Bölüm 227: Mucit Leppard

avatar
1910 29

Lord Of Mysteries - Bölüm 227: Mucit Leppard


Çevirmen: Dnightshade

 

Sisli bir Backlund sabahına uyanmış olan Klein, yemek masasına oturmuş, elindeki buğday ekmeğini süte bandırıyordu.

Vücudu uzun zaman önce değişmiş olsa da, lezzet arayışı ve takıntısı ruhuna kazınmıştı. Loen Krallığı'nın monoton kahvaltı tarzına hala uyum sağlayamamıştı. Denemek için elinden geleni yapıyordu. Tost, ekmek, domuz pastırması, sosisler ve yağ ile sınırlı kalmamaya çalışıyordu. Sınırlarını genişletmek ve yeme biçimini geliştirmek için çok uğraşıyordu. Mesela, domuz etli hamur işleri, Feynapotter erişteleri ve kavrulmuş mısır unlu hamur işleri gibi yeni tarifler edinmişti.

"Feysac İmparatorluğu'ndan gelen havyar da fena değil, ama çok pahalı. Yalnızca resmi yemekler için kullanılabilir..." Klein sütle yumuşattığı buğday ekmeğini ağzına attı. Sütün lezzeti ve buğdayın kokusu, ağzında müthiş bir lezzetle dağılıyordu. Ekmeğin ağızda bıraktığı tat daha da tatlıydı.

Kahvaltısı bittikten sonra çatal bıçağını bıraktı, ancak masayı toplamak için acele etmiyordu. Gazetesini alıp sakince okumaya başladı.

Birazdan kehanet yapacağım. Eğer müşteri gelmeyecekse, St. George Bölgesi'nin Sird Sokağı'na gidip bay Leppard'ı ziyaret edeceğim, bakalım yaptığı yeni ulaşım aracı yatırım yapmaya değer bir şey miymiş... Backlund gerçekten de koca bir şehir. Her bölge neredeyse Tingen kadar. Özellikle de Doğu Bölgesi inanılmaz. Tingen'in en az iki katı... En kolay ve ekonomik ulaşım yöntemi yürümek, sonra da buharlı metro geliyor. Yalnızca, vakit kaybı çok fazla... Klein düşüncelerinin doğal bir şekilde akmasına izin verdi.

Backlund'un toplu at araçları sistemi Tingen'dekine çok benziyordu. Fiyatlar aşağı yukarı aynıydı, ancak tek sorun, çoğu hattın tek bir bölgeyle sınırlı olmasıydı. Cherwood'dan St. George'a ulaşmak için birkaç aktarma yapılması ve daha fazla para harcanması gerekiyordu.

Bu durumda, yeni bir ulaşım yöntemine acil ihtiyaç vardı.

Tak! Tak! Tak!

 

 

 

 

Kapı sesi Klein'ı düşüncelerinden koparmıştı. Sanki çekiçle vurulmuş gibi, büyük bir gürültü çıkmıştı.

Bu da kim acaba... Zili çalmayı bilmiyor mu? Klein söylenerek masadan kalkıp yakalarını düzelttikten sonra kapıyı açtı.

Karşısındaki yüze aşinaydı. Gelen, buharlı lokomotifte Ian'ı kovalayan dağlı adamdı. Ten rengi koyuydu, göz çukurları çok derindi ve fit, kuvvetli bir hali vardı.

Klein'ın medyumluk ritüelinden aldığı cevaplara göre adı Meursault'tu, kendisi Zmanger çetesinin yalnızca patrondan emir alan 'celladıydı'.

"Merhaba, kime bakmıştınız? Bana emanet etmek istediğiniz bir görev mi var?" Klein kasıtlı olarak şaşkınmış gibi davranıyordu.

Meursault, siyah bir palto ve hoş bir ipek şapka takmıştı, ancak bütün bunlara rağmen beyefendiye benzer hiçbir yanı yoktu.

Buz gibi bakışlarıyla Klein'ı inceledikten sonra Loen dilinde, keskin bir dağlı aksanıyla cevap verdi, "Dedektif Sherlock Moriarty siz misiniz?"

"Evet," dedi Klein tatlı bir tonda.

Meursault sert bir hareketle başını salladı.

"Birini bulmanızı isteyeceğim."

"Konuyu içeride konuşabiliriz." Klein tuhaf davranmak, gergin olduğunu belli etmek istemiyordu.

Meursault buz gibi bir tavırla başını iki yana salladı.

"Gerek yok."

O anda aniden bakışları keskinleşmişti.

"Aradığım kişinin adı Ian. Ian Wright. Gözleri kırmızı, on beş-on altı yaşlarında falan. Kahverengi, eski bir ceket giyer, aynı renkli bir de şapkası vardır. Onu zaten tanıdığınıza inanıyorum."

Klein hafifçe güldü.

"Neden bahsettiğinizi anlamadım."

Meursault bu cevabı önemsememiş gibiydi. "Bu çocuk benden önemli bir şey çaldı, bir hırsız o. Onu bulabilirseniz size en az 10 pound vermeye hazırım."

"Ancak bana çok az ipucu verdiniz." Klein hemen aklına gelen ilk bahaneyi öne sürdü.

"30 pound." Meursault'un bakışları daha da ciddileşmişti.

Klein ona kaçamak bir bakış attı, "Hayır, bu benim gizlilik ilkelerime aykırı."

"50 pound."

"... üzgünüm, görevi kabul edemem." Son teklif Klein'ın irkilmesine neden olmuştu, ancak hemen kendisini toparlayıp talebi reddetti.

Meursault, birkaç saniye daha onu soğuk bakışlarıyla inceledikten sonra arkasını dönüp gitti.

Ne yeni bir ücret sunmuş, ne de veda etmişti. Aniden dönüp hızlı adımlarla sokağın sonuna yönelmişti.

Bu çetenin istihbaratı çok güçlü... Ian'ın buraya geldiğinden haberleri var... Karmaşık duygular içinde olan Klein yavaşça iç çekti, bütün bunlara rağmen çok endişeli ya da korkmuş değildi.

Sonuçta şeytani bir tanrının oğluyla baş etmişliğim var, tabii o zamanlar o annesinin karnındaydı ama...  Bu acı dolu anıyı hatırladığında hemen yüzüne koca bir gülümseme yerleştirdi. Sonrasında kapıyı kapatıp bugün dışarı çıkmasının uygun olup olmadığını sorarak bir bozukluğu havaya fırlattı.

Cevap olumluydu.

...

St. George Bölgesi, Sird Sokağı.

At aracından buharlı lokomotife, sonra da yeniden at aracına aktarma yapan Klein, toplamda on bir peni harcayarak sonunda gideceği yere ulaşmıştı.

Tam araçtan inerken, yağmur çiselemeye başladığını fark etti, ancak yanında şemsiye getirmemişti.

Gazete ve dergilere göre, Backlund'da sık sık yağmur yağıyordu. Burada şapkaları bu kadar popüler olmasının sebebi, hanımların ve beylerin sürekli şemsiye taşımak istememesiydi. Klein şapkasını başına bastırıp hızlı adımlarla sokağın karşısına koştu.

Üzerindeki yağmur damlalarını silkeleyip kendisini toparladıktan sonra kapıyı çaldı.

Ancak kapının çalındığına dair herhangi bir ses duyamamıştı.

Zil bozuk mu acaba? Tam elini kaldırıp kapıya tıklayacakken uzaktan yaklaşan ayak seslerini duydu.

Yaklaşan kişinin görüntüsü anında zihninde belirmişti. Gelen uzun, ince, siyah saçlı ve mavi gözlü bir adamdı. Otuzlarındaki adamın üzerinde grimsi-mavi bir işçi üniforması vardı.

Gıcıırt! Kapı yavaşça açıldı. Mavi gözlü beyefendi alnını ovuşturarak Klein'a baktı, "Kimi arıyorsunuz acaba? Bir sorun mu var?"

Klein şapkasını çıkarıp hafifçe eğildi.

"Bay Leppard'ı görmeye geldim. Kendisinin yeni ulaşım aracıyla ilgileniyorum."

Beyefendinin mavi gözleri aniden parladı.

"Leppard benim. Buyurun lütfen."

Kenara çekilip Klein'ın geçmesine izin verdi. İçeride portmanto olmadığını gören Klein birkaç saniye şaşkınca etrafına bakındı.

Bastonunu kapının yanına dayadı, ancak ceketini çıkarmamaya karar vermişti. Leppard'ın arkasından oturma odasına yöneldi.

Beyefendinin evinin oldukça dağınık olduğunu fark etmişti. Yalnızca kahve sehpasının üzerinde bile anahtarlar, rulmanlar ve tornavidalar gibi birçok mekanik parça vardı.

"Ne kadar yatırım yapmayı planlıyorsunuz? Ah, doğru ya. Çay ya da kahve ister misiniz? Ah... Siyah çayım kalmamış sanırım..." 

Beyefendi bayağı açık sözlü galiba, insan ilişkilerinde pek başarılı gibi görünmüyor...  Klein, bu düşünce eşliğinde doğrudan konuya girmenin daha iyi olacağı kararına varmıştı. "Kararımı vermeden önce yeni ulaşım aracınızı görmek istiyorum.

Önce sistemi anlamalıyım ki ona göre yatırımıma karar verebileyim."

O sırada odanın içini incelemeye başlamış, duvarda üçgen bir Kutsal Amblem asılı olduğunu görmüştü.

Bu, Buhar ve Makinecilik Tanrısı'nın sembolüydü. Üçgenin içi buhar, dişliler ve kollar gibi sembollerle doluydu.

Klein'ın açık sözlülüğü Leppard'ı rahatsız etmemişti. "Tabii göstereyim."

Ancak Leppard tam o anda duraklayıp eliyle alnına vurdu. "Neredeyse unutuyordum, icadımı çalmamanız için size bir gizlilik anlaşması imzalatmam gerekiyor."

Bay Leppard, hafızanız da pek iyi değil... Klein gülümsedi, "Tabii, sorun değil."

Basit sözleşme imzalandıktan sonra Leppard Klein'ı aktivite odasına benzer bir odaya götürdü. Yandaki konuk odasının ve bodrumun da duvarlarını yıkmış, bu alanı iyice genişletmişti.

Zemin malzemelerle doluydu, geniş odanın tam orasında ise, insan boyunun yarısı kadar yüksekliğe sahip, araca benzer bir nesne duruyordu.

Ayrıca kapı zili hattı da buraya bağlanıyordu ve oldukça zekice inşa edilmişti. Biri dışarıdan halatı çektiğinde çelik bilye mekanizmadan fırlıyor, özel rayda yuvarlandıktan sonra ortadaki nesneyle çarpışarak zil sesi çıkarıyordu.

Ses kesinlikle çok yüksek değildi, ancak buradaki işlerine dalmış olan Leppard'ın dikkatini çekebilecek seviyedeydi.

"İcat ettiğiniz yeni ulaşım türü bu mu?" Klein odanın ortasındaki nesneyi işaret etti.

"Evet, bunu İmparator Roselle'in hayal gücüne dayanarak inşa ettim!" Leppard'ın icadına karşı ne kadar heyecanlı olduğu bakışlarından anlaşılıyordu.

"İmparator Roselle'in hayal gücüne mi?" Diye sordu Klein şaşkın bir şekilde.

Leppard hayranlıkla açıklamaya başladı, "İmparator Roselle'in geleceğin makinelerini çizdiği bir defteri var. Kendisi olağanüstü bir dahi, hayır - bir ustaymış! Çizdiği şeylerin çoğu çoktan icat edildi bile! Heh heh, bu defter Buhar ve Makinecilik Tanrısı Kilisesi'nde tutuluyor. Bu inancı takip etmeyenlerin defteri almasına izin verilmiyor tabii."

... İmparator, taş üstünde taş bırakmamışsınız... Klein'ın dudakları seğirdi.

"Daha detaylı anlatın lütfen." Diyerek konuyu değiştirdi.

Leppard metalik nesneye yaklaşıp kapıyı açtı.

"Bu, atlara ihtiyaç duymayan bir ulaşım aracı.

Sürücü ön sol koltukta oturuyor ve sürekli olarak pedallara basıyor. Dört tekere bağlanan kollar ve zincirler sayesinde, araç öne doğru hareket edebiliyor. Tekerlerde, yolculuğu yumuşatacak olan şişirilmiş kauçuklar kullandım."

Yani bu insan gücüyle çalışan bir araba? Klein bir süre düşündükten sonra cevap verdi.

"Araç çok büyük ve en az dört yolcu alıyor, yalnızca insan gücüyle çok fazla mesafe kat edemez."

"Bu da bir sonraki hedefim - ağırlığı azaltıp kaldıracı birkaç katına genişletmek! Ancak finansal olarak çok iyi bir noktada değilim. Daha fazla girişimi finanse edecek durumum kalmadı." Leppard umutla Klein'ın gözlerine baktı.

"Neden diğer yöntemleri değerlendirmiyorsun? Mesela, itici güç olarak buharı kullanmayı?" Klein, düşünüyormuş gibi yaparak, tane tane konuşuyordu.

Leppard başını iki yana salladı. "Bunu pek çok insan denedi, ancak gövde çok büyük olduğundan pek çok sokakta sürülmesi çok zor."

Klein'ın beklediği cevap da tam olarak buydu.

"O halde, neden daha basit bir şey yapmıyorsun? Mesela, yalnızca iki tekerlekli, tek kişilik, dış kabuğu olmayan bir şey olabilir."

"Bisiklet gibi mi diyorsun yani?" Diye sordu Leppard düşünceli bir şekilde.

Roselle'in defterinde bu da mı yazıyor? Klein ağır ağır başını salladı.

"Evet."

"Diğerlerinin icat ettiği bisikletler çok pratik değil... Bunu basitleştirmek... işe yarayabilir gibi görünüyor. Gerçekten farklı görünecek. Ama, bunu kim alır ki?" Diye sordu Leppard kendi kendine.

Onun düşünceli halini gören Klein tereddüt etmeden cevap verdi.

"Postacılar, biraz birikimi olan işçiler, para biriktirmek isteyen ve saygın görünmeye ihtiyacı olmayan iş adamları... Backlund'da böyle bir sürü insan var."

Leppard bir an düşündükten sonra hafifçe başını salladı.

"... Deneyebilirim, ancak yedek parçalar için param yok."

"100 pound yatırım yaparım. Az önceki önerime ek olarak, alacağım toplam miktar..." Hisselerin yüzde onu diyecekti, ancak tereddüt ediyordu. Yüzde on beş daha iyiydi. Sonuçta yüz pound çok da fazla sayılmazdı.

"Hisselerin %35'i senin olabilir! Ancak bu yalnızca tarif ettiğin bisiklet konsepti için geçerli!" Klein'ın aşırı bir teklif sunacağından korkan Leppard ona fırsat vermeden kendi teklifini sundu.

"Anlaştık!" Klein'ın yüzünde güller açıyordu. "Önce basit bir sözleşme hazırlayıp bu konuyu halledelim. Sonrasında da bir avukat bulup resmi bir sözleşme yapar, koşulları detaylı olarak ekleriz. Mesela, yatırım yapmak isteyen başka biri varsa, önce benim onayımdan geçmeleri gerekir."

 

 

 

 

"Hiç sorun değil," dedi Leppard sabırsızca. Onun tek istediği, yedek parçaları bir an önce alabilmekti.

...

Klein, bu yağmurlu ve kasvetli hava eşliğinde Cherwood Bölgesi'nin Minsk Sokağı'ndaki evine döndü.

İçeri girdiğinde ilk yaptığı, şişkin karnını rahatlatmak için banyoya koşmak olmuştu.

Şap!

Su sesi yankılanırken, Klein eğilip ellerini yıkadı.

Tam o anda, zihninde bir görüntü belirmişti.

Musluğun arkasındaki aynadan, kendi görüntüsü, loş banyo ortamı ve yan tarafındaki bir çift göz yansıyordu.

Bir çift göz!

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44244 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr