Bölüm 60: Ördeğin Dansı

avatar
2010 0

Mavi Elma - Bölüm 60: Ördeğin Dansı


Akşam vakti, üç genç çocuk giydikleri güzel kıyafetleriyle devasa kalabalığın içine karıştı. Bu gün Dokuz Şehrin Masalı'nın altı farklı giriş noktası da ağzına kadar doluydu. On binlerce insan bu alana akın ediyor ve müzayedenin yapılacağı salona doğru ilerliyordu.

Adem ve arkadaşları ancak bir yemek süresi bekledikten sonra içeri girebilmişlerdi.

Salon o kadar genişti ki, on bin insan yerlerine otursada boş koltuklar hala belli oluyordu! Salonun duvarları ilginç bir şekilde koyu turuncu rengindeydi. Ancak sahnenin etrafı bu duruma tezatlık oluşturarak açık turuncu rengindeydi. Sahnenin hemen üstünde bulunan ışık taşları o kadar güzel dekore edilmişti ki, sahnenin ışıl ışıl parıldamasını sağlıyordu.

Salonun diğer kısımlarında da ışık taşları mevcuttu, ancak miktarı fazla değildi. Bu sebeple misafirlerin suratı pek belli değildi ama ellerinde tuttukları numaralar belli oluyordu.

“Şu devasa salona bakın be!”

“Neler satılacak kim bilir?”

Üçlü kendi arasında konuşmaya devam ediyordu. Ekibe yeni katılan Cihan genelde sessiz kalma taraftarıydı. Ona göre bu salon büyüleyiciydi ve Adem'le tanışmadan önceki hayatında böyle bir yeri görmesi mümkün değildi. Adem’in kendisini bu yerlere getirmesi yüreğinin ısınmasına neden olmuştu.

Zaman hızlıca geçmiş ve boşta kalan koltuklar dahi doldurulmuştu. Birbirinden etkileyici insanlar salona gelmiş ve rahat koltuklara yerleşmişti. Hepsinin suratında belirgin bir kibir vardı. Adem birbirleri ile konuşsalar da, konuştukları kişilerin sadece kendi seviyelerindeki insanlar olduğunu farketmişti.

Che’nin yanına yaşlı bir adam oturdu. Che hemen bu adamı tanımış ve Adem’e doğru yaklaşarak “Bu kişi şehrin şifa deposunu yönlendiren Mahmut Tuncer! Ailemiz her ne kadar şifacılıkta ünlü olsa da hala daha Tuncer Ailesine çalışıyoruz. Bugün buraya getirilen ilaçların hepsi bu adamın deposundan çıkıyor, ondan ötürü ona karşı saygılı olmalıyız.”

Mahmut Tuncer’in suratı son derece sert görünüyordu. Köşeli bir surata vardı ve ince dudakları bu suratın büyük bir kısmını kaplıyordu. Onu takip eden uzun burnu da yüzünün geri kalan kısmını kaplıyordu. Göz kapakları son derece şiş olduğundan gözleri kısıktı. Suratında kırışıklar görülüyordu ki bu yüzden Adem bu adamın en azından yetmişli yaşlarında olduğunu düşündü.

“Mahmut Bey merhaba!”

Che hemen en güzel gülümsemesini suratına takındı. Mahmut Tuncer suratını yavaşça kendisine seslenen çocuğa çevirdi. Kısacık bir süre küçük gözleri kısıldı ve bu da gözlerinin neredeyse kapanmasına neden olmuştu. Hemen sonrasında gözlerini tekrar açtı ve “Ah! Yun ailesinden Yun Lao’nun büyük oğlu… İsmin neydi küçük adam?” diye sordu.

“Bana Che diye seslenebilirsiniz!”

“Pekala küçük Che, demek sende bu açık arttırmaya katıldın. Evdekilerin durumu nasıl, iyiler mi?”

“İyiler efendim sizin sormanızla daha da iyi oldular.”

Adem bu önü arkası kesilmeyen muhabbetten ötürü kafasını başka yöne çevirdi ve insanları izlemeye başladı. Hala daha konuşmaya devam eden Che şuan konuyu müzayedede satılacak olan ilaçlara çevirmişti.

“Aslında depomdan çok fazla ilaç satışa sunulacak ama bu gün özellikle benim ürettiğim bir ilacın satımı için buradayım. Bu ilaç oluştuğunda o kadar mutlu oldumki, yaklaşık olarak beş saat halay çektim!”

“Bu ilacın ismi nedir acaba efendim?”

“Haha! Yıldırım Üretim Hapı deniyor! Bu hapı alan kişinin ilahi cezayı üstüne çekmesi garantidir! Bir düşmanınıza verin ve kendi kendine ölmesini bekleyin!”

Adem bunu duyduğu anda gözlerinin açılmasına engel olamadı. Hemen kafasını Mahmut Tuncer’e çevirdi. “Merhaba Mahmut Bey, benim adım Adem.”

Mahmut Tuncer selamını aldı ve sordu: “Hangi ailedensin Adem?”

“Efendim ben bu şehirde yabancıyım, ondan ötürü de şuan Yun Ailesiyle birlikte yaşıyorum. Sizin şöhretinizi daha yeni duydum ve hapınızı duyunca, kabalığımı bağışlayın, kendimi konuşmaya dahil etmekten alıkoyamadım. Gerçekten de hapınız yiyen kişinin üstüne yıldırımlar düşmesini mi sağlıyor?”

Mahmut Tuncer derin bir nefes aldı “Malesef ki, ilacım sadece bir teoriye dayanıyor. Gökyüzünde bulunan ejderhaların son derece sinirli varlıklar olduğunu bilirsin, bu ilaçla onları kızdırarak ilacı kullanan kişiye saldırmaları sağlamaya çalıştım. Bu ilacı ölmek istemediğim için deneyemedimde. Sadece bilgilerimden faydalandım ve hapı oluşturduğum anda mühürleyerek satmayı düşündüm. Yoksa almakla mı ilgileniyorsun?”

Adem kafasını salladı. Son derece işine yarayan bir hap olacağı açık bir gerçekti ve satın alması gerekecekti. “Doğru anladınız efendim, kesinlikle satın almakla ilgileniyorum.”

“Haha! O zaman size bol şans!”

Bu sözlerden sonra Mahmut Tuncer daha fazla bu üçlü ile ilgilenmedi, kafasını yanındaki bir başka önemli adama doğru çevirdi ve konuşmaya başladı. Che ve Cihan’da Adem’e doğru bakmaya koyuldu. “Kafayı mı sıyırdın! Bu hapı aldığında rakibine nasıl bu hapı yutturacaksın ki!”

Adem kalabalık bir yer olduğundan sadece sessiz kalmakla yetindi. Tam da bu sırada sahneye çıkan aşırı güzel bir kadın herkese doğru içten bir gülümseme gönderdi. O kadar etkileyici bir gülümsemeydi ki Adem’in salyaları ağzından damlayacak gibiydi.

“Değerli misafirlerimiz hoş geldiniz!”

“Bu yıl yüz dokuzuncusu düzenlenen Dokuz Şehrin Masalı açık arttırması resmen İbrik Şehrinde başlamıştır! Yüzlerce özel ürünümüz sizin huzurunuza sunulacaktır! O kadar değerliler ki, eminim gördüğünüz gibi bu ürünleri almak isteyeceksiniz! O halde sizi daha fazla tutmadan hemen ilk ürünümüze geçiyorum!”

Hemen bir kutu geldi ve içi açıldı. İçinden bir kolye çıktı ve seyircilerin görebileceği şekilde sergilendi. “Bu görmüş olduğunuz kolye Cennet Ateşi Tarikatı’nın Mühür Ustası Vahdettin tarafından yapılmış olup, üzerine son derece üst düzey bir savunma mührü eklenmiştir!”

“Vahdettin Usta bu elimdeki nesnenin çöp olduğunu söyleyerek bizlere son derece ucuza sattı ve bizlerde sizin için bu kolyeyi satışa sunmuş bulunmaktayız!”

Kalabalığın içindeki insanlar bir anda hararetle tartışmaya başladı. Açıkçası insanlar bir miktar alınmıştı. Ancak Mühür Ustalarının azlığı ve hepsinin sahip olduğu muazzam güçlerden ötürü insanlar çok fazla ses çıkaramadılar.

“Bu savunma mühürlü kolyeyi sizler için 100 ruh taşından satışa açıyorum . En düşük arttırma değerinin on ruh taşı olduğunu unutmayın!”

“110”

“120”

“130”

Hemen peş peşe üç farklı teklif verilmişti. Açıkçası mühür ustasının savunma mühürlü kolyesinin değeri buradan bile belli oluyordu. Kadın kolyeyi takarak daha fazla insanın dikkatini çekmeye çalıştı.

Hemen ardından bir başka görevli elinde yay ve ok ile birlikte içeriye girdi. Kadın kolyeyi aktif edince sarı renkli şeffaf bir duvar kadını kapladı ve bu sırada adam da oku yayından çıkardı.

Fiuu!

Ok hızla uçmuş olmasına rağmen kadının zırhını delemedi ve hemen başka bir alana doğru sekti!

Nasıl olurduda bunu gören insanların bu hazineye olan ilgisi arttırmazdı ki?

“200!”

“210!”

“250!”

Teklif edilen miktarlar muazzam bir şekilde yükseliyordu. Hatta bu durum karşısında görevliler bile zorlanmaya başlamışlardı. Yükselen parayı takip edemiyorlardı!

“1000!”

“1200!”

İnsanlar bu kolye in değerini, çılgıncasına, 1.200 ruh taşına kadar arttırdılar. Adem bu teklif yarışına katılmadı çünkü bu kolye ilgisini çekmemişti. “Bir Mühür Ustası olduğumda bende bu tarz eşyalar yapacağım…” diye düşünüyordu.

“AAAHHH! Yeter be! 5.000!”

Bunu söyleyen küçük bir çocuktu, uzun saçları beline kadar geliyordu. Eğer kız kıyafetleri giyseydi, kız olduğundan şüphe etmeyeceğiniz kadar güzeldi. “Bu kolyeyi istiyorum! Var mı arttıran?! Erkekseniz arttırın lan!”

Her ne kadar küçük olsa da son derece kuvvetli toplara sahip olan bu çocuğun vermiş olduğu tekliften sonra ortam yumuşamıştı. Açıkçası kimse bu teklifi arttırmak istemiyordu.

“Salak… 5.000 ruh taşını sarı alanlı savunma kolyesine verdi!”

“Bu sarı alanın en düşük seviyeli alan olduğunu bile bilmiyor sanırım!”

Bunun üstüne bir kahkaha tufanı salonun ortalarından yükseldi, ön taraflarda bulunan bu küçük çocuk suratını ekşitse de tek bir şey söylemedi.

“5.000 ruh taşı teklif eden 3.574 numaralı misafirimize savunma gücüne sahip bu kolyeyi satmış bulunuyoruz!”

Bununla birlikte hemen bir başka ürün gelmişti. Ancak bu ürün ilk üründen çok daha büyüktü, Adem bu gelen ürünün bir silah olduğunu düşünmeye başlamıştı. Bezin ardında çarpı şeklinde bir görüntüsü vardı.
Hemen bez kaldırıldı ve Adem, bu ürünün ne olduğunu gördü. Bu iki parçadan oluşan bir baltaydı!

“Şimdi gelen ürünümüz bir ikiz balta! Bu baltalar şehrin demirci üstadı Murat Demirgürz tarafından yapıldı! Son derece sert ve keskin olması için yapımında yüz kez su verilmiş demir kullanıldı. Sapının dayanıklı olması için ise kıtamızın kuzeyinde bulunan ve vahşi bölgelerin kralları olarak da bilinen Sandal Ağacı kullanıldı!”

“Sapı son derece sert ve su bile üzerine tutunamaz! Rakiplerinizin kanı ile ıslandığında bile o pislik kanı silahınızın sapından temizlemek zorunda değilsiniz!”

“Haha!”

Bu sözlerden sonra büyük bir kahkaha tufanı oluştu, açıkçası kadın insanları nasıl manipüle edeceğini çok iyi biliyordu. Şimdi herkesin gözü bu silaha kaymıştı, hatta Adem’in bile gözleri bu silahın üstündeydi.

“Murat Demirgürz bu silahı oluşturup bize getirdiğinde isminin birbirine bağlanarak uçan ördeklerden esinlendiğini söyledi. Bu ikiz baltaların ismi “Ördeğin Dansı!”

***

Sizlerin Mavi Elma için desteklerini bekliyorum. Normal düzende 33 saate bir yeni bölüm açılsa da her on yeni beğenme ile birlikte bir bölümü açmayı düşünüyorum. Ayrıca seri tanıtımına okuduğunuz yere kadar ki incelemenizi yaparsanız çok sevinirim. İyi günler dilerim. ^^ 

Ve bu bölüm, bu üstteki nottan sonra gelen 10. beğeninin sebebiyle atıldı.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44344 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr