Bölüm 22 : İspat!

avatar
1047 9

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 22 : İspat!


Zaman akıp gidiyordu ve daha karpuz kesecektik demeye kalmadan Pazar günü gelmişti bile. 



 

Bu iki günde Cüneyt Aslı ile tekrardan konuşmamış, belki de nasıl davranacağını bilmediğinden de Derya’nın Cumartesi günü olan birlikte İngilizce konuşma davetini bile reddetmişti.  



Fakat bugün hem Cüneyt’in planları için hem de bilim dünyasının özellikle de Matematik camiasının önemli bir günüydü.  



Normalde Marmara Üniversitesi Rektörlüğü bunu Uluslararası Finans Sempozyumunu da yaptıkları Sultanahmet’te bulunan rektörlük binasını kullanmak istemişti fakat konferansa katılan kişi sayısı fazla olunca yetkililerle iletişime geçip İstanbul Kongre Merkezinin Harbiye 3500 kişilik salonunu ayarladılar.


  

Tabi hafta sonu o salonda gösteri yapan ünlü bir komedyen böyle bir durum olduğu vakit olgunlukla karşılayarak kendi gösterisinden feragat etmiş bir nevi bilime katkı sağlamıştı.  



Kolay değildi. Her ne kadar Cüneyt bu hafta bilmese de İstanbul emniyeti ve istihbarat birimleri için çok zorlu bir haftaydı bu hafta. Büyük bir güven operasyonu başlatılmış, nerede hukuksuzluk var olabildiğince düzeltilmişti. Tabi gerekli yerlerde sert müdaheleler sayesinde epey organize suç örgütü bu haftayı kabus gibi yaşamışlardı. 



Onun dışında şehir genelinde olağanüstü hal vardı. 



Dünya genelinde isimleri tarih kitaplarında olan bir çok isim bu konferansa katılmak için çoktan gelmişlerdi bile. Kimse sorun yaşamak istemiyordu. 



*** 



“Hazırsın değil mi Cüneyt, bugün sana şans diliyorum evlat” dedi Profesör Muzaffer, Matematik bölümü başkanı Cüneyt’in omuzuna vurarak. Daha fazla söylemesi gereken şeyler vardı ancak Üniversite Rektörü Profesör Murat sert bir bakış atmış ve kelimeleri ağzında kalmıştı. 



“Sorun değil profesör, ne olacağı varsa olsun” dedi Cüneyt takım elbiseler içinde. Kendinden emin bir görüntüsü vardı, üstelik saçlarını taramış ve adeta bir başarılı bir birey gibi görünüyordu. 



“Unutma, takıldığın yer olursa oturanları patates olarak hayal et” dedi Profesör Muzaffer.  



“Hahaha, Muzaffer, o kadar bilim adamı seni davalamasın yoksa onlara patates dediğin için ha” dedi aniden bir ses. Arkadan hafif tombul, papyonlu bir adam gelerek yaklaştı ve gülerek söyledi.  



Bu kişi Türkiyenin gururu denebilecek uluslararası camiada tanınan ünlü İstanbul Teknik Üniversitesi Profesörü Celal idi.  



“Oo, genç adam epey gençsin ha. Tezini inceledim, henüz sorun bulamamış olsam da benim matematiğim zayıftır. İnşallah bir sorun çıkmadan halledebilirsin” dedi ve ellerini Cüneyt’in omzuna vurdu. 



Cüneyt ise epey gururlanmıştı. Karşısında bu efsanevi kişilikle karşılaşmış ve üstelik ondan bir destek almıştı. “Endişelenmeyin profesör Celal, ben eminim” dedi. 



“Emin olmak iyidir genç, çok fazla gururlu olma her zaman bilimin ışığında ilerle. Profesör Deligne’ye ve Langlards’a dikkat et. İki yaşlı adam çok seçicidir, mutlaka birşeyler soracaklardır. Özellikle Deligne, Fransızca biliyorsan onun sorularına Fransızca cevap ver, o zaman yaşlı adam seni sevecektir ve daha fazla soru sormayacaktır” dedi Profesör Celal. Fakat esasında Cüneyt’e yalan söylemişti, Profesör Deligne sevdiği öğrencilere daha sert sorular sorardı. Tabi Cüneyt bunları bilmiyordu ve kafasını anladım yönünde salladı. 



“Sen herkesi kendin mi sanıyorsun Celal, nerden bilsin bu genç adam Fransızcayı, İngilizce konuşsa yeter” arkadan kelimeleri ağır ağır konuşan birinin de sesi geldi. Bu alandaki herkes ikonik konuşmayı tanıyordu. Kendine has konuşması ve sosyal medyada karşısındakilere cahil denmesiyle bilinen ünlü tarih profesörü İlber’di gelen. 



“İlber, senin ne işin var burada, hadi ben en azından doğa bilimleriyle uğraşıyorum az çok matematik kullanıyorum, ona rağmen utanmayıp geldim, senin neden geldin” dedi Profesör Celal, bir arkadaşça tavırla. Oradaki herkes bu ikisinin dostluğunu biliyordu, bu nedenle herkes gülümsedi. 



“Sana mı soracağım nereye gideceğimi, ben buraya fevkalbeşer yeni nesil münevverimizi görmeye ve desteklemeğe geldim” dedi ve ağır adımlarla Cüneytin yanına geldi ve “ Genç adam, kendinden emin ol ve fevkalade bir ders ver” dedi. 



“Teşekkürler Profesör Celal, Profesör İlberdedi Cüneyt.  


***



Ardından oradaki kalabalıkta kongre salonuna girdiler.


  

Çok geçmeden saat 9:30 a gelmiş ve pek çok kişi çoktan oturmuşlardı bile. Bugün büyük gündü ve çeşitli bilim adamlarının yanı sıra medya da canlı yayın araçlarıyla gelmişti. İçeride onlar için ayrılan bölümde kameralar kurulmuş, hatta bazı yayın kanalları doğrudan canlı yayın yapıyorlardı bile.  



Profesör Muzaffer, takım elbisesini giymiş ve sahneye çıkmıştı, açılış konuşması yaparak bugünün açılışını o yapacaktı. 



Pek fazla konuşmayan Profesör Muzaffer İngilizce olarak “Şimdi Riemann Hipotezine farklı bir bakış isimli makalenin yayımcısı Cüneyt GÖKTÜRK’ü sahneye davet ediyorum” diyerek el hareketiyle Cüneyt’i çağırdı. 



Hafif bir alkışla Cüneyt, oturduğu yerden kalktı ve arkasını dönüp kongre salonundaki herkese eğilerek selamladıktan sonra sahneye doğru yürüdü.  



Bugün sahne özel olarak hazırlanmıştı. Bir çok boş kaydırmalı tipte beyaz tahta vardı. Matematik sempozyumlarında bu durum doğaldı. Sahneye çıkan kişi gereksiz laf dalaşına girmez ve ispatına başlardı. 



Cüneyt de böyle yapmayı planlıyordu, bu sebeple hafif bir açılış konuşmasından sonra ağır ağır ilk tahtaya yöneldi ve yazmaya başladı. 



Çoğu kişi makalede yayınlanan kısımlardan başlayacağını düşünmüştü fakat Cüneyt bambaşka şeyler yazıyordu. Daha açıklayıcı ve daha anlaşılır yeni bir matematik temeli atıyordu. 



“Bu çocuk..” Profesör Muzafferin oturduğu yerde sanki kıçına diken batıyormuş gibiydi. O, defalarca kez Cüneyt’e makalede yazılan adımları tekrar yaz ve soruları cevapla olur biter demiş olmasına rağmen Cüneyt’in şu an yaptığı şey farklıydı.  



Şaka değildi bu,  3500 kişi dünyanın her yerinden toplanmış ve sempozyumu merak ediyordu. Burada oturan her bir matematikçi, her bir fizikçi alanında uzman kişilerdi. Onları birkaç kelime ile kandıramazdın. 



Fakat Profesör Muzafferin beklediğinin aksine ilk başlarda herkesin içten hayıflanma sesinden sonra ortam sessizleşmiş, hatta bir çok bilim adamı kağıt kalem çıkarmış not almaya başlamıştı. Bunu görünce biraz olsun rahatladı. Fakat halen diken üstündeydi. 



 

“Burada görünen diferansiyel denklemin beklenen değerinin limitini almak ortogonal düzlemde bizi sınırlayacağından ötürü karmaşık sistemleri de düzene dahil edip çok boyutlu modele geçiş yapmak için şöyle bir fonksiyon tanımladım.... Cüneyt sadece yazmıyor arada bir de yazdıklarını İngilizce olarak ifade ediyordu.  

O konuştukça bilim adamlarının kaşları daha da çatıyor, bazıları ise bilgisayarla matlap kullanmaya bile başlıyordu. Sonuçta buradaki matematiğin seviyesi çoktan doktoral düzeyi aşmıştı.  




Tam 4 saat aralıksız konuşan Cüneyt, sonunda yorulmuş ve masada kendisi için hazırlanmış bir suyla ağzını ıslatacakken zamanı hatırlayıp “İsterseniz oturuma ara verelim, öğleden sonra kaldığımız yerden devam ederiz” dedi. 



Fakat beklediğinin aksine birçok kişi hayır devam et dedi. Hatta çoğu kişi etmezsen ortalığı yakarım diye protesto bile etti. 



Profesör Deligne camiada bilinen bir kişiydi ve öne çıkarak “Bence bu konuyu bitirmezsen olay çıkabilir, devam et genç adam dedi. 



Durum bu olunca Cüneyt Rektöre baktı ve onun da kabul ettiğini görünce “ Öyleyse devam edelim” diyerek suyu kafasına dikti ve tekrardan boş olan bir kaydırma tahtayı alıp merkeze getirdi. Bu noktada hali hazırda 25 tane beyaz tahta dolmuştu bile. Üstelik yarısından fazlasının ispatla alakası yoktu, fakat bu noktada kimse bu genç ne yapmaya çalışıyor demedi.  



En nihayetinde 2.5 saatlik bir seanstan sonra noktayı koyan Cüneyt, arkasına dönerek “ Göründüğü gibi istediğimiz her noktadan belirlenen bir sayı için ne kadar asal sayı olduğunu bulabiliriz” dedi. 



Bunu söyledikten sonra 30 saniyelik bir sessizliğin ardından büyük bir alkış koptu. 



Bazı bilim adamları ayağa kalkıp alkışlamaya devam ettiler.  



5 dakika sonra alkışlar dinmeye yakın Profesör Deligne ve Profesör Langlards ayağa kalktılar ve soru sormak istediklerini dile getirdiler.  



Ardından tekrardan uzun bir süreç başladı. 



Aslında bu noktada soru sorulmasa bile Cüneyt’in mantığı reddedilemezdi, şimdiden çoğu kişi yüzde 80 doğru olduğunu biliyordu. Fakat bazı noktaların daha detaylı aydınlatılması gerekliydi. Bu nedenle herkes soru sormak istiyordu.  



Profesör Deligne ve ekibi de bunlardan biriydiler. Çok geçmeden bir sürü soru sordular. 



Fakat beklenenin aksine Cüneyt soruları duyduktan sonra zorlanmadan hemen açıklayarak cevap verdi. Üstelik Profesör Celal’in tavsiyesine uyup Fransızca açıklayan Cüneyt, Prof. Deligne’nin hoşuna gitmiş olacak ki soruların sayısı azalması gerekirken artıyordu. Diğer matematikçiler de Cüneyt ile Prof. Deligne’nin ikili oynunu seyrediyor, bazıları faydalanıyordu. 



Arada bir “Bu böyleymiş demek ha” 



 

“Bu mantıkla bunları da yapabiliriz”  



Gibi kelimeler kongre salonunda duyuluyordu. 



Konu artık Riemann’dan çıkmıştı, farklı sorular sorulmaya ve konu iyice dağılmaya başlamıştı. Prof. Deligne ona alakasız konularla alakalı da sorular soruyordu. 



Fakat 2 saat olması beklenen soru cevap süresi uzamış ve salondaki bazı yaşlı prof.lar yorulmuştu, üstelik acıkmışlardı.  



Cüneyt ile Prof. Deligne’nin konuşmayı bitirmeyeceklerini gören oturum sahibi Prof. Muzaffer daha fazla dayanamadı ve sahneye çıktı. 


 

Bölüm Sonu. 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44405 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr