Bölüm 36: Pazarlık

avatar
3806 28

Release That Witch - Bölüm 36: Pazarlık


 

 Çevirmen: Lodos

Roland, Bülbül tarafından yataktan çıkarılmıştı.

 

Nana Pine’ın babasının bahçede kendisini beklediğini duyunca geri basmıştı. Ama sonra Şeytan Ayları’nda belki kızları da savaşmaları için kullanabileceği aklına gelince bunun Pine ailesini kışı kasabada geçirmeye ikna etmek için iyi bir fırsat olacağını düşündü.

 

Soylular arasındaki itibarı ve popülaritesi dibe vurduğu için bu epey sıkıntı bir durum haline gelmişti Prens Roland için. Uzun Şarkı ile de ilişkileri gergindi zaten. İşlerinin çoğu Uzun Şarkı’da yürüdüğü için soyluları kışın Sınır Kasabası’nda tutma konusunda çok şanslı olmayacaktı. En başından beri Roland güç kazanma ve mülkiyet konularında güçlü olan soylular ile işbirliği yapmayı hiç düşünmemişti. Onun yerine savaşmayı tercih etmişti.

 

Salona gitmeden önce hızlıca giyindi ve kendine çeki düzen verdi.

 

Uzun bir süre yalnız bekleyen Tigui Pine öfkesini daha fazla gizleyemiyordu. Prens’i görür görmez ayağa fırladı ve: “Majesteleri, benim kızım nerede?” dedi.

 

Bu Roland’ın Nana’nın babasını ilk görüşüydü. Güçlü ve dayanıklı görünüyordu, çok uzun değildi ve kendisini sert gösteren kalın bir sakalı vardı. Uzun pamuk bir elbise ve altına da büyük cepli deri bir pantolon giydiği için soyludan çok bir avcıya benziyordu.

 

"O iyi. Bay Pine..."

 

Tigui yüksek sesle Prens’in konuşmasını kesti: “Neden muhafızlarınız kızımı içeride tutuyorlar da ben dışardayım? Bir açıklama istiyorum, Majesteleri! Lütfen kızımı benimle görüştürün!”

 

Roland bunu beklemiyordu. Bir anlık sersemledi. O Nana’nın babasından zavallı kızının cadı olduğunu öğrendiği için kendisinden bunu gizli tutmasını isteyeceğini ya da bu sorunu çözmek için kendisinden yardım talep edeceğini falan bekliyordu. Ama soylu terbiyesinden uzak nezaketsiz ve saldırgan hareketleri Roland’ı şaşırtmıştı.

 

Aslında muhafızların Nana’yı neden içeri aldıklarını biliyordu. Çünkü emri Roland vermişti. Ara sıra Anna’yı görmeye gelen Nana’yı tanıyorlardı ne de olsa.

 

Biraz geçtikten sonra hizmetçiyi Nana’yı getirmesi için çağırdı.

 

Roland: “Ne kadar kaba olursa olsun Tigui Nana’nın babası. Bakalım birbirlerini gördüklerinde ne olacak. Eğer onu kiliseye gönderecek veya onu terk edecek olursa ben devreye girerim.” diye düşündü.

 

Anna’yı takip eden Nana içeri girdi.

 

Kızını gören Tigui’nin öfkesi bir anda sönüvermişti. Kollarını açtı ve Nana’ya seslendi: “Buraya gel kızım.”

 

Genç kız hareket etmedi. Anna’nın arkasına saklandı ve kafasının yarısını çıkararak sordu: “Beni kiliseye mi göndereceksin?”

 

“Ne? Neden bahsediyorsun sen kızım? Kilise senin gibi şapşal bir kızı ne yapsın? Hadi şimdi benimle eve gel.”

 

Roland’ın kafası neler olduğu hakkında epey karışıktı. Bülbül, Roland’a Nana’nın babası onu büyü yaparken gördükten sonra panik içinde hemen Anna’ya koştuğunu söylemişti. Babası da yüzünde öldürecek gibi bir ifade olarak peşinden gelmişti tabii.

 

Ama Roland’ın tek gördüğü Tigui’nin diğer insanlar gibi tiksinmek yerine kızını ne kadar önemsediği ve sevdiğiydi. “Acaba elimde yanlış bilgiler mi var?” diye düşündü.

 

Roland bir an tereddüt etti ama sonra dürüst olmaya karar verdi: “Bay Pine, sanıyorum ki siz kızınızın cadı olduğunu öğrenmiş bulunuyorsunuz.”

 

İleri çıkıp Nana’nın elini yakalamaya çalışırken Anna tarafından engellenen Tigui: “Bağışlayın, Majesteleri. Anlayamadım?” dedi.

 

Nana fısıldadı: “Baba ben bir cadıyım. Özür dilerim.”

 

Tigui birden sinirlendi ve: “Saçmalık! Cadı mı? Kesin öğretmenin olacak o Karl’dan öğreniyorsundur bunları. Seni o okula göndermemeliydim çünkü görüyorum ki öğrendiğin tek şey saçmalık!”

 

Bu sözler Roland’ın zihninde yankılandı. Ve Tigui’nin Nana için bu yaptıklarının hepsinin kendisini yanlış anlamasından kaynaklandığını fark etti.

 

Bu yüzden Nana’yı görmeden önce daha sinirli haldeydi.

 

Anna’ya göz kırptı. O da başını salladı. Anna’yı geçip Nana’ya ulaşmaya çalışan Tigui’ye doğru elini uzattı ve kafasına kadar yükselen bir ateş oluşturuverdi.

 

Tigui’nin gözleri büyüdü ve ateşten kaçınmak için arkaya doğru sendeledi. Nana telaşla Anna’nın kolunu tuttu ve: “Anna abla, hayır!” dedi.

 

"Majesteleri, neler..."

 

Roland ellerini açtı ve: “Sizin de gördüğünüz gibi o da kızınız gibi bir cadı. Sanıyorum önceden Nana’nın neden sarayda böyle rahat gezebildiğini tam anlamamışsınız. Şimdi ciddi bir şekilde konuşabilir miyiz?”

 

Tigui ayılmış gibiydi: “Ha! Ha! Majesteleri, ben…”

 

Roland masayı işaret etti ve: “Lütfen oturun. Konuşmamıza şöyle güzel bir çay ile başlayalım.”

 

Yavaşça iç çekti ve şöyle düşündü: “Neden bu kadar kötü bir itibara sahip olduğunu anladı. Küçük kızı alıkoyduğumu bile düşünebilirler. Tigui’nin o kaba hareketlerini şimdi anladım. Kızını çok seven bir baba, kızının kaleye rahatça girdiğini ve muhafızların da bir şey demediğini görse ne düşünür kim bilir? Eğer ben baba olsaydım o kaleyi tek başıma yerle bir ederdim.”

 

Tigui’nin kızının cadı olduğunu saklamak için yaptıkları her şeyi açığa çıkarmıştı. Tigui, Prens’in “Nana ahlaksızlığa düşmüş” diyerek onu tedaviye yollamasından endişeleniyordu. Küçük kızının cadı olup olmaması çok da önemli değildi onun için.

 

Tigui oturmadan önce epey tereddüt etti. Bir bardak çay içti ve ağzını omzuna sildi. Garipçe baktı ve: “Özür dilerim. Kabalık ettim. Lütfen kızımın cadı olduğunu ne zamandır bildiğinizi söyleyin bana.” dedi.

 

“Kıştan önceydi. Onun değiştiğini fark eden ise ben değil öğretmeni Karl oldu. Arkadaşı olan Anna’ya da güvenerek Nana’yı bana emanet etti.” Roland iyice açıklıyordu: “Bu ayın yarısında da müsait olduğu vakitlerde kaleye gelip antrenman yapabiliyordu. Bu arada, kendisinin iyileştirme gücü var.”

 

“Öyle mi?” Tigui başını esnetti ve: “Bu kedinin neden tekrardan koşup oynamaya başladığını açıklıyor.”

 

"Kedi mi?"

 

“Ee… Özel bir şey değil ya. Eve geldiğimde kucağında yaralı bir kediyle sundurmada oturduğunu görmüştüm. Tam arkasından onu korkutmak için yaklaşıyordum ki beni anladı ve hızla uzaklaştı. Kedinin bacakları kırılmıştı ama aniden iyileşmişti sanki.” Nana ve Anna’ya baktı ve: “Siz ikiniz arkadaş mısınız?” diye sordu.

 

Anna cevap veremeden Nana hızla başını salladı.

 

Tigui’nin yüzü yumuşamıştı.

 

Bunu gören Roland sordu: “Anlaşılan siz cadıların Şeytan tarafından cezbedilmiş kötü insanlar olduğu söylentisine inanmıyorsunuz.”

 

Kararlıca: “Kesinlikle! Benim kızım asla kötü değildir! Neye dönüşürse dönüşsün bunun hakkında şüphe etmem.” dedi.

 

Roland Anna’nın babasından kat kat farklı olan Nana’nın babası karşısında biraz duygulanmıştı. Sonunda neden Nana’nın o kadar tatlı ve masum olduğunu ve her gün yüzünde gülümseme ile dolaştığını anlıyordu. Bu aile bir çocuğun büyümesi için tıpkı sıcak bir beşik gibiydi.

 

“Benim de hiç şüphem yok, Bay Pine.” Roland dobra dobra konuşuyordu: “Kızınız yaraları iyileştirmeye yarayan harika bir güce sahip. Ben umuyordum ki; o Sınır Kasabası’nda kalsın ve benim Şeytan Ayları’nda sürdüreceğim savaşta bana yardım etsin.”

 

Tigui kararsızdı: “Majesteleri, beni bağışlayın ama reddetmekten başka çarem yok. Şeytan Ayları başladığında Sınır Kasabası ölümcül bir yer haline geliyor. Ve ben de onun tehlikede kalmasına izin veremem.”

 

Roland düşündü: “Tigui Pine’ın arazisi Sınır Kasabası’nınkinden de öte. Ona direk Prens rütbem ile emir veremem.” Ama yine de hala oturup konuştukları için de hiçbir şeyin imkansız olamayacağına inanıyordu.

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 43991 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr