Bölüm 80: Ağır Silah Takımı

avatar
3739 12

Release That Witch - Bölüm 80: Ağır Silah Takımı


 

 Çevirmen: Lodos

Beton gemi kuruma odasına yerleştirildikten bir hafta sonra, nihayet gemiyi denize indirme günü gelmişti.

 

Prens büyük boyuttaki küveti suya koyma emrini verdiğinde herkes hayretler içinde kalmıştı. Acaba yanlış anladıkları bir şey mi vardı. Ama hayır, onu tamamen doğru anlamışlardı.

 

Çalışanlar geçici kulübeyi sökmüşler ve beton gemiden nehre giden yola eğim vermek için toprağı kazmak zorunda kalmışlardı. Bu kısım, çimento ürünlerinin zayıf gerilme direnci nedeniyle büyük dikkatle ele alınmalıydı, zeminde küçük bir darbeyle bile küçük çatlaklar ortaya çıkarıp geminin parçalanmasına neden olabilirdi.

 

Gemi kütüklerin üzerine yerleştirilmişti. Kayma hızı da halatlar sayesinde kontrol ediliyordu. Her şey hazır olduğunda, işçiler bilek kalınlığındaki halatı yavaşça geminin düz bir çizgide gitmesi için dikkatle kaydırmaya başlamışlardı. İşçiler kendilerini sloganlarıyla senkronize ederken, gemi de yavaş yavaş kütüklerin üzerine kayıyor ve sert bir sürtünme sesi çıkıyordu.

 

Neyse ki, her şey yolunda gitmişti. Roland geminin nasıl suya yavaşça indirildiğini izlemişti. Gemi suda yaklaşık yarım metre batmıştı. Ama yüzeyi hala 1 metre yukarıdaydı. İşçiler, bu devasa yapının taştan yapılmış olduğunu ve metalin nehire batmayıp, bunun yerine sakin bir biçimde suyun yüzeyinde yüzdüğünü görünce şaşkına dönmüşlerdi.

 

Roland yüksek sesle emir vermişti: “Acele edin, halatı alın ve iskele babasının etrafında döndürüp sıkıca bağlayın!” Gemi hemen bir yere bağlanmazsa su alıp götürebilirdi.

 

Bülbül kendini dışarı göstermiyor olsa da bu şok edici manzarayı gördükten sonra kendini durduramayıp merak dolu bir sesle sordu: “Gemi nasıl yüzüyor?”

 

Aslında çok basit. Geminin ortalama yoğunluğu suyunkinden daha düşük ve durum böyle olduğu sürece her şey suyun üzerinde yüzebilir.” Roland açıkladıktan sonra bir an düşündü ve ekledi: “Geminin demirden veya betondan yapılması önemli değil. Daha önce büyük yelkenli görmüş olmalısın. Aslında göründükleri kadar ağır değiller.”

 

Roland, Bülbül’ün sesini tekrar duymayınca söylediklerini anlamaya çalıştığını düşündü. Çünkü Anna bile, anlattığı konsepti anında anlayamazdı. Bunu fark eden Roland gülümseyerek bir sonraki işi yönlendirmeye devam etti.

 

Devamında betonun sertleşmesi daha fazla zamanlarını almıştı ve her seferinde kar yağmaya başladığından, iş durduruluyordu. Sadece bir saatten uzun süre boyunca kar yağmadığında çalışmaya devam ediyorlardı. En çok zaman alan kısım güverte inşaatıydı. Güverte birçok ahşap plakadan yapılmıştı. Zemin ile arasına yerleştirilen küçük kazıklarla destekleniyordu. Her ne kadar bu alan boşa harcanıyor olsa da bu geminin birincil amacı göz önüne alındığında bu boş alan çok da önemli değildi.

 

Daha sonra çürük-önlemeyle devam etmişlerdi. Marangozlar bunu nasıl yapacaklarını çok iyi biliyorlardı. Önce güverteyi keskin kokulu yağla bir kat fırçalamışlardı. Yağ kuruyunca gemi kırmızıya dönene dek bu işlemi birkaç kez tekrar etmişlerdi. Güverte yapımı tamamlandıktan sonra, üst kısmın montaj aşaması başlamıştı.

 

Sözü edilen üst kısım, iki gemi direğinin arasına yerleştirilen ve silahlar ile mühimmat depolamak için kullanılacak olan tahta bir kulübeydi. Yağmur yağmaya başladığında kulübe, mürettebat için barınak olarak da kullanılabilecekti. Ahşap kulübenin çatısı ekstradan kalın yapılmıştı, bu sayede bir kişi üzerinde durabilirdi. Aslında bu sadece Wendy için yapılan özel bir yerdi. Çatıda olduğu sürece, büyüsünün menzili tüm yelkenlere yetecek mesafede olacaktı.

 

Kıç dümeni eritilmiş demirden yapılmıştı ve kurulumu biraz külfetli olmuştu. Öncelikle, dümen mili daha önce yapılmış bir delikten geçirilip, su altında bırakılmalıydı. Gemiyi yönledirmek için, Anna su altında gelen dümen milinin yanına bir üçgen plakayı kaynaklamıştı. Dümen şaftının diğer ucundaki de yani güvertede olan da serbestçe dönebilecek demir bir halkayla birleştirilmişti.

 

Kaynak normal olarak Anna tarafından yapılmıştı ve aynı zamanda bir taş küveti suda yüzebileceği için kafası karışmış ve şaşırmıştı. Bülbül’le aynı problemi yaşadığı için benzer soruları sormuştu.

 

Dolayısıyla Roland, tekrar tekrar sorulara cevap vermek zorunda kalmıştı. Sonra Anna’nın yanına gitmiş ve bütün bunları düşünerek oturmuştu.

 

Eh… Eğitim seviyesini yükseltmek için önünde hala uzun bir yol vardı.

 

En sonunda, Vaner bir topçu olmanın mı yoksa avcı ekibiyle kalmasının mı daha iyi olup olmadığına karar veremiyordu.

 

Üç gün önce aldığı önemli bir emirden sonra her şey değişmişti.

 

Majesteleri, birinci ve ikinci asker birliğinden bazı üyeleri transfer etmeye karar vermişti. Yeni bir elit birlik kurmak için bir istisna gerçekleştiriliyordu. Vaner’in adı okunduğunda çok gururlanmıştı. Ancak Demir Balta’nın avcı ekibine veya yeni topçu grubuna katılmak isteyip istemediği sorulduğunda neyi seçeceğini bilememişti. Şeytani canavarlara karşı savaşmalarında kullanılmasına izin verilen çakmaklı tüfeği biliyordu. Bir arbalete kıyasla çok daha güçlü idi. Şimdilik sadece Demir Balta, Baş Şövalye ve bir dizi kıdemli avcıya bu silahı kullanma izni veriliyordu. Vaner’in avcı birliğine tereddüt etmeden katılması gerekirdi ama bunun yerine “Top nedir? diye sormuştu. Bir topun bir çakmaklı tüfekten on kat daha büyük olduğunu ve gücünün de yüz kat daha fazla olduğunu öğrendiğinde bir ikilemin içine düşmüştü.

 

Görünüşe göre, kullanılan silah ne kadar güçlü olursa, Prens’in gözünde o kadar yüksek oluyordu. Bu yüzden topçulara katılmak avcı takımına katılmaktan daha iyi bir seçim gibi görünüyordu ama bir silah taşımanın avantajı kasabanın içinde dolaştırılabilmesiydi. Böylece her zaman Vaner’in hayali olan, halkın dikkatini üzerine çekebilirdi. Topun gücü bir silahtan yüz kat fazla olabilirdi. Ama sonuçta sokaklarda yürürken böyle güçlü bir silah taşımak mümkün olmazdı, değil mi?

 

Son başvuru gününe kadar neyi seçeceğinden emin değildi. En sonunda topçu olmayı seçmişti. Karara etki eden son faktör ise topçunun maaşının avcıdan beş kraliyet gümüşü daha fazla olmasıydı. Bu kararı vermiş ve sıkı eğitimine başlamıştı.

 

Bir topun çalışması için beş kişiye ihtiyaç duyuluyordu ve Vaner’in takımına Jop, Kedi Pençesi, Nelson ve Rodney atanmıştı. Vaner daha önceki mızrak birliğinde vekil yüzbaşı olduğu için topçu seçilmişti.

 

Silahlara kıyasla, bu top on kat daha sıkıntılıydı! Bir aydan beri Vaner, Demir Balta’nın silahının nasıl çalıştığını gizlice izliyordu. Artık öyle bir seviyeye gelmişti ki sürecin aynısını kafasından da işletebiliyordu. Ancak top arabasının yapılması gereken bir sürü prosedür vardı. Bu sıkıcı işi her zaman yapmak zorundalardı.

 

Atı durdur, pimi çek, kancayı çek, top arabasını hareket ettir, atış noktasına doğru ittir, düşmesini önle... Bu süreçlerin düzgün ve eş zamanlı devam etmesi için beş kişiye ihtiyaç vardı. Kanca çekildiğinde diğer adamlar destek arabasının toptan uzaklaşması için itmek zorundaydılar. Topun namlusu yere düşmeden dört tekerlekli taşıtı iki tekerlekli bir taşıta döndürmeliydiler.

 

Namlu mühimmatla doldurulduğunda nihayet ateş etmeye hazırdı. Silah ve topun atışları benzerdi ama topun iki farklı bezle temizlenmesiyle işler çok daha karmaşıklaşıyordu. Silah kullanırken, mühimmat doğrudan namluya koyulabilirdi. Topun ateşlenmesi içinse fünyeyi tutuşturmaları gerekliydi ve Vaner yağmur yağarken bu silahı kullanmanın oldukça zor olacağını düşünüyordu.

 

Neyse ki, bir topçu olarak çoğu zaman etrafındakilere emir veriyordu bu yüzden çok fazla gayret sarf etmesine gerek yoktu.

 

İlk üç gün boyunca, yeni seçilen dört yeni topçu ekibinin eğitilmesi için tek top vardı. Demir Balta’nın emri altında, gruplar aracın durdurulması, topun boşaltılması, ateş etmeye hazırlanması, topu arabaya yükleme işlemlerini yapıp daha sonra tüm süreci yeniden tekrar ediyorlardı. Bu dört adım sürekli tekrarlanıyordu. Topun durmaksızın temizlenmesiyle Vaner bile topun kendi yüzünden daha temiz olduğundan şüphelenmeye başlamıştı.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44257 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr