Bölüm 64 : İlk İş Günü

avatar
690 4

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 64 : İlk İş Günü


Cüneyt’in söylediklerinden sonra sadece işe yeni başlayanlar değil, odadaki yaşça büyük olan yöneticiler de derin düşüncelere daldılar. Onlar da yaşadıkları dönemde Türkiye’nin halini biliyorlardı. İçlerinden bazıları zamanında şimdiki gençler gibi şevk dolu insanlardı, onların da hayali medeniyeti diriltmekti. Fakat zamanla yaşlandılar ve daha gerçekçi şeylere yönelmişlerdi. 



Cüneyt’in konuşmasının başlıkları onlara yeniden bir ışık yakmıştı. Onlar da yeniden dirilişi biliyorlardı, fakat nasıl olacağı konusunda tam olarak düşünmemişlerdi. 



Bu Türkiyede çok yaşanan bir durumdu.  



Mesela sokakta bir kişiye sorsanız eskiden olduğu gibi devleti yeniden kuracağız, bunun için üretmemiz lazım derlerdi. 



Üretmek... 



Peki tam olarak ne üretecektik? 



Üretim konusunda dünyanın en büyük ülkesi olan Çin, 100 milyonlarca tişört karşılığında bir uçak alabiliyordu, bizde mi böyle olmalıydık? 



Sen ülke olarak işgücünün maliyetini Çin gibi Asya ülkelerinden daha da düşük tutabilir miydin? 

Nitekim dünyada en fazla metal madenleri Çin’de bulunuyor, sadece demir üretiminde bile Çin, diğer ülkelerden çok ama çok ilerdeydi. ABD bile demir madeninin neredeyse tamamını Çinden alıyordu. 



Fakat Çin, yüzlerce milyon tişört üretmekten sıkıldılar ve artık daha da zor ürünleri üreterek artık basit bir ‘üretim’ ülkesi olmak istemiyordu. 



Peki Türkiye bu konuda tam olarak neredeydi? 



OECD istatistiklerine göre yetenekli işgücü kapsamında Türkiye’nin sırası Zimbabwe ile yarışıyordu. İşgücüne dahil insanların basit yetenekleri dünya standartlarından 50 yıl geride, okuma yazma oranı ise %50 lerdeydi.  



Matematik bilen iş gücü istatistikleri ise –0,119 du. Bu rakamı referans olarak İngiltereyle kıyaslarsak, İngilterenin endeksi 0,068 di.  



Bu endekste yazana göre Türkiyedeki işgücü, işin gereksinimlerini bilimsel olarak bilmeyen kişilerden oluşuyordu. Kısacası, bir şekilde bir yerlere gelmiş adamlardan.. 



“Yemeği lokma lokma yemek, uzun yolları ise adım adım aşmak gereklidir. Her ne kadar geride olsak ta pesimistlik yapmanın lüzmu yok, çünkü ben, ilerlemenin kestirme bir yolunu buldum” dedi Cüneyt. 



“Öncelikle engellerimizin ne olduğunu bilmemiz gerekli! Ardından o engeli aşmak için var gücümüzle o engeli delip geçmemiz ..” 



“Avrupalılar bize yıllardır barbarlar dediler” 



“Teknoloji kullanıp onları ezelim, görsünler barbarlar neler yapabiliyorlar” 



Bütün salon heyecanlanmış ve alkış tutmuştu. 



Uzun süreli alkış sonrası ortam durulduktan sonra Cüneyt, elleriyle sessizlik işareti yaptıktan sonra,”Bilim ve Teknoloji, evet gelecekte bizi zirveye çıkaracak tek şey bilim ve teknolojidir arkadaşlar” 



“Tonlarca kamyon domates karşılığında 2 tane Iphone telefon almak, bu noktada katma değerin ne kadar güçlü olduğunu göstermekte güzel bir örnektir.  



“Fakat ülke olarak en basit seviyede olan bilimlerde halen gerideyiz, materyal bilimimiz halen çağın standartlarının çok gerisinde, teknik yeterliliğimiz zayıf, eğitimimiz berbat, finansal olarak ise zayıfız. Sadece birkaç kişinin konuşması ile TL’nin değeri düşüyor. Bu durumu değiştirmek için gerekli şeyler elimizde.” 



“Şirketimizin amacı, bu noktada budur!” 



 

“Teşekkürler” dedikten sonra tekrardan alkış koptu. Ardından bir sürü konuşmacı vb faaliyetler devam etti. 



*** 



Ertesi gün sabah saat 7 de işe yeni katılan grup Mimarsinan Organize’de bulunan Yıldız Park adındaki akademi geçici binaya geldiler. 



Bina desekte aslında ofis ve ofise bağlı bir fabrikaydı aslında, kendi kampüsü de epey vardı. Toplamda neredeyse 10 000 metre karelik bir alan üzerine kurulmuştu. 



Kampüsün de etrafında basit bir çevre düzenlemesi yapılmış, eskiden nakliyat kamyonları için kullanılan yerler değiştirilerek adeta bir okul bahçesine dönüştürülmüştü. 



60 kişilik ekip bu sabah işe gelirken onlara verilen bilgiye göre spor kıyafetleriyle gelmişlerdi.  

Cüneyt, 60 kişilik ekibi bahçede toplamış ve onları aralarında mesafe koyarak tek sıra halinde dizmişti. Adeta askeri bir içtima gibiydi. 



“Herkes, metlerine otursun ve derin nefes alsın” dedi Cüneyt.  



Ardından herkes yerde bulunan metlere oturdular. 



Daha sonra Cüneyt, en başta bulunan elemanın yanına gelerek onun başına dokundu. 

Burada bulunanlar Cüneyt’in ne yapmaya çalıştığını bilmiyorlardı, fakat onların duyduklarına göre bu durum artık bir rütin olacaktı. 



Serdar, Cüneyt onun başına dokunduğunda anında bir çok anı elde etti ve şaşırdı, tam da ağzını açıp neler olup bittiğini soracakken Cüneyt ona “Henüz soru sormana gerek yok” dedi. 



Daha sonra Cüneyt, bir bir diğerlerinin yanına gelerek onların kafalarına dokundu. 



Açıkçası Cüneyt bu tekniğin sızdırılmasından kormuyordu. Eğer bu tekniği kullanıp teknikte uzmanlaşırsan, ruhunun derinliklerinde Lider tekniğini yapan kişiye derin bir saygı duyuyordun. 

Teknik ağızla anlatılacak bir şey olmadığından sadece odaklanarak neler olduğunu çözebiliyordun.



Üstelik Cüneyt onlara daha ilk seviyeyi göndermişti. Eğer yeterli bir zaman sonra ikinci seviyeyi almaz isen zamanla tekniği unutacak, istesen de hatırlayamayacaktın. Ancak Cüneyt onlara yetki verirse diğerlerine aktarabilecekti. 



Fakat Cüneyt bunun için henüz erken olduğunu biliyordu. O, ilk olarak tekniğin ilk kademesini gösterip, buradaki grubun beynini geliştirmeyi ve daha hızlı bir öğrenim, bilimsel araştırma yapmayı hedefliyordu. 



Sonuçta geçen zaman diliminde basit bilimsel gerçekleri anlatan kitapları dünyanın her yerinden bulmuş, onları Asena yarımı ile ciltler halinde kitaplara ayırmıştı.  



Şimdi bile 300 den fazla cilt kitaplar vardı, her bir kitabın 1000 sayfadan fazla olduğu düşünülürse bu rakam inanılmaz seviyeler ulaşıyordu. 



Tabi Cüneyt, son 20 yılın bilimsel ilerlemesini almamıştı. Ona göre, şimdilik lazım olan şeyler halihazırda basit bilimler, basit materyaller ve geçtiğimiz yüzyılda gerçekleşen bilimsel fikirlerdi. 

Son 20 yılın içeriğine gelinecek olursa, onların ayrı bir yoldan kendilerinin bulmasını istiyordu. Sonuçta her şeyi hazır vermek, bilim adamlarının araştırma alışkanlığını kazanmamasına yol açacaktı. 



Fakat yine de Cüneyt’in düzenlediği içerikler okullarda öğretilenlerden çok farklı içeriklerdi. 

Mesela basit matematik aritmetiğini ele alırsak, okullarda size direkt olarak toplama, çıkarma, çarpma ve bölme işlemlerini öğretirlerdi. Bu, esasında ezberleme tekniğinden başka bir şey değildi. 



Fakat Cüneyt’in düzenlemesine göre kavramsal eğitim ön plandaydı. 



Mesela toplama işleminin geldiği yerin ortogonal ve düzlem uzayda yer değiştirme hareketi için kullanılan bir birim olduğunu gösteriyordu. 



Bunun anlamı şuydu, 2+3 esasında 5’e eşitti. Fakat ne 2, ne 3, ne de 5 gibi ifadelerin gerçekte karşılığı yoktu. Bu, Sayılar kümesinde tanımlı varsayımlarla 2 gibi bir birimi tanımlıyor, 3 gibi bir birimi ona ekliyorduk. 



Cüneyt’in tekniğinde toplama işlemi ortogonal ve düzlem uzayda yer değiştirmeydi, 2 + 3 ün anlamı ise bu düzlemde belirlenen koordinatlarda bulunan 2. noktanın 3 birim yer değiştirilerek 5. noktaya hareket etmesini gösteriyordu.  



Çıkarma işlemi ise eğer iki boyutlu düzlemde ise 180 derece yön değiştirme ve ardından toplama işlemi gibi davranmaydı. 



Bunlar her ne kadar karmaşık ve saçma gibi görünse de temelde evrende bulunan kuvvetlerin matematik dilinde anlatımıydı. 



Evrende her materyal entropiye göre davranır, atomlar bir araya gelerek molekülleri oluşturur, moleküller kütle çekim ve elektromanyetizma ile bir araya gelerek molekül kümelerini, molekül kümeleri ise zamanla kütle çekimi ile sıkışarak titreşirler ve elektromanyetik kuvvet şiddetlenerek sonuçta yıldızların ateşleme dediğimiz ilk anlarını oluştururlardı. 



Daha sonra yıldızlar, artan kütle çekimi ve elektromanyetik kuvvet nedeniyle çevresinde toparlanan maddeyi çevresinde iki boyutlu düzlemde bir disk gibi bastırır ve materyallerin yıldız içine düşmesini hızlandırırdı. 



Yıldızların büyüme evresi denilen bu evre, çarpma işleminin matematikteki karşılığıydı. 



 

Kısacası yalnızca dört işlemi kullanarak bir yıldızın mekaniğini açıklayabilirdiniz. 



Öğrenmesi elbette daha zor bir durumdu fakat bu mantığı anladığınız vakit, Cüneyt’in de hayranı olduğu James Clerk Maxwell gibi daha 14 yaşındayken Saturn’ün halkalarının yalnızca çok sayıda küçük parçanın bir araya gelerek oluşabileceğini matematiksel olarak ifade edebilirdiniz! 



 

Bölüm Sonu 



 

Not : Kavramsal Matematik ile ilgilenen arkadaşlara; 

 

https://www.youtube.com/watch?v=urqfxUSoeAQ 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44405 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr