Bölüm 207: Muhafız

avatar
1798 28

Lord Of Mysteries - Bölüm 207: Muhafız


Çevirmen: Dnightshade

 

Dunn iç çekti.

 

“Kilisenin ve Gece Kuşları’nın sırlarını içeren bir şey yapmak üzere olduğumdan, seni gerçekten de yanımdan uzaklaştırmak istedim. Ancak Kenley’nin ölümü sebebiyle kafam çok dağınıktı. O anda, ancak eften püften bir bahane uydurabildim, bu nedenle sen de yaptığım şeye tanık oldun.”

 

“Ne sırrı?” Klein artık biraz rahatlamıştı.

 

Megose’yi ve karnındaki tuhaf bebeği bile neredeyse unutmuştu.

 

Dunn kelimelerini özenle seçerek cevap verdi, “Mistisizmde bir yasa olabilir. Heh, çok kitap okumadım belki ama yine de yasanın ne demek olduğunu biliyorum.

 

Bu yasanın adı, ‘Beyonder Özelliklerinin Dayanıklılık Yasası’ deniyor. 

 

Bir Beyonder’ın özellikleri asla yok edilmez ya da azalmaz. Yalnızca bir kariyerden diğerine taşınır.”

 

Klein’ın gözleri kocaman açılmıştı, düşünceli bir şekilde mırıldandı, “Kontrolü kaybeden Beyonderlardan geriye kalan Mühürlü Eserler, gizemli nesneler ya da iksir ana malzemeleri gibi…”

 

“Aynen öyle.” Dunn ciddi bir tavırla başını salladı. “Bu yalnızca kontrolü kaybeden Beyonderlar için geçerli olan bir durum değildir; normal Beyonderlar öldüğünde de benzer şeyler meydana gelir.”

 

“Demek öyle…” Klein artık Kaptan’ın orada ne yapmaya çalıştığını az çok anlamıştı.

 

O anda aklına ölen şık giyimli palyaço geldi. Palyaçonun cesedinin yanında, mavi, baş parmak büyüklüğünde bir kan küresi olduğunu anımsıyordu. Hatta Frye bunu, Beyonderlar öldüğünde daima tuhaf dönüşümler görüleceği şeklinde açıklamıştı.

 

Dunn kısa bir süre durakladıktan sonra devam etti, “Ancak farklı olan, normal şekilde ölen Beyonderların geride malzeme ya da nesne bırakmıyor oluşudur. Bu-bunlar iksire eşdeğerdir, söz konusu Beyonder’ın bulunduğu Dizi’ye karşılık gelen bir iksire, tabii ek malzemeleri eksik bir şekilde.”

 

İksirlere eşdeğer ha… İksirlere eşdeğer! Bu sözler Klein’ın aydınlanmasını, ilham almasını sağlamıştı.

 

Aniden zihnine pek çok düşünce üşüştü, ana malzeme olarak kullanılan yaratıkların soyu tükense bile Beyonder yollarının nasıl var olmaya, ilerlemeye devam edeceğini şimdi anlamıştı.

 

Mümessil malzemeler kullanmak dışında, Beyonder kalıntıları kullanmak gibi bir yöntem de vardı!

 

Yüksek Dizilerde yalnızca hazır iksirler vermelerinin sebebi de bu olmalı! Tabii bir sebebi de, iksirin kehanet ya da medyumluk ritüellerinde uzman olan kişilerce ifşa edilmemesi… Bu açıklama Klein’ın kafasındaki pek çok soru işaretine de yanıt olmuştu.

 

Dunn başını kaldırıp ona bakarak açıklamasına devam etti, “Birkaç yıl önce… Eh… Tam olarak kaç yıl olduğunu hatırlamıyorum, ancak o zamanlar Gece Kuşları Kaptanı değildim. Beklenmedik bir şekilde bu sorunu fark ettim ve henüz yeni Beyonder olmuş olan Daly ile konuştuktan sonra hemen Kutsal Katedral’e telgraf gönderdim.

 

Kutsal Katedral bunu sır olarak saklamamı söyledi ve bana iki seçenek sundu. Heh heh, bunu sana Daly’nin değil benim açıklıyor olmamın sebebi de bu. Sırrı ifşa eden sorumlu tutulur.

 

İlk seçenek, davranmaktı tıpkı pek çok Gece Kuşu Kaptanı ve diyakoz gibi, hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranmak ve Kutsal Katedral’in bu sistemi sürdürmeye devam etmesine izin vermekti.

 

İkinci seçenek ise, katedralden bana eşsiz, basit bir yöntem ve ilgili teknikler verilmesiydi. Böylece eşsiz karakterlerin ürettiği nesneleri kısıtlı bir süre içinde, geçici süreliğine kendi bedenime alabilecektim. Tabii bunu yalnızca kendi seviyemdeki ya da kendi seviyemden düşük olan Diziler için, benimle aynı yolu takip eden Beyonderlar üzerinde uygulayabiliyorum.

 

Bu benim Beyonder özelliklerimi güçlendiriyor ve daha güçlü hale geliyorum. Rüyalarla ilgili yeteneklere gelince, şu anda güçlerim Dizi 6 seviyesindeki bir Beyonder’ın güçlerinden farksız. Madam Sharon konusunda kendime bu kadar güvenmemin sebebi de buydu.”

 

“Demek ondan… Böyle bir şey kimin aklına gelirdi…” Klein yavaşça nefes verdi.

 

Çok çabalamasına rağmen duruma mantıklı bir açıklama bulamamasının sebebini şimdi anlamıştı. Çünkü ilgili tüm bilgilere hakim değildi, bu nedenle boşlukları dolduramamıştı.

 

Evet, bu, Beyonder Özelliklerinin Dayanıklılık Yasası’yla eşleşiyor… Bu özellikleri kendi bedenine alması, sürekli birikim olduğunda Kaptan’da niteliksel bir değişikliğe sebep oluyor mu acaba? Klein düşüncelere dalmıştı.

 

O sırada göz göze geldiği Dunn acı acı gülümsedi.

 

“Ben ikinci seçeneği seçtim, ancak bunun sebebi daha da güçlenmek istemem değildi. Daha güçlü olmak istesem, hızla iksiri sindirip bir sonraki aşamaya geçmem en iyi ve doğrudan yol olurdu.”

 

“Evet.” Klein içten bir şekilde başını salladı, “Aynı Dizi’nin iksir özelliklerini biriktirmek, yeteneklerini geliştirirken kontrolü kaybetme riskini de yükseltiyor değil mi?”

 

Dunn ciddi bir tavırla başını iki yana salladı, “Hayır, bunlar normal Beyonderların kalıntıları, kontrolü kaybeden Beyonderların değil. Ve, rol yapma yöntemini öğrendiğimde, bunun iksiri sindirme zorluğunu artıracağını fark ettim.”

 

“O halde neden bunu yapmaya devam ediyorsun?” Klein şaşırmıştı.

 

Dunn, piposunu çıkarmak için elini cebine soktu, ancak pipoyu ofisinde unutmuştu.

 

Başını sallayarak alaycı bir şekilde gülümsedi.

 

“Kalıntıları tüketmemin sebebinin güçlenmek istemem olmadığını söylemiştim zaten.”

 

O anda durakladı, gözleri karşısındaki gaz lambasının titrek ışığına kaymıştı.

 

“Hepsi benim ortağımdı… Birlikte pek çok şey deneyimledik. Karanlıktaki canavarlarla, deli sapkınlarla birlikte baş ettik. Bazıları hayatımı kurtardı, ben de pek çoğunun hayatını kurtardım. Sessiz gecelerde birlikte yürüdük. Kimsenin görmediği savaşlarda omuz omuza mücadele ettik. Birlikte tehlikelere göğüs gerdik. Birbirimizi kolladık.

 

Onlardan ayrılmaya gerçekten dayanamıyorum. Bir genç vardı, Hitte. İlk kez birlikte tehlikeli bir göreve gittiğimizde ağlamıştı. Adelaide’i hatırlıyorum, heh – Rozanne’in babasıydı. Bir keresinde beni şeytani bir lanetten korumak için kendisini önüme attı. 

 

Dwayne, gün doğumu gibi bir mizacı olan bir kadındı. Karşılaştığımız her şeyi sessizce kayıt altına alırdı. Kenley’nin yedi telli gitar çalmak, şarkı söylemek, hikaye anlatmak gibi pek çok şeyde usta olduğunu hatırlıyorum. Şairlik dendiğinde Leonard’dan önce aklıma o gelirdi… Hepsini çok özlüyorum.

 

Onlarla birlikte savaşmaya devam edeceğimi, Tingen Şehri’ni korumak için karanlıktaki canavarlarla, deli sapkınlarla omuz omuza mücadele edebileceğimizi umut ettim. Bu nedenle ikinci seçeneği seçtim.”

 

Dunn’ın gri gözleri dolmuş gibiydi. Güvenilir, dayanıklı personası şu anda büyük ölçüde kırılmıştı.

 

Bir süre sonra dudakları haffiçe yukarı doğru kıvrıldı, “Rüyalarımda hala benimle birlikteler. Adelaide okumayı seviyor, sık sık solaryumda kitap okuyor. Bana sürekli Rozanne’i disiplin etmemi tembihliyor, öyle ki bazen Rozanne giderek babasına benzediğimi, benden korktuğunu söylüyor.

 

Hitte yerinde duramayan bir genç, her gün ormana avlanmaya gitmek istiyor. Dwayne odasının penceresinin yanında durup bizim sohbetlerimizi dinliyor. Aralarına yeni katılan Kenley kendi yedi telli gitarını yaptı… Hepsini çok özlüyorum.”

 

“Kaptan…” Klein’ın gözleri de yaşarmıştı. İçinden küfürler ederken elleriyle gözlerini ovuşturdu. Kahretsin. Kaptan, beni ağlatacaksın…

 

Ancak sonunda, ‘rol yapma yöntemini’ kullanmasına rağmen Kaptan’ın neden bu kadar yavaş ilerlediğini anlamış oldum… 

 

“Ne yazık ki Yaşlı Neil öldüğünde kontrolü kaybetmişti. Aksi halde, bize çok neşe katardı.” Dunn başını eğip burnunun üstünü parmaklarıyla sıkıştırdı.

 

Birkaç saniye sonra yeniden başını kaldırdığında yüzünde acı bir gülümseme vardı.

 

“Bu bencilce bir karar.

 

Adelaide, Kenley ve diğerlerinin asıl dileklerinin ne olduğunu bilmiyorum, bu nedenle bencilce, onlar adına bir karar verdim.

 

Gerçekten de bencil bir insanım.”

 

“Hayır…” Klein başını iki yana salladı.

 

 

Resepsiyon alanında, Megose’un sürekli ellerine gelen saç yumaklarını izleyen Leonard giderek daha da gerilmeye başlamıştı.

 

Megose de huzursuz görünüyordu, oturduğundan beri bardaklar dolusu su içmişti. Sonunda başını kaldırıp çarpık bir ifadeyle Leonard’a baktı.

 

“Neden bilmiyorum, bir anda kötü hissetmeye başladım.”

 

Ancak Leonard henüz cevap vermeye fırsat bulamadan, Megose’un elini uzatıp kendi yüzünden bir et parçası kopardığını gördü.

 

“Yüzüm biraz kaşınıyor.” Megose utangaç bir tavırla gülümsedi. Dudaklarının kenarı yanaklarının olduğu yere kadar gerilmiş, beyaz dişleri ve parlak kırmızı diş etleri ortaya çıkmıştı.

 

S*KTİR! Leonard içinden çığlıklar atıyordu. Durumun bu kadar hızlı bir şekilde kötüye gitmesini beklememişti.

 

Dudakları titreyerek ne cevap vereceğini düşünüyordu ki aniden yüzü yemyeşil bir hal aldı.

 

Zoraki bir şekilde gülümseyerek Megose’a baktı.

 

“Lavaboya gitmem gerekiyor.”

 

“Pe… kala…” Megose’un sesi eterik bir hal almıştı.

 

Elini karnına götürdü, “Bebeğim… biraz… huzursuzlandı…”

 

Leonard ona cevap vermeden hızlı adımlarla koridora yöneldi.

 

Mola odasının kapısına geldiğinde bakışları Dunn’ın elindeki kutuya odaklanmıştı.

 

“Kaptan, korkarım vaktimiz kalmadı. Megose ve bebeğinin icabına hemen bakmamız gerekiyor. Aksi halde tüm Tingen korkunç bir facia yaşayacak. Bu, yalnızca yakınlarda oturan sakinleri tahliye ederek baş edebileceğimiz bir şey değil. Zaten bu konuyla ilgili bir telgraf gönderdiğini biliyorum.”

 

Dunn kaşlarını çattı, “İşin bu boyuta ulaştığından emin misin?”

 

“Evet. Üç dakika içinde Megose’un mutasyon süreci başlayacak ve bebeği doğacak,” dedi Leonard kendinden emin bir şekilde.

 

O anda bakışları Klein’ın elindeki kalın damara kaymıştı, “Mühürlü Eser 2-105? Ben kullanırım. Yetenekleri benim elimde daha güçlü olur.”

 

“Tabii.” Klein tereddüt etmeden damarı Leonard’a uzattı.

 

Zaten onun da planı buydu.

 

O anda Dunn yakasını düzeltip rüzgarlığını çekiştirdi. Kararlı bir tonda şöyle dedi, “Ben önden, Aziz Selena’nın külleriyle çıkacağım. On saniye sonra gelin; unutmayın, ona kadar saymadan sakın gelmeyin. Sonra, benim durumum ne olursa olsun doğrudan en güçlü saldırılarınızla Megose’u ve bebeğini bombalamanız gerekiyor.”

 

Cümlesini tamamladıktan sonra vakit kaybetmeden arkasını dönüp koridora girdi.

 

“Kaptan…” Dudakları kuruyan Klein’ın ses tonunda çaresizlik vardı.

 

“Kaptan!” Leonard’ın durumu da ondan farksızdı.

 

Dunn durup arkasına baktı. Yüzünde nazik bir ifade vardı, ses tonu da oldukça yumuşaktı, “Benim için endişelenmeyin. Yalnız değilim. Adelaide, Dwayne, Hitte ve Kenley de benimle birlikte savaşıyorlar, ne tür bir tehlikeyle karşı karşıya olduğum fark etmez.”

 

Bir an durakladıktan sonra devam etti, “Bu kadar gergin olmanıza gerek yok. Bizler Tingen Şehri’ni koruyoruz.”

 

Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı, yüzünde her zamanki gülümsemesi vardı.

 

Hemen sonrasında yeniden koridora yönelip hızlı adımlarla resepsiyon alanına doğru ilerledi.

 

“Kaptan!” Klein ve Leonard göz yaşlarını tutamıyorlardı, ancak bu kez Dunn seslerine kulak vermemiş, yürümeye devam etmişti.

 

Bizler muhafızlarız, ancak aynı zamanda da, sürekli tehlikelere ve deliliğe karşı savaşan zavallılarız.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44421 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr