Bölüm 54: Kötü Haber

avatar
3673 17

Release That Witch - Bölüm 54: Kötü Haber


 

 Çevirmen: Lodos

Petrov, bu kadar kısa sürede Sınır Kasabası’nı tekrar ziyaret edeceğini düşünmezdi.

 

Soğuk kış boyunca seyahat etmeyi düşünmüyordu. Özellikle, şeytani canavarlar kırsal bölgeyi yıkıp geçtiklerinden dolayı sıcak evinden çıkmaya hiç niyeti yoktu. Ama Dük Ryan bu mektubu Dördüncü Prens’in eline teslim etme görevini ona şahsen verince, reddetmek gibi bir imkanı olmuyordu işte insanın.

 

Kesinlikle mektubun içeriğini biliyordu. İşin aslı Gökhisar Krallığı’nın bütün soyluları bu inanılmaz haberi tartışıyordu: Gökhisar Kralı, büyük oğlu Gerald Wimbledon tarafından öldürülmüştü. Haber’in yayılmasından hemen sonra İkinci Prens, bir kral olmadan krallığın ayakta kalamayacağını ilan etmişti. Önceden ikinci sıradaydı ama şimdi ilk varis oydu ve bir sonraki kral o olacaktı.

 

Ama bu davranış herkes tarafından onaylanmamıştı. Gerald’ın yargılanma sürecinin çok garip olduğu söyleniyordu çünkü bütün sorgulama boyunca Prens sadece birkaç kez gözükmüş, tek bir kelime bile etmemiş ve elleri sıkıca bağlı şekilde beklemişti. Dolayısıyla çoğu bakan, tahtı kimin alacağına karar vermeden önce konuyu iyice incelemek istemişti

 

Ayrıca, ikinci oğul Timothy Wimbledon’un kendisinin kurguladığı bir tiyatro oynadığı söyleniyordu. Gerçek katilin o olduğu, sahteden bir üzüntü sergilediği ancak gerçekte tahta geçmek için sabırsızlandığı söyleniyordu.

 

En nihayetinde, gerçek suçlunun tartışılması çok da anlamlı değildi. İkinci Prens, İmparatorluğun Başbakanının tam desteğine sahip olduğu için geçici olarak Kral pozisyonunu devralmıştı. Böylece Gökhisar’ın Yüce Hükümdarı ve Kralı olma hakkına artık daha da güçlü bir şekilde sahip olmuştu. Tahtı devralır almaz tüm rakiplerini geri çağırmak için bir emir çıkardı ‘Taht savaşı sona erdi, bu nedenle Kral’ın oğulları ve kızları, Prens’in fermanını aldıktan sonra kış bitmeden Gökhisar’a dönmeli.’ Son 6 ay boyunca sahip oldukları topraklar üzerinde yapılacak bir yargılamadan sonra yeni kral resmen seçilecek ve duyurulacaktı.

 

Petrov, mektubun içindeki acil durumu net bir şekilde anlamıştı.

 

Bunun sayesinde de Timothy Wimbledon tahtı güvence altına almış olacaktı. Tabi her şey Kral’ın diğer çocuklarının tepkisine bağlıydı. İyi huylu bir şekilde taht kavgasını bırakıp Gökhisar’a geri dönerlerse Timothy tartışmasız bir şekilde IV. Wimbledon olacaktı.

 

Sınır Kasabası’na gönderilen tüm belgeler Uzun Şarkı Kalesi aracılığıyla aktarılırdı. Dük Ryan anavatana çağırılma emrini gördüğünde, ilk tepkisi küçümsemek ve burnundan solumak olmuştu. Eski Kral soylulara karşı daima adildi ve onlara çok fazla özgürlük vermişti. İkinci Prens için ise; tahta yükselmek için yapacağı baskının öncekiyle kıyaslanamayacak derecede sert olması gerekecekti. Gerald giyotin tarafından idama mahkûm edildiğinde de bu belli olmuştu. Şimdi hepsi aynı muameleyi göreceklerinden korkuyorlardı. Bu yüzden hiçbiri Gökhisar’a geri dönmezdi.

 

Uzun Şarkı’nın altı büyük ailesine göre ise bu, çok iyi zamanlanmış ve planlanmış bir emirdi.

 

İki ay önce, Reis Elk yetkisi olmadan bir plan hazırlamıştı ve üstüne bir de plan başarısız olmuştu. Bu da Dük Ryan’ı epey huzursuz etmişti. Prens’in tepkisi çok sertti ve Dmitry Hill’i asarak cezalandırmıştı. Bununla her iki tarafın da krallığın topraklarına sahip olmak istediği ve acımasızca çatıştığı görülebilirdi.

 

Aslında Dük Ryan, Şeytan Ayları’nın sonuna kadar beklemeyi düşünüyordu. Böylece bu korkunç sorunu çözmek için tam yetkisi olurdu, ama şimdi bu belge vardı. Bu belge sayesinde artık yasal bir yol geçmişti eline. Roland Wimbledon müstakbel kral tarafından geri çağrılmıştı, bu yüzden ayrıldığı zaman Sınır Kasabası doğal olarak Dük Ryan’a ait olacaktı. Ancak olur da Gökhisar’a geri dönmezse, Dük Ryan onu zorla geri gönderebilirdi. Sonuçta yapacağı her şey yeni Kral’ın bayrağının gözetiminde olacaktı.

 

Yani kısaca, Dük taca kimin sahip olacağını o kadar da umursamıyordu.

 

Sınır Kasabası’na döndüğünde elçi Petrov doğal olarak huzursuzdu. En son sefer geldiğinde, bir sonraki ziyareti sırasında yeni bir ticaret anlaşması getireceğine söz vermişti ancak Elk Ailesi tarafından saldırıya uğramışlardı. Şimdi geri dönmüş ve bir kez daha kötü haber getirmişti. Hem babası III.Wimbledon’un ölümü olsun hem de yeni kral ve onun anavatana çağırma emri vardı. Petrov, Dördüncü Prens’in bunların hiçbirini görmek istemeyeceğini düşünüyordu.

 

Gökhisar Krallığı’nın kıtanın güneyinde konumlanmasından dolayı, Sınır Kasabası yolunda rahat bir şekilde yelken açabiliyorlardı, çünkü kışın bile nehir donmuyordu.

 

Petrov pencereye gitti ve dışarıya baktı. Yolculuk sırasında herhangi birinin öldüğünü, açlık çektiğini, hatta kaçtığını bile görmemişti. Bu da Sınır Kasabası’nın henüz düşmediğini gösteriyordu.

 

Bu onu biraz şaşırtmıştı. En son ziyaretinde, surların henüz inşa edilmediğini görmüştü. Petrov, çamurdan bir taş duvar inşa ettiklerinden dolayı onlara pek güvenememişti.

 

Sonra daha da şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmış, direğinde asılı duran Söğüt Kasabası bayraklı bir teknenin yavaşça nehrin sağ tarafına geçtiğini görmüştü. Bu genellikle tanıdık bir sahne olurdu ancak Şeytan aylarında şaşılmayacak gibi değildi! Sınır Kasabası, şeytani canavarlarla savaşırken bile hala iş yapabiliyorlar mıydı? Madenlerde çalışan herkesi savunmaya göndermeden, canavarların acımasız saldırılarına karşı nasıl dayanabiliyorlardı?!

 

Üç günün sonunda, Petrov’un gemisi Sınır Kasabası’nın iskelesine varmıştı.

 

Hâlâ harap ve ahşap bir rıhtımdı ama şimdi ahşap bir kulübe de inşa edilmişti. Gemi demir attıktan sonra kulübeden iki güvenlik görevlisi çıkmış teknenin her yerine bakıyorlardı. Petrov, Roland’ın bu güvenlikleri koymakla neyi amaçladığını anlamıştı.

 

Dördüncü Prens kimsenin kasabayı nehir yoluyla gizlice terk etmesini istemiyordu.

 

Muhafızlar tarafından kimliği anlaşıldıktan sonra biri hemen bir at getirdi ve Petrov muhafızlar eşliğinde kaleye gitti.

 

Tıpkı önceki seferde olduğu gibi Prens Roland Wimbledon, Petrov’la yine oturma odasında buluşmuştu. Yemek zamanı olmamasına rağmen Prens zengin bir sofra hazırlanmasını emretmişti.

 

Izgara jambon, kurutulmuş balık dilimleri, yabani otlarla hazırlanmış Petrov’un bilmediği bir salata ve herhangi bir akşam yemeğinde görülebilen tereyağı, ekmek ve sebzeler hazırlanmıştı.

 

Prens akşam yemeğinde iş konuşmayı seviyordu belli ki.

 

Petrov bir yandan böyle şeyler düşünüyor olsa da elleri bir an bile durmuyordu. Sonuçta, son birkaç günde yemek yeme şansı bulamamıştı. Hatta kendi Hanımeli Ailesi’nde bile akşam yemeğinde misafirleri olmadığında, basitçe sadece ekmek ile domuz pastırması yiyebiliyordu.

 

Akşam yemeğinden sonra tatlı servis edildi. Bu sürede de Petrov mektubu saygıyla teslim etti.

 

Roland mektubu aldı ve balmumu mührünü yemek bıçağıyla açtı. Bakmadan hızlıca mektubu aşağı yuvarladı ve hızlı bir bakış attı sonra şaşkına döndü.

 

Kral öldü mü?

 

Roland’ın bu sembolik baba için hiçbir hissi yoktu. Buraya geçişinden beri Sınır Kasabası’nda yaşıyordu. Bu nedenle Dördüncü Prens’in babası hakkındaki anılarını saymazsak, babasını yüz yüze bile görmemişti. Babası onu yalnızca kınıyor ve ona kızıyordu. Çok zor bir duruma yakalandığını hissediyordu, yüzünde üzgün bir bakış olmalı mıydı?

 

Aşağıdaki içeriği okurken bir komplo kokusu alıyordu. III. Wimbledon, büyük oğlu tarafından öldürülmüş müydü? Yeni Kral olarak İkinci Prens taht kavgasının bittiğini ilan etmiş ve hemen tüm kardeşlerini Gökhisar’a geri mi çağırmıştı?

 

Roland öksürdü ve başını kaldırdı. Sadece Petrov’un özür dileyen gözlerini görüyordu.

 

‘Dük Ryan ne yaparsam yapayım mutlu olacak.’ diye düşündü. ‘Yeni Kral’ın emirlerine uyup uymadığım önemli değil, her ikisi seçenek de bir çıkmaz.’

 

‘Petrov ticaret anlaşması yerine kötü bir haber mektubu getirdiğinden dolayı sanırım şu an çok üzgün hissediyor.’ Roland gizlice gülümsedi, sonra da mektubu tekrar katladı ve: “Anladım.” dedi.

 

“Peki Majesteleri, ne yapacaksınız…”

 

“Gitmek istesem bile, Şeytan Ayları’nın sonuna kadar beklemek zorundayım. Şimdi bu kar ve buz mevsimi hakimken gidersem kasaba halkı ne yapar?”

 

Eğer başka biri olsaydı Petrov kesinlikle: “Endişelenmeyin, bizim Uzun Şarkı Kalemiz bu durumu düzgün bir şekilde halletmenize yardımcı olacak.” derdi veya buna benzer herhangi bir diplomatik cevap verirdi. Ancak sadece iki kez görmüş olduğu Dördüncü Prens’in önünde, dikkatsizce konuşamıyordu. Petrov ilk kez elçi olarak kendi kimliğinden nefret etmişti. En sonunda başını salladı ve: “Anlıyorum, ben sizin için bir cevap yazayım mı?” dedi.

 

Cevap olarak, Roland görevlilerini bir kalem ve kâğıt getirmeleri için çağırdı. Hızlı bir cevap yazdı, balmumu ile kendi damgasını mühürledi ve Petrov’a teslim etti. Dikkatlice mektup zarfına baktı. Mektubun zarfında açıkça Kral IV. Wimbledon yerine “Gökhisar Prensi Timothy Wimbledon’a” yazılıydı.

 

Petrov, Roland’ın kendisini açıkça ifade ettiğini düşünüyordu.

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44332 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr