Bölüm 208: Feryat

avatar
1808 27

Lord Of Mysteries - Bölüm 208: Feryat


Çevirmen: Dnightshade

 

Biip! Biip! Biip! Kaptan’ın ofisindeki telgraf makinesi aniden canlanmıştı, yeni bir telgraf gelmiş gibi ses çıkarıyordu.

 

Ancak bu, gözleri yaşlarla dolu olan Klein ve Leonard’ın hiç umurunda değildi, Dunn’ın tembihlediği gibi dakikaları saymaya devam ediyorlardı.

 

“10.

 

9.

 

8.”

 

 

Bu sırada, Dunn Smith elinde kemikten yapılmış gibi görünen kutuyla, yüzünde ciddi bir ifadeyle resepsiyon alanına ulaşmıştı.

 

Hala saçlarını çekiştirmekte olan Megose’un yüzünde öyle büyük bir yara açılmıştı ki, içinden kemikleri görünüyordu. O anda, sanki bir şey tarafından tetiklenmiş gibi ayağa kalkıp Dunn Smith’i işaret etti, “Bebeğimi öldürmek istiyorsun!

 

Bebeğimi öldürmek istiyorsun!”

 

Bum! Tiz, korkunç ses tüm binada yankılandı. Klein, başına bir çekiçle vurulmuş gibi hissediyordu. Başı o kadar ağrımış, kendisini o kadar sersem hissetmeye başlamıştı ki geriye doğru saymayı bile unutmuştu.

 

Görüşünü kırmızı bir katman kaplamıştı, burnunun ucundan bir sıvı aktığını hissediyordu.

 

İçgüdüsel bir şekilde yanına döndüğünde Leonard Mitchell’ı gördü. Burnunun ucundan dudaklarına taze kan damlıyordu. Yüzü inanılmaz derecede solmuştu, bedeni ise her an yere yığılabilirmiş gibi sallanıyordu.

 

Muhtemelen ben de aynı durumdayım… Klein kendisini toparlayıp yeniden sessizce saymaya çalıştı.

 

“5.

 

4.”

 

 

O korkunç keskinlikteki ses elbette Dunn Smith’i de etki altına almıştı, gözlerindeki kırmızı damarların her biri kristal berraklığında olacak şekilde belirginleşmişti.

 

Yüzündeki damarlar da şişmiş, dışa doğru bombe yapmıştı; zehirli yılanları andırıyorlardı. Kulaklarından da kırmızı bir sıvı akıyordu.

 

Sersemlemişti, ancak sağ eli duraklamış olsa da güçlü iradesi sayesinde kutunun kapağını açıp Aziz Selena’nın küllerini serbest bırakabilmişti.

 

Kutunun içinde derin bir karanlık vardı. Karanlığın ortasında ise, ince, parlak kumlar… Sahne büyüleyici derecede güzeldi, sanki yıldızlı bir gece bir kutunun içine hapsedilmişti.

 

Ortam aniden karardı ve kutunun içindeki karanlık tüm resepsiyon alanını yuttu. Havada, sayısız siyah, soğuk ve pürüzsüz iplik uçuşuyordu.

 

İplikler Megose’a doğru dolaşıp onu neredeyse anında sardı.

 

Bu oluşum örümcek ağını da andırsa da, daha çok bilinmeyen bir varlığın dokunaçları gibiydi!

 

Megose sağ gözünü çoktan koparmıştı. Gözbebeği, ince bir et parçasına bağlı bir şekilde göz oyuklarının altına doğru sallanıyordu. Dunn Smith’e bakarken nefretle kükredi, “Ölmelisin!”

 

Bang! Biçimsiz bir güç Dunn’ı havaya savurup karşıdaki duvara yapıştırdı. Duvarda çatlaklar oluşmuş, tuğlalar düşmeye başlamıştı.

 

Dunn, bir ağız dolusu kan tükürse de Aziz Selena’nın küllerinin bulunduğu kutuyu hala elinde sıkıca tutuyordu. Onun yere düşmesine asla izin vermeyecekti.

 

Siyah, soğuk, pürüzsüz iplikler Megose’u zapt etmeyi başarmıştı. Aniden yükselen alevlere ve teninden yayılan kükürt kokulu sıvıya rağmen iplikler gayet sağlamdı.

 

“3.

 

2.

 

1!”

 

Klein ve Leonard aynı anda harekete geçip resepsiyon alanına daldı. Birinin elinde sıcak, ince bir altın parçası, diğerinin elinde ise Kan Hırsızı vardı.

 

Artık insana hiç de benzemeyen Megose çırpınmaya devam ediyordu. İki omzundan dışarı doğru, kan damarları ve yeşil damarların karışımından oluşan, bir çocuğun başı gibi yuvarlak olan et parçaları fışkırıyordu.

 

O anda, iki parçanın üstünde hızla yayılan çatlaklar meydana geldi, oluşan şekiller insan gözünü andırıyordu.

 

Megose aniden tehlikenin yaklaştığını fark edip ağzını açtı. Dudaklarının kenarı kulaklarına doğru genişlemişti.

 

Bebeğine zarar vermeye çalışan herkesi lanetleyebilecek gibi görünüyordu.

 

O anda, Leonard sol elini sıkıp bileğini hafifçe çevirdi. Solgun yüzü canlanmış, damarları ufak, zehirli solucanlar gibi şişmişti.

 

“…” Megose aniden donup kaldı.

 

Konuşma, küfürler savurma yeteneğini kaybetmiş gibi görünüyordu.

 

Bunu gören Klein hemen harekete geçip eski Hermes dilinde bir kelime mırıldandı, “Işık!”

 

Işığı istiyorum ve ışık olacak!

 

O anda, gizemli desenlerle kaplı ince altın parçanın yakıcı bir ısıya eriştiğini, minyatür bir güneşe dönüşmüş gibi kör edici bir ışık yaymaya başladığını fark etti.

 

Maneviyatının yarısından fazlasını da aşıladıktan sonra tılsımı hemen Megose’a doğru fırlattı!

 

Resepsiyon salonu anında saydam bir hal almış, karanlık ve kasvet de bununla birlikte dağılmıştı. Megose’u saran siyah iplikler ise, bir şeyden kaçınmak istiyormuşçasına geri çekilmeye başlamıştı.

 

Ancak Megose, henüz özgür kalamadan güneş ışığını gördü.

 

Mücadelenin bir noktasında, Blackthorn Güvenlik Şirketi’nin tavanında, üçüncü katın çatısına kadar ulaşan bir delik oluşmuştu. Parlak mavi gökyüzü ve güneş ışığı bu delikten içeri sızarak her yeri aydınlatıyordu.

 

İnce altın parça, Megose’un üzerinde güneşle birleşmiş ve hızla genişlemeye başlamıştı. O küçük ışık küresi bir anda çevresinde alevler yükselen bir küreye dönüşmüştü.

 

Gümbürt!

 

Bina şiddetle sarsıldı, yakınlardaki binaların camları bile parçalanmıştı.

 

Ancak ışık küresinin gücü, fazla dağılmadan çekirdeğine toplanmıştı. Bu kuvvet Megose’u hızla sardı, ışık o kadar parlaktı ki Klein, Dunn ve Leonard gözlerini bile açamıyorlardı.

 

Klein, gözlerindeki yaşları bastırmaya çalışarak kısık gözlerle ışığa baktı. Işık dağılmıştı, ancak alevler hala yükselmeye devam ediyordu. Aralarında, havada dans eden pek çok siyah kül de vardı.

 

Megose ise ortadan kaybolmuştu! Resepsiyon alanındaki kahve sehpası, su bardağı, gazeteler ve kanepeler de yok olmuştu.

 

Bitti mi? Şeytani tanrının oğlunu, amacını gerçekleştirmesine fırsat vermeden, annesiyle birlikte ortadan kaldırmayı başardık mı? Klein hala inanamıyordu.

 

Bilgisayar oyunlarından edindiği deneyimleri ona, bölüm sonu canavarının bu kadar kolay alt edilemeyeceğini söylüyordu!

 

O anda aniden tüyleri diken diken oldu. Palyaço içgüdüleri, onu korkunç bir tehlikeye karşı uyarıyordu!

 

Klein bir an bile tereddüt etmeden soluna doğru yuvarlandı.

 

Tam o anda, elinde son derece keskin, beyaz bir kemik bıçağı olan uzun bir kol uzanıp bir noktayı ikiye böldü. Anormal bir güzelliği olan canavar havada süzülüyordu. İnanılmaz derecede hızlıydı ve saldırılarından kaçınmak neredeyse imkansızdı.

 

Vooş!

 

Klein’ın gömleğinin sağ tarafı yırtılmış, derisi sıyrılmış ve etiyle kemikleri ikiye bölünmüştü! Yara o kadar derindi ki neredeyse ciğerleri görünüyordu.

 

Tehlikeyi sezip erkenden harekete geçmemiş olsa bütün bedeni ikiye bölünmüş olacaktı!

 

Ancak yine de, bu yaralanma Klein’ı yavaşlatmıştı. Acıyla kıvranırken odağını kaybetmiş, düşünceleri dağılmıştı.

 

Beyaz kemik bıçağın ucundaki figür hızla uçtu. Karnındaki şişlik olmasa, bu yaratığın Megose olduğunu belki de kimse anlamayacaktı.

 

Saçı ve elbisesi tamamen yanmıştı. Yüzünde ve bedenindeki deri hızla soyuluyordu. Burnu erimiş, geriye yalnızca iki ufak delik kalmıştı. Gözbebekleri kayıptı, boş göz çukurlarında soluk beyaz alevler dans ediyordu.

 

İki omzundan çıkmış olan iki ‘baş’ da yanmıştı. Sol kolu, tuttuğu beyaz kemik bıçağıyla birleşmişti ve şeytani ancak kutsal görünüyordu.

 

Gıcıırt!

 

Megose, Dunn’ı, Leonard’ı ve kendisini yeniden zapt etmeye çalışan siyah iplikleri umursamadan Klein’a doğru atıldı. Beyaz kemik bıçağını Klein’ın boynuna doğrultmuştu ve onu parçalamak istiyordu.

 

Ancak aniden, din dışı tınıları olan yoğun bir ses duydu.

 

“Boyun eğ!”

 

Leonard sol elini kaldırmış, avucunu Megose’a doğru çevirmişti. Bileğinin etrafında sarılı olan Mühürlü Eser 2-105, patlamaya hazırmış gibi duran kızıl bir ‘bağırsağa’ dönüşmüştü.

 

Leonard, Damar Hırsızı’nın yardımıyla Megose’un gücünü çalmayı başarmış, bu gücü onu kontrol altına almak için kendisine karşı kullanmaya çalışıyordu!

 

Ancak onunla aynı seviyede olan bir yetenek bunu başarabilirdi!

 

Bu güce karşı koyamayan Megose belini büktü, dizleri durmaksızın titriyordu. Etrafındaki siyah iplikler bir kez daha vücudunu sararken hareketsiz kalmıştı. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Klein hemen karşı tarafa doğru yuvarlandı, tabii ardında taze, kızıl bir kan çizgisi bırakmıştı.

 

Hissettiği inanılmaz acıyı bastırmaya çalışarak elini cebine atıp son Yanan Güneş Tılsımı’nı çıkardı.

 

Onu tamamen yok etmek için bu fırsatı kaçırmaması gerekiyordu!

 

Bu çatışma ‘bebek’ doğana kadar devam ederse, sonuç hayal edilemeyecek kadar korkunç olacaktı!

 

Bum!

 

Megose’un başı aniden kendi kendine patladı. Vücudundan kopan yanık et parçaları odanın her yerine saçılmıştı.

 

Ancak başsız bedeni yine de Leonard’ın ona yönelttiği güçten kurtulabilmişti!

 

Bum! Megose’un yanık bedeni adeta bir füzeye dönüşüp Leonard’a doğru uçtu. Leonard’ın ona yönelttiği kuvvet zorla kesintiye uğratıldığından, kendisi de olduğu yerde donup kalmıştı.

 

Dunn Smith ise küllerin bulunduğu kutuyu hala sıkıca tutmaya devam ediyordu. Yüzü anormal derecede solgundu. Ayrıca siyah iplikler de Megose’u zapt etmekte başarılı olamıyordu.

 

Çatırt!

 

Megose’un başsız bedeni Leonard’a çarpıp onu duvara savurdu. Etki öyle büyüktü ki duvar anında parçalanıp çöktü.

 

Leonard’ın kemikleri kırılıyor, ağzından kanlar fışkırıyordu. Kısa süre içinde, mücadele etme fırsatı bile bulamadan baygın bir şekilde yere yığıldı.

 

Megose beyaz kemik bıçağını kaldırmış, bir sonraki hedefine yönelmek üzereydi. Ancak o anda Aziz Selena’nın küllerinden yayılan siyah iplikler onu bir kez daha sarıpş, olduğu yere sabitlemeyi başardı.

 

Klein’ın ise yaralarıyla ilgilenecek vakti bile yoktu, hemen elini cebine bir tılsım çıkardı.

 

Ancak henüz o, efsunu fısıldayıp tılsımı fırlatma şansı bulamadan, karanlık ve sessiz odada bir feryat duyuldu.

 

“Ingaaa!”

 

Bu bir bebek ağlamasıydı!






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44306 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr