Bölüm 67: 3 Aylık Süre

avatar
676 6

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 67: 3 Aylık Süre


Bütün bunların dışında Cüneyt, ayrıca eğitimin de değişmesi gerektiği kanaatindeydi. Öncelikle 20 yaşına kadar gençlerin gereksiz şeyler öğrendiğini, zamanlarını boşa harcadıklarını düşünüyordu. 



Sonuçta kişilik yerine oturduğunda yenilikçi fikirler, esnek düşünceler ve kıvrak zekalar sıfırdan eğitim almış bireyler gibi değildi. 



Bu nedenden ötürü çoğu dini eğitim kurumu çocukların daha küçük yaşlarda olanını kurslarına alırlar ve beyinlerini o şekilde düşünecek tarzda yetiştirirdi.  



Dünyada üç manevi denilebilecek din vardı, diğerleri ise çeşitli yöresel dinler, kültürel dinler ve çok tanrılı dinler olarak sayılabilirdi. 



Türkiye’de halkın büyük kesimi Simla dinine inanıyordu. Cüneyt’in ailesi de dahil neredeyse halkın çok büyük kesmi bu dine inanmaktaydı. Bu dinin dogmalarına göre sorgulamak, açık düşünmek ve bilimsel alanda ilerlemek çok ama çok zordu. 



Dünya üzerinde bu dine inananların neredeyse tamamı fakir ülkeler, iç savaştaki ülkeler yada yabancı sermayenin işgal ettiği ülkelerdi. 



En önemli özelliği Raab denilen ülkelerde gerçekleşiyordu. Petrol bu ülkelerde çıkmış olmasına ve dışarıdan bakan birisine göre oldukça gelişmiş ülkeler olmasına rağmen bu ülkelerin kendilerini savunması için ABD’ye her yıl çeşitli miktarlarda ‘haraç’ vermeleri gerekiyordu. 



Türkiye’nin durumu bu ölçütte olmasa da gelecek endişe vericiydi. Sonuçta hava savunma sistemlerinden tutunda neredeyse her askeri araçta yabancılara el açmamız bize ulusal güvenlikte oldukça endişe verici durumda olmamızı sağlıyordu. 



Neyse ki son yıllarda yerlileşen bazı kalemlerimiz vardı ancak bunlar devede kulak kalırdı. Eğer büyük bir ihtilal olsaydı bu kuvvetlerimiz yetersiz kalacaktı. 



Diğer önemli bir nokta ise aptal insan sayısıydı. Bu, dünyadaki her birey için geçerliydi. Birinci sınıf medeniyetlerin korkulu rüyası olan şeylerden birisiydi. 



Dünya üzerindeki medeniyet incelendiğinde çok büyük toplulukları ayakta tutanların toplam nüfusun yüzde 1’ini bile oluşturmadığını görürdünüz. Bu yüzde 1 lik kesimde bilim adamları, beyaz yakalı yöneticiler, kafası çalışan insanlar gibi insanlar vardı. 



Onların dışında halkın çok büyük kesmi komplo teorilerine, düz dünyacılara, aşı karşıtlarına yada politik doğruculuk gibi sadece bazı kesimlerin hoşuna gidebilecek faşistliklere inanıyordu. 



Yaşlı adama göre aptal kesimde olan halkı tamamen ortadan kaldırmadığın sürece 3. sınıf medeniyete geçemezdin. 



İktisatta öğretilen temel bilgilere göre dünya üzerindeki sınırlı kaynakları, sınırsız insan ihtiyaçlarını karşılamak için ortaya çıktığını görürdünüz. Fakat Uzay çağında bu durum geçerli değildi. 

En basit M tipi asteroid’te bile milyonlarca ton metal, karbon ve çeşitli gazlar vardı. Bunlar hammadde olarak kullanılarak her türlü gıda, aygıt ve çeşitli ara malzemeler üretilebilirdi. 



Üstelik Uzay çağının getirdiği diğer bir özellik ise Uzay Çiftlikleri denilen bir olguydu. Uzay Çiftlikleri sayesinde sebzeler ve meyveler çok daha hızlı, etkin ve böcekten yoksun bir şekilde gelişiyordu. 



Uzayda 24 saat aralıksız olan güneş ışınları, topraksız sulama ve yer çekimsiz ortam sayesinde gıdalar çok daha iri, besin değeri bakımından zengin ve şekil olarak ise genellikle daha düzgün oluyordu. Buna yeterli güneş ışığı ve ışığın içinde bulunan enerjinin kalitesi eklendiğinde gerçekten de gelişmiş medeniyetler her bakımdan topraklarını yeterli kullanabiliyorlardı. 



Tabi bu durumu çözebilmek için öncelikle dünyadan uzaya gidişlerde kullanılacak güç teknolojisini değiştirmek gerekliydi.  



Geleneksel roket teknolojileri, çeşitli yanıcı kimyasallar kullandığından hem tehlikeliydi hem de çok masraflıydı. Falcon 9 roketleri geri kazanılabilen roketler olmalarına rağmen kilogram başına 2000 dolar gibi bir maliyetleri vardı. 



Bu durumu çözmek için Cüneyt sabırsızlanıyordu ancak sonuçta elinde olmayan sebepler vardı ve bunları çözmesi gerekliydi. 



Şimdi bile yazılım şirketine yatırımcılar tekrardan üşüşmüşlerdi. Goldman Sachs bile elinde tuttuğu yüzdelik payı artırmak için ikide bir görüşmeler yapıyorlardı. 



Cüneyt, bunu engellemenin tek yolunun en basit ama en etkili yol olan yumruk yöntemi olduğunu biliyordu. 



Asena sağ olsun Zincidere dağındaki çalışmalar çok hızlı bir şekilde ilerliyor, şimdi bile bir çok nokta kullanıma hazırdı. Fakat sonuçta robot teknolojisini hemen gün yüzüne çıkarmak istemediğinden Cüneyt işler bittikten sonra oraya gitmeyi planlıyordu. 



Gelecek stratejilerini düşündüğünde Cüneyt, sadece bilim adamları değil, hukukçular, iş adamları ve çeşitli teknik personelleri de yetiştirmesi gerektiğini biliyordu. 



Bu süre zarfında 60 kişilik gruptan mühendislik tabanından gelenlerin bazılarının iş tecrübeleri gelişmiş, gelecekteki personeli eğitmek için gerekli şefler olma yolunda ilerlemişlerdi. 



***



Zaman akıp gitmiş ve 3 aylık çok çalışmanın etkisi gösterilmişti. 



60 kişilik gruba ek olarak bu zaman diliminde 300 kişi daha katılmış, her biri çeşitli konularda eğitimlerine başlamışlardı. 



Aslı ile ilişkileri bir üst kademeye gelen Cüneyt, artık eskisi gibi saçma bir durumda değillerdi. 

Cüneyt’in ailesi de geçen bu zaman diliminde Kayseriye yerleşmişler ve artık onlar da Cüneyt’in gibi bir hayat tarzına başlamışlardı. 



Geçen bu zaman diliminde Cüneyt’in anne ve babası teknikte ikinci seviyeye kadar gelebilmiş, teknik sayesinde vücutları adeta yeniden doğmuştu. 



Babasının yıllardır güneş altında çalışmasından dolayı kararan derisi, zamanla yenilenmiş, adeta Cüneyt gibi beyazlaşmıştı. Ayrıca yüzündeki yılların kırışıkları yok olmuş, azalan saçları yeniden çıkmış ve görme kaybı ise düzelmişti. Ancak halen daha tekniğin ilk seviyelerinde olmasından dolayı marjinal değişiklikler yoktu vücudunda.  



Annesi ise kilo vermeye başlamış, bunun dışında kronik hastalıkları bir bir azalmış ve hatta neredeyse yok olmaya başlamıştı. 



Artık anne ve babası her akşam olduğu gibi TV karşısında dizi seyretmiyorlardı. Sonuçta beyinleri gelişmiş ve düşünce hızları artmıştı. Hızlı düşünen beyinleri, yavaş ilerleyen diziler ve gündemler onlar için oldukça yorucu geliyordu. 



Bunun dışında Cüneyt’in onlara aldığı kitapları okumaya başlamışlar, zamanla kitapların denizinde yüzmüşlerdi.  



Özellikle Cüneyt, anne ve babasının evde sessiz bir şekilde kitap okumalarını görünce içinde hiç te azımsanmayacak bir mutlulukla doluyordu. 



Kardeşi Büşra Nur ise belki de gelişim çağında olmasının getirdikleri nedeniyle içlerinde en değişim gösteren kişiydi.  



Önceden kız kardeşi her ne kadar çirkin denilmese de bir güzellik abidesi de değildi.  



100 üzerinden puanlanacak olsaydı 65 puanı zor alan güzelliği, geçen bu zamanda kozmik teknikle değişmiş ve 80 puanlara yaklaşmıştı. 



Boyu 155 santimken şimdilerde 165 e büyümüş, vücudu ise daha olgunlaşmıştı. 



Şunu unutmamak gerekliydi, Büşra Nur’un yaşı 15’ti ve halen lise 1’deydi. Gerçi geçen zaman diliminde 2’ye geçmiş olsa da sonuç olarak yaşı 15 olduğu gerçeği değişmemekteydi. 



Derslerinde gösterdiği süper başarıdan dolayı bütün okulun dikkatini çekmiş, neredeyse herkesin peşinden koştuğu biri haline gelmişti Büşra.  



Cüneyt, okulu arayıp kardeşinin kaydını okuldan almak istediğini söylediğinde okul müdürü ağlayarak kalması için ısrar etmişti. Fakat bunlar nafileydi. 



Kayseri’de bir özel okula sözde kayıt yaptıran Cüneyt, kardeşini kendi eliyle eğitmek ve gelecekte onunla bir durabilecek konuma getirmek istiyordu. Cüneyt'e göre saçma bir şekilde 3 yıl lise de harcanması gereksizdi. O, bir şekilde seviye atlatarak eğitime devam etmenin yollarını arıyordu.



Sonuçta büyüyen şirketler, artan yönetici talebi gibi noktalar en güvenebildiğin kişilerin elinde olması gerekiyordu. 



Gerçekten de Cüneyt’in şiddetli eğitimi, beyni gelişen Büşra Nur’un bile zihnini zorluyordu. Fakat bu iyi bir şeydi, ne kadar zorlanırsa zihin o kadar gelişirdi. 



Kaygısız zihinler zamanla aptallaşırdı. 



Öte yandan ilk gruptan olan 60 kişilik ekipteki bazı kişiler olağan üstü başarı yakalamışlar, özellikle Buğrahan, Merve, Cansu, Coşkun, Ali ve Ahmet gibi isimler, bazı bilim alanlarına şimdiden yönelmişlerdi. 



Buğrahan’ın fizik bölümünden gelmesi nedeniyle teorik fizik ve materyal bilimine yönelmesi, diğerlerinin ise mekatronik, biyomedikal, kimya, enerji gibi branşlara ayırılmışlardı. 

Şimdi bile artık en basit materyalleri herhangi bir cihaz yada teknolojik altyapı olmaksızın üretebilecek seviyedeydiler. 



Cüneyt’in tekniğinin muhteşem olduğu kesinlikle söylenebilirdi. Bu kişiler her ne kadar branşlara ayırılsalarda temel olarak matematikleri çok kuvvetli, yazılım dillerinin neredeyse tamamını bilen ve bilimsel yöntemi çok iyi bilen kişiler olması, onları süper donanımlı bireyler haline getiriyordu. 



Bu üç aylık süre sonunda ektiği tohumların meyvelerini gören Cüneyt, oldukça keyifliydi. 



Bugün ise Asena’nın verdiği haber sonunda daha da keyiflenecekti! 


 

Bölüm Sonu 

 

Not : Artık roket taktık, hızlandık. 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44402 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr