Bölüm 259: Yeraltı Yapısı

avatar
1766 33

Lord Of Mysteries - Bölüm 259: Yeraltı Yapısı


Çevirmen: Dnightshade

Klein, Millet Carter ile bir sözleşme imzalamış ve on poundluk ön ödemeyi almıştı. Ancak hemen göreve başlamak yerine, öğleden sonra dörtte adrese gelebileceğini bildirmişti.

Millet gayet anlayışlıydı. ...

Yaşlı beyefendi gittiğinde Klein hemen yemek masasına döndü, bifteği çoktan soğumuştu.

Cidden, bu adamın öğle yemeği yemesi gerekmiyor mu? Neden böyle bir vakitte geldi ki... Soğuyan yemeğinden pek de keyif almamış olan Klein karnını doyurduktan sonra buruk bir havada masayı toplamaya başladı.

Bayan Mary, öğleden sonra saat tam ikide gelmişti. Gözleri kızarmış ve şişmiş olan kadının yüzüne bir kasvet çökmüştü. Ona eşlik eden Stelyn Sammer'ın bile ağzını bıçak açmıyordu.

Klein, özenle seçtiği fotoğrafın bulunduğu zarfı kadına verdi.

"Hanımefendi, doğrulamanız gerekiyor."

Mary iki saniye boş boş baktıktan sonra derin bir nefes aldı. Zarfı açıp fotoğrafı dikkatle inceledi.

"... Mükemmel, harika. Siz, tanıştığım en hızlı ve en sorumluluk sahibi dedektifsiniz. Sizi Quelaag Kulübü'ne dahil etmiş olmaktan onur duyuyorum... Kalan 7 poundluk ödeme burada. Bunu sonuna kadar hak ediyorsunuz." Mary kendinden emin bir şekilde banknotları çıkarıp Klein'a uzattı.

 

 

 

 

Sonra da, Klein'ın cevabını beklemeden fotoğrafın bulunduğu zarfı çantasına atıp kapıya yöneldi.

Pat. Pat. Pat. Düğmesiz botları aceleci ayak sesleri çıkarıyordu. Stelyn Sammer arkadaşına yetişmek için adımlarını daha da hızlandırmıştı.

Mary, tam kapıyı açmış dışarı çıkmak üzereyken tökezledi, ancak neyse ki Stelyn onu tam vaktinde yakalamıştı.

Böylece Mary de biraz daha sakinleşmiş, kendine gelmiş gibi görünüyordu.

Madam, portatif kamerayı almayı unuttunuz... Neyse, bir ara Bayan Sammer'a veririm, o size ulaştırır... Klein sessizce başını iki yana salladı.

Konuklarının ardından kapıyı kapattıktan sonra ikinci kata çıkıp bir süre kestirdi, yakındaki kilisenin çan sesiyle uyandığından uykusunu almıştı.

Kahvaltıdan sonra haritayı incelemiş ve Williams Sokağı'nın Batı Bölgesi ile İmparatoriçe Bölgesi sınırında, Backlund'un kalbinde bulunan bir yerleşim yeri olduğunu öğrenmişti.

Batı Bölgesi'nde ve Hillston Bölgesi'nde güzel bir ev yaklaşık 2.500 pound. Millet Carter'ın evi İmparatoriçe Bölgesi'ne yakın ve eski bir vikontun mülkü. Alan oldukça geniş olmalı. Toplam alış fiyatı en az 3.500 pound, hatta belki de 5.000 pounddur... Bu parayla gayet iyi bir mistik nesne alınabilirdi... Beyefendi beni görmeye tek başına geldi yanında yardımcısı falan yoktu, belki de Backlund'da yeni olduğundandır? Klein kruvaze ceketini giyip şapkasını ve bastonunu aldıktan sonra evden çıktı.

Gaz lambaları henüz yanmamıştı ve sokaklar akşamları şaşırtıcı derecede karanlıktı; ancak, doğu kısmının boğucu sisleri olmadan hava oldukça iyiydi.

Sokağın karşısına geçip bir araç kiralayan Klein kısa sürede Williams Sokağı'na ulaştı. Evin önünde bir görevli bekliyordu.

Kırmızı bir yelek ve açık renkli pantolon giymiş olan görevli Klein'ı gördüğünde saygılı bir şekilde eğilerek onu selamladı.

"İyi günler, Dedektif Moriarty değil mi?"

"Evet, Bay Carter ile randevum vardı." Böylece Klein görevliyi takip ederek bahçeden geçip malikaneye girdi.

Ev iki katlıydı. Birinci kat darmadağınıktı, her yerde inşaat malzemeleri vardı. İşçiler hala etrafta dolaşıyordu.

Birkaç dakika sonra Millet Carter çıkıp konuğunu karşıladı. Yüzünde mahcup bir ifade vardı.

"Evin karışıklığı için özür dilerim, ailem Backlund'a gelmeden önce her şeyin yerine oturmasını istiyorum. Bu nedenle işçilere en kısa sürede işi bitirmelerini söyledim."

Bay Carter yanında duran görevliye döndü, "Adamların başından ayrılma."

Yanında kimseyi getirmemiş olmasına şaşmamalı. Hizmetlileri bile buradaki işlerle meşgul...  Klein gülümsedi, "Pek çok doktor tanıyorum. Çoğu, yakın zamanda yenilenmiş evlerde yaşamanın uygun olmadığı görüşünde. Evin en az üç ay havalandırılması gerekiyormuş. Aksi halde yaşlılar ve çocuklar kolayca hasta olabilirmiş."

"Demek öyle?" Millet Carter'ın bu görüşe şüpheyle yaklaştığı belli oluyordu. Bu sırada ikili bodruma yönelmişti.

"Kendim deneyimlediğimi söyleyemem, ancak otoritelere inanmayı seçiyorum. Bu görüşün İmparator Roselle'in sözlerinden ortaya çıktığı söyleniyor," diyerek bir bahane uydurdu Klein.

Millet onun sözlerini kulak ardı ederek kapıyı işaret etti. "Bay Dedektif, yardımcınız yok mu?

O yapının içi tehlikeli olabilir."

Yardımcım var aslında, yalnızca siz onu göremiyorsunuz... Klein bir an düşündükten sonra ciddi bir tonda cevap verdi, "Bu ilk ziyaretim olduğundan temkinli davranmak istedim. Herhangi bir sorun olursa araştırmaya devam etmeyeceğim.

Bu alanda deneyimliyim, kendimi tehlikeli bir durumun içine sokmayacağımdan eminim. Deneyimsiz kimselerle birlikte olmam çevikliğimi ve kararlı eylemlerimi kötü etkileyebilir."

Bu cevap Millet'i şaşırtmıştı.

"Ne kadar profesyonel bir yaklaşım."

Profesyonel bir blöf demek daha doğru olur... Klein nazikçe gülümsedi.

Artık herhangi bir tereddütü kalmamış olan Millet, Dedektif Moriarty'i geniş bodruma yönlendirdi.

Burada gaz boruları yoktu, ancak duvarlara dört metal şamdan yerleştirilmişti, mumlar titrek de olsa yanmaya devam ediyordu.

Klein, yerdeki taş plakaları görünce çaktırmadan iç çekti.

Bir soyludan bekleneceği gibi... Bodrum bile 'güzel bir şekilde dekore edilmiş.' Dahası, benim evimin oturma odası kadar geniş...

O anda Millet ileriyi işaret etti, "Şurada bir gizli kapı var. Burada görevli olan işçiler keşfetti."

Klein adamın gösterdiği yöne döndü. Pek de parlak olmayan mum ışığı sayesinde köşedeki gri taş kapıyı belli belirsiz görebiliyordu. Kapı aslında duvarın bir parçası olacak şekilde inşa edilmiş ancak artık gizemi açığa çıkmıştı.

"Gerisini size bırakıyorum. Dikkatli olun." Yaşlı beyefendi Klein'a bir fener verdi.

"Burası önceden havalandırıldı mı?" Diye sordu Klein merakla.

Millet hafifçe başını iki yana salladı.

"İçerisi çok havasız değil, ancak işçilerin çok derine girmesine izin vermedim."

"Pekala." Klein siyah eldivenlerini takıp Millet'in bakışları altında, sakin adımlarla taş kapıya yaklaştı. Bastonuyla ittiği kapı gıcırdayarak açıldı.

Gıcırtı seslerinin arasında, taş döşeli koyu renkli bir yol göründü.

Yolun iki tarafında ve en sonunda ahşap kapılar vardı. Kapılar çoktan çürümeye başlamıştı, ancak zar zor da olsa kullanılabilecek durumdalardı.

Çok da eski değil... Ancak kapının gösterişli tarzı ve taş plakaların derinliği uyuşmuyor... Vikont'un ailesi değişiklik yapmış olabilir mi? Klein sessizce Ruh Görüsünü aktif hale getirip bastonunu sıkıca kavradıktan sonra temkinli adımlarla içeri girdi.

Elindeki fener karanlığı az da olsa aydınlatıyordu, kapısı açık olan odaların içi az çok seçilir durumdaydı. Bu gizli bölümde, kapıyla aynı tarzda uzun bir bank ve bir masa da vardı.

Ruhlara dair bir iz yok...  Klein'ın ilk izlenimi buydu. Birkaç dakika içinde, yolun sonundaki siyah taş kapıya ulaşmıştı.

Eldivenli sağ elini uzatıp bastonuyla iterek kapıyı yavaşça açtı.

Taş kapı yavaşça açılırken kulak tırmalayıcı bir sürtünme sesi çıktı. O anda Klein, farklı renklerde, iç içe geçmiş auraların olduğu bir ruh ışığı gördü.

Kalbi hızla atmaya başlamıştı, kapıyı biraz daha ittirdikten sonra iki adım geri çekildi.

Açılan aralıktan, ince, siyah bir yaratığın yere düştüğünü gördü.

Bu, üçgen başlı, kırmızı çiçek desenli bir yılandı!

Bedeninin üst kısmını dikleştirmiş, dilini dışarı çıkarmış, buz gibi bakışlarla Klein'ı izliyordu.

Saniyeler sonra tavandan daha fazla yılan düşmeye başladı, giriş kısa süre içinde yılan yığınıyla dolmuştu.

Klein, yılan yığınının arkasında büyük bir salon görüyordu. Salonun ortasında, çeşitli renklerdeki pek çok yılan bir araya gelmiş, on metre genişliğinde dev bir yılan yuvası oluşturmuştu. Sümüksü, mide bulandırıcı his Klein'ın tüylerini diken diken etti.

Korku içinde iki adım daha geri çekilirken ürperme dürtüsüne karşı koymaya çalışıyordu. Hatta arkasını dönüp oracıkta kusabilirdi, ancak kendisini tutmak için elinden geleni yapıyordu.

Bir Beyonder olsa da, yılanlardan hala korkuyordu. Yılanlar, onun en korktuğu hayvanlardı.

Bu korku, geçmişindeki bir travmadan kaynaklanıyordu. Çocukluğunda, uyku vakti geçmiş olmasına rağmen gizlice odasından çıkıp salona gizlenerek ebeveynlerinin izlediği filmleri izlemeyi severdi.

Ne yazık ki bir gün, bir yılan felaketi filmine denk gelmişti. Filmin bir sahnesi bina yıkımıyla ilgiliydi. Ve söz konusu bina yıkıldığında dev bir yılan yuvası ortaya çıkmış, bu korkunç sahne Klein'ın hafizasına bir daha silinmemek üzere kazınmıştı.

Acaba Uyku Tılsımı bu kadar yılana etki eder mi? Klein güçlükle yutkunurken boşluğa doğru fısıldadı, "Herhangi bir çözümün var mı?"

Gotik elbiseli koruması anında yanında belirmişti, ancak ağzını bıçak açmıyordu. Hiçbir şey söylemiyordu.

Klein ona, o ise Klein'a bakıyordu.

Yılanlardan biri tıslamaya başladığında Klein öksürüp sorusunu tekrarladı, "Herhangi bir çözümün var mı?"

Koruma hala cevap vermiyordu. O havada süzülmeye devam ederken, aniden geçitte buz gibi bir rüzgar esti.

Vooş!

... Bodrumun ısısı aniden düşmüştü.

Vooş!

Salonun ortasındaki yılanlar, hayatta kalabilmek için daha sıcak, uygun bir delik aramak için etrafa kaçışmaya başlamıştı.

 

 

 

 

Birkaç dakika içinde, salonun zemininde ve dışındaki yolda ince bir buz tabakası oluştu, geride bir tane bile yılan kalmamıştı.

Vooş!

Dudakları titreyen Klein korumasına baktı, "B-bu gayet yeterli."

Soğuk rüzgarlar yavaşlamıştı, ancak ortam hala son derece soğuktu. O sırada sarışın koruma da yeniden gözden kaybolmuştu.

... Klein fenerini kaldırıp dikkatli bir şekilde taş kapıdan geçerek geniş salona girdi.

Buranın tarzı da dışarıdaki geçide oldukça benziyordu. İçeride sekiz sütun vardı.

Yüksek kubbede metal direkler asılıydı, altta ise farklı yaratıklar şeklinde dizayn edilmiş şamdanlar duruyordu.

Baş aşağı duran bir şamdan... Klein, tarih okumuş biri olarak, buranın eşsiz tarzı konusunda hemen bir tahminde bulunabilmişti.

Dördüncü Dönem'den kalma bir yapı?






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44348 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr