Bölüm 2: Yeniden Tanışma

avatar
8076 56

Rebirth of the Thief Who Roamed the World - Bölüm 2: Yeniden Tanışma


 

Nie Yan gitgide eczaneye yaklaşıyordu. Karşıdan karşıya geçerken, sanki görünmez bir el itmiş gibi takılıp kaldırıma düştü.

 

Mutluluk tavan yaptığında dert kapıyı çalar.

 

Acıyla tısladı. Düşüşünü desteklediği elleri uyuşmuş, kaldırıma çarpan dizi kanamaya başlamıştı.

 

Güç bela ayağa kalktı. Dizi, etini ortaya çıkaracak kadar fena yaralanmıştı.

 

O sırada pembe bir hover araba civardan geçmekteydi. Nie Yan’ın düştüğü noktaya yakın bir yerde durdu. Arabanın kalitesi bu küçük yerde ender rastlanan cinstendi. Görünüşünden sınırlı üretim olduğu anlaşılıyordu. Fiyatıysa 9 milyon dolar civarlarındaydı. Sıradan bir ailenin böyle bir arabaya sahip olması mümkün değildi.

 

Arabanın kapısı açıldı ve beyaz etekli bir genç kız indi. İner inmez Nie Yan’ın düştüğü yere koştu.

 

İyi misin?” Endişeli sesi Nie Yan’ın kulaklarında hoş bir yankı bırakmıştı.

 

Bu tanıdık sesi duyduğu anda içi titredi. Dönüp kıza baktı. Elbette bu kişi Xie Yao’nun ta kendisiydi.

 

Pembe dantelli, beyaz bir elbise giyiyordu. Arkadan bağlanan saçları, kaygılı ifadesini ortaya çıkarmıştı. Yanakları bir çocuğunkini andırırcasına capcanlıydı. Her zaman olduğu gibi yine çok güzel görünüyordu.

 

Nie Yan ister istemez mezuniyetten altı yıl sonra gerçekleşen lise buluşmasını hatırladı. Xie Yao çoktan başarılı bir iş kadını olmuştu. O gün de alımlı bir OL(office lady) giysisi giyiyordu.

 

Zaman hayret uyandırıcı bir şeydi. Saf ve masum bir genç kızı çekici ve güzel bir bayana ve ardından yine bir genç kıza dönüştürmüştü.

 

Yıllar sonra yeniden karşılaştık. Belki de kaderimiz bu. Geri sarılan kaset gibi, zaman bizi başladığımız noktaya geri döndürdü. Ruhunun derinliklerinde, her notası dinleyene keyif veren bir ezgi çalıyordu.

 

Xie Yao ile ilk karşılaşmalarını hiç unutmamıştı. İlk karşılaşmaları da aynen bu şekilde olmuştu. Karşısındaki kıza bakınca gözleri yaşardı. Xie Yao… Ne zamandır görmüyorum seni. İyi misin? Bu defa seni asla bırakmayacağım.

 

Aa! Dizin fena yaralanmış. Çok kötü kanıyor.” Xie Yao telaşa kapıldı. Hemen arabasındaki ilk yardım kitini almak için geri döndü.

 

Nie Yan, Xie Yao’nun arabasına dönüşünü seyrediyordu. Lise sondayken en sevdiği aktivitesi Xie Yao’yu gözleriyle takip etmekti. Dizlerine uzanan eteği, yeşimi andıran kar beyazı tenini afişe ediyordu. Nie Yan’ın görünüşü de fena değildi aslında. Babasının başarısı ve maddi durumlarının düzelmesiyle birlikte Xie Yao’dan aşağı kalır yanı yoktu. Fakat hiçbir zaman Xie Yao ile konuşma cesaretini kendinde bulamamıştı.

 

Lise sondaki kafa yapısını anlamak güçtü. Yetişkin biri olarak eski haline baktığında olgunlaşamamış bir çocuk gibi olduğunun farkına vardı.

 

Xie Yao ilk yardım kitindeki sargı bezlerini alıp Nie Yan’ın yanına koştu. Önce yaranın üzerine antiseptik döktü. Nazikçe yaranın içindeki küçük taş parçalarını çıkardı.

 

Ağlıyor musun? Bu yaşına gelmişsin, böyle küçük bir yara seni nasıl ağlatır? Pek iyi bir izlenim vermiyorsun, haberin olsun.” Xie Yao bir yandan Nie Yan’a takılıyor, bir yandan da başparmağıyla Nie Yan’ın dizini ovuyordu.

 

Gülümsediğinde yanaklarında çıkan gamzeler, tarifi mümkün olmayan bir çekicilik katıyordu Xie Yao’ya.

 

Düştüğümde gözüme toz kaçtı.” Nie Yan’ın yüzü kızarmıştı. Hemen bir bahane sundu. Ağlamasının sebebi elbette toz veya dizindeki yara değildi. Sebep Xie Yao idi. Onu görünce başından aşağı kaynar sular dökülür gibi olmuştu. Düşünce dünyasına karmaşa hakimdi. Keder ve neşe birbirine girmişti.

 

Xie Yao’nun tüm dikkati Nie Yan’ın yaralı dizindeydi.

 

Nie Yan başını kaldırıp Xie Yao’nun yüzüne baktı. Beyaz yeşim gibi kusursuz teni yumuşacıktı. Küpeleri de aynı kulaklarının ardındaki bir tutam saç gibi aşağı sarkıyordu.

 

Nie Yan, Xie Yao ile sınıf arkadaşı olduğu zamanlarda gizlice onu izlerdi. Ne kadar çok bakarsa baksın, asla yeterli gelmezdi.

 

Xie Yao kuşkusuz sınıfın en güzeliydi. Diğer sınıflarda da güzel kızlar vardı ama Nie Yan’a göre okulun en güzeli Xie Yao idi.

 

İlk karşılaşmalarından sonra Nie Yan onu aklından çıkaramamıştı. Lise sona geçtiğinde aynı sınıfta olduklarını görünce şaşırmıştı. Hatta üstüne bir de sıra arkadaşı olmuşlardı. Bunun kader olduğuna inanıyordu. 10 yıl geçtikten sonra anlayacaktı ki, iki kişinin kaderinde birlikte olmak olsa dahi, fırsatlar değerlendiremezse, birliktelik hayalden öteye geçemezdi. Bunun farkına vardığındaysa iş işten geçmişti.

 

Burada tek başına ne işin var? Bu bölgede her yer tehlikeli suçlularla dolu!” Nie Yan ilgili bir tonla sordu. Gerçekten de civarda çok sayıda suç örgütü vardı. Xie Yao gibi bir kızın özellikle uzak durması gereken bir bölgeydi burası.

 

Beni hafife alma! Taekwondoda üçüncü seviye siyah kuşağım var benim! 21 yaşına geldiğimde dördüncü seviyeye ilerleyeceğim. İnanmıyorsan hemen gösterebilirim.” Xie Yao gerilip kendisine boş alan açtıktan sonra birden duraksadı. “Neyse boş ver. Bugün etek giyiyorum. Ama ben gerçekten güçlüyüm.” yüzü kızarmış halde masumca konuşuyordu.

 

Nie Yan güldü. Xie Yao ile kısa bir muhabbetten sonra karşısındakinin o içten, cana yakın, hayat dolu kız olduğuna emin oldu. Bu cana yakın masumiyeti, üniversiteden mezun olup da tekrar buluştukları zaman kaybolup gitmişti. Gergin bir dönemden geçen herkes değişebilirdi.

 

Xie Yao, Nie Yan’ın tartmaya başladı. Kendisine kıyasla birkaç yaş daha küçük görünüyordu bu genç adam. Boyu 170 cm civarlarındaydı. Yani hemen hemen kendisiyle aynı boydaydı. Düştüğünden olsa gerek, giysileri biraz kirliydi. Görünüş olarak yakışıklı denemese de gideri vardı. Nedendir bilinmez, Nie Yan’a karşı anlamlandıramadığı bir yakınlık hissetmişti.

 

Farkında olmadan uzun bir süre muhabbet ettiler.

 

Hangi okuldasın? Dışardan bakıldığında ortaokulda okuyor gibisin, haksız mıyım?” Nie Yan biraz kuş beyinli gibi duruyordu. Bu aptal duruşu onu Xie Yao’nun gözünde biraz şirin kılıyordu. Koştuğu yere dikkat etmemek ortaokuldaki aptal çocukların yapabileceği bir şey. Liseye geçtiklerinde çok daha olgun hale geliyorlar.

 

Nie Yan şu an 18 yaşında olsa da 28 yaşının bilgeliğine sahipti. Xie Yao ile yeniden karşılaştıklarında artık eski sersem, cahil kimliğinden eser kalmamıştı. Zaman ruhunu güçlendirmiş ve onu daha sakin ve aklı başında bir kişiliğe büründürmüştü.

 

Kim demiş ortaokuldayım diye? Ülkenin çocuk politikası olmasa, oğlum çoktan tek başına dışarda dolaşabiliyor olurdu.” Nie Yan işi şakaya vurdu. Kişi cansız ve sıkıcı olmamalı.

 

Oğlun mu? Dışarda dolaşacak öyle mi? Duy da inanma!” Xie Yao kahkahaya boğuldu.

 

18 yaşındayım.

 

Ciddi misin? Hiç de aynı yaşta gibi durmuyoruz.

 

Yetersiz beslenmeden ötürü Nie Yan’ın 165 cm olan boyu, olması gerekenin biraz altındaydı. Yaşam koşulları iyileştiğinde boyu 180 cm’lere kadar fırlayacaktı. Şu anda ise hala bir ortaokul çocuğu gibi görünüyordu. Çökkün görünmesinin sebebi de buydu.

 

İşin acı yanıysa, 28 yaşında bir kişi olarak kendisine ortaokullu muamelesi yapılmasıydı. Fakat şu anda yüzü bebek gibiydi. Yani elden bir şey gelmezdi. “Çünkü yüzüm nispeten daha genç görünüyor.

 

Genç olabilirsin, bunda ne var ki? İtiraf et hadi.” Xie Yao kıkırdayarak cevapladı. Nie Yan’ın eğlenceli bir kişilik olduğunu düşünüyordu. Sınıfındaki erkekler ya utangaç, ya da onu iğrendiren serseri tipte insanlardı.

 

İkili uzun süre konuştu. Nie Yan, Xie Yao ile konuşurken oldukça rahat görünüyor, hatta yeri geldiğinde Xie Yao’ya takılma ve onu güldürme fırsatını geri tepmiyordu.

 

Xie Yao’nun tek kelimeyle mükemmel olan gülümsemesine baktı. Bu gülümseme aklına liseden mezun olduğu zamanları getiriyordu. Bir yıl boyunca sıra arkadaşlarıydılar. Nie Yan aralarında herhangi bir türden bir bağ kurulacağına inanmıyordu. Onlar farklı dünyaların insanıydı. Xie Yao’ya gizlice hayranlık duyuyor, o ne isterse hemen hediye ediyordu. Ama Xie Yao’dan, kendisi gibi aşağılık bir insanı hatırlamasını sağlayabilecek hiçbir şey istememişti. Mezuniyetin ardından ise Xie Yao’dan bir hediye almıştı. Belki de Xie Yao’nun kalbinde bir yer edinebilmişti.

 

Hediye Xie Yao’nun 12 yaşındayken çekilmiş bir fotoğrafıydı. O zamanlar küçük, tombul bir kızdı. Bu fotoğraf yalnızca kendisini yakın hissettiği birisiyle paylaşılabilecek nitelikte bir fotoğraftı.

 

Mezuniyetin ardından Nie Yan, Xie Yao’yu unutamamış, ikili sürekli iletişim halinde kalmıştı.

 

Yeniden doğduktan sonra böyle bir fırsatı elbette kaçıramazdı.

 

Bir kere daha karşılaştıklarında Nie Yan hayrete düşmüştü. Geçmiş ve şimdiki hayatında, kader Xie Yao ile kendisi arasında bozulmaz bir bağ örmüştü.

 

Berrak gözleri çaktırmadan Nie Yan’ı süzdü. Nie Yan çok yakışıklı değildi, hatta ilk bakışta gayet sıradan görünüyordu. Çocuk gibi dursa da çocuk olamayacak kadar sakindi. Belki de kişiliği böyledir.

 

Adım Nie Yan (聂言). Nie ‘eş’() ve ‘kulak’() ile,  Yan da ‘lisandaki’(語言) ‘kelime’() ile yazılıyor.” dedi Nie Yan, Xie Yao’nun gözlerinin içine bakarak.

 

Xie Yao, Nie Yan’ın bakışlarından kaçınmaya çalışırken güzel yüzü kızarmıştı.

 

Ben de Xie Yao…

 

Nie Yan’ın bakışları Xie Yao’nun dudaklarına kaydı. Açık pembe renkli, parlak ve cazibeli… Lise yıllarındaki eski Nie Yan, Xie Yao’ya bu şekilde direkt olarak bakmaya cesaret edemezdi. Ona fark ettirmeden, gözlerinin ucuyla güzel yüzünü seyrederdi.

 

Babam beni bekliyor. Gitmem gerek. Çok hoş bir muhabbet oldu. Unutma, sargıyı yarına kadar açmaman gerek. Sakın daha önce açmaya kalkışma!” Xie Yao içi rahat edene kadar tekrar tekrar uyarıda bulundu.

 

Nie Yan bacağını hareket ettirmeye çalıştığında yaranın önemsiz olduğunu ve hareketine engel olmayacağını anladı.

 

Ben iyiyim. Yürüyebilir haldeyim yani artık gitmen gerek. Ayrıca, bugün için teşekkür ederim.” Xie Yao ile daha fazla konuşmak istiyordu ama kendini dizginledi. Yakında sınıf arkadaşları olacaklarından fazlasıyla zamanı ve fırsatı vardı.

 

Öyleyse ben gidiyorum.

 

Güle güle.” Uzaklaşırken Nie Yan’ın yüzü gülüyordu. Eczane yolunda attığı her adımda daha da duygulanıyordu. Kısa süren karşılaşmadan sonra yine ayrılmışlardı.

 

Xie Yao arabayı çalıştırdı.

 

Nie Yan arkasını dönüp baktığında Xie Yao çoktan uzaklaşmıştı. Geçmişte de aynen böyle kazara tanışmışlardı. Lakin geçmişteki hali, iki kelimeyi bir araya getiremediğinden, işler bugünkü gibi düzgün gitmemişti. O zaman Xie Yao yalnızca yarasını sarmış, sonra da gitmişti. Ama dikkatsizliğinden kaynaklanan karşılaşma, Nie Yan’ın kalbinde derin bir iz bırakmıştı. Öyle ki Xie Yao’yu asla unutamayacak hale gelmişti.

 

Reenkarnasyon geçirmek harikaydı. Çünkü her şeye yeniden başlanabilirdi. Eskiden olsa muhtemelen birkaç yıl sonra varını yoğunu Cao Xu’ya kaybedecekti. Bu düşünceyle zihninde tehlike çanları çalmaya başladı. Bu sefer çok daha güçlü olup değer verdiği her şeyi koruyacaktı.

 

Cao Xu aklına gelince keyfi kaçtı. Ona duyduğu kin iliklerine kadar işlemişti. Cau Xu’nun kafasına sıkarken de gözünü bile kırpmamıştı.

 

Şu an için elinden gelen tek şey, bir an önce İnanç hesabı oluşturup, planlarının temellerini sağlam atmaktı. İnanç diğer oyunlara benzemiyordu. Çünkü orası insanlığın ikinci dünyasıydı. Oyun bütün gezegeni etkisi altına almıştı. Nie Yan da bu oyun sayesinde emellerine ulaşabilirdi.

 

Eczaneden birkaç paket soğuk algınlığı ilacı aldı. İlacı ağzına attığında vücudu rahatlamaya, ateşi düşmeye başladı. İlacın etkisi oldukça tatmin ediciydi.

 

Eczanede işi bitince bölgedeki mağazaya yöneldi. VR başlığı alma niyetindeydi.

 

Her mağazada güzelce sıralanmış, ışıl ışıl ürünler vardı. Sayılamayacak kadar çok, çeşit çeşit aletler mağazanın her yanını sarmıştı. Çoğunluk akıllı aletlerden oluşuyordu. Bazı aletlerin isimlerini Nie Yan bile bilmiyordu. Mekanda satış görevlisi yoktu. Kartınızı okuttuğunuzda direkt olarak ürünü almış oluyordunuz.

 

Nie Yan evden çıktığından bu yana yarım gün geçmişti. Ve nihayet VR başlıklarının bulunduğu reyona ulaştı. Duvarda, birbirlerinin üzerlerine konumlandırılmış halde sergileniyorlardı. Üç giriş modelinin farklı binlerce tasarımı resmen insanın gözlerine ziyafet çektiriyordu.

 

En düşük fiyat 1300 krediyken en yüksek fiyat 1.2 milyon kredilere kadar fırlıyordu.

 

Daha yüksek fiyat, daha iyi kurulum demekti. Paran miktarınca hizmet alıyordun ve Nie Yan’ın da parası en düşük modele yetiyordu.

 

Sergilenen modellerin dışında, bir de yalnızca önceden ayırtarak alınabilen sınırlı üretim modeller vardı. Onların fiyatları da 60 milyonları buluyordu.

 

Bu modelleri Nie Yan ancak rüyasında görebilirdi.

 

Kasaya kartını okuttu. Açık mavi renkli bir başlık seçip kimliğine bağlatmıştı. Kimlik bağlantısı yapıldıktan sonra başlığı yalnızca kendisi kullanabilirdi.

 

İnanç 7 gün önce yayınlanmıştı. Muhtemelen en yüksek seviyeli oyuncu seviye 5 civarlarındaydı. Hala açığı kapatmak için yeteri kadar zamanı vardı.

 

Yeniden doğduktan sonra, herhangi bir oyuncuyu şatafatlı bir biçimde yok edecek kabiliyete sahipti.

 

En yüksek dağa çıktığında altındaki tepeler gözüne küçük görünür.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr