Bölüm 88: Kış Alacakaranlığı Part -2

avatar
3405 13

Release That Witch - Bölüm 88: Kış Alacakaranlığı Part -2


 

 Çevirmen: Lodos

Roland, “Acele etme, şimdi harekete geçme zamanı değil” derken yapabileceği tek şey etrafında hevesle uçan Şimşek’e bakarak iç çekmekti.

 

Şeytani canavarlara karşı savaşmakla neden bu kadar ilgilendiğini sadece Tanrı bilebilirdi. Dövüşçü bir tip olmadığı da açıktı ama sıradan insanlarla karşılaştırıldığında bu küçük kız en ufak korku bile göstermiyordu.

 

“Geçen seferki ile uğraştığın gibi devam et, cesur olmayı deneme sadece dikkatini üzerine çek. Her zaman yüksek irtifada olduğundan farkında ol! Uçamasa da, zıpladığında çok ciddi tehlike arz ediyor! ”

 

“Bunu zaten biliyorum. Şimşek tamamen güvenli bir ses tonuyla konuşuyordu: “Bu benim ilk savaşım değil. Bana güven, ben zaten sınırlarımı biliyorum. Bu sefer elbiselerime bile dokunamayacak. ”

 

Konuştukları sırada, melez tür surlara daha da yaklaşmıştı. Engelleri aşarak surlara tırmanmaya çalışırken korumasız bölgeye doğru sıçramıştı. Fakat bu kez askerler tarafından görmezden gelinmişti. Sadece kendi bölgelerini savunuyorlardı. Avcı kaptanının bir sonraki saldırı emrini bekliyorlardı.

 

“Böylece, bu melez türe karşı özel operasyona artık başlıyoruz!” diye bağırdı Roland.

 

Bunu duyan Şimşek bir an durdu ve Roland’a geri döndü.

 

“Noldu?”

 

Kullandığın bu ifade... Şimşek bir kez daha düşündü, sonra kafasını salladı: “Biraz garip geliyor. Unut gitsin, ben yokum. ”

 

Küçük kız figürünün hızla uçtuğunu gören Roland, Anna ve Bülbül’e dönerek utanmış bir şekilde “Siz de garip olduğumu düşündünüz mü?” diye sordu.

 

“Evet!” ikisi de başını sallamıştı.

 

Pekala… “Siz ikiniz de gidebilirsiniz. Dikkatli olun!”

 

“Majesteleri, dikkatli olun.Bülbül Roland’ın önünde eğildi sonra Anna’nın elini tutup sisin içine doğru çekti.

 

Roland, kollarını sırtın arkasına koyarak, Rüzgara karşı düz bir şekilde durarak nasıl bir patron gibi görünebilmesi gerektiğini taklit etmeye çalışıyordu. Nefes alacak zamanları olduğunda birçok askerin gizlice ona baktığını biliyordu. Bu nedenle, ayakları zaten uyuşmuş olmasına rağmen, duvardaki en yüksek yeri de herkes tarafından kolayca görülebileceği bir noktada sabırlı bir şekilde ayakta durmaya devam ediyordu. Prens’in daima onların yanında olduğunu gösteriyordu. Kendisi savşmadığı için en azından onların yanında olduğunu göstermesi gerekiyordu.

 

Bu seferki saldırının yoğunluğu önceki tüm saldırıları geçmişti. Demir Balta’ya göre, geçen yılın Şeytan Ayları’nda yalnızca bir ya da iki tane melez tür ortaya çıkıyordu. Ancak bu yıl, Sınır Kasabası’na dört saldırı olmuştu. Bu saldırıların süresi de olağan dışı bir şekilde uzundu. Şimdi olduğu gibi, on iki veya daha büyük gruplar ormanın içinden çıkıyor her zaman şehir surlarına doğru ilerliyorlardı.

 

Şans eseri, geçen ay ateşli silah üretimi artmıştı ve şu an yüz silahlı bir ekip gönderebiliyordu. Onlar olmadan canavarlar karşısında böylesine büyük bir başarı elde edemezdi. Sadece arbalet kullanılsaydı, canavarların hepsini öldürmek biraz zor olurdu doğrusu.

 

Uzun vadede, daha az fiziksel enerji harcamaya ihtiyaç duyan silahların avantajı daha da rahat anlaşılıyordu.

 

Elbette, barutun bu büyük tüketimi Roland’ın başını ağrıtıyordu. Rezervlerinde büyük bir boşluk vardı bu yüzden deposuna yirmi paketten fazla patlayıcı sipariş etmişti. Bu sebepten barut kısıtlaması yapmayı düşünüyordu.

 

Şimşek çoktandır melez türün başının etrafında uçuyordu. Cebinden bir taş alıp canavarın başına attı. Taş bir şekilde canavarın kafasına vurdu. Canavar şaşkına dönerek geriye doğru atladı ve saldırının aslında gökyüzünden geldiğini fark etti.

 

Daha da kışkırtmak için, Şimşek her zaman ki gibi düşük bir yükseklikte uçuyordu. Başının hemen önündeydi ve yavaş yavaş canavarı şehir merkezine doğru çekmeye çalışıyordu. Melez türün düşünme yeteneği olsa da etrafında uçan can sıkıcı küçük bir kızdan tehlike hissetmiyordu. Böylece hemen kalkarak, kanatlarını açtı ve birkaç kere hızla sıçramalar yaparak kısa zamanda yüz metrelik bir mesafe kat etmişti. Canavarın bir atlamaya hazırlandığını gören Şimşek, hemen biraz yükselerek kendi etrafında döndü. Her zaman kendisi ile canavar arasında bir kaç sokaklık bir mesafe tutmaya gayret ediyordu.

 

Bu şekilde, yedi sekiz dönüş sonrasında sonunda şehir merkezine doğru çekmeyi başarmıştı, Bülbül ile daha önce anlaştıkları pusu konumundaydı. Bu canavar eski bir aslan olduğundan, koku duyusu doğal olarak çok hassastı. Hatta Bülbül siste gizlendiği halde bile Bülbül’ü fark edebiliyordu. Bu problem yüzünden Bülbül ve Anna sürpriz saldırıya başlamadan önce şeytani canavarın dikkatinin üzerlerinden başka bir tarafa kaymasını beklemek zorunda kalmışlardı.

 

Şimşek bu tür işler için mükemmel bir şekilde uygundu. Melez türü o kadar çok öfkelendiriyordu ki canavar delirmiş gibi sıçrayarak, açık ağzıyla etrafında can sıkıcı şekilde uçan Şimşek’i yakalamaya çalışıyordu. Fakat Şimşek’in hiçbir ağırlığı olmadığından her atladığında yukarı ve aşağı uçarak arasında ufak bir mesafe bırakarak onu durmadan atlatıyordu.

 

Aynı sırada, Bülbül de başka bir yönden şehir meydanına gelmişti. Şimşek ile karşılaştırıldığında, sis dünyasının içide bütün evleri ve çitleri yok sayabilir, ve hedefine doğru daima düz bir çizgide ilerleyebilirdi. Anna’nın alev menzili en fazla on adım olduğundan, melez türe yaklaşmak zorundaydılar. Bu yüzden keşfedilmemek amacıyla onu arkadan çevirmişlerdi.

 

Melez türle ilk kez yüzleşmek zorunda kaldıklarında ki bu çok zahmetli olmuştu. Şimdi bu melez türle ikinci kez karşılaşmışlardı ve Bülbül çoktan Anna’nın saldırısına aşina hale gelmişti. Böylece canavardan otuz metre uzakta oldukları sırada, hızını en son limitine kadar yükselterek, mesafeyi sanki tek bir adımda gitmişlerdi. Anna tekrar baktığında, melez türün kuyruğunun yüzünün önünde olduğunu fark etti.

 

“Şimdi saldır. diye bağırdı, Bülbül.

 

Anna’nın çevresindeki siyah-beyaz dünya bir dalga gibi uzaklaştı. Göz açıp kapayıncaya kadar tanıdık kasaba meydanına geri dönmüştü. Yeşil alevini parmak ucundan fırlatırken, ateş büyük bir genişlikte şeytani canavarı tamamen sarmıştı.

 

Bu alevle karşı karşıya kalan Bülbül aceleyle geri çekilmek zorunda kalmıştı. Alevler öyle kuvvetli idi ki yalnızca ısı dalgası hissettiğinde bile yanıyor gibi hissetmişti. Çeliği eritebilen bu ateş karşısında melez türün mücadele için bile zamanı yoktu. Hızla bir alev topu haline gelmiş ve ezilerek yere düşmüştü.

 

“Bu sorunu zaten çözebilecek bir durumdalar gibi görünüyor.Wendy uzaktaki yeşil alevi fark ederek bilgi vermişti. Bülbül’ün yokluğunda Roland’ı korumanın sırası ondaydı: “Sanki oyunun parçası değilmişim gibi…”

 

Roland: İşlerin böyle devam etmesini isterdim. dedi. Artık zorlanıyor olsa dahi duruşunu koruyordu. Bu cadıların yardımı olmasa idi bu melez türün tüm askerleri kaosa sürükleyebileceğini biliyordu.

 

Ancak bugün, Nana bile yaralı askerlerle hızla ilgilenebilmek için duvarlara gelmişti. Babası her zaman yanında kalarak onu koruyordu. Bugün, Roland’ın tüm askeriyenin önünde cadıların gücünü ilan ettiği ilk seferden çok memnundu. Nana askerlerin sevgisini çoktan kazanmıştı. Anna ve Bülbül’ü ise melez türü birlikte öldürdüklerinden dolayı kalabalık yüksek sesle alkışlamıştı.

 

Roland açıkça biliyordu ki herkes bu şekilde düşünmeyecekti. Askerlerde böyle bir durum olması çok nadirdi ama askeriye tarafından tamamen kabul edildikten sonra, bütün kasaba tarafından kabul görmeye başlayacaklardı.

 

Aniden, silah sesleri azalırken Roland, şeytani canavarların nihayet duvarlardan geri çekilmeye başladıklarını fark etti. Sonunda geri çekiliyorlar mıydı? Gözlerine inanamıyordu. Tam o sırada kalın bulutların arasından bir ışık demeti geçerek yeri aydınlattığı gibi ikincisi ve üçüncüsü de gelmişti. Yakında, bulutların içindeki deliklerden on binlerce ışık huzmesi geçer olmuştu. Bütün ışık huzmeleri birleşerek gözlerini kamaştırmıştı. Bakamıyorlardı. Dünya aniden aydınlanmıştı.

 

Surlarda kısa bir durgunluk anı oldu ama sonra, tezahürat dalgası surlardan başlayıp Sınır Kasabası yönünde ilerlemeye başladı. Kasaba halkı evlerden çıkmış tezahürat yapmaya başlamışlardı. Hem kayıp güneşin tekrardan ortaya çıkmasına hem de kış boyunca Prens sayesinde hayatta kalmalarınaydı bütün bu tezahüratlar. Sonunda, bütün tezahürat bir sel gibi karışmış tüm Sınır Kasabası boyunca yankılanır olmuştu!

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44236 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr