Bölüm 64: Merak

avatar
3739 13

Release That Witch - Bölüm 64: Merak


 

 Çevirmen: Lodos

Üç gün sonra, kalenin arka bahçesinde...

 

Anna ablaa …” Nana, Anna’nın dikkatini çekebilmek için elbisesine asılmış ve adını haykırmıştı.

 

“Evet?” Anna ikinci çağrılmasından sonra döndü ve cevapladı.

 

“Bülbül hakkında ne düşünüyorsun? Sence de biraz garip davranmıyor mu?”

 

“Garip mi?” Anna’nın kafası karışmıştı, “Demek istediğin son zamanlarda nasıl giyindiği mi?”

 

Bülbül her zamanki gibi yine Roland’ın yanında duruyordu, ama bu sefer alışılmış garip desenli cübbesini giymiyordu. Bunun yerine, şimdi tıpkı Anna gibi Majesteleri tarafından tasarlanan tuhaf kıyafetlerden giymişti. Anna bunu itiraf etmek istemese de, yeni kıyafeti Bülbül’ün uzun boylu vücudunu biçimli bacaklarını, ince belini ve uzun kıvrımlı saçlarını çok canlı bir biçimde vurguluyordu. Pelerini ve sivri şapkasıyla beraber, kimse bakışlarını onun üzerinden alamazdı.

 

“Kıyafetlerinden bahsetmiyorum. diye mırıldandı Nana: Majesteleri ile konuşurken sesinin tonu... Ona bakarkenki gözlerindeki o ifade... Sence de eskiye göre farklı değil mi?”

 

“Öyle mi?”

 

“…”

 

Nana bir anlık ne diyeceğini bilemedi: Peki Anna abla. Daha sonra çok geç olduğunda demedi deme.”

 

Anna hiçbir şey anlamamıştı bundan. Başını iki yana salladı ve Nana’yı görmezden geldi. Şimdi yeni gelmiş iki cadıya odaklanıyordu.

 

İlk baktığı Şimşekti. Boyu Nana ile aynıydı, ancak alışılmadık kıyafetler giyiyordu. Anna kabaca saydığında, Şimşek’in paçavraya benzeyen ceket parçası üzerinde en az on iki tane dikilmiş cebi olduğunu fark etmişti.

 

Diğer cadı Wendy ise, Bülbül’ün önceden giydiği gibi tüm vücudunu kapatan bir kıyafet giymiyordu. Bunun yerine sıradan ve rahat bir kıyafet giymişti. Ama bu kıyafet de Bülbül’ün önceden giydiği cübbe ile aynı kalıba sahipti. Bununla beraber, Anna’nın bir türlü aklının almadığı bir şey vardı. Wendy’nin göğüsleri... Çok büyüklerdi.

 

“Her ikiniz de sözleşmeyi imzalamayı kabul ettiğinize göre, artık ilk eğitiminize başlayabiliriz. Şimşek, önce senle başlayalım.”

 

“Evet!” Şimşek, önce başlamaktan çok mutluydu, ellerini havaya doğru sallayarak, kulübeden çıktı.

 

Havada sadece birkaç tane kar tanesi vardı, hiç de rüzgar yoktu. Küçük kız havada rahatlıkla süzülüyordu ve Roland’ın bir sonraki emrini bekliyordu. Roland yukarı doğru baktı ve: “Bana çıkabileceğin en yüksek hızı göster!” diye seslendi.

 

Tamamdır. Bak şimdi!  Baş parmakları ile onaylama işareti verdi, başlama pozisyonu aldı ve hızla kalenin etrafından uçmaya başladı.

 

Roland bu hızı gözleri ile hesapladı ve hızının saatte 60 ila 80 kilometre arasında olduğuna karar verdi. Bu hesaplamaya önceki dünyasındaki araba sürme deneyimlerinden yola çıkarak varmıştı. Bu hız sıradan bir güvercinin hızına eşit olduğu için pek de hızlı sayılamazdı. Ama Roland aynı zamanda Şimşek’in bu hızla Wendy ve Bülbül’ü Sınır Kasabası’na dönerken taşıyabildiğini duymuştu. Bu hıza kıyasla çok etkileyiciydi.

 

100 kilodan fazla ağırlığı kaldırabilmesi ne anlama mı geliyordu? Roland çoktan Şimşek’in yüz kilogramlık bir bomba taşıdığını görebiliyordu…Ama çok geçmeden bir sonraki deneme uçuşu yapıldığında Roland’ın hevesi kursağında kalmıştı.

 

Şimşek’in taşıdığı ağırlık 50 kilogramı aştığında uçuş yüksekliği de büyük ölçüde azalıyordu. Önceki yüz metrelik irtifadan aniden on metreye düşmüştü. Yaklaşık 100 kilogram ağırlığı taşırken sadece 2 metre yüksekliğe ulaşabiliyordu.

 

Yani, Şimşek bir bombardıman uçağı olarak kullanılsa sadece birkaç kilo patlayıcı taşırken bile arbaletlerin menziline kolaylıkla girer ve kolay bir hedef haline gelirdi.

 

Ama Roland bu genç cadı için hemen yeni fikirler bulmuştu. Bombardıman için doğru konumu araştıran bir gözcü yahut bir araştırmacı olma konusunda mükemmel bir adaydı. Roland’ın daha önceki planları suya düşmüştü. Ancak şimdi yine bir umut ışığı parlamıştı.

 

 Prens Şimşek’in uçma yeteneklerini test ederken, Wendy de sessizce yanında durmuş onun her hareketini, ifadesini yakından inceliyordu.

 

Manastırdan ayrıldıktan sonra ülkenin her yerini gezmiş, on beş yıl boyunca birçok farklı insan görmüştü. Halk, çiftçiler, esnaflar, askerler ve soylular, kim olursa olsun hepsinin tepkisi aynı idi. Bir cadı olduğunu bilmedikleri sürece ona iyi davranıyorlar, sevgilerini gösteriyorlardı, ancak cadı olduğunu öğrendikleri anda bu sevgi nefrete dönüşüyordu. Bu alçakça davranış ile her karşılaştığında Wendy’nin kusası geliyordu.

 

Hayatının geri kalanında yalnızca cadılar ile partner olabileceğini, asla bir erkek tarafından kabul görmeyeceğini düşünüyordu. Bülbül’ün teklifini reddetmesinin nedeni de buydu... Bülbül’e güvenmiyor değildi. Sadece kalbinin bir kez daha kırılmasından korkuyordu.

 

Ama Roland Wimbledon çoktan onun fikrini değiştirmişti.

 

Onlara, sıradan insanlara bakarmış gibi bakıyordu. Sanki cadıları daha önceden binlerce kez görmüş gibiydi. Bülbül’ün odasında ilk kez Roland’la tanıştığında, nefretini cadılardan oldukça iyi saklayan biri olduğunu düşünmüştü. Sırf Bülbül de orada diye kendisine kötü davranmadığını düşünmüştü Wendy. Birkaç gün geçmesine rağmen yüzündeki o ifade hiç değişmemişti.

 

Kraliyet ailesi üyeleri gerçek niyetlerini gizleme konusunda sıradan insanlardan daha mı iyilerdi yoksa?

 

Bir başka fikrini değişen nokta da sözleşmeydi. Wendy daha önceleri bunun bir formalite olduğunu düşünmüştü. Ancak okumaya başlayınca yoğun maddeler ile doldurulduğunu fark etti. Sadece sorumluluklarını listelemiyordu, aynı zamanda kendi haklarını da belirtiyordu.

 

Bu sadece akıl almazdı! Cadıları kendi ordusuna katıyordu, ancak özgürlüklerinden de mahrum bırakmıyordu. Bunun yerine, oldukça cömert davranıyordu. Buna sözleşme denebilir miydi?

 

Örneğin, Madde 2.1.(Wendy böyle bir maddeyi ilk defa görüyordu). Cadı ücretli izin alabilirdi, bu da çalışmadığı günlerde bile para alacağı anlamına geliyordu.

 

Mesela; cadı işverenin emirlerine göre projeleri tamamlamalı, ancak projenin bir kısmının tamamlanması çok zor olduğunda, ya da o sırada mümkün olmadığında, ya da cadı rahatsızlandığında ya da bunun çok tehlikeli olduğunu hissettiğinde görev değişikliği isteyebilir veya görevi reddedebilirdi.

 

Sonraki maddede, işverenin cadının güvenliğini sağlaması ve bu güvenliği garanti etmesi gerektiği yazılıydı. İşveren, cadının barındığı yerden, yiyeceklerinden ve maaşından sorumluydu. Bu durumların bir kısmı karşılanmadığında, cadı tek taraflı olarak sözleşmeyi askıya alabilirdi.

 

Wendy bu makalenin biraz uzun olduğunu düşünüyordu. Ama bu uzunluk sayesinde çok açık bir anlama sahipti bu sözleşme. Sözleşmeyi imzaladıktan sonra, cadı Prens’in malı haline gelmiyordu. Elbette, emirleri yerine getirmek zorundaydılar. Ama aynı zamanda eşit haklara sahiplerdi ve her zaman hayır diyebiliyorlardı. Böyle bir sözleşme sayesinde karşı tarafın samimiyetini hissetmişti Wendy. Sadece formalite olsaydı, anlaşmaların ayrıntılı olarak maddelerini yazmazdı.

 

Bütün bunları düşünüp böyle bir sonuca varınca, Wendy Bülbül’e bakmaktan kendisi alamadı. Bülbül’ün ne zorluklar yaşadığını ve bu zorluklar yüzünden soylulardan ne kadar tiksindiğini de biliyordu. Ancak şimdi Bülbül, Roland ile konuşurken ses tonu ve tutumu çok farklı duygular beslediğine dair bir işaretti. Ama korkarım; Bülbül böyle duygular beslediğinden haberdar bile değildi.

 

Cadı Birliği, Sınır Kasabası civarındaki kamplarını yalnızca iki ay önce terk etmişti. İki kısa ay Bülbül’ün bu adama güvenmesine yetmişti.

 

Bülbül muhtemelen Sınır Kasabası’nı bir daha asla görememe ihtimaline karşın, Cadı Birliği ile olan tüm ilişkilerini kesip atacaktı. Roland Wimbledon’un yanındaki yerini Cadı Birliği’ndeki yerine kıyasla daha çok evi olarak görüyordu.

 

Efendi Cara’ya olanlar hakkında da çok üzülüyordu. Cadı Birliği’nin kurucusu olarak hayatta kalan her bir kız kardeşin ne kadar önemli olduğunu unutmuştu. Wendy, geri dönmesinin imkansız olduğunu biliyordu. Kader onu buraya getirmişti. Öyleyse neden Bülbül’ün yaptığı seçime inanmasındı ki? Tıpkı kendi yaptığı seçimlere Bülbül’ün hep inandığı gibi...

 

“Wendy?”

 

“Ah…” Bu bağırışla, Wendy düşüncelerinden sıyrılıp, Şimşek’in testlerini tamamladığını ve şimdi herkesin onu beklediğini fark etti.

 

Herkese özür diler bir gülümseme ile bakarak kulübenin dışına çıktı.

 

Zaten bir karar verdim. Şimdi bu kararın gerekliliklerini yerine getirmek zorundayımBu sınavda benden genç birine kaybedemem!” diye düşündü Wendy.

 

Fakat tam o sırada batıdan bir boynuz sesi duyulmuştu. Ses dağlarda yankılanıyor ve şehrin huzurunu bozuyordu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44335 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr