Bölüm 87: Kış Alacakaranlığı Part -1

avatar
3471 14

Release That Witch - Bölüm 87: Kış Alacakaranlığı Part -1


 

 Çevirmen: Lodos

“Hazır –! Saldırın!”

 

Bu emri duyduğunda, Vaner gücünün tamamıyla hedefine mızrakla vurmuştu. Her iki eliyle de tuttuğu mızrak kurtun kafasına çarptığında bir çatırtı duyulmuştu. Kurdun kürkü kabarık ve gözleri de bakır kırmızısıydı. Kurt ağzını açtığında, Vaner iki köpek dişininin başparmağından büyük olduğunu gördü. Şeytani bir canavarla bu kadar yakından temasta olduğu ilk seferdi, pençeleri ile ona vurmaya çalışırken, yüzünde iri kar taneleri birikiyordu.

 

Vaner zihni boşalmış gibi hissediyordu. Eğitim sırasında kazandığı içgüdülerle mızrağı daha sıkı kavrayıp ileri doğru itmeye devam etti. Vaner zaman yavaşlamış gibi hissediyordu. Mızrağın sonuna kadar eğildiğini gördü. Mızrak şeytani canavarın karnına yeterince nüfuz etmemişti. Vaner bir sonraki olacak şeyin kurdun keskin pençelerinin yanaklarını koparacak olması olduğunu düşünmüştü.

 

Aniden bir çatırtı duyuldu. Mızrak, kurtun ivmesine dayanamadığından sonunda iki parçaya ayrılmıştı. Kırılma sesiyle eş zamanlı olarak zaman akışı normale dönmüş ve kurt yere düşmüştü. Pençeleri boşalmıştı. Surlardan yere düşerken duvarlara tutunmaya çalışıp izler bırakmıştı. Vaner’in mızrağının diğer yarısı da kurtla birlikte sura çarpmıştı.

 

“Silahların yüklemesi tamamlandı!”

 

“Ateş serbest!”

 

Birdenbire, Vaner’ın her iki yanında bir silah namlusu uzamıştı. Bunu gören Vaner, mümkün olduğunca çabuk geriye doğru adım atmış ve gözlerine girecek duman ve tozdan kaçınmak için başını kaldırmıştı. Kulaklarını nasıl kurtaracağına gelince, bunun için vakti yoktu. Silah sesi azaldıktan kısa süre sonra Vaner cepheye geri adım atarak duvarın dibindeki bir dizi şeytani canavarın ölmüş olduğunu fark etti. Onlardan birisi de Vaner’in savaştığı canavardı. Birinin onu dürttüğünü hissetti. Başını çevirdiğinde, oda arkadaşının gururla sırıttığını görebiliyordu.

 

Birinin silah kullanmayı öğrenmesi için sadece bir hafta gerekliydi. Bu yüzden gurur duyacak bir şey yoktu. Vaner sadece bir bakış atarak dikkatini tekrardan savaş alanına çevirdi. Böyle bir durumda, Majestelerinin topçu takımı daha kullanışlı olurdu. Onların elindeki çakmaklı silahlar topların yanında birer çubuk gibi kalırdı.

 

“Mızrağın kırılmış, gel yenisini al.” Kedi Pençesi, Vaner’e yeni bir mızrak verdi: “Bu şeytani canavarlar deli mi? Zaten iki üç saattir bize saldırmıyorlar mıydı?” “Evet, deliler. diye yanıtladı Vaner. Mızrağını aldı ve bir sonraki saldırı dalgasını beklemek için geriye adım attı: “Ne kadar geç oldu?”

 

“Neredeyse öğlen oldu.diyen Kedi Pençesi içini çekti. Avcı liderinin ona bakmıyor olmasından faydalanarak: “Jop ve Rodney kardeşlerden ne haber?” diye sordu.

 

“Onları arama. Kurtlar tarafından öldürülmek mi istiyorsun?” dedi Vaner tersleyerek. “Diğer sur bölümlerine atandılar. Muhtemelen üçüncü veya dördüncü takıma girmişlerdir. Sen birinci gruba nasıl geldin? ”

 

Kedi Pençesi gülerek: “Yedek ekipten geldim” dedi. “Ne zaman birisinin yardıma ihtiyacı olursa yardım ederim. Son dalgada bir amca yaralandı ve şimdi benim sıram--

 

“Hazırlanın!” Avcı liderinin sesine kulak veren Kedi Pençesi sesini kesti.

 

Surlardan baktığında bir sürü şeytani canavarın çabucak yaklaştığı görülebiliyordu. Zaten o kadar yakınlardı ki, şeytani canavarların türleri fark edilebiliyordu. Bu dalgada sadece iki kurt vardı. Diğerleri yaban domuzu bir tür tilki ve bir tür ayı idi. Bu yüzden çok büyük tehlike oluşturmuyorlardı…

 

Savaşın!” Yöneticinin emirlerine uyarak birleşik bir mızrak saldırısı düzenlediler. Tabii ki, bu sefer mızrak saldırısı sadece havayı vurmuştu. Ancak mızrağı hazırlarken, Vaner iki kurtun bir grup avcı tarafından vurulduğunu gördü. Canavarlar yavaşlamışlardı ve surlara doğru öbekleniyorlardı. Bunu gören avcı takımı keyiflenmişti.

 

Şafaktan beridir devam ediyordu savaş. İlk boynuz sesi geldiği sırada çoğu insan hâlâ uyuyordu. Vaner de o sırada esniyordu. Bu seferki şeytani canavarların saldırısı her zamankinden daha şiddetliydi. Genellikle bu tür bir savaşı bir ya da iki dalga boyunca sürdürüyorlardı, ancak bugün, şeytani canavarlar surların tabanında bir tepe oluşturmuştu. Çoktan ikinci asker takımı ile yer değiştirmişlerdi. Böylece bir şeyler yeyip kısa bir süre boyunca dinlenmeye süre bulabiliyorlardı. Ama hemen ardından surlara geri dönmeleri gerekiyordu.

 

Fakat beklenmedik bir şekilde, Vaner öncesine göre daha sakin olduğunu fark etmişti, tıpkı önceki haftalardaki antremanlarda olduğu gibi silah ekibini duyunca geriye adım atmıştı. İlk başta garip kurallar ve düzenlemeler gibi görünüyordu, ama şimdi çok kullanışlı ve inanılmaz derecede etkili olduğunu fark edebiliyordu.

 

Diğerleri Vaner’le hemen hemen aynı görünüyordu. Hepsi mızraklarını sıkıca kavramış ve yüzlerinde ciddi bir bakış vardı. Ama bazıları hala çok gergin görünüyordu. Ama herkes savaş pozisyonlarında kaskatı kesilmişti.

 

Bununla birlikte, Vaner morallerindeki en büyük itici gücün günlük eğitimden olmadığı, bunun yerine Majesteleri olduğunu biliyordu. Ateşli silahlı ekipler vurduktan sonra, Vaner gizlice kale duvarının ortasına baktı. Burası savaşı izleyen Majestelerinin durduğu yerdi.

 

Boynuzun ilk sesi geldikten kısa bir süre sonra Majesteleri şehir surunun tepesine ayak basmıştı. O zamandan beri surlardaydı ve savunma hattında dinlenmeden nöbet tutuyordu. Yemek zamanı geldiğinde bile gitmemişti. Bunun yerine Majesteleri surların üstünde kalarak baş şövalyesini kahvaltı getirmesi için göndermişti.

 

Vaner, son lordun davranışını düşündüğünde, Lord’un Şeytan Ayı’nın başında olabildiğince çabuk bir şekilde tekneyle çekildiğini hatırlıyordu. Lord diğer soylularla beraber giderken ardından da tüm sivil halk tarafından takip ediliyordu. Kraliyet gümüşleri olduğu sürece tekneyle kaçabilirlerdi ancak parası olmayanların Uzun Şarkı Kalesi’ne kaçmak için yürümeleri gerekiyordu. Bunu düşünen Vaner tamamen yenilenmiş gibi hissetmişti.

 

Uzun Şarkı Kalesi Lordunun ordusuyla Prens’in Sınır Kasabası’nın ordusu tamamen farklıydı. Eski grup tamamen zırhlar ve silahlarıyla, yeni ve eski bölgelere zulüm ediyorlardı hatta yabancı iş adamlarını baskılıyorlar ve şantaj yapıyorlardı. Vaner’e göre iki yüzbaşıları haricindekiler haydutlardı. Majesteleri liderliğindeki milisler, öylesine güçlü bir ekipti ki kasabalarının dışındaki şeytani canavarları bile engellemekten korkmuyorlar ve ilerlemelerini durdurmayı başarmışlardı. Geçmişte, yalnızca Uzun Şarkı Kalesi bunu yapabiliyordu.

 

Balık Topuna baktı, eski bir gangsterdi. Çoğunlukla alay konusu oluyordu, ama askeriyeye katılıp mızrağını aldığında iyi bir vatandaş olarak bir rol model olmuştu.

Ayrıca Fermi de vardı; başı büyüktü ve birazcık yavaştı, bu yüzden sık sık eski bölge halkı tarafından gülünç malzemesi olurdu. Ama şimdi, bir mızrakla savaşırken, sadece son derece hızlı ve acımasız değil, aynı zamanda birçok insandan da daha yetenekliydi. Diğerleri çoktan eğitimlerini tamamladıklarında, yine de yüzlerce kesik atmaya devam ediyorlardı çünkü majesteleri bir zamanlar şunu demişti. ”Kararlı bir kuş daha hızlı olana yetişmek istiyorsa, ilk önce onun hızını yakalayıp ondan sonra ondan daha fazlasını yapmalıdır.”

 

Başlangıçta açıkçası yalnızca ikinci yumurta için bunu yapmışlardı. Ancak şimdi askerler orduya katıldıklarından memnunlardı. Her gün değişikler oluyor, ve her geçen gün bir önceki güne göre daha zor antrenmanlar yapıyorlardı. Vaner bu şekilde hissedenin tek o olmadığını düşünüyordu. Aksine, herkesin böyle hissettiğini düşünüyordu. Duygularını nasıl tarif edeceğini bilemiyordu. Belki de en iyisi, Majesteleri tarafından sıklıkla kullanılan kelimelerdi. “Siz bu Dünya’ya ait olamayacak kadar güçlü bir takımsınız!” Daha önce hiç böyle cümleler görmemişti.

 

“Woo – woo! Birdenbire iki kısa boynuz sesi duyulmuştu. Bu, yaklaşan karışık türler için erken uyarı sistemiydi. Vaner uzağa baktı ve kanatlı, aslan başlı melez bir türü fark etti; bu son kez öldürdükleri canavara benziyordu. “Bu ikinci karşılaşmamız.” diye düşündü ama bu, geçen seferkine göre farklı idi. Silah ekibine ek olarak, diğer kuvvetler de artık yardım için oradaydılar.

 

Başını yana çevirip duvarın ortasına baktığında, Prens’in yanında duran sarışın küçük kızı gördü.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44343 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr