Bölüm 10 : Dünyayı Sarsan Makale

avatar
1089 11

Medeniyetin Yükselişi - Bölüm 10 : Dünyayı Sarsan Makale




29 Şubat 2020, Tarih bu günü çok iyi hatırlayacaktı. En azından Matematik camiası bu günü kesinlikle hatırlayacaktı. 

Uluslararası akademik bilgi paylaşım sitesi olan arxiv.org’a gündüz Türkiye saatiyle 15:32 de Cüneyt GÖKTÜRK adına eklenmiş olan 190 sayfalık bir belge ile uluslararası matematik camiası sarsılacaktı.  



Riemann Hipotezine Farklı bir bakış açısı adında eklenen bu belge toplamda 190 sayfa olmasına rağmen kanıtlama süreci yalnızca 30 sayfaydı. Geri kalan sayfalarda ise kanıtlamada kullanılan matematiksel imleç ve operatorlerin tanımı ve diğer matematik alanlarında nasıl kullanılacağı yazıyordu.  


 

Aslında ilk başlarda kimse ciddiye almamıştı bu yazıyı. Sonuçta Riemann Hipotezi matematiğin en zor problemiydi. Fakat bazı akademisyenler bir umut gözüyle eklenen sayfaları incelediklerinde tamamen yanıldıklarını anladılar.  



 

Prof. Pierre Deligne de en azından onlardan birisiydi. Profesor Deligne, ABD’de matematiğin kalesi olarak bilinen Princeton Üniversitesinde Matematik camiasında bilinilen yaşayan efsanelerden birisidir. Kendisinin en az 5 profesyonel alanda matematik ödülü, yetiştirdiği 3 öğrencinin ise sayısız başarısı olan bir isimdi.  



Bu başarıları Belçika vatandaşı olan Pierre Deligne’yi Matematik camiasında otoriter bir söz olma noktasına getirmiştir.  



Prof. Deligne, her sabah işe başlarken yaptığı rütinlerden birisi kahveyi yudumlarken gazete okumak, bilimsel dergilerde otoriter olarak inceleme(review) yapmaktır. Ardından akademik camiada olan gelişmeleri takip etmek için ise düzenli olarak arxiv.org’a girer ve orada yayınlanan bilimsel makaleleri okurdu.  



Bugün yine her sabah olduğu gibi kahvesinden sonra bilgisayarının başına geçen Prof. Deligne, Cüneyt’in eklemiş olduğu makaleyi gördükten sonra “ Yine boyunun ölçüsünü bilmeyen birisi daha” dedi fakat profesyonel etik gereği makaleyi okumaya başladı. 

 



İlk başlarda pek bir şey hissetmese de daha fazla okudukça yüzündeki ifadeler ciddileşti, sonunda oturduğu yerde dik durmaya başladı ve yüzünde heyecan ifadeleri oluşmaya başladı.  

 



Makale epey uzundu fakat Matematiğin yaşayan hazinesine göre makalede yazan her satır bir şiir gibiydi ve onu sanki ekstazi içmiş gibi sarhoş ediyordu.  



 

“Hey Peirre, seni ne bu kadar mutlu ediyor?” İçeri gelen orta yaşı yeni bitirmiş ve artık yaşlanmaya yeni başlamış bir adamdı, bu adamın ismi ise Robert Langlands idi. Aynı Pierre Deligne gibi Abel ödülü kazanmış ve matematiğin otoriter diğer ismiydi. 



“Oh, Robert çabuk elindeki her işi bitir ve buraya gel bu sefer gerçekten büyük bir balık var” dedi Deligne.  


Söylerken yüzündeki heyecanı gizleyemiyordu. Robert Langlands ise Pierre Deligne’yi uzun süredir tanıyan biriydi.  Onu bu kadar heyecanlandıracak tek şeyin Matematikte yeni bir atılım olduğunu söyleyebilirdi. 



“Ohh, epey iddialısın ha, geliyorum” dedi ve onun yanına doğru geldi, kişisel bilgisayarın ekranında Cüneyt’in eklediği makalenin başlığını gördüğünde aynen Deligne’nin söylediği gibi “Yine biri cennetlere erişmeye çalışıyor ha” dedi. 



Fakat onun bu sözünü duyan Deligne onu uyararak “Robert, kitabı kapağına göre yargılamamalısın. Bu makaleyi yazan kişi bir dahi. Şu ana kadar herhangi bir mantık hatası bulamadım, çabuk sen de incelemelisin” dedi.  


Robert Langalands ise Deligne’nin bu hareketini görünce meraklandı ve koltuk altında taşıdığı Apple Laptobunu Deligne’nin masasının yanında bir yere kurdu. Ardından bir kutu açılmamış a4 kağıdını yanına çekti ve ilerde Deligne ile birlikte kullanmak adına yanına koydu. 



Arxiv’e girip makaleyi gördükten sonra okumaya başladı. Daha sonrası ise aynı Deligne gibi kendisi de makalenin etkisine girdi ve yeri geldi kaşlarını çattı, yeri geldi bir ekstazi içmiş gibi mutlu oldu. 


 

Daha sonraki 3 saat boyunca makaleyi bitirdiler ve kağıtları alıp makaleyi deli gibi denemeye başladılar. Saatler ilerliyor, çoktan öğle yemeği saati gelmesine rağmen yaşayan iki efsane Matematik profesoru dış dünyaya kapanmış çok çetin bir akademik tartışmaya tutulmuşlardı. Birbirlerine bir sürü sorular soruyorlar, deli gibi Cüneytin makalesini inceliyorlardı. 

 


Onların bu davranışı İleri Matematik Entstütüsüne bağlı diğer profesorlerin de dikkatini çekti ve onlar da Cüneytin makalesini incelemeye başlayıp bayağı harlı denilebilecek tartışmalara başladılar.  

 


Günün sonunda Riemann Hipotezinin kanıtlandığının söylentisi İleri Matematik Enstitüsünden uçtu ve Matematikle ilgilenen diğer Enstitüler de konuyu ciddiye alıp tartışmalara başladılar. 



 

*** 



3 gün sonra  



“İnanılmaz!! Bu yöntemle Kuantum bağlılığı asimetrisi çözülebiliyor!!”  



 

“Fevkalade, fevkalade tek kelimeyle muhteşem, bu bir sanat!” 



 

Bilim camiasında bir çok Matematikçi deli gibi hesaplar yapıyor, hesapların sonucu ise daha önce hiç olmadığı kadar mantıklı oluyordu. Bazı matematikçiler matematik disiplininden yola çıkarak fizik ve astronomi dallarında da Cüneyt’in operatorlerini kullanmaya başlamışlardı.  



Sonunda bu olay medyanın gözünden kaçmadı ve New York Times gazetesi başlığında büyük puntolarla 'Riemann Fethedildi' başlığını attı. 



Hemen ardından diğer medya organları CNN ve BBC gibi uluslararası ve doğruluğu kanıtlanmış yayın organları başlık attılar.  

 


Bir anda dünyada bir Matematik festivali başladı. Birçok Abel ödüllü Matematikçi medyanın röportajını kabul etti ve “açık ve net bir şekilde daha henüz sempozyumu yapılmadı fakat şimdiye kadar bulduklarımız doğruluğunu kanıtlar yönde” dedi. 

 


Bazı matematikçiler sempozyum olmasa bile matematiksel operatorler bir çok alanda hesaplamaları güçlendirdiğini, bunun sessiz bir devrim olduğunu ileri sürdüler.  

 


Hatta Pierre Deligne ve Robert Langlands gibi ünlü Matematikçiler büyük ihtimalle doğru dediler.  

 


Bir anda batı dünyası festival havasında bilim tartışırken, Türkiyenin gündeminde ise bunlardan hiçbiri yok idi. Üstelik makaleyi yayımlayanların Türk olmasına rağmen herhangi bir basın örgütü haber geçmemişti.  

Cüneyt Türk basınının halini görünce toplumun ne kadar bilime uzak olduğunu tekrardan gördü. 



Neyse ki Türk bilim adamları sessiz kalmadılar ve isyan ederek böyle bir gelişmenin neden haber olmadığını söyleyen bir bildiri yayınladılar. 



130 Profesör düzeyinde yayınlanan bildiri Türkiye gündemine bomba gibi düştü ve herkesin gözü bir anda yayımlanan makaleye döndü.  



Cüneyt, odasında sanki milyonlar bir anda kafasını ona çevirmiş bakıyor gibi hissetti. 


 

Ardından haber bombardımanı çıktı. Çok geçmeden Cüneyt GÖKTÜRK’ün Marmara Üniversitesi Makine Mühendisliği 2. sınıf öğrencisi olduğu bilgisi basına sızdı. Hemen ardından bütün gözler Marmara Üniversitesine yöneldi. 


 

Cüneyt ise Marmara Üniversitesi Rektörü Murat Sağlam ile telefon görüşmesi yapıyordu.  




“Peki sayın Murat bey, öğleden sonra Fen-Edebiyat fakültesine geleceğim” 



“Hahaha, genç adam bu yaptığın bize bilim camiasında epey yüz verdi, dilediğin bir şey varsa bana söyle, her ne kadar kanunların dışına çıkamasamda sana her türlü yardımcı olurum”  



“Teşekkürler Murat bey, istediğim tek bir şey var eğer bölümümün bütün sınavlarını verebilirsem erkenden mezun olabilir miyim? Matematik alanında daha fazla çalışmak istiyorum” dedi Cüneyt. 



“Normalde erkenden üniversite bitirebilirsin, staj şartını bir şekilde hallederim, yeter ki sen çalışmalarına üniversitede devam et. Sana özgü çalışma odası ve akademik kadro bile açarım” dedi Murat Sağlam. Böyle bir beyinin üniversiteden erkenden ayrılmasını açıkçası istemiyordu. Bu nedenle kesenin ağzını açmayı düşündü. 



“Teşekkürler Murat bey, fakat muhtemelen akademide ilerlemeyeceğim, iş kurma fikrim var ve ilerde Marmara Üniversitesiyle birlikte çalışacağım projeler olacak, mümkünse bir an önce hayata atılmayı planlıyorum” dedi Cüneyt. 



“Neyse, daha gençsin. Sana kapımız her zaman açık olacaktır. Bunu aklından asla çıkarma.” dedi Murat Sağlam. 

Murat Sağlam da bir profesordü. Kendisi tıp profesörü olsa da matematiği ve fiziği bilimin temelleri olduğunu çok iyi biliyordu.  



Türkiyede üniversitelerde genellikle Tıp Fakültelerinden mezunları rektör olarak atarlardı. Doğa bilimlerinde eğer uluslararası bir saygınlığa sahip değilsen rektör olarak ataman yapılmazdı. Tarih profesorlerini atarlardı ama öteki türlü doğa bilimleri her zaman geri planda olurdu. 



Bunun nedeni ise doğa bilimlerinin deneyselliği ve giderlerinin çok ama çok fazla olmasıydı. 10 birimlik bir deney ile 1000 birimlik sosyal bilimler çıktısı alabilirken neden doğa bilimleri ile uğraşmalıydın? 



Doğa bilimlerinde 1000 birimlik bir girdi ile ancak 10 birim çıktı alabiliyordun. 


Bu Türkiyenin endüstriyel sorunuydu. 


Ama öte yandan da bu bir fırsat idi!! 



Bölüm Sonu 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44403 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr