4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 5

avatar
294 0

Mathias - 4. Cilt: Kıyamet Fırtınası, Bölüm 5


4. Cilt: Kıyamet Fırtınası
Bölüm 5

"Beni anlıyor musun?" diye sordu Salazar. "Sahip olduğum bu güce karşı, içimde en ufak bir heves veya sevgi beslemiyorum. Fakat amacıma giden yolda, onu kullanmam gerektiğinde, bundan çekinmeyeceğim."

Dorn, ona bakarken biraz daha doğruldu. Anlık hissettiği baskı artışı kaybolmuştu. Fakat hala tam olarak dik duramayacağı kadar baskı hissediyordu.

"Evlat, çok gençsin. Senin söylediklerine bakınca, diğer Kıyamet Varisleri gibi olmadığını anlıyorum. Sen sadece diğer insanlar gibi olmak isteyen birisin. Bunun için büyüyü yok etmek gibi bir şeye kalkışmana gerek yok." Onu ikna etmeye çalıştı. Çünkü gerçekten de Salazar'ın diğerlerinden farklı olduğunu anlamıştı. Kıyamet Varisleri'nin ortak özelliği, daima içlerindeki öfke ve öldürme arzusu olmuştu. Fakat karşısındaki gençte, bu oldukça farklıydı.

Fakat "Hayır," karşılığını aldı. "Benden önce, bir insanın büyü gücünden yoksun doğuşu asla olmamıştı. Fakat her şeyin bir ilki olduğunu gördüm."

Genç adam, odanın içinde yürürken konuşmasına devam etti. "Ben kötü biri değilim, yaşlı adam. Hatta ben, tanrının bana verdiği bu yükü kabullenmiş ve mutlu olabilmeyi öğrenmiştim. Karşılaştığım tüm insanlar arasında sadece 2 kişi beni olduğum gibi kabullenmişti. Bunların benim ailemden insanlar olmamaları üzücü bir durumdu. Fakat mutluydum. Her şeyim büyü yüzünden benden alınana kadar..."

Dorn hiç ses çıkarmadan dinledi. Bu gencin hikayesini gerçekten anlamalıydı. Kıyamet Mirası'nın ilgisini çekecek kadar ne yaşamış olabilirdi ki?

"Ben büyü olmadan da yaşanılabileceğini, mutlu olunabileceğini gördüm, yaşlı adam. Bu mutluluğun büyü yüzünden nasıl bir anda kedere dönüşebileceğini de tecrübe ettim. Benim niyetim kötü değil. Sadece bunları yaşayan son insan olmak istiyorum. Ben bunca zaman büyü olmadan yaşayabildiysem, tüm insanlık da yaşayabilir."

"Neler yaşadığını görmeme izin ver." Dorn onun zihnine girmeyi denediği zaman tek bir sahne gördüğü gibi dışarı atıldı. Sadece bir saniye süren bu sürenin ardından yaşlı adamın dibinden geçen yıldırım, kule duvarında büyük bir delik açmıştı. Şehrin en dayanıklı binasının duvarı, tek saldırıyla oyulmuştu.

"Zihnimden uzak dur!" Salazar'ın yüzü ilk kez o kadar öfkeyle dolmuştu. "Neler yaşadığımı bilmene gerek yok! Buraya kimseden yardım istemek için gelmedim! Benim gelme sebebim..." Birkaç adımla tekrardan baskıdan dolayı çökmeye başlamış ihtiyarın yanına geldi. "Sizi uyarmak."

"Bizden ne istiyorsun?"

"Kaynak'ı yok edeceğim. Büyü bu dünya üzerinden silinecek. Kimseyi öldürmek istemiyorum. Ama yoluma çıkana merhamet göstermeyeceğim. Bu kader kaçınılmaz. Sadece normal hayatınıza devam edin ve kimsenin canı yanmasın. İnsanların kanı sizin çabalarınız yüzünden dökülmek zorunda değil."

İhtiyarın bir şey söylemesine fırsat kalmadan Salazar tekrar terasa doğru yöneldi. Fakat daha bir adım atmıştı ki pencereden içeri uçan bir ok, onun kulağının dibinden geçti. Aslında hedefleme mükemmeldi. Fakat Kıyamet Varisi, sanki saldırıyı görüyormuş gibi başını yana yatırmıştı.

Hızla arkasına dönüp Dorn'a baktığı sırada ona doğru uçan başka bir ok daha pencereden içeri girdi. Bu kez savuşturmaya çalışmak yerine, tek eliyle oku havada yakaladı. "İşte yapmamanız gereken şeyi yapıyorsunuz."

"Bunu yapmıyoruz. Böyle bir şey olmamalıydı." Başkahin pencereye yöneldiği sırada odanın içine beş geçit açıldı. Özel yapım yazıtlar döşenmiş silahlarını gence doğru uzatan beş kişi, odaya girdi.

Yaşlı adam onları görünce öfkeyle "Lambert! Ne yaptığını sanıyorsun!?" diye bağırdı.

Sör Lambert, onu görmezden gelerek karşısındaki Kıyamet Varisi'ne bakıyordu. "Tehlikeyi en başından engellemek varken neden uğraşıyoruz ki!? Onu burada öldürüp her şeyi sona erdirebiliriz!"

"Aptal herif! Silahını indirip çık git buradan!" Dorn, Salazar'ın söylediklerinden sonra ona saldırılmadığı sürece saldırmayacağını anlamıştı. Ama bu şövalye, karşısındakini fazla küçümsemiş ve yanına dört tane Büyücü Kralı alarak onu öldürmeye gelmişti.

"Onu gözünde fazla büyütüyorsun, ihtiyar! Bir Büyücü Tanrısı bile boğazı kesilince hayatta kalamaz." Sör Lambert ileri atılıp elindeki parlak bir auraya sahip kılıcı ona doğru savurduğu zaman, Salazar'ın tüm bedeni elektriklendi. Vücudunun üzerinde dolaşan yıldırımlar, net bir şekilde görülürken o daha ne olduğunu anlayamadan şövalyenin arkasına geçmişti.

"Burada ölmene gerek yok. Silahını indirip evine git. Hayatının tadını çıkar."

Lambert cevap vermeden kılıcını elinde çevirip arkaya doğru sapladı. Fakat yine boşluğa gelmişti. "Ne bekliyorsunuz!? Saldırın!"

Arkasındaki dört kişiye emir verdi fakat onlar bedenlerini hareket ettiremediler. Adamlarının bu halini gören şövalye, yaşlı adama döndü. Onun parlak gözleri, her şeyi açıklıyordu. "Dorn! Adamlarımı bırak!"

"İndir kılıcını, Lambert!" Yaşlı adamın zihin kontrolü, şövalyeye tesir ettiği zaman bir anlığına duraksayan adam, başını iki yana sallayarak anında toparlanmıştı.

"Benim iradem senin kontrol edebileceğin kadar zayıf değil! Eğer bana yardımcı olmayacaksan işime karışma." Yaşlı adamı dinlemeden Salazar'a saldırmaya devam etti. Kılıç kullanma konusunda oldukça ustaydı. Kılıcı elinde büyük bir beceriyle çeviriyor ve çok kritik noktalara güçlü saldırılar yapıyordu. Hareketlerinin uyumu mükemmeldi. Tavon bile onun karşısında birkaç saniyeden uzun dayanamazdı. Fakat... Saldırılarının hiçbiri ona ulaşmadı.

"Saldırmakta kararlı mısın?" diye sordu genç adam. Ondan biraz uzaklaşmıştı.

"Senden korkacağımı mı sanıyorsun!? Beni bu ihtiyarla karıştırma!"

"Lambert! Kes sesini ve saldırmayı bırak!" Büyücü Kralları bir anda şövalyeye yüklendi. Onu zorla yere yatırmaya çalıştılar. Fakat onların aksine, Sör Lambert bir Büyücü Kralı olmamakla birlikte, hepsinden daha kuvvetli bir bedene sahipti. Herkesi bir kenara ittirdikten sonra saldırmak için bir kere daha kılıcını kaldırmıştı ki... Yüz yüze geldiler...

Salazar, yıldırıma dönüşmüş beyaz irisli gözünü, onun gözlerinden ayırmadan kafasının sağ tarafını yakaladı. "Diz çök."

Lambert'ın yüzü değişti. Bedenine giren elektrikle birlikte kasları onun izni olmadan kasılmasına rağmen, zorla diz çöktürüldü. Tüm vücudu elektrikten dolayı titriyordu. Kılıcını bırakamıyordu çünkü eli de kasılmıştı.

"Seni uyardım. Hayatını heba etmemeni isterdim. Fakat bu kadar kararlıysan, cesaretini ödüllendirmek adına, sana amacım uğruna ölen ilk kişi olma şerefini bahşediyorum." Sağ elindeki yıldırımlar gittikçe artarken şövalye acı bir çığlık attı.

"Dur! Onu öldürme." İhtiyarın sözleri, Kıyamet Varisi'nin bakışlarını üzerine çekmesine sebep oldu. Lambert'ı öldürmemişti.

"Onu öldürmeyeyim mi? Katil olmaktan hoşlandığımı mı sanıyorsun? Hayır, hayır... İnsanların bana saygı duymasının veya benden korkmasının nedeni olan bu gücü kullanmaktan nefret ediyorum. Ama sana söyledim, yaşlı adam. Yoluma çıkanlara merhamet göstermeyeceğim." Elindeki yıldırımlar eskisine oranla çok daha fazla arttığı zaman tüm kulede yankılanan ses, Lambert'ın çığlığıydı. Nihayetinde, gözleri yerinden fırlamış, kızarmış cesedi, zeminde yatıyordu.

"Hayata önem veriyorsun, yaşlı adam. Bu dört Büyücü Kralı, senin için dua etmeliler, kusurlu tanrıya." O andan sonra Salazar hiç konuşmadan terasa çıktı ve düşen bir yıldırımla birlikte tüm baskı kayboldu.

İhtiyar büyücü, Büyücü Krallarını serbest bırakırken pencereye doğru geldi. Varisi mirasın içinden beklenenden çok daha erken çıkmasına rağmen fırtına hala sakinleşmemişti.

"Bu seferki durum, çok vahim." dedi, Lambert'ın cesedine bakarken. Şehirdeki birkaç Büyücü İmparatorundan biri, acınası bir şekilde öldürülmüştü. Onun bedenindeki büyü direnci, Kıyamet Mirası'nın gücüyle karşılaştırılınca, üzerine devasa kayalar yuvarlanan, ince, tahta bir duvar gibi kalmıştı. Bir anda parçalara ayrılmıştı. "Onu durdurmazsak, büyüyü yok edecek."

Bu sırada Büyücü Kralları yerdeki cesede bakıyorlardı. İhtiyar onları kontrol altına almasaydı, belki de ceset sayısı beş olacaktı.

----------

"Ben kimim?"

Bu soru herkesin yüzünün garip bir hal almasına neden olmuştu. Kesinlikle en kötü yüz ifadesi, Dorian'da idi.

"Sen... Hatırlamıyor musun?"

"Hatırladığım son şey, bir dinozorun sırtında dünyayı fethettiğim. Ama sanırım bu rüyaydı."

Mathias uzandığı yerde doğrulduktan sonra insanlara bir bir baktı. Bakışları şişman büyücünün üzerine gelince durmuştu. Birkaç saniye süren sessizliğin ardından "Çarpma!" diye bağırarak ona saldırdı. Fazla yakın mesafe olduğu için Dorian bunu atlatamamıştı.

Çarpılınca acı bir ses çıkarıp yere devrilirken tekrar "Çarpma!" diye bir ses duyuldu. Üstüne bir kere daha inleme sesi eklenmişti ki parmağını bir kere daha ileriye uzatan genç büyücüyü, Eleanor durdurdu.

"Lan adi şerefsiz! Bu mu lan senin yöntemin!? Burnumu hissetmiyorum, ayı!"

İlk saldırıdan sonra ikincisine daha hazırlıklı olan şişman büyücüye, Mathias'ın 1. Kademede olmasından gelen zayıflığı da eklenince saldırı canını çok yaksa da sadece bu kadarla kalmıştı.

"Acıyı hissetmedin lan işte! Ne tatava yapıyorsun!?" diye bağırdı o da yerden kalkarken. "Sağa sola yatıp ağlıyordun lan!"

"Sen ne yaptın, Dorian?" Lonca liderinin gözlerinden adeta ateş çıkıyordu. Olabildiğince sakin kalmaya çalışarak sorduğu bu soru, herkesi titretmeye yetmişti.

"B-Ben... S-Sadece..."

"Bana yumruk attı!" diye ispiyonladı Mathias. "Sonra da tekme attı! Yere düştüğümde de düşene bir tekme daha hesabı yine tekmeledi! Yerden yere vurdu beni! En son da sanki bok çuvalıymışım gibi bir kenara attı! Bir uyandım buradayım! Kız ona, Eleanor abla!"

"Yalancı piç! 1'e 20.000 kattın lan resmen! Söylediğin şeylerin neredeyse hepsi yalan!" Şişman büyücü telaşlanırken açıklamaya çalışıyordu. Mathias'ın böyle söylemesini beklemiyordu.

"Neyse hadi, hadi, affettim." dedi genç büyücü. "Ağrı falan da kalmamış ha. Taş gibiyim."

"Yalan mı söyledin, Mathias?" Eleanor'un delici bakışlarını üzerinde hisseden genç büyücünün lafı ağzında kaldı. Ne diyeceğini bilemezken bir parmağını kaldırarak gülümsedi ve sanki konuşmaya başlayacakmış gibi durdu.

"Buranın da havası sanki insanı bayıyor gibi ya. Hep nem yüzünden. Nem çok burada nem." dediği zaman lonca lideri, şişman büyücüyü omzundan yakalayarak yıldırım büyücüsüne doğru çekti. Çekerken de çekme taktı ve onun üzerine düşürdü. İkisinden de acılı sesler gelmişti.

"Giren yine bana girdi! Ne anladım bu işten!?" Şüphesiz ki büyük cezayı Mathias çekmişti. Tam anlamıyla büyük...

Kadın oradan uzaklaşırken, ikisi de kalkmaya çalıştıklarında, genç büyücü için çoktan şifacı gelmişti.

Hikaye İle İlgili Bilgiler #45

Kıyamet Mirasları, diğer miraslar gibi büyü enerjisi harcayan yetenekler vermek yerine, bedelsiz kullanılan büyüleri ile ön plana çıkar. Kıyamet Fırtınası Mirası, varisine pek çok büyü verir. Büyü enerjisi harcamaması nedeniyle de savaş potansiyeli en yüksek miras olarak kabul edilmiştir. Büyüler, kişinin ruhundan güç alarak kullanılır ve belirli aralıklarla istenildiği kadar kullanım gerçekleştirilebilir. Enerjiyi doldurmak için meditasyon yapmaya gerek yoktur. Sadece Nihai Büyüsü enerji harcar.

Seviyeler

Acemi Büyücü
Büyücü Çırağı
Büyücü Ustası
Büyücü Büyükustası
Büyücü Üstadı
Büyücü Kralı
Büyücü İmparatoru
Büyücü Atası
Büyücü Azizi
Büyücü Tanrısı






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44434 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr