Bölüm 23: Gücün Kaynağı

avatar
4177 30

Release That Witch - Bölüm 23: Gücün Kaynağı


 

 

Çevirmen: Lodos

  Roland: “Gel de bu iki parçayı birleştirmeyi dene.” dedi.

 

  Anna parmaklarını esnetti ve demir plakaların bağlantı noktalarına baskı uyguladı. Alev parmaklarından yayıldı ve ara yüzey görünür bir şekilde eridi.

 

  “Ateşi biraz azalt ve baştan başla.”

 

  Başını salladı ve kendisine söylenildiği gibi yaptı. İki demir plaka doksan derece sıcaklıkta iyice kaynadı.

 

  Roland ara yüzeyi iyice inceledi ve işlem tıpkı hayal ettiği gibi kusursuzca gerçekleşmişti. Eğer kaynak işleminin izleri cilalansaydı bu iki demir plaka tekbir parça gibi görünecekti.

 

  Roland kendisini Anna’yı tebrik etmekten alıkoyamadı: “Mükemmel oldu Bayan Anna. Gerçekten çok iyiydi. Şimdi diğer iki demir parçayı birleştireceğiz.”

 

  “Ne bu? Bir çeşit… demir kova mı?”

 

  Roland düzeltti: “Hayır bu bir silindir.”

 

    Anna kafası karışmış şekilde bu kelimeyi tekrar etti: “Silindir??”

 

  “Evet, bu hava doldurmak için kullanılır.” Roland başka bir kare demir plakayı işaret etti. “Üstündeki deliği görüyor musun? Hava bu delikten silindirin içine akar ve pistonu harekete geçirir. Piston ise silindirin çapından daha küçük bir demir plakadır ve silindirin içinde rahatça hareket edebilir.”

 

  Anna bile bu kadar yabancı kelimeden dolayı şaşkına dönmüştü: “Yani bunlar… silindir ve piston, ne işe yarıyor?”

 

  “Onlar kendiliğinden çalışabilen bir makine yapmamıza yarıyorlar.”

 

  İnsanlığın ilk Sanayi Devriminin itici gücü olan buharlı motorlar, İnsanları ve hayvanları tamamen özgür kılmıştı.

 

  Bu şema her makine mühendisine tanıdık gelirdi. Kısaca bu, su ısıtıcısının geliştirilmiş haliydi. Kaynamış su buharı, silindirin içine dolarak piston kollarını itiyor ve ısıyı mekanik enerjiye çeviriyordu.

 

  Prensipte gayet basitti ama bu uygulamada da aynı olacağı anlamına gelmiyordu. Zorluğu silindir ve piston arasındaki hava geçirmezliğinden kaynaklanıyordu tıpkı gaz borusu gibi. Metal işleme yeteri kadar gelişmiş olmasaydı kaliteli bir silindir üretebilmek için elle şekil vermek imkansız olurdu.

 

  Neyse ki; Anna’nın yetenekleri teknolojik yetersizliklerin yerini alabiliyordu.

 

  Roland’ın sadece önceden aynı boyutta dört tane demir plaka hazırlatması, demirciye dökümü cilalatması ve şekli düzeltmek için dik açılı bir plaka kullanması gerekiyordu. Anna da kaynatma işlemini yapınca Roland katı bir kare silindir elde edebiliyordu. Cadının yardımları sayesinde geleneksel yöntemleri izlemesine gerek yoktu. Eğer öyle olsaydı önce bir silah namlu makinesi inşa etmesi ardından daire bir silindir üretmesi gerekecekti. Diğer büyük kısımlar ile aynıydı. Küçük parçalar yapıp sonra onları birleştirebilirdin. Bu yolla bütün demirciler birleşerek gerekli bileşikler ile bir buhar makinesi yapabilirlerdi.

 

  Aslında kaynak denilen şey icat edilmeden önce insanlar bir şeyleri birleştirmek için cıvatalara ya da vidalara bel bağlarlarmış. Silindirin iç kısmı pürüzsüz olmalıydı ve eski yöntemler ile bunun başarılamayacağı ortadaydı.

 

  Tek sıkıntı gaz borusuydu. Onun üretim yöntemi öyle ekstra özel bir şey değildi. Uzun demir bir plaka ateş kırmızısı olana kadar kaynatılır oluk şeklindeki bir kalıba dökülür ve bir çekiç yardımıyla şekil alana kadar dövülürdü. Bu aynı zamanda çakmaklı silah borularının da yapımında kullanılan yöntemdi. Ama tabi borunun sonradan matkapla ve yivle iyice düzleştirilmesi gerekiyordu. Bundan dolayı biraz karışık bir işlemdi bu.

 

  Ama Anna’nın cadı olduğu gerçeği ifşa olmasın diye Roland demirciyi kaleye çağıramıyordu. Ayrıca kendi de demir dövme konusunda çok iyi değildi. Çaresizlik içinde bunu Baş Şövalye’nin yapmasına izin verdi.

 

  Art arda gelen üç sıkıcı günden sonra Roland en sonunda arka bahçede bir buharlı motor üretmeyi başarabilmişti.

 

  Carter kaşları çatık bir şekilde garip makineye bakıyordu: “Yani bu mu senin büyük icadın?” Bunun hevesle yapılamayacak bir iş olduğunu da tespit etmişti. Makine bir sobaya benziyordu. Demir kısımları bizzat kendisi tarafından takılmıştı. Eğer Şeytanlar buna bir ilgi duyacak olsaydı epey garip olurdu açıkçası.

 

  Ama nasıl olur da bir demir yığını hareket edebilirdi ki? Çok hantal görünüyordu ve ayağı falan da yoktu. Nasıl olur da uçabilirdi?

 

  Ama Roland’ın gözlerinden bu basit görünen makine endüstriyel bir cazibe barındırıyordu içerisinde. Önceki hayatında edindiği bilgiler ile asla bir Newcomen buhar motorunu veya bir Watt buhar motorunu hatta herhangi bir buhar motorunu yapamazdı. Ama ilk denemesinde yüksek basınçlı, iki demir çubuklu ve kayabilen kapakçıklara sahip bir motor yapmayı başarmıştı. Üretim süreci her ne kadar ilkel bir buhar makinesinden zor olmasa da yapmıştı. Asıl mesele inovatif fikirler bulabilmekti.

 

  "Yakında görürsün!"

 

  Roland buhar bölümüne bir kova su döktü ve Anna’nın biraz ateş yakmasını istedi.

 

  On dakika sonra su kaynamıştı ve hızla kaynamaya devam ediyordu. Az sonra silindirden bir ses geldi ve Roland bunun termal genişleme olduğunu anlamıştı. Pistonun demir plakası inceydi ve genişleme silindir hücresinden daha büyüktü ve silindirin kapağı yavaşça aralanmıştı.

 

  Carter: “Bu kaynayan su değil mi? Bir ocak olmasını beklemiyordum açıkçası.” diyerek homurdandı.

 

  Silindir tamamen buhar ile dolduktan sonra olan şey Roland’ı baya heyecanlandırmıştı. Piston demir çubukları dışarı doğru itmeye başlamıştı. Çubuklardan biri yukarı doğru hareket edince diğer bağlama çubuğu kapağı çekerek buharın tekrardan pistonu içeri çekmesini sağladı. Bu iki bağlama çubuğu nöbetleşe bir şekilde çarkı döndürüyordu ve yükselen ateş gücüyle de hızlı bir şekilde zirveye ulaşmıştı.

 

  Makine sert bir ses çıkardı ve egzozlar da durdurulamaz bir şekilde beyaz bir gaz saldı.

 

  Anna şaşkın şekilde sordu: “Doğanın saklı gücünden… kastettiğin bu muydu?”

 

  Baş Şövalye şüpheci bir şekilde bakıyordu. Büyük demir çarkı epey çaba sarf ederek yerleştirmişti ama şu anda bir kuş tüyü gibi dönüyordu ve çarkların dönmesiyle açığa çıkan havayı da hissetmişti. Bu demek oluyordu ki bu demir yığını makine göründüğünden çok daha güçlüydü.

 

  Kalbi yavaşça hızlanıyordu.

 

  Majesteleri bunun insan ve hayvan gücünün yerini alabileceğini söylemişti. Eğer bu bir yalan değilse ve bu makine atlar ile kağnıların yerini alabilirse on tane şövalye bile bu güce karşı koyamazdı.

 

  Mükemmel bir şövalye eğitmek on beş yıl sürüyordu ama bu kadar büyük demir bir ocak yapmak yalnızca üç gündü. Eğer demirci tarafından hazır edilecek demir plakaların da yapılma süresini sayarsak bu totalde bir hafta demekti.

 

  Bu makinenin yemek ihtiyacı yoktu, soğuk, açlık, kılıç, ok veya silah korkusu da yoktu. Bir koçbaşı takıldığı sürece savaşlara bile çıkabilirdi.

 

  E madem durum buydu… O zaman şövalyelerin var olmasının amacı neydi ki?

 

                                                          *******************

 

  Gece olduğunda ve Roland odasına döndüğünde Bülbül’ü tekrar gördü.

 

 Bu sefer bir kapüşon takmamıştı. Masada gülümseyerek oturuyor ve elinde birkaç parça parşömen tutuyordu: “Öyle görünüyor ki Prens Roland’ın cahil, yeteneksiz ve aşağılık bir insan olduğu hakkındaki söylentiler doğu değil. Sarayda yetişen birine göre çok çok iyisin. Bu kağıtta gördüklerim demir bir ocak şeması. Değil mi? Sen ona… buhar motoru diyordun, değil mi?”

 

  “Kahretsin, benim hiç özelim olamayacak mı? İstediğin gibi gelip gidiyorsun. Ne sanıyorsun yani buranın senin evin olduğunu falan mı?” Huzursuzluğunu bastırmaya çalışarak ifadesiz bir şekilde: “Bu bir tasarım. Ama Anna’nın yardımı olmadan sadece bir kağıt parçası.”

 

"Ne için bu?"

 

“Çok şey için. Nakliye, drenaj, maden eritme, dövme işlemi. Büyük kuvvet gerektiren her şey için lazım."

 

Bülbül parşömeni katladı ve elbisesine koydu: “Öyleyse bu bende kalıyor. Cadı Birliği’nde ateşi kontrol edebilen başka biri daha var çünkü.”

 

"Bir saniye dur..."

 

  Bülbül Roland’ın itirazını engellemek için elini salladı. “Tabii ki. Senin eşyalarını pervasızca almayacağım. Önce buna bir bak.” Masanın üstüne beyaz bir topak koydu.

 

  Roland iyice inceledi. Parmaklarıyla kavradı ve onun kağıttan bir top olduğunu fark etti.

 

  Kibarca açtı ve kısa bir bakış attı. “Bu…”

 

  Bülbül şaka yapar bir tonda: “Bir güvercin ile gönderilmiş bir mektup. Bunu alan kişi ise senin baş hizmetçin Tyre. Öyle görünüyor ki; hareminiz çok da güvenli değil.”

 

  Roland sinirli şekilde; “Ona elimi bile sürmedim.” dedi.

 

  Anlaşılan Tyre onu uzun zamandır takip ediyormuş. İşin aslı Prens ona gayet ilgi duyuyordu ama birkaç kez yeltenip başarısız olmuştu. Onlar Sınır Kasabası’na geldikten sonra da ona direk baş hizmetçilik teklif etmişti ki belki zamanla Roland’a katılırdı. Tyre’ın odası da Roland’ın hemen yanındaki odaydı. Onun kardeşleri tarafından gönderilmiş bir casus olduğunu hiç fark etmemişti.

 

  Mektup imzalanmamış olmasına rağmen sadece yazıya bakarak bile bunun kardeşlerinin el yazılarına çok benzediğini fark etti. Mektup, Lord’un son denemedeki başarısızlıktan dolayı hiç mutlu olmadığını yazıyordu. Tyre, Uzun Şarkı’daki isyan sırasında saldırmak ve bu sefer başarısız olmamak hakkında emir almıştı. Roland kendi kendine düşündü: “Aslında başarılı olmuş. Çünkü eğer başarılı olamasaydı ben Prens Roland Wimbledon’un yerini alamazdım.”

 

  Bülbül’ün bu mektubu yazma olasılığı biraz düşüktü. Çünkü yalnızca bu gizli anlaşmaya katılmış olanların ilk suikasttan haberi olurdu. Ayrıca Bülbül kendisini öldürtmek için bu kadar sıkıntıya katlanmazdı.

 

  "Bunu ondan mı çaldın?"

 

  “Baş hizmetçin aptal değil. Bunu yakmak üzereydi. Neyse ki bir anda arkasında göründüm.” Bülbül bir dönüşme hareketi yaptı. “Şimdi ne yapacaksın? Bunu ‘halletmek’ için yardımıma ihtiyacın var mı?”

 

  Roland ‘halletmek’ ile ne kastettiğini anlamıştı. Bir anlık tereddüt etti ve sonra başını salladı. “Öyleyse, bu kibar yardımın için teşekkür ederim.” Böyle bir şeyi yapmak konusunda hiç güveni yoktu. “Eğer yapabilirsen lütfen ona bu mesajları yollayanı bulmama yardım et.”

 

  “Emredersiniz, Majesteleri.” dedi Bülbül gülümseyerek. “Tasarım ise ödeme olacak.”

 

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44266 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr