Bölüm 137: Gümüş Şehir

avatar
2364 19

Lord Of Mysteries - Bölüm 137: Gümüş Şehir


Çevirmen: Dnightshade

 

Gümüş Şehir, Morg.

 

Derrick, bir merdiven boşluğunda durmuş, kıpkırmızı gözlerle önüne bakıyordu. Karşısında, ebeveynlerinin bulunduğu iki tabut vardı.

 

Önündeki taş bir tabakanın üzerine sade, gümüş bir kılıç iliştirilmişti. Sürekli gök gümbürdediğinden ev sarsılıyor, kılıç da sallanıyordu.

 

Tabutların içindeki Berg çifti, henüz tamamen ölmemişti. Güçsüz bir şekilde nefes almaya çalışıyor, gözlerini açık tutmak için mücadele ediyorlardı, ancak bazılarına göre, çiftin yaşamlarının parıltısı geri dönüşü olmayan karanlıklarını bastıramazdı.

 

"Derrick, hadi!" Gencin yanında elinde değneği olan, uzun, siyah bir pelerin giymiş olan bir yaşlı vardı. Genç, buruk bir ifadeyle bakıyordu.

 

"Hayır, hayır, hayır!" Kahverengimsi-sarı saçları olan Derrick başını iki yana sallamaya başladı. Her kelimede bir adım geri çekiliyordu, sonunda kulak tırmalayıcı bir çığlık attı.

 

Pat!

 

Yaşlı adam değneğiyle ona vurdu, "Tüm şehrin de ailenle birlikte gömülmesini mi istiyorsun?"

 

"Biliyorsun, biz Tanrı'nın terk ettiği Karanlık'ın insanlarıyız. Biz, bizim bu lanetli, tüm ölülerin korkunç şeytani ruhlar olacağı yerde yaşamaktan başka bir seçeneğimiz yok. Ne yaparsak yapalım bunu değiştiremeyiz, yalnızca - onların canını bir aile üyeleri almalı!"

 

"Neden? Neden?" Derrick çaresizce başını iki yana sallamaya devam ediyordu. "Neden Gümüş Şehir insanları kendi ebeveynlerini öldürmek zorunda..."

 

Yaşlı adam gözlerini kapattı, geçmişi anımsıyor gibiydi. "Bu bizim kaderimiz, bu bizim lanetimiz, Tanrı böyle istemiş..."

 

"Kılıcını çek, Derrick. Ebeveynlerine saygını böyle göstereceksin.

 

Bundan sonra, sakinleştiğinde, Kutsal Kan Savaşçısı olmayı deneyebilirsin."

 

Tabutun içindeki Berg konuşmaya çalıştı, ancak tek yapabildiği sessiz bir şekilde inlemek olmuştu.

 

Derrick zar zor birkaç adım attı, yeniden gümüş kılıcın yanına dönmüştü. Titreyen sağ elini uzattı.

 

Metalin soğukluğunu hissettiğinde, babasının avdan dönerken getirdiği Kan Buzu'nu anımsadı. Yalnızca bir avuç büyüklüğünde olan Kan Buzu, evlerini birkaç gün boyunca serin tutmaya yetmişti.

 

Gözlerinin önüne başka kesitler geldi - babası ciddi bir tavırla ona kılıç tekniklerini öğretirken, babası dostça bir tavırla onun omuzundaki tozu silkelerken, nazik annesi kıyafetlerini katlarken, mutasyon geçirmiş bir canavarla karşılaştıklarında annesinin cesur bir şekilde onun önüne geçtiği o an ve son olarak da, ailesi titrek mum ışığı etrafında toplanmış yemek paylaşırken...

 

Kendini ne kadar tutmaya çalışsa da, boğazından hafif bir hırıltı çıktı. Yüksek sesle homurdanarak, sağ eline güç verip kılıcı çekti.

 

Pat! Pat! Pat!

 

Başını eğip öne doğru hamle yaparken kılıcı kaldırdı.

 

Ah! Tek bir acı dolu çığlığın ardından her yere kan sıçradı. Derrick'in yüzü, gözleri bile kan olmuştu.

 

Dünyayı kırmızı görüyordu. Kılıcı kaldırıp bu kez da diğer tabuta doğru savurdu.

 

Keskin metal eti deldiğinde, Derrick kılıcı bırakıp titrek bir şekilde doğruldu.

 

Tabutun içindeki insanların ne halde olduğuna bakmadı. Sendeleyerek, sanki şeytani ruhlar tarafından kovalanıyormuşçasına morgdan dışarı koştu. Yumruklarını ve dişlerini sıkıyordu. Yüzüne sıçrayan kan yavaş yavaş yere damlıyordu.

 

Her şeyi kenardan izlemiş olan yaşlı adam iç çekti.

 

Gümüş Şehir'in ana sokaklarının iki yanına sıralanmış taş sütunlar vardı. Taş sütunların üstünde fenerler, fenerlerin içinde de mumlar duruyordu.

 

Burada, gökyüzünde ne güneş, ne ay ne de yıldızlar vardı; gökyüzü daima karanlıktı ve durmaksızın şimşekler çakıyordu.

 

Gümüş Şehir sakinleri, şimşeklerin sağladığı anlık aydınlıkla bu karanlık sokaklarda yürüyorlardı. Yıldırımların durakladığı birkaç saat, onlar için efsanelerde bahsedilen gerçek gece sayılıyordu. Bu süreçlerde şehri aydınlatmak için mumlar kullanıyorlardı, ve bu aydınlık, canavarlara karşı bir uyarı olarak görev görüyordu.

 

Derrick yolda yürüyordu. Gitmek istediği bir yer yoktu ancak sonunda evinin kapısına geldiğini fark etti.

 

Anahtarlarını çıkarıp kapıyı açtı. Aşina olduğu görüntü önündeydi, ancak annesinin endişeli sesi ya da babasının koştuğu için onu azarlamasını duymamıştı. Ev boş ve soğuktu.

 

Derrick yeniden dişlerini sıktı. Hızlı adımlarla odasına geçip kristal küreyi aradı. Babası ona, uzun zaman önce yok edilmiş bir şehrin sakinlerinin bu kristal küreyi tanrılarına ibadet etmek için kullandığını söylemişti.

 

Derrick, kristal kürenin önünde diz çöktü, umutsuz bir şekilde dua etmeye başladı. Acı bir tonda şunları fısıldıyordu, "Ey Muhteşem İlah, lütfen terk ettiğin bu topraklara çevir bakışlarını.

 

Ey Muhteşem Tanrı, lütfen bizim, Karanlık Halkı'nın kaderimizin lanetinden kurtulmamıza izin ver. 

 

Memnun etmek için kanımı, hayatımı sana adamaya hazırım."

 

...

 

Bu üç cümleyi tekrar tekrar fısıldıyordu, tam umudunu kesmiş kalkacağı sırada, saf kristal küreden koyu kırmızı bir parıltı yayıldığını gördü.

 

Bu parıltı akan bir su gibiydi, Derrick'i anında yuttu.

 

Yeniden kendine geldiğinde, dev taş sütunlarla desteklenen muhteşem bir sarayda olduğunu fark etti. Önünde uzun, antik bir masa vardı, masanın öbür tarafında da, kalın bir sis tabakasının ardından zar zor seçilen bir insan figürü duruyordu.

 

Bunun dışında hiçbir şey yoktu etrafında. Saray boş ve eterikti. Aşağı baktığında sınırsız bir sis tabakası ve cisimsiz, koyu kırmızı ışık benekleri gördü.

 

Kalbinde bir umut parıldamaya başlamıştı. Masanın başında duran insan figürüne şaşkın bir şekilde baktı.

 

"Siz, siz tanrı mısınız?"

 

O anda aklına Gümüş Şehir'deki bir kitapta okudukları geldi ve hemen başını eğdi.

 

Kitapta şöyle diyordu: "Tanrıya doğrudan bakmamalısınız!"

 

Klein arkasına yaslanıp ellerini kavuşturdu. Rahat bir tavırla, devlerin dili olan Jotunca cevap verdi, "Ben tanrı değilim, yalnızca bu dünyanın engin tarihiyle ilgilenen Aptal'ım."

 

Ruh Görüsünü çoktan aktive etmişti. Karşısındaki gencin astral izdüşümünün yüzeyinde ve eter bedeninin derinliklerinde pek çok farklı renk olduğunu fark etti.

 

Bu da onun bir Beyonder olmadığı anlamına geliyordu.

 

Aptal... Derrick bu terimi bir süre düşündü ve uzun bir sessizliğin ardından şöyle dedi,

 

"Tanrı ya da Aptal, fark etmez, benim dualarım değişmeyecek. Gümüş Şehir insanlarının kaderlerinin lanetinden kurtulmalarını istiyorum ben. Kitaplarda anlatılan güneşin ve gökyüzünün bizim semalarımızda da görünmesini istiyorum. Bir de mümkünse, gerçekten mümkünse anne ve babamın yeniden hayata dönmesini istiyorum."

 

Hey, ben dilek kuyusu değilim... Klein ellerini masaya koyarken güldü.

 

"Sana neden yardım edeyim ki?"

 

Derrick donup kalmıştı. Bir süre düşündükten sonra şöyle cevap verdi,

 

"Size ruhumu sunarım. Sizi memnun etmek için kanımı akıtırım."

 

"Bir ölümlünün ruhuyla da kanıyla da ilgilenmiyorum." Klein gülümseyerek başını iki yana salladı. Gencin duygu renklerinin, yavaş yavaş çaresizlik rengine döndüğünü fark etti.

 

Onun cevap vermesini beklemeden kayıtsız bir tavırla devam etti, "Ancak sana bir şans verebilirim."

 

"Ben adil takasları severim. Elde edebildiğin şeyleri benimle, ya da senin gibi insanlarla, istediğin şeyler karşılığında takas edebilirsin. Ancak unutma, takas konusu olan şeylerin değeri eşit olmalı..."

 

"Bu seni güçlü biri haline getirebilir. Belki bir gün, kendi gücünle Gümüş Şehir'i lanetinden kurtarabilir, gökyüzünde güneşin yeniden doğmasını sağlayabilirsin."

 

Gencin anlattıklarından yola çıkan Klein, Gümüş Şehir'in Tanrıların Terk Edilmiş Ülkesi olması ihtimalinin çok yüksek olduğunu düşünüyordu.

 

Elbette şu anda bundan emin olması mümkün değildi. Sonuçta dini yazılarda, bu dünyanın İlk Çağ'da, Kaos Çağı'nda 'güneşsiz' bir durumda olduğu söyleniyordu. Tanrıların Terk Edilmiş Ülkesi dışında Kuzey Kıtası'nın farkında olmadığı başka tuhaf topraklar olup olmadığını kimse bilmiyordu.

 

Derrick sessice dinledi. Bir süre sonra başını hafifçe kaldırıp şöyle dedi, "Ben Güneş olmak istiyorum. İlgili Dizi iksirinin formülünü istiyorum."

 

Dizi, iksir, Güneş... Ebedi Yanan Güneş Kilisesi'nin sahip olduğu Dizi yolu... Görünüşe göre aynı dünyadayız.

 

'Dizi' terimi, ilk Kutsala Hakaret Taşı'nın keşfiyle ortaya çıkmıştı, yani Karanlık Dönem olarak da bilinen İkinci Çağ'ın sonlarına denk geliyordu... Başka bir deyişle, Gümüş Şehir gerçekten Tanrıların Terk Edilmiş Ülkesi ise, İkinci Çağ'ın sonlarında Güney ve Kuzey Kıtalarından ayrılmış olmalı.

 

Bu, Üçüncü Çağ'ın felaketiyle bağlantılı olabilir mi? Efsanelere göre, Evernight Tanrıçası, Toprak Ana ve Dövüş Tanrısı, bu dünyaya inip, Fırtınalar Tanrısı, Ebedi Yanan Güneş ve Bilgi ve Bilgelik Tanrısı ile birlikte insanları felaketten korumuş... Klein gençten birkaç şey öğrenmişti bile.

 

Ancak gencin söylediklerini yorumlamakta zorluk çekiyordu, ve daha da zor olan, Jotun dilinde yeterince akıcı olmadığından kelimelerini düzenlemekte sıkıntı çekiyordu.

 

Neyse ki, antik Feysac dili Jotunca kökenliydi. Bu alan Klein'ın uzmanlık alanı sayılırdı, bu nedenle Jotun dilini hızlı bir şekilde öğrenebilir, kendini küçük düşürmemiş olurdu.

 

Bir süre, duruşunu bozmadan bekledi. Sonra da sakin bir tonda şöyle dedi, "Bu alışverişi gelecekte konuşabiliriz. Önümüzdeki iki gün boyunca dışarı çıkma. Başkaları ile aynı odada olmamak için elinden geleni yapmalısın."

 

Gümüş Şehir'de kullanılan zaman birimini ya da Loen Krallığı ile aralarındaki saat farkını bilmiyordu. Bu nedenle genel bir zaman dilimi vermişti, önce Tarot Toplantısı'nı yapacak, sonra da gence gelecek toplantıların vaktini bildirecekti...

 

Klein, Jotun dilinde 'gün' için bir terim olduğunu biliyordu, bu nedenle, Gümüş Şehir bunu zaman birimi olarak kullanmıyor olsa bile gencin anlayacağını düşünmüştü.

 

"Pekala, söylediklerinizi yapacağım," dedi Derrick başı eğik bir şekilde. İtirazı yoktu.

 

Klein rahat bir oh çekti. Parmaklarını masanın kenarına vururken şöyle dedi, "Seni geri göndermeden önce, eşit takasımızı tamamlayalım. Ben sana güçlü olma fırsatı veriyorum, sen de karşılığında bana buna eşdeğer bir şey vereceksin."

 

"Söylediğim gibi, ben dünyanın engin tarihiyle ilgileniyorum. Sana sunduğum imkan karşılığında, Gümüş Şehir'in tarihiyle ilgili bildiğin her şeyi bana anlatmanı istiyorum."

 

Derrick bir an düşündükten sonra yumuşak bir tonda cevap verdi, "Elbette anlatırım.

 

Gümüş Şehir, her şeye gücü yeten ve her şeyi bilen Tanrı, her şeyi yaratan Rab bu toprakları terk ettiğinden beri var olmuştur.  Hayır, bundan önce de vardı, ancak ismi Gümüş Krallık idi."

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44348 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr