Bölüm 75: Kutsal Dağ Part -1

avatar
3575 13

Release That Witch - Bölüm 75: Kutsal Dağ Part -1


 

 Çevirmen: Lodos

Cara diğer cadının kesik kesik soluduğunu fark etmişti.

 

“Başkasının devralması gerekiyor,” dedi Cara yüksek sesle: “Yaprak, beni bir sonraki yere kadar sen taşıyacaksın.

 

Geçilmez Dağ’da yürümek, özellikle kışın çok yorucu oluyordu. Her gün, kırk iki cadıya yetecek bir kamp alanı bulmak zorundaydılar, geceleri de donmamak için rozetlerini yenilemeliydiler.

 

“Emredersiniz, kıymetli efendim. Cara’nın önündeki cadı yere çökerek cevap verdi. Yaprak, Cara’nın yanına adım attığında, Cara sihirli yılanlarından birini çağırdı ve Yaprak’ın kolunun etrafını sarmasını sağladı. Daha sonra kendini ayakta tutmak için onu kendisine çekti, yalnızca böyle dayanabiliyordu. Cara’nın yılanı, Yaprak’ın bedenine dokunduğunda Yaprak’ın hafifçe titremeye başladığını fark etti.

 

‘Lanet Bülbül!’ diye düşündü Cara. ‘Eğer bağışlama teklifimi defalarca reddetmeseydi, kız kardeşlerimizin arasına geri dönmesinde sıkıntı çıkarmazdım. Ama şu an kritik bir zamandayız. Herhangi bir riske giremem. Benim bu nazik teklifimin sonucu ne oldu? O lanet olası hain hiç tereddüt etmeden kaçmayı denedi, hatta beni bıçaklamaya çalıştı. Çok kibar olduğumdan böyle oluyor!’ Cara’nın zihni öfkeyle kaynıyordu. Bülbül’ün darbesi omurgasını doğrudan delmişti. Yaprak’ın yaraları hızla iyileştirmede başarılı olsa da, Cara’nın alt gövdesi hala felçti ve herhangi bir şey hissedemiyordu.

 

‘Kutsal dağa ulaşana kadar bekleyin! Orada daha fazla cadı toplayarak güç kazanıp onların da yardımıyla bir gün sizi binlerce parçaya böleceğim!’ Öfkesiyle dolup taşarken Cara aniden bir ses duydu: Kıymetli efendimiz, önümüzde şeytanlar var.”

 

Ses, izcilikten sorumlu olan Scarlett’a aitti. Gözleri sayesinde önündeki tüm engelleri görebiliyor ve her bir tuzağı hemen bulabiliyordu. Ayrıca hızlıca hareket eden nesneleri net bir şekilde görebilme yeteneğine de sahipti. Bunu Kilise ile girdikleri bir çatışma sırasında görmüşlerdi. Çıplak elleriyle bir arbalet okunu geriye fırlatmıştı.

 

“Beni hemen bırak Yaprak, sen de onlara yardım etmelisin.”

 

Yaprak çömelirken başını salladı ve Cara’yı karın üzerine yerleştirdi. Cara’nın yaralı eli doğrudan karın içine düştüğünde soğuk bir duygunun vücuduna yayılmasıyla titredi ve içinden: “Beni yere bırakmadan önce karı temizleyemez miydin? diye düşündü.

 

Ama bunu dışarı söylememişti. Sonuçta Yaprak kız kardeşliğin vazgeçilmez bir üyesiydi. Daha önceden Wendy, Cadı Birliği için yeni üye alımlarını yapıyordu, bu zaman boyunca Yaprak cadıların moralini korumak ve Cara’nın emirlerine uymalarını sağlamak için onları cesaretlendirmekle sorumluydu. Onun yeteneği olmadan üyelerin yarısından fazlası cadı avlarında çoktan ölmüş olurdu.

 

Wendy’yi düşündüğünde Cara’nın kalbi acımaya başlamıştı. Wendy mümkün olduğunca çok sayıda cadıya yardım etmek için Cadı Birliği’nin kurulmasında rol almıştı. Sırf Bülbül’ün hatırı için herkese ihanet etmesini asla beklemezdi.

 

Wendy onu geriye doğru fırlattıktan sonra bile Wendy’yi öldürmek istememişti. Sihirli yılanı “Izdırap” tarafından verilen zehir vücuda girdiği anda derin bir acı verse de çok yavaş yayıldığı için ölüme götürmüyordu. Wendy kısa bir süre boyunca acı çektirdikten sonra Cara, “Hiçlik” yılanıyla onu ısırtıp toksini atmayı planlıyordu. Böylece Wendy’ye sadece bir ders vermiş olacaktı. Ama ne olursa olsun sihirli yılanın yardımı olmazsa, zehir tedavi edilemezdi. Böylece Bülbül, Wendy’yi onun elinden alarak yanlış karar vermişti. “Hiçlik” yılanın ısırığı olmadan, Wendy bir günden fazla yaşayamazdı.

 

Yani asla hedeflerine ulaşamayacaklar mıydı?

 

Diğer bir kaçak olan Şimşek, Cara’nın umrunda değildi. Cadı Birliği’ne kısa süre önce katılmıştı ve tek yeteneği uçabilmekti. Kutsal Dağ’ı nasıl aramaları gerektiğine dair hep farklı bir görüşü destekliyordu, hatta bazen Kutsal Kitabı sorguluyordu. O kız Cadı Birliği’nin iradesine karşı hareket ettiğinden Cara konuşkan küçük kızı karların içine fırlatıp boğmak istiyordu.

 

İki tane kurt benzeri şeytani canavar dağ yolunun bir köşesinden çıktıklarında, cadılar çoktan gelecek saldırılara hazırlanmış bekliyorlardı. Yetenekleri savaşmaya yaramayan bütün kız kardeşleri biraz uzakta güvenli bir yere yerleşmişlerdi. Yaprak, büyüsünü ilk kullanan kişiydi. Şeytani canavarların ayaklarının yakınında olan yabani otları hedeflemişti. Hemen sonra yeşil otlar filizlenerek karı delmiş ve şeytani canavarın ayağını sarmalamışlardı. Havayı kontrol etme yeteneğine sahip olan başka bir cadı, şeytani canavarların etrafındaki havayı boşaltmaya başlamıştı. Bu sayede iki canavar da çok geçmeden boğulmaya başlamış kısa süre sonra da burunlarından köpükler fışkırarak yere yığılmışlardı. Hala daha kıvranıyorlardı.

 

Cara’nın cadılarda aradığı güç buydu. Kılıç kuşanmış bir grup ölümlü bu kurtlar karşısında harap olurdu. Ama önünde duran cadılar kurtları saniyeler içinde öldürmüştü. Açıkçası sadece cadılar, sihirli güce sahip olan cadılar Tanrı tarafından sevilirdi. Eğer Tanrı Gözü’nün İntikamı gibi bir şey olmasaydı – Puh, lanet olası taş, yere doğru tükürdü, eğer o taş olmasaydı, Kilise cadıları nasıl bastırabilirdi ki?

 

Yaprak, Cara’ya geri dönerek Kıymetli Efendimiz, ilerleyebiliriz. dedi.

 

Beni başkası taşısın.” dedi Cara: “Dövüşten sonra çok yoruldun.”

 

Savaştan sonra yol boyunca ilerlemeye devam ettiler. Öğleden sonra, bir sonraki kamp alanını bulmakla sorumlu olan cadı, rüzgarın yönünü tayin ederek az karlı bir yer keşfetmişti. Burada mola vermişlerdi. Güçlerini toplamak için bir şeyler yemeye karar vermişlerdi.

 

Taşları hareket ettirme büyüsü olan bir cadı büyüsünü kullanmaya başlamıştı. Çakıllı toprak hareket etmeye başlayarak karı uzaklaştırıyordu. Zemine hayat gelmiş gibiydi. Çok geçmeden toprak düzleşmiş ve kurumuştu. Cadılar birbiri ardına görevlerini yapmaya başladılar. Birisi ateş hazırlamış bir diğeri de kaynayan suda yulaf pişirmeye başlamıştı. Kaynayana kadar biraz kar erittiler. Sonra Yaprak güçlendirilmiş otları suya ilave eder etmez keskin bir koku yayılmaya başlamıştı.

 

“Herkes lütfen rozetini bana versin.diye bağırdı küçük bir kız. Birkaç tutamlık kırmızı saçları kontrol edilemeyen bir ateş gibiydi. Gerçekten de yeteneğiyle uyuyordu çünkü büyüsü de ateşle ilgiliydi. Temas ettiği nesnelerin ısınabilmesini sağlayabiliyordu. Cadı Birliği’nin hepsini çok rahatlatan bu rozetler onun tarafindan yapılmıştı.

 

İlk bakışta yeteneği önemsiz gibi görünmesine rağmen gerçek şuydu ki; Cadı Birliği’ne büyük yardım sağlamıştı. Özellikle Geçilmez Dağ yolu boyunca yürüdükleri esnalarda kendilerini ısıtacak herhangi bir şey bulamıyorlardı. Soğuk karlı havada vücut ısılarının düşmesi ve bu yüzden ölmeleri çok muhtemel bir durum idi.

 

Herkes yulaf lapasını yedikten sonra cadılar çantalarını toplamışlar ve ilerlemeye başlamışlardı. Cara’nın söylediklerine göre sözde Cehennem Kapıları, aslında Kutsal Dağ’a olan geçişti. Kilise, cadıların Kutsal Dağ’ı bulmalarını önlemek için kasıtlı olarak Cehennem diye adını değiştirmişti. Eski kitaba göre, barbarların topraklarının son sınırından önce, toplam üç taş kapıyı geçmeleri gerekiyordu. Bu kapılar genellikle yerin derinliklerinde saklıydı. Yalnızca kanlı ay sırasında yüzeye çıkıyorlardı.

 

Kamplarından ayrılan cadılar yaklaşık yarım ay boyunca Geçilmez Dağ boyunca yürümek zorunda kalmışlardı. Ama sonunda dağı aşmış ve bomboş bir arazinin ortasına çıkabilmişlerdi. Bu son günlerde, şeytani canavarlar gittikçe daha sık ortaya çıkmaya başlamıştı.

 

“Çabuk, çabuk, çabuk, bak … bu da ne ?!” birdenbire birisi korkuyla bağırmıştı.

 

Cara şaşkın bir şekilde o yöne doğru baktı, korkudan dolayı sersemlemişti.

 

Gökyüzünde uçan bir şehir vardı!

 

Gökyüzü kül rengine bürünmüştü ve kar hala yere yakın bulutların arasından yağmaya devam ediyordu. Bulutların içinde zar zor görülebilen bir şehir vardı.

 

Bu binalar daha önce hiç görmediği bir modelde inşa edilmişti, yan yana duran sivri kuleler gibi gözüküyordu. Eğer siyah noktalar kulenin içindeki ortalama büyüklükteki pencerelerse, kule yüzlerce metre yüksekliğe ulaşıyordu! Bu bir insanın yapabileceği bir şey değildi! Kilisenin gururlandığı bina, gökyüzüne varan Kule olarak adlandırdıkları Hermes Katedrali bile sadece 50 metre yüksekliğindeydi!

 

Bunun insan olmayan bir kişi tarafından inşa edilmesi gerektiği için bunun tek bir cevabı vardı: Bu şehir, Tanrı’nın eliyle inşa edilmişti!

 

Cara, heyecanını bastırmakta zorlanıyordu, bütün zaman boyunca kalbinde bekleyen ses sonunda haykırmıştı: Kutsal dağı bulduk!

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44310 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr