Bölüm 70: Casus Part -1

avatar
3786 12

Release That Witch - Bölüm 70: Casus Part -1


 

 Çevirmen: Lodos

Dağsıçanı Kohl pencereden dışarı bakarken biraz endişeliydi.

 

Bu cehennem gibi yerde, durmaksızın kar yağıyordu. Gökyüzünün, büyükannesinin yıllarca yıkamadığı çarşaflarına benzediğini düşündü, ikisi de kirli ve kül renginde idi. Güneşi görmemiş olmasına rağmen, saati tayin etmenin hala başka bir yolu vardı.

 

Bu yol, asker eğitimi için kullanılan yoldu. Hava durumu olanak verdiği sürece askerler kasaba meydanının etrafında her sabah saat sekizde koşarlardı. Aptallar Şeytan Ayları gelmeden bir ay önce başlamışlardı. Hala da devam ediyorlardı.

 

Bu insanlar, kış aylarında olabildiğince fazla güç korumanın, enerji harcamamanın ne kadar önemli olduğunu bilmiyorlar mıydı? Bu şekilde koşarak, koşmaya gerçekten ihtiyaçları olduğu bir zamanda tanrının kendilerine daha güçlü bacak vermesi için dua etmelerine gerek kalmayacak mıydı?

 

Ama bu onun işine geliyordu. Bu salaklar saati tayin etmesine yardım ettikleri için Kohl’a ayrılması gereken saati bulmasında yardımcı oluyorlardı.

 

Evet bu doğruydu! Kohl bu çılgın kasabadan kaçmak istiyordu! İkinci Prens tarafından, 4’üncü Prens’in yaptığı her şeyi gözlemlemek ve ardından toplanan istihbaratı Valencia’ya göndermek için Sınır Kasabası’nda kalması için emir verilmiş olmasına rağmen, artık kalmak istemiyordu.

 

Korkarım ki, iki hafta gibi kısa süre içinde, bu kasaba sakinlerinin hepsi Şeytana kurban edilecek.

 

Bunun paranoyak olmasıyla alakası yoktu!

 

Kışın başlangıcından beri birbiri ardına garip şeyler olmuştu. Belki de diğer insanlar bunun farkında değildi – onlara göre belki şaşırtıcı değildi.

 

Bu kasaba halkının hiçbir tecrübesi yoktu; Bu kasabadakilerin hepsi birer çatlaktı! Yeterince yemek olduğu sürece, gökyüzü üzerlerine düşecek olsa bile umursamazlardı.

 

Ama ben farklıyım, ben Dağsıçanı Kohl’um! Efendi Timothy bu iş için beni tuttu çünkü bilgi çalmak ve haberlere burnumu sokma konusunda çok iyiyim.”

 

Bir gece şehir surlarının üzerine tırmandığında, şeytani canavarları mahvedebilen garip bir silah keşfetmişti. Ama tabii ki asıl şaşırtıcı olan bu değildi.

 

Dördüncü Prens açıkça bir cadı ile birlikte çalışıyordu!

 

Merhametli Tanrım, bundan daha kötü bir şey olabilir miydi? Şeytan Dördüncü Prensi kontrol ediyordu! Başka bir açıklaması olamazdı.

 

Prens sadece bir cadının tadına bakmak istiyorsa bile, kesinlikle kale içinde bunu gizlice yapabilirdi. Kohl, bir soylunun cadıların tadına bağımlı hale gelmiş olduğunu ilk defa duymuyordu. Garip alışkanlıkları olan birçok soylu vardı, ancak bu alışkanlıklar halka ifşa olduğunda bu tamamen farklı bir mesele haline geliyordu.

 

Ancak bu bir kuruntu değildi, kendi gözleriyle görmüştü!

 

“Ücretini alanlar işi yapmak zorundadır. ilkesine dayanarak, karların yüksek olmadığı her gün, Kohl yakındaki surlara doğru yürümüştü. Orada, Dördüncü Prens figürünü sık sık görebiliyordu, işini yapıyordu. Başlangıçta, kendisine şu soruyu sormuştu. Beceriksiz ve şımarık Prens’i Şeytan Ayları’nda Sınır Kasabası’nda kalması için cesaretlendiren şey neydi? Pantolonuna korkuyla işeyip neden Uzun Şarkı Kalesi’ne geri dönmemişti? Sonunda anlamıştı, Prens’in yerini şeytan almıştı!

 

Büyük şeytani canavar surları yardıktan sonra Şeytanın yıldırımı tarafından öldürülmüştü. Kohl da saklanma yerinden olanları izliyordu. İçeriye hücum eden şeytani canavarlar cadı tarafından ortaya çıkarılan alevler sayesinde zapt edilmişlerdi ve tam olarak bu cadı sonrasında kendisini Prens’in kollarına atmıştı!

 

Komşularından sürekli bir takım söylentiler duyuyordu. Yaraları iyileştiren bir cadı hakkında konuşuyorlardı. Cadının yaralı bir çocuğu iyileştirdiği söyleniyordu ayrıca o cadı sokağın karşısındaki yaşlı kadının kırık ayağını da tedavi etmişti.

 

Ama Kohl’a göre, bu sadece kafirce bir söylentiydi! Biri bir cadıdan nasıl tedavi alabilirdi ki?Şeytan’ın yolsuzluğunu kabul eden cadılarla onun arasındaki fark neydi?

 

Ama Kohl için iki gün önce yaşanan şey bardağı taşıran son damla olmuştu. Prens’in kalesinin etrafında iki kere tur atan bir cadı görmüştü ve sonra arka bahçesine inmişti. Kilisedeki papaz her zaman ne derdi?

 

Bir cadı sadece şeytanın ayartmasına kandıktan sonra güçlerini alabilirdi ve şimdiye kadar alevleri çağırma gücü ve kalenin etrafında uçma yeteneği olan bir cadı daha görmüştü. İyileştirme yeteneği olan cadı hakkındaki söylentilerle beraber, Prens’in en az üç cadı topladığına karar vermişti!

 

Kuşkusuz Şeytan kaleyi kendi inine dönüştürmüş ve şimdi yavaş yavaş kasaba halkını köle haline getirmeye başlamıştı. Bu kasabayı mümkün olan en kısa sürede terk etmek zorundaydı! Neyse ki surları inşa etmek için kullanılan gri tozun simya formülü ellerindeydi. Bunu İkinci Prens’e teslim ettiği sürece cezalandırılmayacaktı hatta üstüne bir ödül bile alabilirdi.

 

Kohl günden güne, Sınır Kasabası’ndan Uzun Şarkı Kalesi’ne giden soylularla beraber gitmediği için daha da çok pişmanlık duymaya başlamıştı.

 

Ama şimdi, eğer bu yeri terk etmek isterse kara yollarını kullanamazdı. Kış boyunca kar yağmaya devam ediyordu. Uzun Şarkı Kalesi’ne yürüyerek veya ata binerek gitmesi imkansızdı. Tek yol, Söğüt Kasabası’nın ticaret gemisinde gitmek için bir yer ayarlamaktı.

 

Kohl’un gözlemlerine göre, her ayın ilk günü Söğüt Kasabası’ndan sipariş edilen gıda tekneyle Sınır Kasabası’na geliyordu. İki ila üç saatlik yükleme ve boşaltma işleminden sonra, tekrar yelken açıyor ve limandan çıkıyordu. Gemiye binmek yalnızca bu küçük zaman dilimine sahipti. Aksi takdirde, bir sonraki aya kadar beklemesi gerekecekti.

 

Nihayet yeni ayın ilk günü gelip çatmıştı.

 

“Bir, iki, üç, dört, bir, iki, üç, dört” O sırada, Kohl bu tanıdık sloganı tekrar duymuştu. Kahverengi deri üniformalı bir grup insanın tam güçleriyle koştuğunu gördü. Kohl Şeytan’ın bu kasabada kurmakta olduğu komploları bilmeseydi, bu koşan askerler izlemek için olağanüstü bir sahne olabilirdi.

 

Sonunda, artık ayrılma vakti geldi diye düşündü.

 

Kürkünü giydikten ve kemerini bağladıktan sonra, Kohl kulübesinden ayrıldı. Kulübenin dışında oturan bir komşusu Kohl’u gördü ve selam vererek: “Günaydın. Sabahın bu erken saatlerine nereye gidiyorsun? diye sordu.

 

Kohl, Sınır Kasabası’nın Şeytan tarafından kontrol edildiğini biliyordu. Ama bunun sayesinde kasabadaki insanların önceye göre daha rahat ve iyi bir yaşam sürüyor olduklarını da itiraf ediyordu. Balıklarını evlerinin dışında kurutmaya bile cesaret ediyorlardı – Sonuçta, eğer insanlar acıkmışlarsa, balık bir taş kadar sert olsa dahi çiğ bir şekilde yutmayı denerlerdi.

 

Kohl adamın sorusuna cevap vermedi. Cevap vermek yerine, askerleri kontrol etti ve onların bir köşeye doğru koşuşturduğunu gördüğü sırada, iskeleye doğru gitti. Burada yaşayanlar onu Demir Kürek’in küçük kardeşi olarak biliyorlardı, Mağlup Ejder Dağı’ndan ailesini ziyarete gelmişti. Elbette, bunların hepsi birer saçmalıktı. Daha önceden gerçek Demir Kürek’i yakalamış, adını, adresini sorgulamış ve sonra da onu öldürmüştü. Ondan sonra Demir Kürek’in kıyafetlerini alıp kardeşi gibi dolaşmıştı. Bu sadece üstün körü yarattığı bir kimlikti, bu yüzden Kohl’a göre inanmışlar ya da inanmamışlar umurunda değildi.

 

Son birkaç gün içinde, ayağının altında neredeyse hiç kar kalmayana kadar sokaklar temizlenmişti. Mümkün olduğunca enerjisini korumak için sabit bir hızla gidiyordu. Geride bıraktığı ayak izleri hakkında endişelenmesi gerekmiyordu. Bir gün içinde kar tüm izlerini kapayacaktı. O Valencia’ya ulaştığında dahi muhtemelen nerede olduğuna dair bir şey bilmiyor olacaklardı.

 

Limana yaklaşırken Kohl uzun zamandır beklediği tüccar teknesini gördü.

 

Muhafızların dikkatli gözleri altında, buğday poşetleri depoya taşınıyordu. Kohl cebindekileri tekrar kontrol etti, tüm varlığı iki kraliyet altını ve onaltı kraliyet gümüşüydü. Altı gardiyanın olduğunu fark eden Kohl, iki kraliyet altını olmasına rağmen bunun yeterli olmayacağını fark etti. Böylece, onun tek çıkış yolu, hamala rüşvet vermesiydi. Boşaltılmış malların sağladığı görüş engeliyle beraber hemen hamala doğru gitti. Ona gelecekte iyi bir hayat mı yoksa yerde baygın kalmak mı istediğini sordu. Her şeye rağmen, kraliyet altınlarının cazibesinin yeterli olacağına ve hamalın onu gemiye götüreceğine inanıyordu. Sonrasında da kaptan onu uzaklara götürecekti.

 

O anda arkasındaki sesleri duyan Kohl harekete geçmeye hazırdı.

 

Arkasına döndüğünde bazı askerlerin ona doğru ilerlediğini ve onu her yönden gelip kıstırdıklarını, kaçmasına imkan tanımadıklarını görünce içini bir kasvet bürümüştü.

 

Kaçmanın hiçbir yolu olmadığını fark edince Kohl derhal ellerini havaya kaldırıp diz çöktü. Onun hayat felsefelerinden biri, işvereninin tüm bilgilerini anlatmadığı sürece anlamsız direniş göstermemekti. Böylece güvende olurdu ya da hatta … onu iki taraflı ajan olarak daha da yüksek bir fiyata kiralamaya çalışabilirlerdi.

 

Parası olduğu sürece her şeyi yapardı. Bu Dağsıçanı’nın ilkelerinden biri idi.

 

Fakat anlamadığı bir nokta vardı. Onu nasıl bulabilmişlerdi?

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44247 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr