece Sınır Kasabası ile Uzun Şarkı arasındaki araziyi de yavaş yavaş ıslah edebilirdi.

 

Bütün arazilerin % 90’ından fazlasının aristokrasi üyelerine ait olmasından dolayı böyle bir ödül kesinlikle çok cazipti. Bir kere kendi mülkleri olursa, bu insanlar onun tarafına sıkıca bağlanır ve onu devirmek isteyen birisi olduğunda da Roland’ın hayırseverliğini korumak için mümkün olan en güçlü direnişi göstererek, kendi topraklarını da korurlardı.

 

Sonuçta, insanlar sözcükler veya kamçılar tarafından değil, kendi çıkarları ile yönlendirilirdi. Başka bir deyişle, egemenliği altındaki halkın temel çıkarlarını sürekli olarak yerine getirebildiği sürece, onun hakimiyetini bozabilecek kimse olamayacaktı.

 

Geleneksel tımar sisteminin aksine, Roland birkaç dönüm ve bir düzine dönüm arasında genişlikte bir alan verecekti. Bölgelerini kendi konutlarını inşa etmek için kullanabilri, tarlalarına bakmak için köle alabilir veya çiftçiler kiralayabilirlerdi. Ama kendi sanayilerini kurmalarına izin yoktu. Buna karşılık bir şövalyeye tahsis edilecek ödül arazisi iki bin dönüme yakındı. Küçük bir köye eşdeğer bir alan. Yukarıda belirtilen sanayi gelirleri şövalye ve onun görevlilerinin savaş ihtiyaçları için kullanılacaktı. Örneğin, ihtiyacı olan silahların, zırhların veya atların satın alınabilmesi için.

 

Bu kadar küçük bir araziyi ödül olarak vermek aristokraside çok fazla ilgi çekmezdi, bu nedenle çok fazla direnişle de karşılaşmazdı. Aynı zamanda savaş alanındaki insanların bağımsız olma hissini de zayıflatırdı. Roland’ın bakış açısına göre bu tıpkı emeklilik maaşı ödemek gibi bir şeydi. Askerlerin emeklilik sonrasında bile istikrarlı bir gelir elde etmesini sağlayacaktı.

 

Aynı zamanda merkezi iktidarı güçlendirmek ve “Hizmetçinin hizmetçisi benim hizmetçim olamaz.mantığından kaçınmak yolunda da onların çok büyük olmayan bir araziye sahip olmaları hem başkaldırma riskini ortadan kaldıracak hem de onları tatmin edecekti. Diğer bir deyişle, toprak hala lordların yasaları,yönetmelikleri ve sistemleri yetkisi altındaydı. Bir bakıma, gelecek nesil çiftçilerinin temelini oluşturuyorlardı.

 

Ödül sistemi konseptini yazdıktan sonra Roland ara vererek, bedenini gerdi. Sonunda, kendi uzmanlık alanda düşünmeye başlayabilirdi. Silah Ar-Ge.

 

Çakmaklı silah üretiminin artan hızı ile, topçuları korumak için mızrakçıları kullanmaya devam etmek insan gücünü boşuna kullanmak gibiydi. Bu yüzden yakın dövüşte bundan ayrı olarak savaşabilme yeteneğine ihtiyaç duyuyordu.

 

Bu soruna çok kolay bir çözümü vardı. Çakmaklı tüfeklere bir süngü entegre etmek idi. Roland, kendi adamlarının yakın mesafe savaşına girmesini istemezdi. Ama silah gücünün düşmanın cesaretini tamamen yok edememesi ve umutsuz bir saldırı başlatmaları durumunda kendilerini savunacak yeteneklerinin de olması gerekiyordu.

 

Süngü gibi bir silah yapmak o kadar zor değildi. Kelimelerle anlatılacak kadar kolaydı, sadece keskin bir koniydi ve öldürme etkisini daha da arttırmak için, içine bir kan oluğu da eklenebilirdi. Anahtar parça, süngü ile tüfek arasındaki bağlantıydı, ilk süngü doğrudan silahın namlusuna sokulabilen ince tahta direğe bağlanmış bir bıçak/silahtı. Bu yapının avantajı oldukça basit olmasıyken, dezavantajı da çok belirgindi. Süngü kullanılacak olursa ateş edemezdiniz ve buna ek olarak da eğer birini bıçaklamak için kullanırsanız, süngü düşmanın vücudunda sıkışıp kalabilirdi.

 

Dolayısıyla Roland, gelişmiş ikinci nesil muhafazalı bir süngü üretmeyi amaçlıyordu: Gövde tipi süngü. Süngünün bıçak ucu, demir bir gövdeye ekleniyordu. Gövdenin çapı yivli namludan biraz daha büyüktü.

 

Sadece namlu üstünde demir parçasıyla delik arasına bir kaynak yapmalıydılar. Namlunun üstüne süngü takıldıktan sonra deliğe dolgu yerleştirerek, sabitleşecekti. Bıçak üçgen köşeliydi ve üç ucu da keskindi. Vücuda rahatça saplanabilirdi ve yaranın iyileştirilmesi de zor olurdu.

 

Süngü namludan biraz daha uzundu ve kurşun koyulmasını da zorlaştırıyordu. Ancak katlanır bir süngü ile karşılaştırıldığında, seri üretimi çok daha basitti. Bir örnek olduğu müddetçe, herhangi bir demirci üretebilirdi.

 

Fakat süngünün savaşta önemli bir rol oynayabilmesi için, askerleri nasıl kullanacakları konusunda eğitmek önemliydi.

 

Ancak Roland doğal olarak bu konuda hiçbir şey bilmiyordu. Neyse ki baş şövalyesinin herhangi bir silahı kullanabileceğiyle övündüğünü hatırladı. Bu sayede Baş şövalye diğerlerine süngü ile nasıl savaşılacağını öğretmek zorunda kalacaktı.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43988 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr