Bölüm 60: Ayarlamalar

avatar
3728 14

Release That Witch - Bölüm 60: Ayarlamalar


 

 Çevirmen: Lodos

Sınır Kasabası’nın ikinci asker alımı, birinciden çok daha rahat geçmişti. Kış boyunca, yiyecekler karneye bağlanmıştı, askerlere daha fazla ve daha güzel yemekler veriyorlardı. Hafta içinden artırdıkları etleri, ekmekleri tatil günlerinde sevdiklerine götürmek için gizlice evlerine kaçıranlar da oluyordu. Roland, Carter ve Demir Balta’ya bu konuları tolere etmelerini söylemişti. Çünkü sevdikleriyle bu yiyecekler sayesinde evlerinde mutlu yaşadıkları sürece, komşularına mutlaka bu yemeklerin nereden geldiğini de anlatacaklardı.

 

Bu askerler tarafından bir dedikodu yayılmasını sağlayacaktı. Komşular arasındaki konuşmalar, belediye binası tarafından açıklanan bilgilere göre daha etkili olacaktı illa ki. Böylece kasabanın kentsel alanlarının çoğu Majesteleri’nin askerlere hem iyi para ödediğini hem de günde üç öğün yemek verdiğini bilir hale gelmişti. Bunun yanında şeytani canavarlar ile süren savaş da önceden beklendiği kadar tehlikeli geçmiyordu. Dolayısıyla, ikinci işe alım sırasında birinciden çok daha fazla aday vardı ve daha iyi bölgelerde oturanlar bile kayıt için gelmişlerdi.

 

İhtiyaçlarını karşılayan insanların sayısı Roland’ın beklediğinden çok daha yüksekti bu yüzden ikinci işe alımda hafta içlerinde Carter tarafından eğitilecek 200 yeni üye alınmıştı. Borazan sesi geldiğinde yeni askerler yedek kuvvet olmak üzere surlarda hazır bekleyeceklerdi.

 

Baş Şövalye ve Bakan Yardımcısı, yeni milis grubunun canavarlara karşı savaşmak için nitelikli olmadığı, yeni işe alınan birimin ilk birimin asker sayısından iki kat daha fazla olduğu yahut gereksiz olduğu yönünde itirazlarda bulunmuştu. Erzağın azalacağını ve bu erzak açığını kapatmak için verdikleri paranın sonucunda da ellerine çok bir şey geçmeyeceğini savunuyorlardı.

 

Ama Roland, bu insanlar şeytani canavarlar ile başa çıkmaya hazır olmasalar bile kararını vermişti.

 

Yine de adamlarını planı hakkında bilgilendirmeye cesaret edemiyordu. Dük’ün kalesine saldırmak istediğini kimsenin bilmesine izin veremezdi. Eğer şu anda fikrini söyleseydi, Barov ile Carter’ın bunu tamamen kabul edilemez bulmasından korkuyordu.

 

Uzun Şarkı Kalesi ile Sınır Kasabası arasındaki fark çok büyüktü. Uzun Şarkı, Gökhisar Krallığı’nın resmi sınırı olmanın yanında bir de on metre uzunluğunda ve yapımındaki her taş parçasının bir usta tarafından bizzat yerleştirilmiş olduğu surlara sahipti. Dük’ün özel ordusu, altı asil ailenin özel orduları ve şehrin kendi askerleri ile 1000’den fazla asker konuşlanabiliyordu bu bölgede. Yani her ne kadar Roland’ın elindeki 300 kişilik ordu iki çağın kesişmesinden doğmuş teknolojik silahlara sahip olsa dahi; bu kuşatma kazanılamazdı.

 

Ve Tanrı Gözü’nün İntikamı sayesinde, cadılar suikastçı olarak kullanılamazdı. Roland bu noktayı Bülbül’le birkaç kez doğrulamıştı. Duke Ryan ve altı soylu ailenin önemli şahsiyetleri bu taşları satın almışlardı ve hiçbir şekilde yanlarından ayırmayacaklardı. Tabii ki, dış dünyada bu satın alma işi bağış olarak adlandırılıyordu. Biri böyle bir taş almak isteseydi düzinelerce kraliyet altını bağışlamalıydı. Cadıların gücünü belirli bir bölge için kısıtlamak, Şeytan’ın hizmetkarlarına karşı en güçlü silah ve Kilise’nin de en büyük gelir kaynağıydı.

 

Roland’ın sadece açık alan savaşında şansı vardı.

 

Bu çağ sağ olsun, askerlerin çoğu savaştan önce bir araya geliyordu. Dolayısıyla Lord, ordusunun yarısının kaçmasını istemediği sürece ordu ile birlikte hareket etmesi gerekecek anlamına geliyordu. Bu da Roland’ın imha planını uygulaması için mükemmel bir fırsattı. Bu fırsatı nasıl değerlendirebileceğinden hâlâ emin değildi. Sonuçta, savaş taktikleri deneyimini yalnızca filmler ve televizyon ya da tarih hikayeleri sayesinde öğrenmişti. Ama hiç kendi tecrübesi yoktu.

 

Bu meseleden anlamadığı için öncelikle iyi olduğu şeyleri yapmalıydı.

 

Roland biraz rahatlamak istedi ve arka bahçesinde yürüyüş yapmak için ofisinden ayrıldı.

 

Buhar motoru II monte edilmişti ve sessiz bir şekilde alanın ortasında duruyordu. Yeni buhar motoru önceki modelden çok daha temiz görünüyordu ve kaynak işaretleri artık eskisi kadar sıkıntılı değildi. Bu başyapıt, Anna’nın yeni yetenekleri sayesinde mümkün olmuştu. Yeşil ateşi, kaynak yaparak ufacık boşluklar açabiliyor, parçaların geçmişe oranla birbirine daha iyi tamamlanmasını sağlayabiliyordu.

 

Ama buhar motoru II ve eski buhar motoru arasındaki en önemli fark genel görünümü değildi, santrifüjlü regülatörün bütünleşmesiydi. Tarihteki ilk otomatik kontrol sistemi ve geri bildirim sisteminin büyük bir dönüm noktası olarak görülebilirdi. Roland’ın tasarladığı yönetim yapısı çok basitti, bir dizi ana çubuğun bağlandığı iki demir toptan oluşuyordu. İlk bakışta, çocukların oynadıkları bambu yusufçukları gibiydi. Birisi bambu kutuplarını hızla sürterse, iki döner bıçak da merkezkaç kuvveti nedeniyle otomatik olarak yükselmeye zorlanacaktı.

 

Yönetim için, iki demir topa eşdeğer fan vardı. Buhar motoru çalıştığında, ana çubuk dönecek ve çıktısı çok yüksek olacaktı. Toplar ise merkezkaç kuvvetinin etkisi altında yüksekliklerini kademeli olarak artırabileceklerdi. Ve kapakçık da azar azar kapanacaktı. Böylece daha hızlı döneceklerdi. Çıkış azaldığında, topların hızı da yerçekimi etkisi altındaki konumlarını düşürerek yavaşlayacak ve kapakçığın çıkışı tekrar açılacaktı. Bununla buhar motoru her zaman sabit bir güç seviyesinde çalışacaktı.

 

Buhar motoru II’nin bu hız kontrolü sayesinde çok daha yönlü görevleri üstlenmesi artık mümkündü.

 

Demirciler tarafından üretilen dişliler tamamlanmış ve kulübenin bir köşesine düzgün bir şekilde yerleştirilmişti.

 

Onların endüstriyel üretim perspektifiyle bakıldığında bu dişlilerin hiçbiri çalışmaya değer nitelikte şeyler değildi ve hepsi de çöp kutusuna atılarak geri dönüştürülmeyi bekleyecekti. Ancak bu çağda bakarsak bunlar nadir görülen eserlerdiler. Birleşmiş dişlilerin tasarımı bir uyum duygusuyla tasarlanmıştı. Domuz yağının içine dalmış dişliler benzersiz bir metalik parlaklık yayıyordu.

 

Üretilen dişlilere ek olarak, tasarımdan sorumlu marangozlar hazırlanmış olan diğer parçaların yanı sıra temeli zaten yapmışlardı. Roland, kapıdaki muhafızlara Anna’yı çağırmalarını emretti, böylece ilk buharlı deliciyi beraber bir araya getirebilirlerdi.

 

Roland tüfeğin seri üretilmesi için düşündüğü en etkili plana başladı.

 

Elleriyle bir namlu dövmek zorunda olan demircilere dayanmak son derece zaman alıcıydı. Aynı zamanda demirciler için de bu çok sıkıcı bir durum idi. Şimdi, sadece bir demir çubuk bulmak zorundaydı ve deliciyle demir çubuğu doğrudan delebilirdi. Dolayısıyla bir günde ondan fazla namlu üretebilirdi.

 

Aynı zamanda makinenin başlığını değiştirerek delme makinesi sadece kesmek için değil aynı zamanda tüfek oymacılığı için de kullanılabiliyordu. Çakmaklı tüfekliğin, ateşlenme hassasiyetinde gelişmeler yapılabilirdi.

 

Böylece, kış bitmeden önce, yaklaşık 300 kişiden oluşan iki asker grubunun hepsinin silahlanabileceğine emindi.

 

Bununla beraber Roland, ordunun şövalyeler onların üzerlerine koştuğu sırada sakince yükleyip, nişan alıp, ateş edebileceklerinden emin değildi. Silahlarını bırakıp, kuyruklarını çevirerek kaçmak isteyecekleri daha gerçekçiydi. Sonuçta, iki askeri birliğin eğitim süresi de çok kısaydı ve savaş deneyimleri de yoktu.

 

Dolayısıyla, savaş alanına daha güçlü bir silah çıkarmalıydı. Savaş başlamadan önce düşmanı yenebilecek bir silah.

 

Bu silah, ağır toplar idi.

 

Savaş tarihi düşünüldüğünde ağır toplar savaş tanrıları gibi bir şeydi. Herhangi bir silah onların yarattığı etkiyi yaratamazdı. Altı poundluk bir ağır top, diğer taraf daha toparlanmadan saldırı yapabilecekti. Bu çağın toplama usulü ile bir araya getirilmiş orduları, sürekli ateş altında iken düzen ve disiplin koruyamazlardı. Tüm alanı kontrol eden üç yahut dört ağır top olduğu sürece düşman saldırı şansı bile bulamazdı.

 

Roland planını adım adım takip ediyordu. Manuel freze makineleriyle kullanılabilir yönetim dişlisini işleyip hız kontrollü Buhar Motoru II’yi üretebilecekti ve bu makineyle de kendi delgisini yapacaktı. Buharlı delici ile, çeşitli silah namluları veya top namlusu işleyebilirdi.

 

Şeytan Ayları’nın sonuna daha en az iki ay vardı ve planları sorunsuz yürüdüğü sürece, Sınır Kasabası’nın ordusu Dük ile tam bir savaş durumunda rekabet etme gücüne sahip olabilecekti.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44246 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr