Bölüm 26: Geçmişten Öğrenilen Deneyim

avatar
4201 29

Release That Witch - Bölüm 26: Geçmişten Öğrenilen Deneyim


Çevirmen: Lodos

  “Majesteleri, bu ne anlama geliyor?” Carter, önceden de Prens Roland’ın biraz keyfine göre hareket eden bir adam olduğunu biliyordu. Ama şu anda sanki gerçek hayat ile bağlantısı tamamen kopmuş gibiydi.

 

  Bir askerin nasıl eğitileceği konusunda Baş Şövalye kimsenin kendisinden daha profesyonel olamayacağını düşünüyordu. Ailesi, on yaşındaki bir çocuğa beş senede bütün silahları kullanabilecek şövalyelik eğitimi veren bir yöntem keşfetmişti. Eğer beş sene daha eğitim görürse zirve askeri—yüksek zümrenin bütün işlerini bilen—olurdu. Ama tabi ki öğrenciler de sivil ailelerden gelmezlerdi.

 

  [Şu aptallara bir bak! Tek düşündükleri yemek yemek!] Carter düşünüyordu, [Ayrıca… yumurtalar da epey pahalı!]

 

  Roland gelişigüzel bir şekilde cevap verdi: “Onları iyi izle. Ve önümüzdeki birkaç gün daha bu şekilde eğitilecekler, unutma. Tabii ki bazı değişiklikler yapacağım, detayları kağıda yazarım.”

 

  Soğuk savaş döneminde iki ya da üç ayda kalifiye asker yetiştirmek imkansızdı. Roland hiç düşünmemişti bunu e zaten onun da bir canavarı çıplak elleriyle boğabilecek Sparta askerlerine ihtiyacı yoktu. Bu askerlerin güçlü olmalarına gerek yoktu.  Verilen her emri disiplinli bir şekilde yerine getirsinler ve başarısız olmasınlar kafiydi.

 

  Bir birliğin gücü ferdi bir güçten daha büyüktü. Bu toplumsal norm tarafından ortaya çıkmış bir algıydı. Yani Roland’ın onları hızlıca bir birlik haline getirmesi gerekiyordu. Modern askeri eğitimde bazı modifikasyonlar ile o anlık duruma ayak uydurmak mantıklı bir hareketti. Ama onun şahsi askeri eğitimine göre ise; ülkenin dört bir yanından gelmiş askerleri bir araya getirip kaynaştırmak bile yalnızca bir buçuk ay sürüyordu. Süreci yok sayarsak etkileri gayet iyi oluyordu gerçi.

 

  Yalnızca bu grup disiplinin önemini tamamen kavradığında Roland planının bir sonraki adımını devreye sokabilirdi.

 

  Vaner her şeye rağmen en sonunda ikinci yumurta hakkını kaybetmişti.

 

  Önceki roundun iki katı kadar ayakta durmaları gerekiyordu ama birinin ayakları zayıf düşmüştü ve sallanmıştı.

 

  Ondan sonra ise Prens Roland dinlenmelerini ve hizmetçilerine de öğle yemeğini servis etmelerini söylemişti. İnsanların zayıflığa olan öfkesi giderek yemek için olan isteğe dönüşmüştü. Pek tabii, Vaner Majesteleri’nin belki de asla ikinci yumurtayı vermeye niyetlenmediğini düşündü.

 

  Öğle yemekleri dört büyük kutuda arabalar yardımıyla kasabanın dışına taşınmıştı. Yemeğin yanında çok sayıda da tahta kaseler ve kaşıklar getirmişlerdi.

 

  Vaner dudaklarını yalıyordu. Diğerleri gibi arabaları iterek hızlıca yemekleri almak istiyordu ama hepsi Şövalye Carter tarafından tutuluyordu.

 

  Majesteleri herkesin dört sıra şeklinde dizilmesini ve kase ve kaşık almak için birer birer gelmelerini söylemişti. Sırayı bozmaya cüret eden kim olursa yemeği son almak ile cezalandırılacaktı.

 

  Kalabalık hızlı hızlı kıpırdanıyordu ve birbirlerini sıkıştırıyorlardı. En sonunda dört sıra halinde dizilmeyi başarabilmişlerdi. Vaner en ön sıranın başında olduğundan dolayı çok şanslı hissediyordu kendisini. Tabi ki bazıları ise yerlerinden hiç memnun değillerdi. Sıralardan itişme ve kavga sesleri geliyordu. Az geçmeden şövalyeler ve birkaç muhafız hızla koştu ve sorun çıkaranları sıradan attılar.

 

  [Aptal] Vaner kavgayı başlatan adama baktığında içinden böyle düşündü. O Yüksek Yumruk’tu. Kasabadaki en iyi sokak dövüşçüsü. Eskiden kaba kuvvet ile herkese sataşırdı ama şimdi ona kılıçlar doğrultulmuş bir köşede oturmak zorundaydı. Ne kadar da acınası görünüyordu.

 

  Vaner şimdiden Prens Roland’ın neyden hoşlandığını anlamıştı.

 

  O düzenden hoşlanırdı.

 

  Düz bir çizgide ayağa kalkarlardı yemek almak için sıraya girerlerdi ve her zaman da emirleri uygularlardı. Vaner akıllı bir iş adamından bazı soyluların şöyle garip bir alışkanlığı olduğunu duymuştu: onlar düzensizliğe katlanamıyorlardı, bir şeyleri yeniden ayarlayamazlardı mesela.

Vaner’e göre; bu tür insanlar çok sıkıcıydı ve yapacak daha iyi bir işleri yoktu. O yüzden zihinlerini meşgul etmek için böyle saçma sapan şeyler uyduruyorlardı işte.

 

Majesteleri’nin de böyle bir insan olmasını beklemiyordu.

 

Kutuların kapakları açıldığında Vaner güçlü yemek kokusunu almıştı bile.

 

Koku rüzgarda yayıldığında neredeyse onun içinde kaybolacaktı. Kalabalık da iyice hareketlenmeye başlamıştı ki çok geçmeden Şövalye sessiz olmaları konusunda bağırdı. Vaner düşündü: “Kesin şimdi tekrar sıraya girmemiz gerekecek.”

 

Gerçekten de Prens Roland onlara yemeklerini almak için tekrar sıraya girmelerini söyledi.

 

Ağızları sulanıyor, mideleri gurulduyordu. Ama Yüksek Yumruk’a olanları düşününce düzgünce sıraya girip sabırlı bir şekilde beklemeye başladılar.

 

Kutular sıcak yulaf lapası ile doluydu. Vaner’i şaşırttı ama lapanın içinde pastırma bile vardı! İncecik bir dilim alabilmiş bile olsa sonuçta bu bir etti! Yanında da istediği gibi ekstra bir yumurta vardı.

 

Vaner lapayı silip süpürdü öyle ki birkaç kez kasenin dibini yaladı. Yumurtayı ise ısırmadan tek lokmada yutuverdi. Öyle hızlı yemişti ki dilinde kabarcıklar çıkıvermişti.

 

Kutuyu yere koyduktan sonra Vaner göbeğini okşadı ve tatminkar bir şekilde hıçkırdı. Uzun zamandır böyle lezzetli bir yemek yememişti. Daha garip olanı ise doyma hissini yaşamıştı. Kahverengi ekmeğe göre yumuşak etli lapanın tıpkı cennetin kendisi gibi bir tadı vardı. Hatta şöyle bile düşündü: Her gün böyle yemekler yedikten sonra istedikleri kadar şeytani canavarlar ile savaşsın. Umurunda bile olmazdı.

 

Öğle yemeğinden sonra uzun bir süre dinlenmeleri vardı. Tabur kampının hepsini yürüdükten sonra şehir duvarına kadar gerilemişlerdi. İri yarı yabancı bir adam gelip her birine tek tek çadır kurmayı öğretmişti.

 

Vaner onu tanıyordu. Neredeyse kasabadaki herkes Demir Balta’yı tanırdı. Mükemmel okçuluk becerileri sayesinde kasabadaki en tecrübeli avcıları bile aşmıştı. [Bir saniye bekle.

Yani şimdi Demir Balta Prens Roland için mi çalışıyor? Anlaşılan dün akşam şövalyelerin yanında gördüğüm kişi gerçekten de oymuş.] Vaner kaşlarını çattı ve düşündü. [Majesteleri ne planlıyor? Demir Balta kum halkındandır.]

 

Aynı soruyu Carter da sormuştu: “Kum Halk’ından bir insanı gerçekten yüzbaşı olarak mı atamak istiyorsunuz? O Gökhisar Krallığı’ndan değil. Bizim kıtamızdan bile değil.”

 

Roland: “Cadılar da Gökhisar Krallığı’ndan değil ama hepsi Sınır Kasabası’na ait. Ayrıca onları benim için gözetleyip koruyan de sen değil misin?”

 

"Ama, Majesteleri..."

 

Roland, Şövalye’nin omzuna hafifçe vurdu: “Merak etme. Bir insanın geçmişi Sınır Kasabası’nda önemli değildir. Krallığın kurallarını delmedikleri sürece onlar da benim halkımdır. Eğer gerçekten endişeliysen iki tane daha mükemmel yüzbaşı seçebilirsin. Her türlü ordu ileride genişleyecek o yüzden şimdiden kalifiye adaylar bulabilirsin. Antrenman düzenlerini yazdım. Kum Halkı’nın insanlarındansa bunun için daha fazla endişelenmelisin bence.”

 

Carter, Roland’ın ellerinden parşömeni aldı. Baştan sona okuyunca şok oldu. Antrenman yöntemleri hiç duyulmamış şeylerdi. Örneğin; öğlen ikiden sonra güneş batana kadar Sınır Kasabası’nın etrafında turlar şeklinde koşmaları gerekiyordu. Emirler bunu herkesin yapması konusu üzerinde dikkatlice durmuştu. Eğer isterlerse birbirlerine yol üstünde yardım edebilirlerdi. Eğer dayanabilirlerse ve hiç kimse pes etmezse akşam yemeğinde de ekstra bir yumurta alacaklardı. Başka bir örnek; geceleri ıslık çalındığı sırada herkes hemen elbiselerini giyip sıraya geçecekti. Bu çeşit antrenmanlar yüzünden Carter birçok insanın birkaç gün içinde ayrılacağını düşünüyordu.

 

İlk birkaç kuralı anlamak zordu ama sonuncusu gerçekten kafa karıştırıcıydı.

 

“Her gün akşam yemeğinden sonra, kültürel eğitim için Bay Karl’ın okuluna gidilecek.”

 

“Majesteleri… Kültürel eğitim ile neyi kastediyorsunuz? Onların hepsine okuma-yazma mı öğreteceksiniz?”

 

“Öyle umuyorum. Sadece zaman biraz kısıtlı. Karl yalnızca birkaç basit kelimeyi ve sayıyı öğretebilir ve onlar da basit emirleri yazıp okuyabilirler. Bu kısmı Karl’a bizzat ben açıklayacağım. Sen sadece onları gönder yeter.”

 

“Öyle umuyorum. Sadece zaman biraz kısıtlı. Karl yalnızca birkaç basit kelimeyi ve sayıyı öğretebilir ve onlar da basit emirleri yazıp okuyabilirler. Bu kısmı Karl’a bizzat ben açıklayacağım. Sen sadece onları gönder yeter.”

 

Roland esnedi: “Kim demiş? İyi bir birlik iyi dövüştüğü kadar iyi eğitimli de olmalıdır. Bu geçmişten öğrenilmiş bir deneyimdir.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr