Kaderin sırrına akıl ermez. Bazen kişinin en umutsuz anında bir fırsat kapısı açar, sonrasında da en dipsiz kuyuya düşürür.

Yaşam veya ölüm! Kaderin kişiye ne getireceğini kimse bilemez.

Eğer Nie Yan riskten çekiniyor olsaydı zaten en başta kafatasını parçalamazdı.

Nie Yan tekrar sükunetini kazandıktan sonra elini zarın üzerine götürdü. Cömert bir ödül, ya da habis bir lanet. Sır perdesi henüz aralanmamıştı. Zar durana kadar da sonuç belli olmayacaktı.

Kader Zarı havada dönmeye başladı. Kaderinin belirsizliği Nie Yan’ın omuzlarına ağır bir yük bindiriyordu.

Zarın baş döndürücü hızı Nie Yan’a ecel terleri döktürüyordu. Lütfen… Lütfen lanet olmasın!

“Dur!” Kalbi yerinden fırlayacak gibi atıyordu.

Zar hemen durdu. Üst yüzeyinde kan rengini anımsatan rengiyle Nie Yan’ı karşılayan sayı 5 idi. Bir 5 daha! Belki de 5 uğurlu sayısıydı!

Son zardan çıkan sonuç Nie Yan’a muhteşem bir rahatlama getirdi. Tek beklentisi lanetten kaçınmaktı. Ödül almayı ummuyordu. Doğal olarak ödülünün ne olacağı gibi uçuk tahminlerde de bulunmamıştı.

Neticede üç defa Kader Zarı atmak her oyuncunun harcı değildi. Aşırı tehlikeli olan bu kumardan sağ salim ayrılması bütün stresini alıp götürmüştü.

「Sistem: Pandora’nın Kutusu kazandınız.」

Ne oluyor lan?! Bir tane daha Kader Eşyası ne? Zaten ilki ona yeteri kadar dert olmuşken ödül olarak ikinci bir Kader Eşyası kazanmıştı! Eğer bu da ilki gibi lanetlenmesine yol açabilecek bir şeyse kaybolmasını yeğlerdi. Kader Zarının kalleşliğini tattıktan sonra bir daha bu tür kumarlara bulaşmamaya yemin etmişti.

Böyle tehlikeli bir kumarda bir defa yer almak kafiydi. İkinci eşya kaybolsa da umurunda olmazdı.

Pandora’nın Kutusu gümüş renkli kusursuz bir küptü. Her bir yüzünde farklı bir figür vardı. Uğursuz bir kafatası, gaddar bir iblis, bir melek ve diğerleri… Figürler canlı gibi görünüyorlardı. Her biri müthiş detaylı işlenmişti.

Ayrıca figürlerden kendilerine has bir enerji yayılıyordu.

Nie Yan Pandora’nın Kutusunu daha yakından inceledi. Neyse ki Lanetli Kafatası ile aynı kategoride değillerdi. Aslına bakılırsa bu hazine değerinde bir eşyaydı!

Bu oldukça nadir bir eşyaydı. Önceki hayatında bu tarz eşyalar duymuştu ama ilk defa canlı canlı görüyordu. Bu eşya, Efsanevi kademe bir ekipmandan değer olarak daha aşağıda değildi. Pandora’nın Kutusu’na üç Altın kademe eşya koyarak %10 ihtimalle Kara Altın kademe ekipman elde etme şansı vardı. Elbette üç Altın kademe eşyanın da kaybolmasına yol açacak %90 başarısızlık ihtimali de vardı. Ancak başarı ihtimali riski göz ardı etmesinde büyük bir etmendi. Mesela üç tane Kara Altın kademeden bir tane Alt Efsanevi kademe ekipman elde edebilirdi. Fakat çok az sayıda oyuncu böyle bir kumarda üç tane Kara Altın kademe ekipman ortaya koyabilirdi. Neticede o kadar nadir eşyaları hem bulması zordu hem de aşırı fahiş fiyatlarından ötürü alması.

İkinci yöntem oyuncunun Talih Mücevheri ile ekipmanının kademesini yükseltmesine olanak tanıyordu. Bu mücevherler Mücevher Ustaları tarafından yapılırdı ve ekipmanların yuvalarına mücevher ekleme başarısını artırmakta kullanılırdı. Genellikle pazar fiyatları 5 gümüş civarlarında olurdu. Asıl sorun ise onları pazarda bulabilmekti. Bu mücevherleri alan çoğu kişi onları kullanmaya kıyamazdı.

Eşyanın Şansı etkileme seçeneği oldukça kullanışlıydı. Bu şekilde eşya düşürme şansı veya zanaatta başarılı üretim şansı artırılabilirdi. 5 puan biraz düşük görünse de aslında gayet önemli bir miktardı. Yaratıklardan eşya düşürme oranını %200 artırabilir, zanaatta başarılı üretim şansını da %150 artırabilirdi. Eğer Şans artmak yerine 5 puan düşerse, işte o anda her şey istenenin zıt istikametinde ilerleyebilirdi. Hatta ilerleyeceği garantiydi.

Bu eşya oyuncunun durumunu iki farklı hale büründürüyordu: Birinci durumda oyuncu dünyanın en şanslı kişisi olabilirken ikinci durumda bütün varlıklar arasındaki en talihsiz kişi olabilirdi.

Nie Yan bir süre düşündü. Tam olarak şanslı bir eşya denemezdi ama sayaç çift döngüde bulunduğu sırada eşyayı etkinleştirebilirdi. Üç saniye göz açıp kapayıncaya kadar geçerdi belki ama zamanı düzgün ölçeceğine olan inancı tamdı.

Bu lütuf öyle ansız gelmişti ki Pandora’nın Kutusu’nun hangi kademeye ait olduğunu tespit edecek zamanı olmamıştı. Büyük bir muammayla karşı karşıyaydı. Bu eşyayı öyle detaylı incelemeliydi ki hiçbir şey gözünden kaçmasın. Lakin bu, bugünün işi değildi. Şu anda yoluna devam etmesi gerekiyordu. Ayağa kalkıp Pandora’nın Kutusu’nu çantasına attı. Bu kumarda aldığı risk sayesinde ödülü cezasını geride bırakmıştı.

Kaderin sırlarından birini anlamaya yaklaştığının farkına vardığında Nie Yan’ın kalp atışları düzensizleşti.

Kader Zarı kaybolduğu anda zaman yeniden normal akışına dönmüş gibiydi. Uzaklardaki iskeletler hareket kabiliyetlerini yeniden kazandıklarında etrafını sarmak amacıyla Nie Yan’a yaklaştılar.

Bölgede dolaştıkları sırada çok sayıda iskelet Nie Yan’ı görmüştü ama yaklaşırlarken birden donup kalmışlardı. Kader Zarı kaybolduğunda tekrar Nie Yan’a yönelmişlerdi. Bu sebepten çok sayıda iskelet bu bölgeye yoğunlaşmıştı ve sayıları hala artıyordu. Nie Yan iskeletlere baktığında birbirlerine yapışık bir sürü gördü. Aralarında hiç boşluk yoktu.

“Ne kadar çoklar!” Daha fazla oyalanmaya cüret edemediği için hemen yanındaki duvara koştu.

Sulgata’nın dış bölgesi labirenti andırıyordu. Şu anda Nie Yan bile nerede olduğunu bilmiyordu. Şehrin tam merkezindeki piramide doğru ilerlerken tek pusulası kendisiydi.

Şehirde dolaşanlar için uzaklardaki piramit kutup yıldızı görevi görüyordu.

İskeletler takibi bırakmıyorlardı. İskelet Büyücüler menzile girdiklerinde asalarını kaldırarak Nie Yan’ın üzerine büyü yağdırmaya başlamışlardı.

Nie Yan havaya sıçradı. Tam duvarın üzerine konduğunda büyü bombardımanı duvara isabet etmişti. Duvardan kopan taş parçaları etrafa saçılıyordu.

₋21, ₋27, ₋25... 

Nie Yan’ın başının üzerinde çok sayıda hasar değeri belirdi. Büyü bombardımanı sonrasında canı üçte birine kadar düşmüştü. Altında muazzam miktarda İskelet Büyücü vardı.

Sağlık İksiri içip duvarın iskeletsiz olan öbür tarafına atladı.

Hafifçe yere indi. Ancak tehlike hala geçmiş değildi. İskeletlerden kurtulması için tek çaresi yolundan sapmaktı. Bu da onu piramitten daha da uzaklaştıracaktı. Fakat başka çaresi yoktu. Peşindeki iskeletleri bir şekilde atlatması gerekiyordu.

Bir süre sonra şehrin meydanlarından birine çıkan bir açıklığa geldi. Uzaklarda duran bir kolezyum gözüne takıldı. Şaşaalı zamanlarında oldukça görkemli olduğu anlaşılan kolezyum şu anda harabeden ibaretti. Birkaç asırlık aşınmanın ardından bu hale geldiği aşikardı. Şu an harabe olsa bile Nie Yan yitik çağlardan bu zamana gelen bir kalıntı görüyordu. Geçmişte nasıl göründüğünü zihninde canlandırabiliyordu.

「Sistem: Sulgata Kolezyumu’nu keşfettiniz!」

Demek burası şehrin kolezyumuymuş. Nie Yan önceki hayatında da bu bölgede bulunmuştu ama durup da kolezyumu incelemeye zamanını ayırmamıştı.

Meydan boyunca ilerlerken ayağının altında bir şey hissetti. Tuzak çukuru! Kolezyumun görkemli manzarası karşısında dikkati dağılmıştı ve bölgedeki tuzakları incelemeyi düşünememişti. Dikkatsizliğinin sonucu olarak da tuzağa basmıştı.

Nie Yan zemin tamamen çökmeden önce kurtulabilmek için ileri sıçradı. Ancak şaşırtıcı şekilde tuzak çukuru devasaydı. En azından yirmi metre genişliğindeydi ve Nie Yan’ın o kadar uzağa sıçraması mümkün değildi.

Kaçmaya fırsat bulamadan zemin çöktü ve Nie Yan düşmeye başladı.

Çukurun ne kadar derin olduğunu anlayamadığından Tüy Düşüşü Mücevherini hazırda bekletti. Eğer çukur çok derinse düşüş etkisiyle ölmekten kurtulmak için mücevheri etkinleştirmesi gerekecekti.

Ancak yere inip de başının üzerinden fırlayan 26 hasar değerini gördüğünde endişelerinin gereksiz olduğunu anladı. Çukur fazla derin değildi, en fazla on metre derinliğindeydi.