Bölüm 12 : Tesadüfi Karşılaşma

avatar
1057 11

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 12 : Tesadüfi Karşılaşma


Çok geçmeden Cüneyt, kiraladığı apartmana geldi. Üniversiteye 2 dakika yürüme mesafesinde bulunan daire oldukça güzel bir konumdaydı ve modern bir daireydi. Her ne kadar 80 metre kare alana sahip olsa da bu tek başına yaşayan Cüneyt için yeterli bir alandı. 



Cüneyt geçtiğimiz günlerde evi yiyecekle doldurmuş ve lazım olabilecek şeylerin alışverişini yapmıştı. Sadece et ve tavuk bile dolapta 20 kiloya yakındı. Onun dışında da ilk defa eli para gördüğü için daha önce almadığı her şeyden almıştı.  



Üstün zekası sayesinde de yemek yapmayı hızlı bir şekilde öğrenmişti. El becerisi bakımından iyi birisiydi denebilirdi.  



Bu nedenle hızlıca 5 kişilik bir yemek ve birçok atıştırmalık yaptıktan sonra şimdilik yeterli yiyeceği elde etti.  

Ardından yaşlı adamın uyarısıyla bugün ders çalışmak yerine Jimnastik hareketlerini yapmak için boş olan odaya geldi. Oda çok büyük değildi ancak içeride çeşitli hareketleri yapabilmek için yeterince büyüktü. Yerde ise Cüneytin daha önce aldığı halı vardı.  



Yaşlı adamın direktörlüğünde ilk olarak zayıf ısınma hareketlerini yapmaya başladı. Ardından vücudu hazır olunca git gide zorlu hareketler yapmaya başladı. 39 çeşit seri hareketin 4 üncü çeşidine geldiğinde ise nefes nefese kalmıştı. Her yerinden adeta sel akıyormuş gibi terlemişti. Fakat vücudu inanılmaz bir hıza ve enerjiye sahipti. Sadece hareketleri bir seri yapmak bile onun akşam yediği bütün yemeklerin enerjisini adeta tüketmişti.  



Neyse ki yaşlı adamın hatırlatmaları sayesinde atıştırmalık hazırlamış ve 24 saat açık yemek lokantalarından yemek söylemişti.  



Çok geçmeden gelen 5 pizzayı ve neredeyse bir bidon suyu tükettikten sonra tekrardan hareketlere başladı. Fakat yaşlı adamın tavsiyesi üzerine ileri seviye hareketlere değil daha önce yaptığı hareketleri tekrardan yaptı ve onlarda ustalaştı. 



İlkine göre daha kolay yapmasına rağmen yine 4’üncü seviyeye geldiğinde kan ter içinde kalmıştı. Yediklerinin gözle görülür hızlarda sindirilip kalan enerjinin ise gözle görülür hızda yok olmasının yanında vücudu epey zinde hissetmişti. Hatta vücudunun bazı noktalarında siyah kirler bile çıkmıştı. 



Yaşlı adama göre bunlar özgür radikaller idi. Kısacası vücuda gerekli olmayan ve metobolizmaya zararlı olup yaşam limitini ve kalitesini düşüren şeylerdi.  



Banyo yaptıktan sonra halen kendini zinde hissettiğinden dolayı yaşlı adamın eğitimlerine devam etmeye karar verdi. Yaşlı adamın eğitimleri ile dışarıda akan süre farklıydı. Yaşlı adam uzay zaman teknolojisini kullandığından içeride geçen her 4 dakika dışarıda 1 dakika gibiydi. Bu onun bu kadar kısa sürede ilerlemesine esas nedendi.  

Yaşlı adama göre beyni şimdilik 4 kat hızda zaman farkını idrak edebilirdi, beyni eğer istenilen düzeyde geliştirirse bu süre artardı. Bu zaman farkının tam bir sınırı yoktu, yaşlı adama göre isteseydi zaman farkını milyon kat artırabilirdi, fakat bu onun idrak kabiliyetini ve beynine yüklenmeyi çok artıracağından ölümcül olabilirdi.  

Bu nedenle yaşlı adamın rehberliğinde şimdilik 4 kat hıza devam etti. Bu bile iyiydi, ilk haftalarda 2 kat hızda çalışıyordu. O duruma rağmen hızı 2 kat artmıştı ve yaşlı adama göre eğer 10’uncu seviye jimnastik hareketlerine gelebilirse hızı 8 katına çıkabilirdi. Bu ise sadece günleri alacak bir ilerlemeydi.  

 

Sonuçta onun adaptasyonu inanılmazdı. 



*** 


 

Cüneyt evinde dururken Marmara Üniversitesi yazılı bir açıklama yaparak 1 hafta sonra bütün akademik camia’yı açık oturuma davet etti.  


 

Bu bilim dünyasında şaşırtıcı bir durum değildi. Bilimsel bulgular, bilim adamları tarafından açık oturumda anlatılmalı, akademik camiadan gelen her soru yanıtlanmalı ve kişilerin tam manasıyla tatmin olmaları sağlanmalıydı. 

 


Doğa bilimleri deneysel olduğundan deneyi yaptığın ve gözlemlediğin sürece sorun yoktu fakat matematikte mantık çerçevesinde bilim insanlarını ikna etmeliydin. 


 

Marmara Üniversitesinin yaptığı yazılı açıklama çok geçmeden basın tarafından haberlere konu oldu ve Türk akademik camiadan destek mesajı alındı.  


 

Çok geçmeden haber dünyaca ünlü haber kanalları tarafından yurt dışında da haber edildi. Böylelikle dünyadaki her matematikçi hatta fizikçiler bile haberdar oldu. 


 

Kısa süre içinde dünyanın her yöresinden akademik Daniel seviyesinde bilim insanı İstanbula uçak bileti almaya başladı.  


 

Neyse ki ülkenin bilim kurulu olayın ciddiyetini ülke liderine bildirdiler ki İstanbulda geniş kapsamlı güvenlik önlemleri alınmaya başladı. Sonuçta yaşanacak bir aksilik gerçekten savaş sebebi sayılırdı.  

Sonuçta gelen bilim adamlar dünyanın her yerinde sayısız Abel(Matematiğin Nobeli), Nobel ödüllü fizikçiler ve yaşayan servet olarak bilinen son derece önemli insanlardı.  


 

Tramvay paradoksunu bilenler bilir, 5 işçi mi yoksa 1 işçi mi ölümden kurtulacaktı diye var olan paradoksa, eğer raylarda bu bilim adamlarından herhangi biri duruyorsa öteki tarafın ipi çekilmiş demekti. 



*** 


 

Marmara Üniversitesi basın açıklamasının ardından halen Cüneytin hayatında gözle görülür bir değişiklik yoktu. Ne medya organları onu tanımak için sıraya girmişti ne de üniversitedeki öğrenciler durumun farkındaydı. 

 
Bu durum içler acısıydı. Cüneyt için hem iyiydi ama ülkenin geleceği açısından kötüydü.  



Düşünsenize halen yemekhanedeki insanlar onu parmakla gösteriyor ve alay ediyorlardı.  



Cüneyt ise içinden ‘hey dostum, ben Riemann Hipotezini kanıtladım, profesör levelinde adamım sen kimsin?’ diyordu. 



Basında bile Cüneytin ışığı 1 gün yanabildi. Ardından gerçekleşen bir iç mesele yüzünden ülke gündemi değişmişti. 

Depresyonun zirvesindeydi. 



 

Neyseki elin yabancıları onu unutmamıştı. Okula birçok bursluluk daveti gelmiş, hatta yazılım devi Microsoft bile ona zeytin dalı uzatmıştı.  



Sonuçta kaliteli bir yazılımın temeli alogaritmaydı ve alogaritmanın temeli ise sağlam bir matematik bilmekti.  



Öte yandan Cüneyt bu davetleri nazikçe geri çevirmişti. Şaka bir yana onun istediği şey ülkesini güçlendirip muasır medeniyetler seviyesinin üstüne çıkarmaktı.  

 


“VNN” bütün bunları düşünürken birden telefonu çaldı, eline telefonunu aldığında arayanın Fen fakültesi Matematik bölümü başkanı Profesör Muzaffer olduğunu gördü. 

 


“Profesör Muzaffer merhaba” diyerek telefonu açtı. 



“Cüneyt, hafta sonu yapılacak oturumla alakalı sormam gereken bir şey var, İngilizce konuşabiliyor musun?” diye sordu Profesör Muzaffer. Sonuçta herkes her şeyi düşünmüştü fakat en önemli şeyi sonradan hatırlamışlardı.



Bunlardan birisi de Cüneytin dil kabiliyetiydi.  Eğer Cüneyt İngilizce konuşabiliyorsa bu güzel bir şeydi, sonuçta o kadar Daniel İstanbula gelecekti ve ortak akademik dilin İngilizce olduğu bilindik bir şeydi.  



Eğer konuşamıyorsa bir yolunu bulup saha alanında ani çeviri yapmak gerekecekti. Hatta İngilizce PPT hazırlamak bile gerekebilirdi. Bu ise her ne kadar ayıp karşılanan bir şey olmasa da Akademik camiada seslerin çıkmasına neden olacaktı. 



“Sorun değil Profesör, İngilizce konuşabilirim, fakat daha fazla konuşma pratiği yapmam gerekli, telaffuzum pek geçer not almaz bu gidişle” dedi Cüneyt.  



“Konuşulanı anladığın ve derdini anlatabildiğin sürece sorun yok gayet iyi, unutma pazar günü yapılacak açık oturuma gelirken düzgün bir takım elbise ve kravatla gel, kravat olmazsa papyon da olur bunlar temel şeyler” dedi Profesör Muzaffer.  



“Pekala Profesör, aydınlattığın için teşekkürler.” diyerek Profesör Muzaffere olan bakış açısı değişti Cüneytin.



Sonuçta o bunları düşünmemişti, tişört ve kot pantolonla teknoloji devlerinin stilini kopyalamayı planlıyordu. 

Bu stil esasında Steve Jobs ile ortaya çıkmıştı. Sürekli olarak siyah bir bluz ve siyah kot pantolon Steve Jobs’un bir stili olmuştu. Ondan sonra gelen Facebook sahibi Mark Zuckerberg gibi ünlü teknoloji devleride casual style kıyafetler ile bir çok basın toplantısı gerçekleştirmişlerdi. 



Fakat akademik camiada saygı vardı. En eski Danieller, bunlara Albert Einstain de dahil bir çok konferansa ve açık oturumlara katılmışlardı. Her konferansa olabildiğince en kaliteli kıyafetleriyle gelmişler, zamanla bu konferansın olmazsa olmaz etiklerinden biri haline gelmişti.  



En kaba ve kendisine son derece özen göstermeyen bilim adamları bile bu etiğe uymuşlar böylelikle kıyafetten ötürü yargılanmamışlardı.  



Türkiye ise sonunda bir akademik konferansa ev sahipliği yapacaktı. Üstelik burada kahraman 20 yaşında bir Türk genci olacaktı. Bu konferanstan sonra herkes onun adını bilecek, gazeteciler onun fotoğraflarını çekecek ve belkide dünyanın her yerinde boy boy fotoğrafları yayınlanacaktı. Bu nedenle Cüneyt, Profesör Muzafferin söylemlerini ciddiye alıyordu. 



“Neyse, öncelikle gidip bir güzel kıyafet satın almalıyım” dedi telefonu kapattıktan sonra. Geçen zaman zarfında birkaç takım gündelik kıyafet almıştı fakat daha önce hiç takım elbise satın almamıştı. “Madem alacağım bari güzel görünen kaliteli bir şey alayım” dedi. 



Cüneyt, İstanbulu iyi bilse de kaliteli ve lüks tüketim dendiği vakit pek bir şey bilmiyordu. Bu nedenle telefonundan aratarak birşeyler bulmayı denedi. Ancak AVM’ler dışında bakacak bir şey yoktu. Bu nedenle nasıl olsa Taksim meydanında bir yer olur mantığı ile Kadıköy rıhtımına doğru yöneldi.


  

** 



1.5 saat sonra Taksim meydanına ulaşabilen Cüneyt, İstiklal caddesinde sağı solu inceleyerek hafif tavırlarla yürüyordu. Daha önce de İstanbulu gezmişti fakat o zamanlar kısıtlı ekonomisi olduğundan alıcı ekonomisiyle değil daha çok keşfetme amacıyla gezmişti.  



Çok geçmeden lüks bir mağazada vitrinde duran takım elbise giymiş mankenleri gördü ve oraya doğru yöneldi.


Gittiği dükkanın adı B***** idi, İnternetten araştırmasının sonucunda en pahalı ürünleri sunan firma buydu.


  

Lüks mağazanın içine girdiğinde her ne kadar tipik bir genç gibi görünse de mağaza çalışanı onu güzellikle karşıladı.


  

“Bana bi takım elbise lazım, büyük bir etkinlikte giyeceğim ve etiğe epey önem verilen bir organizasyon” diye söyledi.  



Daha sonra tezgahtar ile kıyafet seçme girişimine başladılar. 



Fakat onlar orada kıyafetlerini seçerken mağazanın kapısından içeri Derya Tekin, Cüneytin sınav günü çarptığı ve ondan kaçarcasına uzaklaştığı kız, arkadaşlarıyla birlikte içeri giriyordu.  



Görünüşe bakılırsa 4 kişilik grubun hepsinin parayla alakalı bir derdi yoktu ve sanki buraya daha önce de gelmişler gibi gayet rahat tavırlar ile etrafa bakınıyorlar ve hatta kıyafetleri üzerlerine koyup deniyorlardı.  



Şunu söylemek gerekliydi ki her ne kadar süperlüks bir mağaza olmasa da en azından orta gelirli bir beyaz yakanın girip rahatça kıyafet seçebileceği bir yer değildi burası. En dandik kadın kıyafetleri 1000 liradan başlıyor, ayakkabılar gibi takımlar ise en az 3 bin liradan başlıyordu. Bugünün son model Adidas özel serisi ayakkabıları bile 800-900 TL civarında satılıyordu ve 400-500'e sezon sonunu bulmak mümkündü. 



“Hey bence bu mid-prada set doğum gününe çok iyi olur öyle değil mi Sinem?” diye sordu içlerinden bir kız. 



“Aa. Bence bu çok fazla klasik olur, gençlik partisi düzenliyoruz sonuçta daha genç bir şey denemelisin Zeynep” diye cevap verdi Sinem adındaki kız.  



Burada söylemek gerek ki zenginlik ile kızların güzelliği doğru orantılıydı. 4 kişilik arkadaş grubundaki her kız bakımlı ve zarif durmaktaydı. Diğerlerinin güzelliği Derya ile aynı seviyede olmasa da yüzde 90 yakındı.  



“Hey, şurada kıyafetleri deneyen çocuk gayet yakışıklı ne dersin ha?” içlerinden en hareketli olan minyon tipli Aslı adındaki kız birden Cüneyt’in kıyafeti giyinmiş ve ayna karşısında kendine bakışmasını göstererek söyledi.  



Aniden arkadaş grubunun üyeleri Cüneyt’i keşfettiler ve o tarafa baktılar. 

 

Bölüm Sonu 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44398 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr