Bölüm 95:

avatar
491 3

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 95:


Rachel, Dresden Almanya’da yaşayan yahudi asıllı genç bir kadındı. 



Dedesi, zamanında Nazi Almanyasında hayatta kalmayı başarabilen ve İngiltere’ye yerleşen bir Yahudiydi. 



İkinci dünya savaşından sonra yaşanan olaylardan sonra Almanya, yaptığı davranışların cezasını çok ağır ödemiş, uzun yıllar bu yaptıklarının tazminatını sonraki nesillere ve çeşitli yardım seçenekleri ile ödemekteydi. 



Rachel ise ailesi ile İngiltere’den kalkaran Çek Cumhuriyetine yakın bir yer olan Dresten’e gelmişler ve burada Almanyanın onlara ödediği yüklü miktar tazminat ile güzel bir arsa almışlar ve hayatları güzel devam etmekteydi. 



Zulüm gören nesillerden olmadığı ve modern toplum şartlarında yetişen Rachel, aile geleneklerinden hafif kopsa da gençliğin getirdiği sıcak kanlılık ile sosyal ortamlara takılmaktaydı. 



Bugün de bir cuma günü akşamı iş çıkışında onun gibi Yahudi arkadaşları ile birlikte bir araya gelmişler bir gece kulübünde eğlenmek istemişlerdi. 



Ekiplerinde toplam 20 kişi vardı ve hepsi aşağı yukarı aynı türden insanlardı. Birçoğu göçmen olan ekipten kişiler ile araları iyiydi.



 

Barda eğlenirken, 



*Boom* 



Birden yüksek müzik ve onlarca insanın kafası iyiyken yinede kapı tarafından duyulan şiddetli bir patlama sesi, herkesin eğlencesini adeta bir bıçak gibi kesti. 




İçeri üzerinde siyah tişörtler giymiş, kollarında çeşitli dövmeleri bulunan ve dışarıdan bakınıldığında tipik bir Alman diyebileceğin onlarca kişi bir anda girmişlerdi. 



İşin garip yanı, içeri giren kişilerin tişörtlerindeki semboller ve motifler bire bir uyuyordu. 



“Defolun ülkemizden sizi lanet kamburlar!” 



“Sizin yüzünüzden bizler gece gündüz çalışırken siz buralarda eğleniyorsunuz!” 



“Siz olmasaydınız biz daha güzel hayatlar yaşayacaktık!” 



“Geçenlerde bizim semtte yaşayan Hans’ın oğlunu tacizedenler siz değil misiniz pislikler? Ne hakla bunlar olmamış gibi gelip burada eğlenebiliyorsunuz!!” 



Birden gruptan önde olanlarda tarifsiz bir nefret ve bu nefrete dayalı cümleler duyulmaya başladı. 



Ortam bir anda gerginleşmişti. 



Polis merkezi her ne kadar yakın olsa da buraya kadar gelmesi en az 10 dakika sürerdi. 



Üstelik polisler az önce kontrol için gelmişler ve ayrılmışlardı.



 

Tekrardan bir devriyenin gelmesi belki de yarım saatten fazla sürerdi. 



Avrupa’da insan hakları ve özgürlük her ne kadar fazla olsa da devletin otoritesine karşı herhangi bir davranış sergileyemezdin. En rütbesiz polisinden en rütbelisine kadar her devlet memurunun gücü muazzamdı ve vatandaşlar da kontrollerde zorluk çıkarmazdı. 



“Güçlü Alman Irkı için Tekrardan dünyayı titreten Nazi Almanyası için Zafer için Sieg Heil!!” 



“Güçlü Alman Irkı için Tekrardan dünyayı titreten Nazi Almanyası için Zafer için Sieg Heil!!” 


 

“Güçlü Alman Irkı için Tekrardan dünyayı titreten Nazi Almanyası için Zafer için Sieg Heil!!” 



*** 



“Sieg Heil!!” 



“Sieg Heil!!” 



 

“Sieg Heil!!” 



 

Kalabalık grup birden sloganlar atarak adeta galeyana gelmiştiler. Açıkçası barda eğlenen sadece göçmenler yoktu ve bir çok alman genci de eğlenmekteydi. Onlar bile bu kan kaynatan sloganları duyduklarında destekler nitelikte siyah tişörtlü gruba katılmışlardı. 



“Defolun bu ülkeden lanet pislikler!!” 



Önde duran siyah tişörtlü ve iri yarı bir adam, görünüşünden her halinden belli olan siyahi bir gencin yanına gitmiş ve onu kolundan tutarak kapıya yönelmişti. 



“Sen.. Ne yapıyorsun.. .bırak beni.. Bu yaptıkların vatandaşlık haklarıma aykırı.. Hey hey” siyahi genç ise öte yandan sanki karşıdaki kişilerin sayısını görmemiş gibi korkusuz bir şekilde onu kolundan tutan adama bağırıyor, ondan kurtulmak için direniyordu. 



“Kapa çeneni seni lanet olasıca zenci. Bi boka yaramayan bir milletsiniz, karı becermekten başka özelliğiniz yok!” kolundan tutan adam öfkelenmiş ve ellerini sıkarak siyahi genci dışarı sürüklemişti. 



Onun bu şekilde harekete geçtiğini gören diğerleri ise harekete geçmişler ve diğer gençlere doğru yürümüşlerdi. 



“Hey” 



“Fuck” 



*boom” 



Tabi böylesine bir kışkırtıcı hareketler zincirinde herhangi bir kaza olmaması absürt olurdu. 



İlk başta kolundan tutulup dışarı götürülen siyahi gencin arkadaşı olan bir diğer siyahi genç, kenarda duran içki şişesini üzerine doğru gelen siyah tişörtlü adamın kafasına son derece hınçla savurmuştu. 



Filmler esasen çoğu insanın gerçeklik algısını kırmıştı denebilirdi. 



Filmlerde yada dizilerde genellikle bu tarz şişe-kafa oyunu, şişenin çabucak kırılması ile sonuçlanır, kafasına şişeyi yiyen kişi ise şok etkisiyle bayılırdı. 



Fakat gerçek hayatta işler o şekilde yürümemişti ne yazıkki. 



Kafasına içki şişesi yiyen gencin kafası kanlar içinde kalmış, cam kırıkları ise gencin gözüne battığından adeta dışarıdan bakan birisi için son derece ciddi gibi görünen bir yara almıştı. 



Bunu gören Alman sağcı grup üyeleri çılgına dönmüşler, her biri öfke ile bağırmaya, bazı kişiler ise yanlarında taşıdıkları kesici aletleri çıkarmaya başlamışlardı. 



“Siktir, Martin... Çabuk. Onu hemen hastaneye götürün.. Lanet olsun.. Bunun bedelini ödeyeceksiniz sizi..” 



“Bedelini ödeyeceksiniz!!” 



Çok geçmeden delikanlı gençlerden birisi elindeki bıçağı doğrudan cam şişesini vuran gence doğru savurdu. 



“AH!!” 



Bunun üzerine diğer gruptan kimseler siyahi genci kurtarmak için harekete geçtiler ve bir arbede yaşandı.



 

Sven, siyahi genci bıçaklayan Alman genci, ona çeşitli yerlerden saldıran kişileri gördüğünde göz bebekleri adeta kanlanmış ve deliye dönmüştü. 



Bu nedenle elinde yarısı kanlanmış bıçağı tekrardan siyahi gence batırdı. 



Öfkesini alamamış ki 15’inci seferden sonra artık siyahi gencin ayakta duramayıp yere düştüğünü gördü. Fakat ona saldıranlar olduğundan hedefini değiştirip diğer kişilere saldırmaya başladı. 



Her iki tarafta yaşanan arbede giderek artmış ve sonuçta buraya gelen siyah tişörtlü Alman grubunun daha hazırlıklı gelmesi neticesinde ortalık tek taraflı bir katliama dönmüştü. 



*** 



Ertesi gün sabah saatlerinde Cüneyt, bu sefer farklı olarak Villa no 1’de yeni dekore edilmiş fakat henüz bitki örtüsünün tam manasıyla yeşermediği bahçesinde sabah meditasyonunu yapıyordu. 



Bu noktada her gün ısınma hareketleri olması açısından 39 seti bir kere hızlı bir şekilde yapıp meditasyona geçiyordu. 



Zaman ilerleyip 3. seviyeye geldiğinden beridir artık eskisi gibi 2 saat meditasyon yapmıyor, meditasyon süresi 1.5 saat ile kalıyordu. 



Fakat topladığı enerjinin hızı ve miktarı eskisine nazaran fazlaydı ve saftı.



 

Dün gece geldiğinden beridir neredeyse hiç uyumamıştı. 



Aslı ile olan yolculukları pek sessiz geçmişti ve eve vardıklarında Asena’nın karşılama robotları sağ olsunlar Villa no 2’yi hızlı bir şekilde toparlamışlardı. 



Buraya geldiklerinde Turgut bey ve ailesinin yaşadıkları şokun görüntüsü paha biçilemezdi. 



Bir hiçliğin ve dağlık arazinin ortasında bu kadar güzel bir yaşam kentin kurulmasını açıkçası yıllardır inşaatçi olan Turgut bey ve onun oğlu Alper hiç beklemiyordu. 



Turgut bey ve diğerlerine kozmik tekniği, egzersizlerin ne olduğunu ve gelecekte neler yapacaklarına dair brifing verdikten sonra vakit ilerlemişti ve Cüneyt ilk defa Teknoloji Kulesinin öğrenme alanını kullanarak öğrenme dışında başka bir işlem yapmıştı. 



Uyumak! 



Evet, artık bir gündeki 23 saat 56 dakikalık süre onun için yetmemeye başlamıştı. 



Bölüm Sonu 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44404 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr