Bölüm 66: Hermes Savaş Part -1

avatar
3970 12

Release That Witch - Bölüm 66: Hermes Savaş Part -1


 

 Çevirmen: Lodos

Dondurucu bir soğuklukla yağan yağmur, Yeni Kutsal Şehir’in tamamını kaplamış olan kan kokusunu seyreltiyordu. Bu insan dışı koşullarda, Alicia şiddetli şiddetli soluyor ve hayatı için o yüce kılıcını birbiri ardına savuruyordu.

 

Hermes’i savunmak için yapılan savaşa ilk defa katılmıyordu. Ama Yeni Kutsal Şehir’in düşeceği günün eninde sonunda geleceğini hiç düşünmemişti.

 

Surlar tamamen yıkılmıştı.

 

Alicia hayatı boyunca böylesine korkunç bir canavar görmemişti. Dev bir solucana benzeyen melez canavar yerden fırlayıp vücudunu buzuldan uçurumun yakınına doğru ittirerek, kemikten pençeleriyle uçurumdan kendine basamak yapmış ve adım adım surlara tırmanmıştı. Zirveye vardığında bile gövdesinin alt kısmı halen gelmemişti.

 

Canavarın tek avantajı çok büyük bir vücuda sahip olmak olsa idi bu kadar sıkıntı olmazdı. Ama sonraki yaptığı hamleyi kimse beklemiyordu doğrusu. Melez canavar ağzını açtığında, bir grup şeytani canavar içinden fırlamış ve saniyeler içinde surlar cehenneme dönmüştü.

 

Başlangıçta, Alicia ekibindeki herkesin sakin ve hazırlıklı olduğunu söyleyebilirdi, ancak şeytani canavarlar bu saldırı yaptığında her şey yerle yeksan olmuş, ortama bir karmaşa hakim olmuştu. Kaos sırasında, Alicia takımından ayrı düşmüş ve yoldaşlarının birinin şeytani bir canavar tarafından yutulmasını çaresizce izlemek zorunda kalmıştı. Sıcak insan kanları siyah canavar kanlarıyla karışmış bir şekilde taş zemin üzerindeki oluk boyunca akıyordu.

 

Borazan sesi ile geri çekilme sinyali verildiğinde, Kutsal Şehir’in mancınıkları saldırıya başlamıştı. Gökyüzünden yarım adam büyüklüğünde granit taşlar atılırken, pek çok savunmacının hala surlarda savaşmakta olduğu göz ardı edilmişti.

 

Alicia, yüzbaşısının hemen yanında dururken bir taşın başına vurduğu anı hala net bir şekilde hatırlıyordu. Yerden kalkıp nihayet ona bakabildiğinde, onun zırhıyla beraber taş zemine gömüldüğünü gördü. Bir parşömene benzer şekilde katlanmış bağırsakları açık karnından sarkmış ve sıcak kanı küçük bir birikinti oluşturmuştu.

 

Alicia: “Son saniyede kendimi yere fırlatmasaydım, korkarım ki benim sonum da onun gibi olurdu.” diye düşündü.

 

Hayatta kalmıştı. Surlarda ne yapacağı konusunda ise; aslında Alicia bunu açıkça hatırlayamıyordu. Sadece her yer bağırtı ve küfür sesleri ile sarsılıyor, herkes çılgınca kollarını sallayarak kendini savunmaya çalışıyordu. Sonuç olarak da vurdukları kişileri bilmiyorlardı ve zaten şeytani bir canavara ya da kendilerinden olan bir kişiye vurmaları da umurlarında değildi.

 

Yüz askerle başlayan takımdan, kendisi de dahil olmak üzere yalnızca on iki kişi hayatta kalmıştı.

 

“Ne yapacağız yüzbaşı!”

 

Yüzbaşı Alicia!”

 

Yüzbaşı savaş sırasında öldürülürse, yüzbaşı yardımcısı yüzbaşılık görevini devralacak ve takımın geri kalanı savaşa devam edecekti. Alicia da hayatta kaldığı andan itibaren askeri yönetmeliklere göre yüzbaşılık görevini devralmalıydı.

 

Alicia, kendine gelmek için, ağzına demir tadı gelene dek dudaklarını ısırdı ve kararını verdi: “Kuzey Kapısına gideceğiz. Şeytani canavarlar Yeni Kutsal Şehir’den ayrılmak isterlerse, o noktadan geçmeleri gerekiyor.”

 

Bu emirle, surlar ile şehir arasındaki alanı terk ediyorlardı, ancak başka seçenekleri yoktu. Merkez kilisesi kadar kıymetli bir yer yoktu – ve hiçbir şey de Hermes Katedralinden daha önemli değildi.

 

Bunu belki ilan etmemişti. Ama oradaki herkes yalnızca on iki kişi ile iyi bir savunma yapamayacaklarını biliyordu.

 

Alicia içinden dua etti: “Belki krallığı savunurken öleceğim gün bu gün olacak. Tanrı bana merhamet etsin”. Hemen sonra bağırarak: “Kararımızdan asla vazgeçmeyeceğiz! Birlikte ilerleyeceğiz! ” dediler.

 

Ekiptekiler de: “Kararımızdan asla vazgeçmeyeceğiz!” diye birlikte bağırdılar.

 

Alicia’nın takımı onu takip ediyor ve Kuzey Kapısı’na gidiyorlardı. Koşu boyunca şiddetli esen rüzgar ve bir o kadar şiddetli yağan yağmur onların işittikleri savaş seslerini gittikçe azaltmış, en sonunda hiç duyulmayacak hale getirmişti.

 

Alicia Kuzey Kapısı’na geldiğinde asma köprünün önünde diğer birliklerden de hayatta kalanların oraya toplandığını gördü. Demek ki onlar da Alicia ile aynı şeyi düşünmüşlerdi. Bunu gören Alicia doğru kararı verdiğini düşünüp bi nebze de olsa rahatlamıştı.

 

Ama Alicia onların indirdiği asma köprüyü de görmüştü. Kaşlarını çatarak yüce yargıçların giydiği standart kırmızı kıyafeti kuşanmış yakışıklı savaşçıya doğru yürüdü. Selam verdi ve: “Yüce yargıç! Ben dördüncü tabur ileri birlik komutanı Alicia Quinn! ”

 

Alicia’yı ve adamlarını tanırmışçasına: “Ben Tucker Thor, Kuzey Kapısının savunmasından sorumluyum. Sen ve askerlerin çok çalıştınız.” dedi adam. Başını salladı ve şunları söyledi: “Kapının diğer tarafına bir acil servis kurduk, eğer birliğinizde yaralı varsa onları oraya gönderebilirsiniz.”

 

Yüce yargıç, neden böyle bir kriz halen sürüyorken asma köprüyü kaldırmadığınızı anlayamadım. Surlardaki şeytani canavarlar her an bize saldırabilir. Şehrin kendisini ele geçirmemeleri için bu bölgeyi garanti altına almalıyız.” dedi Alicia.

 

“Sakin ol, yüzbaşı! Sen ve ekibin büyük sebepler için kendinizi feda etmekten korkmuyorsunuz, bunun farkındayım. Ancak bu fedakarlık artık anlamsız. Kilise’ye dönen yoldan hala çok uzaktayız. diyerek Alicia’yı sakinleştirmeye çalıştı. Düşen yağmur damlasını kaşından sildi ve devam etti: “Birlikte çalışmak zorundayız. Eğer seni üşümekten engelleyen hapların bittiyse levazım subayından alabilirsin.”

 

Yüce yargıç bunu hatırlattığında, Alicia tamamen donmuş olduğunu fark etti. Savaş alanının sıcaklığını arkasında bırakınca, soğuk yağmur ile vücudundaki ter karışmıştı ve nerdeyse donmuştu. Buz gibi esen rüzgar vücuduna çarpıyordu. Titremesine engel olamadı.

 

Elini koyun derisi yeleğinin cebine sokarak bu tür malzemelerin olduğu küçük çantasını aldı ve eline döktü. Eline gelen tek şey yalnızca yapışkan bir sıvı idi. Savaş sırasında yanlışlıkla haplara zarar vermiş olmalıydı. Yararlı hiçbir şey bulamayınca iç geçirerek, başını hayal kırıklığıyla kaldırdı. Tek çarenin üşümesini engelleyen haplardan bir tane almak olduğunu fark etmişti.

 

Tucker Thor rahatlatıcı bir gülümseme ile: “Al, iç bu hapı.” dedi. “Zamanı geldiğinde bu iyiliğimin karşılığını isteyeceğim.”

 

Alicia nazik olmak için uğraşmadı, derhal hapı alıp yuttu, “Belki de bir dahaki sefere bu tür şeylere ihtiyacımız olmayacak. dedi.

 

Tucker onaylarcasına başını salladı: “Evet, bu daha iyi olur. Seçmek zorunda kalsaydım hapı yutmak yerine ölmeyi seçerdim.”

 

Tucker sustuktan sonra Alicia’nın karnı güçlü bir balık kokusuyla alt üst olmuştu. Şehirdeki çalkalanan ölüm kokuları bile böyle hissettirmemişti. Sanki bir hap yutmamıştı, sanki et ve kan karışımından bir şey yemiş gibiydi. Dayanılmaz bir karıncalanma hissi karnından çıkıp bütün vücuduna yayılıyordu. Ama aynı zamanda soğuk da bir anda kesilmişti ve yerini vücudunda dolaşan kanın verdiği sıcaklık almıştı.. Alicia’nın vücut ısıs yavaş yavaş normale dönmüştü. Başından buharlar yükselmeye başlamıştı ve nihayet uyuşmuş ayak parmaklarını tekrar hissedebiliyordu.

 

Hapı yuttuğunu gören Yüce Yargıç elini sallayarak: “Şu anda, Tanrı’nın Ceza Ordusu Katedralden buraya doğru hızla ilerliyor. Buraya vardıklarında şeytani canavarlar Kuzey Kapısı’ndan asla geçemezler. Adamlarını al ve onları içtimaya gönder. Haplarının olup olmadığını kontrol ettirmeyi de unutma. Senin gibi haplarına en çok ihtiyaç duyduklarında bulamamalarını istemeyiz.”

 

Tanrı’nın Ceza Ordusu, Kilise’nin en güçlü ordusuydu! Alicia onları çok önceden duymuştu ama onların yaptıkları bir savaşa hiç tanık olmamıştı. Fakat… Tanrı’nın Ceza Ordusu ne kadar güçlü oldukları anlatılırsa anlatılsın nihayetinde insanlardan oluşmuyor muydu? Bir insan vücudu ne kadar antrenmanlı olursa olsun karışık türlerden oluşan bir birliğe karşı durabilir miydi?

 

Yüce yargıç ona askerleri ile beraber içtimaya gitmesini söyledikten sonra onun dediğini birebir yapmak dışında bir seçeneği yoktu.

 

Ordu canavarlar karşısında geri çekilince burada yüzlerce asker toplanmıştı. Soğuk yağmurda iki ya da üç grup halinde dağılmışlardı. Yanaklarından süzülen soğuk su umurlarında değil gibiydi. Hatta bazıları, yüzlerinde cansız bir bakışla yere oturmuşlardı. Düşmanın olası bir hücumunu bekleyen az sayıda asker düzgün bir sıraya girmişti sadece.

 

Bu sahne birkaç gün önce yaşanıyor olsa idi Alicia hepsini ayağa kaldırır ve azarlardı. Yeni Kutsal Şehir’in inşası uğrunda sayısız insan canını vermiş ve buraya gömülmüştü. Buradaki her tuğlada bir inançlının yahut bir askerin kanı vardı muhakkak. Baş Piskopos, Hermes bölgesinin burada, Tanrı’nın başkentinde kurulduğunu söylerdi.

 

Ama bu gün Tanrı’nın Krallığı şeytani canavarlar önünde yıkılmış gibiydi.

 

Birden birisi bağırdı: “Şeytani canavarlar geliyor! Düşmanla karşılaşmak için pozisyon alın!”

 

Alicia askerlerin ruhlarını yükseltmek için, kılıcını kaldırdı. Yaklaşan kalabalığa baktı ve haykırdı:

 

“HERMES İÇİN!!!”

 

YENİ KUTSAL ŞEHİR İÇİN!!!”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44349 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr