Bölüm 44 : Akşam Yemeği

avatar
854 7

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 44 : Akşam Yemeği


Çok değil 1 saat sonra Cüneyt neredeyse her sınav kağıdını incelemişti. Sonuç ise berbat idi. Toplamda sadece 23 kişi sınavı geçer not alabilmişti.  



Sonuçları görünce Cüneyt Türkiyedeki üniversitelerin standartlarının ne kadar geri olduğunu gördü. 



O, bilerek zor sormamıştı, hatta her konuyu inceleyen temel şeyleri sormuştu.  

Neyse ki mühendisler için de sınav yapacaktı... 



Akşam Cüneyt’in onuruna akşam yemeği veren Prof.Muzaffer ve diğer Profesörler gün içinde yapılan sınavı öğrendiler. Cüneyt onlara isim listesini verdi. 



*** 



Ertesi gün başka bir labaruvarın içinde Cüneyt, üzerinde beyaz doktor elbisesiyle malzemeleri kullanarak yeni malzemeler üretiyordu. Onun dışında laboratuvarda kimse yoktu. Bu Cüneyt’in istediği bir şeydi. Neyse ki akademik yüzü sayesinde burayı istediği gibi kullanabilme hakkı edinebilmişti bir haftalığına. 



Marmara Üniversitesinin metalürji bölümü laboratuvarlarındaki malzemeler Avrupa standartlarındaydı. Her ne kadar endüstriyel sınırda olan ekipmanlar olmasa da basınç makinesi, mikser, indüksiyon fırın gibi ekipmanlar yeterliydi Cüneyt için. Diğer ekipmanlara ihtiyacı yoktu. 

Bu durum bu şekilde 6 gün devam etti.  



Her gün Cüneyt laboratuvara gidiyor, yeni malzemeler üretiyor, ürettiği malzemeleri elektronik laboratuvarında ultrasonik motorlara dönüştürüyordu. 



İlk başlarda deneyimsizlikten dolayı çok fazla malzeme israf etse de zamanla eli yatkınlaştı ve düzgün sonuçlara ulaşabildi. 



Bütün bunlar devam ederken de Tuğçe ekibinin yapmış olduğu prototip modelini var olan taslağın üzerinden geliştiriyor, akşamları ise yazılımını yapıyordu. 



Bir hafta sonunda istediğine kavuşan Cüneyt, yapmış olduğu ultrasonik motorları büyük bir kutu içinde paketleyip Kadıköy’deki evine koyduktan sonra prototip kolu aldı ve bir USB bellekle evden ayrıldı. 



Bugün Tuğçe’lerin ekibinin toplanıp sonuçları karşılaştıracağı gündü, Derya’da bu nedenle erkenden okula gelmişti. 



O, Cüneyt’e gözü kara inanıyordu, bu inanç nereden geliyor diye sorsalar cevap veremezdi. Ancak kendisi bile içten içe düşünemiyordu neden bu kadar inanıyordu Cüneyt’e? 



Sabah saat 11’de ekip kendilerine tahsis edilen elektronik laboratuvarda buluştu.  



Cüneyt buraya geldiğinde ekiptekilerin halen bilgisayar başında tartıştıklarını, sanki bir yol kat etmemişler gibi olduklarını gördü. 



Kafasını sallayarak içeri girdi. 



“Cüneyt, buradasın” dedi içeri geldiğini görür görmez, Derya. 



“Merhaba gençler” dedi herkese. 



“Nasıldı? Bir hafta yeniden tasarım için çok kısa bir süre?” dedi Derya. 



“Neyse ki bütün her şey yolunda gitti” dedi Cüneyt ve yanında taşıdığı büyük kutuyu çıkarıp masaya koydu. 



Kutunun içinden kendilerininkinin %80-%90 aynı görüneni bir prototip kol çıkardı Cüneyt. Aslında dış görünüm tamamen aynıydı, renk konusunda farklıydı, bu da sanat bölümü öğrencilerinin işiydi. Cüneyt gereksiz zaman kaybetmemek adına güzelleştirme çabalarına girmemişti. 



Öte yandan iç kısmı gerek hareket algılayıcıları, gerek motorları farklıydı. 



Sadece bu kolda bile en azından 20 küçük ultrasonik motor vardı.  



“Vow, görüntüsü neredeyse aynı” dedi içlerinden bir genç. 



Elektronik kol tamamen omuzdan başlıyordu. Fakat istenildiği taktirde dirsekten de monte edilebilen yapıya sahipti.  



Cüneyt masaya koyduktan sonra bilgisayarlardan birini alıp masanın yanına geldi. Cebinden bir USB bellek çıkararak bilgisayara taktı. 



Çok geçmeden USB bellek içerisindeki verileri bilgisayara aktarıp belleği çıkardı ve geri cebine koydu. 



Özel bir arayüzle başka bir programı yetenekli bir şekilde kullanarak ve bir data kablosunu kola bağlayarak yazılımı aktardı. 



Daha sonra yazılımdaki paneli kullanarak robotik kolu test etmeye başladılar. 



“Wow”  



“İnanılmaz! Parmakları nasıl bu kadar güçlü olabilir?”  



Kol masanın üzerinde avuç içi yere bakacak şekilde duruyordu. Cüneyt parmakları test ettiğinde parmaklar kapanıp açılırken ortaya çıkan güç robotik kolu hareket ettirmişti. 



Normalde permament vektör motorlarda bu kadar güç olmazdı.



Kısacası bir yada iki permament motor kullanılarak onu basit makine mantığıyla parmakları oynatması sağlanırdı. Bunu yaparken tek bir motorun gücü paylaştırıldığından parmaklar insanların eli gibi güçlü olamazdı. 



Robotikte bu durum çok karşılaşılan bir sorundu. Bu nedenle robot parmakları insan eli gibi 5 ayrı parmaklı yapmak yerine daha az parmak sayısıyla yapılırdı. 



Cüneyt’in durumu farklıydı. O, küçük motorları parmakların eklemleri arasına koymuş, bunları yazılımla gerçek zamanlı senkornize ederek kullanmıştı. 



Güce gelecek olursak, bu parmaklar bir insanın beynini kavrayarak parçalayabilecek güçteydi. 

Üstelik bu malzemeler Cüneyt’in üretim hatası olarak kabul edilen motorlardan yapılmıştı. Diğer standart malzemeleri kullanmamıştı Cüneyt. 



Derya’nın gözlerinde flaşlar patlıyordu, kenarda incelerken. Cüneyt’in başarabileceğine olan inancı yüksekti fakat içinde yine de bir endişe vardı. Ancak test henüz bitmese de kontrolcüyle hareketler çok doğal ve hızlı görünüyordu. 



Daha sonra insan kolu ile teste başladılar. Bu test biraz daha zordu. Tuğçelerin ekibi kolu hareket ettirmek için bicep brachills, brachialis gibi kasları sensörler yardımıyla takip ederek kontol etmeyi sağlayan yöntem geliştirmişlerdi. Cüneyt ise buna dokunmadı, sensörler ve alıcılar aynı kalmıştı, fakat yazılım farklıydı. 



Sonuç hiç şüphesiz mükemmeldi. Yapılan bütün testlerden geçen Cüneyt’in prototipi, diğer öğrencileri sevindirmişti, fakat Tuğçe’nin yüzü gülmüyordu. 



“Sessizlik!” diye yüksek bir kadın sesi laboratuvarda yankılandı. 



Az önce sevinçle kutlama yapan ekip bir anda dondu kaldı, sesin geldiği yere baktılar ve Tuğçe’nin yüzünün pek te iyi olmadığını gördüler. 



“Cüneyt’in prototipi ve yazılımı bizim çalıştıklarımızdan çok daha iyi bir seviyede, her neresinden bakarsan bak bizimki onunki ile aynı cümlenin içinde anılmaz bile, buna minnettarım. Cüneyt, çabaların için teşekkürler” dedi ve Tuğçe Cüneyt’e doğru gelerek onun kollarından tuttu, daha sonra “Fakat şunu belirtmek isterim, biz Cüneyt’in projesinde tam olarak neredeyiz? Hangi noktaya yardım ettik? Gerçekten de bizim seviyemiz böyle mi?” dedi. 



Sözlerinin ikinci kısmını duyan ekip biraz daha berrak zihinle düşünmeye başladılar. Gerçekten de Tuğçe’nin dediği gibiydi. Bu işi Cüneyt tek başına yapmıştı. Onların 8 kişilik ekibinin aylardır uğraştığından çok daha ileri seviye bir sonuç ortaya çıkarmıştı Cüneyt tek başına.  



O zaman gururlu öğrenciler olarak onların bu projede rolü neydi? Kendi projelerini bir kenara atıp Cüneyt’inkini mi kullanacaklardı. 



Derya, arkadaşının ne kadar idealist biri olduğunu biliyordu, bu nedenle pek şaşırmamıştı, fakat öteki tarafta Cüneyt, Tuğçe’nin söylediklerinden sonra bu kıza bakarak destekler nitelikte şaşırmıştı. 



O, bu işe pek önem vermese de bilimden gelen birisi olduğundan kendini vererek en üst düzeyde dikkatle yapmıştı. Ona göre projeyi ekibe teslim ettikten sonra onun işi bitecekti, fakat bu Tuğçe’nin ekibinin gururunu kırabilirdi. 



Bunu gören Cüneyt “Endişelenmenize gerek yok, ben bu prototip’i kendim için yaptım, size çalışma prensibini göstermek için. Sizin projeniz de bu kadar iyi, yazılımsal sorunları çözdüğümüzde sorun çıkacağını pek zannetmiyorum” dedi. 



Derya, Cüneyt’in bunu onları rahatlatmak için söylediğini düşünüyordu. Tuğçe de böyle düşünse de “Fakat yazılımımız baştan beri hatalı dedin” dedi. 



“Hatalı dedim ama yanlış demedim. İsterseniz şimdilik bu hataları düzeltebilirim” dedi Cüneyt. 



“Gerçekten mi?”  



Cüneyt bunu duyduğunda cevap vermedi ve bilgisayarı açıp ekibin yazdığı yazılım IDE’sini açtı. Daha sonra parmakları sanki dans eder gibi işlemlere başladı. Cüneyt’e göre bunlara hata demek bile yersizdi. Daha öncede incelediğinde düzeltmesi gereken yerleri hatırlıyordu. Bu nedenle direkt işleme başladı. 



Diğerleri de Cüneyt’in arkasına geldiler ve ne onun ne yaptığına baktılar. Filmlerdeki hacker’lar gibi parmaklarının hareket ettiğini görünce herkes Cüneyt’e gıpta etti. 



Çok değil 2 saatin sonunda büyük hataları ve bugları düzeltmişti Cüneyt, ardından alogaritmaların temelini atmıştı. Her şeyi kendisi yapamazdı sonuçta, öyle olsa ekibe neden ihtiyaç vardı? Geri kalan şeyler amelelikti. 



“İşte bu kadar, büyük sorunların çoğu çözüldü, sistem daha stabil çalışacaktır. Bundan sonra geri kalan sizde” dedi ve esneyerek ayağa kalktı Cüneyt. 



Ekip minnettarlıklarını dile getirdikten sonra Cüneyt ve Derya ayrılırken Derya, Cüneyt’e baktı ve “Cüneyt, yardımların için gerçekten teşekkürler. Sana teşekkürlerimi sunmak için akşam yemeğine davet edebilir miyim?” dedi.  



Aslında Cüneyt buradaki işini bir an önce bitirip kaçmaya bakıyordu, fakat Derya’nın ondan beklenti içinde olan gözleriyle davet etmesini gördükten sonra “Tamam” dedi. Fakat dedikten hemen sonraki saniye pişman oldu. Ancak yine de sözünü geri alamazdı. 



“O zaman bu akşam bendensin, bildiğim çok güzel boğaz manzaralı bir yer var oraya gidelim” dedi Derya sevincini gizleyemeyerek. Neden o kadar sevinmişti kendi bile bilmiyordu. 



Cüneyt saatine baktı ve akşama doğru olduğunu gördü “İstersen beraber gidelim?” dedi. 



“Olur” dedi Derya, fakat ona göre toplu taşıma ile gitmek kolaydı. Üstelik kıyafetleri de fena değildi, en azından sırıtmıyordu.



Daha sonra beraber kütüphanenin o taraftan okuldan çıkmaya doğru yürüdüler, fakat çok geçmeden Cüneyt’in İETT durağında durmadan devam ettiğini gören Derya şaşırsa da onu takip etti. Çok geçmeden bir sitenin yanına geldiler ve Cüneyt onu içeri girmeye davet etti. Ardında otoparkta bulunan arabasını uzaktan kontrol ile açtı ve “Buyrun hanımefendi” dedi Derya’ya. 



Öte yandan Derya çok şaşırmıştı. Cüneyt’in buralarda bir yerde evinin olduğunu zaten düşünmüştü fakat arabası olacağını da düşünmemişti. Sonra lüks mağazadan yaptığı alışverişi hatırlayınca araba almak zor olmasa gerek diye düşündü ve arabanın ön koltuğuna bindi. Binmeden önce arabanın Kayseri plakalı olduğunu da gördü. 



“Kayseri de işlerin nasıl gidiyor?” diye sordu. 



“Daha henüz başlamadık. Şimdilik hala taşınma aşamasındayız” dedi Cüneyt. 



“Oraya mı yerleşmeyi planlıyorsun?” 



“Kısa vadede evet ama uzun vadede yerleştiğim yer önemli değil” dedi Cüneyt. 



“Arabayı yeni mi aldın?” dedi Derya, fakat içten içe kendine kızmadı değil. Neden kezibanlar gibi her şeyi sorguluyordu kendi de bilmiyordu. 



Cüneyt ise pek böyle düşünmedi, ona göre bunlar tamamen sessizlikten daha iyiydi.  



“Evet, Kayserideki evim şehirden biraz uzakta, araba lazım oluyor” dedi ve ekledi “Gideceğimiz yerin adresini verebilir misin?” dedi. 



Daha sonra telefondan haritayı açtı ve yola çıktılar. 



Fakat nedendir bilinmez Derya kendini çok heyecanlı hissediyordu. Cüneyt’e karşı hislerini bilmese de arabada giderken sürekli onun profiline bakıyor, yüzü kızarıyordu. 



Cüneyt’te yolda giderken Deryan’nın sessizleşmesini görünce şaşırmıştı, incelediğinde yüzünün kızardığını ve ona baktığını gördü. 



“Şu lanet feromonlar..” içinden saydıran Cüneyt, istifini bozmadan bilmiyormuş gibi araba sürmesine devam etti.  



Trafik saatlerinde olduklarından neredeyse 2 saatlik bir yolun ardından sonunda adrese ulaştılar.  

Derya ise aklını neredeyse kaçıracak gibiydi bu süre içinde. Aşırı sıcaklama basmış, vücudunun bazı bölgeleri hassaslaşmıştı.  



Neyse ki kendisi ağırbaşlı birisiydi ve dizginleyebiliyordu.  



Yol boyunca kendisiyle içten içe konuşan ve kendini rencide edici ifadeler kullanan Derya, sonunda adrese ulaştığında hem rahatlamış hem de hafif üzülmüştü. 



** 



Derya’nın söylediği restoran lüks bir 5 yıldızlı otel değildi, çok lüks olmayan boğaz manzaralı teras bir restorandı. Akşam ışıkları ve boğazın ışıklandırmasıyla muazzam bir manzarası vardı, üstelik açık hava restoranıydı. 



Daha önceden randevu aldıkları için çok geçmeden ikili, bir masaya oturdular. Siparişlerini söyledikten sonra Derya, Cüneyt’e baktı ve “Bir şey içmek ister misin?” diye sordu. 



Bu soru cevabını bilmeyen birisi için mal gibi ‘ayran-kola’ gibi cevaplandırılabilirdi, fakat Cüneyt akıllı biriydi ve soruyu duyunca o da “O zaman kırmızı bir şarap iyi olur” dedi. 



Kırmızı şaraplarda alkol oranı düşüktü. Bir şişe şarap ikisini de sarhoş etmezdi. 



“Garson, Kayra Imperial alabilir miyiz? Bir şişe yeterli” dedi Derya.  



Daha sonra yemekler geldi ve güzel bir deniz ürünü yediler. Cüneyt’in özel olarak deniz ürünlerine ilgisi yoktu fakat kırmızı şarapla güzel gittiğini düşündü ve iştahı açıldı. Tabi centilmence yemeklerini yediler. 



Yemek yerken Derya ve Cüneyt sohbete başladılar. Hayata dair başlayan sohbet, daha sonra kültüre yöneldi. 



Derya ilk başlarda Cüneyt’in bu tarz felsefi konuları pek bilmeyeceğini düşündüğünden onu utandırmamak adına hiç o konulara girmiyordu, fakat konuşurken tesadüfen konu ister istemez felsefeye ve tarihe geldi. 



Cüneyt’in derin bilgisi, en ince noktasına kadar ayrıntılı anlatımı ve mantıklı çıkarımları, onun etrafında özel bir entelektüel hava oluşturmuştu.  



Bu, yabancı filmlerde ana karakterin halo’su(Protagonist halo) gibi bir şeydi. Ana karakter, ana kadın karakterle karşılaştığında ne yaparsa yapsın, oturup milletin içinde donunu indirip sıçmadığı takdirde ana kadın karakter, ana karaktere kendini kaptırırdı. 



Cüneyt’in içinde bulunduğu durum da buydu. O, kendini Derya’ya ne kadar uzak tutmaya çalışırsa çalışsın sanki görünmez bir el onları sürekli olarak bir araya getiriyormuş gibi geliyordu. 

Sohbetleri derinleşmiş ve güzel bir tat bırakmıştı, içkiler bitmiş yenisi gelmişti. Cüneyt her ne kadar keyifle sohbet etse de zihni halen açıktı ve berraktı. Öte yandan Derya sarhoşluk belirtileri göstermişti. 



Fakat zaman ilerliyordu ve artık sona gelmişti. Cüneyt çaktırmadan hesabı ödedikten sonra Derya’ya “Saat geç oldu” dedi. 



Cüneyt’in sözlerinden sonra kendine biraz gelen Derya, saatine baktı ve gerçekten de saat geç olmuştu.  



“Evet, garson hesabı alabilir miyiz?” dedi.  



“Bu hanımefendi hesabınız ödenmiştir” dedi çok geçmeden gelen garson. 



“Cüneyt, sana demedim mi bu akşam benim davetlimsin diye? Olmaz, bu yemek sayılmaz, bana bir yemek daha borçlusun, bu sefer bana ait!” dedi Derya, kızgın bir ifadeyle. Aslında o kadar da kızgın değildi. Bir miktar mutluydu da denebilirdi. 



Ayağa kalkan Cüneyt, Derya’nın tam ayık olmadığını, hafif yalpaladığını görünce ona kolunu uzatarak centilmence ona tutunmasını önerdi. 



Gülümseyen Derya, Cüneyt’i tutarak restorandan ayrıldılar.  



Çok geçmeden arabaya gittiklerini gören Derya içten içe günün bittiğini düşünüp üzülmeye başlamıştı.  



Adresini soran Cüneyt, cevabı alınca yola çıktılar. 



 

Bölüm Sonu. 




Not:


hizliresim.com




Cüneyt'in hayat döngüsü






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44398 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr