Bölüm 75: İyi Gösteri, Çok İyi Gösteri!

avatar
433 6

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 75: İyi Gösteri, Çok İyi Gösteri!



Evelyn kafasını şaşkın ifadesiyle birlikte yukarı kaldırdı. Her şey o kadar hızlı gerçekleşmişti ki zihnine gördüklerini sindirmek için biraz süre tanıdı. Sarı saçlı adam – bir gündür yanında duran yakışıklı – sadece elini kaldırması ile maskeli figürü parçalara ayırmıştı.

 

Bu kadar güçlü bir büyüyü gördükten sonra hele de bunu bir insanın yaptığını düşündükten sonra hareket edemeyecek kadar afallamıştı. Kontrol edebileceğini düşündüğü adam onun başa çıkamayacağı birini tek hamlesi ile tahtalı köye göndermişti.

 

Evelyn dikkatli bir şekilde sarı saçlı adamı izledi. Orada öyle durmasına rağmen yayılan baskı vücudunu adeta eziyor, nefes alamayacak kadar tehlike de hissettiriyordu.

 

Sarı saçlı adamın bakışları yavaşça değişti. Buğulu bir aynayı andıran bakışları yavaşça berraklaştı ve okyanusun yüzeyini andırırcasına durgunlaştı.

 

“Çoktan oradan ayıldım demek.”

 

Soğuk bir ses.

 

Sarı saçlı adam gözlerini Evelyn’e bile çevirmeden başka bir yöne çevirdi. Ardından Evelyn’i görmezden gelip gökyüzüne yükseldi.

 

Bir adım attı ve ortadan kayboldu.

 

Geride ise korkudan titremeye başlayan genç bir kız bıraktı.

 

---

Malikaneyi ayakta tutan kolonlar patladığında balonun yapıldığı bahçede hâlâ çok sayıda insan vardı. Bu insanlardan bazıları Bluviel Krallığı’nın demir sütunları görevi görüyorken, bazıları belli bir yöreyi temsil eden önemli şahsiyetlerdi.

 

Hayatları çok önemliydi. Birinin ölümü bile bir bölgedeki insanların moralini bozabilir ya da krallığa büyük zararlar verebilirdi. Bunun en büyük örneği veliaht prens konumundaki Wallace’tı. Diğer soylu evlerden gelen veliahtlar ve çocuklar arasında bile kesinlikle en çok önem teşkil eden şahıstı.

 

Kaçış tünelleri parçalanmış, ortada yüz metrelik bir daire alan açılmıştı. Molozlar ve ölü insan bedenleri yüz metrelik alanın her köşesinde bolca bulunuyordu. Çoğu sadece ilk patlama da ölmüş insanlardı bunlar. Geri kalanları ise hâlâ devam etmekte olan savaşta düşen şehitlerdi.

 

Muhterem İblis’ten gelen yüz kadar özel kuvvet askeri yüz metrelik alanın etrafında bir formasyon oluşturmuş, çemberin içerisinde yakın mücadeleye girmiş dört kadar muhteremi kolluyordu. Muhteremler dünyadan gelen kişilerden oluştuğu için hayatını manaya adamış yerliler kadar güçlü değillerdi. Ama acımasızlıkları ve formasyondan aldıkları güçlerle birlikte karşı koyabiliyorlardı.

 

Prensi koruyan otuz iki kraliyet şövalyesi Muhterem Şeytan ile yoğun bir mücadele içindeydi. Muhterem Şeytan’ın iki buçuk metrelik ağır kılıcı sürekli hareket ediyor ve önüne kim gelirse bir saman balyası gibi ikiye ayırıyordu.

 

“Muhterem İblis, sizin yüzünüzden nefes dahi alamıyor. Şimdi işler değişti ama değil mi Majesteleri? Kraliyet korumalarınız öldükten sonra sıra size gelecek. Briache Ailesi’nde öldükten sonra bunun bedelini biz değil, Briacheler ödeyecek. Ölümünüz iki güç arasında ölümcül bir savaşı başlatacak. Elfler bu durumdan faydalanacak ve Briache ailesi ile Bruviel arasındaki çatışmayı körükleyecek.”

 

Muhterem Şeytan kılıcını savurdukça düşen kraliyet şövalyeleri onların arkasında saklanmakta olan Wallace’ı ölümüne korkutmuştu. Öyle ki Wallace küstah bakışlarını daha fazla sürdürememiş, kız kardeşini arkada bırakarak geri çekilmeye başlamıştı.

 

Wallace her istediğini elde etmiş, hiçbir zaman tehlikede olmamıştı. Her zaman korunmuş, bir dediği iki edilmemişti. Bu yüzden güçlenmek gibi bir amacı da asla olmamıştı. Başkalarının gücünden faydalanabilecekken güçlenmeye çaba harcamanın anlamı neydi ki?

 

Fakat…

 

Bir saniye sonra sıradan bir Muhterem İblis askeri tarafından kolayca ele geçirilince ne kadar dar görüşlü olduğunu anlamıştı.

 

Birazcık bile çaba sarf etseydi buradan kaçma şansı onlarca kat artardı.

 

“Bırakın beni! Bana zarar verirseniz tüm krallık sizi yok etmek için harekete geçer!”

 

Prens çırpınırken bile onları tehdit etmekten geri durmadı. Muhterem İblis üyesi onu eklemlerinden tutup yere çarptı. Prensin gözleri sonuna kadar açıldıktan sonra yavaşça kapandı. Tehditleri toplum tarafından dışlanmış Muhterem İblis için önemsizdi.

 

Muhterem Şeytan deli gibi kraliyet şövalyelerini biçerken aniden durakladı ve kılıcını bıraktığı gibi kendini geriye fırlattı.

 

Bunu yaptığı anda kırmızı-mor renkli bir kılıç dalgası olduğu yerde devasa bir yarık açtı. Yarık beş metre uzunluğunda iki metre derinliğindeydi. Eğer onunla temas etseydi kesinlikle sağlam kalamazdı.

 

Kafasını çevirdi ve Muhterem Kara El ile savaşmakta olan Paulo Briache’ye baktı. Muhterem Kara El ifadesizce Ebren’in bıyıklarından yapılmış çelik ipleri kontrol etmekteydi. Kolundaki herhangi bir kas hareket ettiğinde Ebren Makarası’ndan çıkan binlerce ipçik Paulo Brache’ye saldırmaktaydı.

 

Paulo Briache her ne kadar çok güçlü olsa da Ebren Makarası’ndan çıkan iplikleri yok edemiyordu. Yapabileceği en iyi şey kaçmak ve iplikleri savuşturmaktı.

 

Çın, çın, çın!

 

Elindeki siyah renkli kılıcı o kadar hızlı savuruyordu ki Muhterem Kara El’in gözleri bile takip edemez hale gelmişti. En nihayetinde çok dayanamadı ve hareketleri yavaşladı. Mana Kalbi’ndeki mana miktarı yavaşça suyunu çekmeye başlamıştı.

 

Paulo ifadesizce savunmaya devam etti. O esnada geri çekildi ve Kara El ile arasına mesafe koydu. Tereddüt etmedi, kılıcını kafasının üzerine kaldırdıktan sonra prense doğru bir kılıç dalgası gönderdi. Kılıç dalgası çok büyük değildi ama çok hızlıydı. Prensin yanındaki Muhterem İblis üyesi tereddüt etmeden kendini atıp kılıç dalgasına karşı koysa da vücudunda büyük kanlı bir delik açılması anlıktı.

 

Kılıç dalgası devam etti ve prensten sadece on beş santimetre ötede yüzbinlerce iplik tarafından durduruldu. Ancak sadece gücü engelleyebilmişti. İplikler darbenin kuvvetiyle büküldü ve prensi metrelerce geriye fırlattı.

 

“Aldığımız istihbarat yanlış. Bu adam düşündüğümüzden çok daha güçlü.”

 

Muhterem Şeytan’ın arkasından bir ses yükseldi. Yarı ruhani vücuduyla maskeli ince bir adam havada süzülüyordu.

 

Arkasında insanları tüketmekte olan yirmi tayf vardı.

 

Muhterem Şeytan kaşlarını çattı, kılıcını yerden aldıktan sonra gözlerini Paulo Briache’ye dikti. Yüzündeki ifade en başından beri hiç değişmemişti. Ne manası tükenmeye yaklaşmıştı ne de terlemişti.

 

“Çok garip değil mi? Manası neredeyse bir Yelbegen seviyesinde. Ebren’in çekirdeğini aldıktan sonra karşımıza çıkan şeytanın manasına da çok benziyor. Tamamen toksik, dokunduğu yeri çürüten karanlık bir enerji.”

 

Muhterem Hayalet, Muhterem Şeytan’a bakarken, “Muhterem Kara El de boş değil. Ebren felaket sınıfı bir canavar. Ejderhalar arasındaki rütbesi kesinlikle yüksek. Onun bıyıklarından oluşan makara sistemi hemen hemen her şeyi kesebilecek bir güce sahip olur.” dedi.

 

“Her şeyin ekipman olmadığını biliyorsun. Briache ailesi en az bu krallık kadar eski bir aile. Biz ise bu gezegen de birkaç yıldır bulunuyoruz. Buraya gelmeden önce toplumun ezilmişlerinden biriydik. Bırak bir kılıç tutmayı, insanlarla konuşmaya cesaretimiz bile yoktu. Oysa bu adam doğduğu andan itibaren böyle vahşi bir ormanda hayatta kalmaya çalışıyor. Sadece tek başına bile Muhterem İblis’ten daha güçlü.”

 

“Yani?”

 

“Muhterem Yi’ye haber ver. Kaçış yolumuzu korumaya almak adına Güneş Vuranları harekete geçirsin. Geri çekiliyoruz.”

 

“Anlıyorum.”

 

Muhterem Hayalet kafa salladıktan sonra ellerini kaldırdı. Arkasında duran hayaletler çıldırarak etraftaki insanlara saldırmaya başladı.

 

Çok geçmeden savaş alanı kaosa yenik düştü. Hayaletler ortalığı karıştırdıktan sonra yüz metrelik savaş alanında savaşan insan sayısı on katına çıkmıştı.

 

Muhterem Kara El’de durumun farkına varmışçasına geri çekildi ve ipliklerden yirmi metre çapında bir kafes oluşturdu. Paulo Briache ne yapmak istediklerini biliyordu. Siyah kılıcını tekrardan savurdu. Ama bu sefer öncekilerden çok daha farklıydı.

 

Yavaş ve ağır bir hareketti.

 

Ama kılıcının ardıl görüntüsü de onu takip ediyordu.

 

Viyuv!

 

Boom!

 

Patlayan mana miktarı o kadar fazlaydı ki Ebren’in bıyıklarından yapılmış iplikler anında ikiye bölündü. Muhterem Kara El’in üzerine doğru yirmi metre çapında devasa bir kılıç ışığı akın etti.

 

“!!!”

 

Muhterem Kara El bunu atlatmış olsa da kılıç ışığı arkasında kalan on Muhterem İblis üyesini buharlaştırdı.

 

Kara El yanan koluna baktı. Kolundaki kıyafet yanmış ve soluk cildini gözler önüne sermişti. Ama bir gariplik vardı, derisi önce mora ardındansa siyaha dönüştü: sadece bir saniyede dirseğine ulaştı.

 

Bloop!

 

Bir hamle ile kolu yere düştü. Muhterem Kara El dişlerini sıktı, soğuk soğuk terlerken gözlerini bir an olsun Paulo’dan ayırmadı.

 

“İlk başta hedefinizin ben olduğunu sanıyordum.”

 

Paulo sakin bir sesle konuştu. Olanlar en başından beri onu ilgilendirmiyormuş gibi soğukkanlı ve kayıtsızdı. Prense bakarken bile gözlerinde herhangi bir endişe yoktu.

 

“Beni yanlış anlamayın. Muhterem İblis’e saygı duyuyorum. Sonuçta çöplükten çıkıp da bu kadar yükselmek ciddi emek ve zeka ister. Ne dersiniz, Muhterem İblis benim emrim altına girsin. Size sonsuz zenginlik ve güç sunuyorum.”

 

Paulo konuşmakta o kadar yetenekli değildi ama insanları anlıyordu. Kan kırmızısı gözleri Kara El’in üzerine sabitlenmişti. Baskının liderinin o olduğunu biliyordu.

 

“Şu anki gücünüzle karanlıkta saklanmaktan başka bir şey yapamazsınız. Gücünüz, devasa okyanustaki bir damla su kadar önemsiz.”

 

“Sağ ol ama gereği yok.”

 

Muhterem Hayalet elini savurduğunda yüzlerce hayalet dört bir yandan Paulo’ya akın etti. Çok fazla ve hızlılardı, aynı zamanda maddesel saldırılar onlar üzerinde etkisizdi. Bu yüzden Paulo’nun başını biraz da olsa ağrıtmaya yeterliydi.

 

Ne yazık ki bu dünya da hiçbir şey planlandığı gibi gitmezdi. Paulo’nun vücudundan yayılan ateş denizi tüm hayaletleri anında yok etti.

 

Brugh!

 

Muhterem Hayalet’in yüzü beyaz peynir gibi bembeyaz kesildi ve bir ağız dolusu kan kustu.

 

“İmkansız… Ruhani Dünya’ya dokunan bir saldırı mı?”

 

Taang!

 

Derin ve net bir çınlama sesiydi. Kılıçtan çıkan hayali yılanlar dört muhteremi; Muhterem Hayalet, Muhterem Şeytan, Muhterem Kara El ve formasyonun dışında insanları kontrol eden Muhterem Hakikat’i hedef aldı.

 

Yılanlar çok hızlıydı.

 

Adeta bir mermi gibilerdi.

 

Muhterem Kara El ve Muhterem Şeytan yılanları bir şekilde atlatmış olsa da Muhterem Hayalet ve Muhterem Hakikat fiziksel olarak onlar kadar güçlü değillerdi. Yılanlar tarafından sarmalanıp devrilmeden önce sadece bağırabildiler.

 

“Şeytan Kral’ın Otoritesi: Bedhah Parlama!”

 

Geniş çaplı bir ışınlanma yeteneğiydi. Kullanıldığı anda Muhterem Şeytan’ın yaşam gücünü büyük oranda tüketiyordu. Muhterem Şeytan bunu ilk kez kullanmak durumunda kalıyordu. Büyük ihtimalle kullandıktan sonra ağır yaralanacak ve aylar süren bir toparlanma sürecine girecekti.

 

Ancak kullanmazsa her türlü öleceklerdi.

 

Kan kırmızı haleller tüm Muhterem İblis üyelerini çevreledi. Hemen ardından yoğun ışılar saçarak kendi etraflarında döndüler.

 

Çok hızlı olduğundan tüm bunlar göz kırpma süresinde gerçekleşmişti.

 

“Bu dünyayı hâlâ anlamamışsınız.”

 

Paulo bunu söyledikten sonra ellerini iki yana açtı.

 

Gümbür!

 

“Hüküm: Değiş!”

 

Kan kırmızısı haleler aniden soldu ve Muhterem İblis dışındaki üyeleri kapladı.

 

“HAYIRRR!”

 

Muhterem Şeytan delicesine çığlık atsa da ortadan kaybolan insanları görünce çaresizliğin ellerine düştü.

 

Esir olarak çok büyük değere sahip prenses ve prens ışınlanma büyüsü ile birlikte Muhterem İblis’in karargahına gitmişti. Karargah şu anda çok sıkıntılı bir dönemdeydi. Araştırmacılar dışında sadece birkaç devriye ekibi bulunuyordu.

 

Ana güçlerin hepsi buradaydı.

 

Normalde bu sıkıntı çıkarmazdı, çünkü Muhterem İblis’in karargahı Mamut Mağarası’nda gizlenmişti ve sadece özel bir rozetle girilebiliyordu. Ancak Muhterem Şeytan onları kendi elleriyle karargaha ışınlamıştı.

 

“Geber!”

 

Kullanılmış olmak Muhterem Şeytan’ı adeta delirtti.

 

Artık hiçbir şey önemli değildi. Kurnazlığı ve şeytanlığı ile öne çıkan ‘Muhterem’ lakabı artık hak ettiği bir şey değildi. Başkası tarafından böylece kullanılmıştı.

 

Ama Paulo’nun doğa yasalarını manipüle edecek bir yeteneği olduğunu kim bilebilirdi ki? Bu çok hileli bir yetenekti sonuçta. Daha önce böyle bir şey görmediklerinden hazırlanmamışlardı.

 

Delirmiş Muhterem Şeytan’ı durdurmak için fırsat yoktu. Kara El ve diğerleri kendilerini korumakla meşgul olduklarından Muhterem Şeytan’ı umursamayacak halde değillerdi.

 

“Öfkeni kontrol etmezsen neler olacağını bilmiyor musun?”

 

Muhterem Şeytan tam saldıracaktı ki Paulo burnunun dibinde bitti. Gözleri kırmızı bir ışıkla parlıyordu, hızı önceki ile karşılaştırılamayacak kadar çok artmıştı.

 

Ve Muhterem Şeytan en büyük hatasını yapmıştı.

 

Düşmanın en başından beri kendini tuttuğunu fark edememişti.

 

Paulo’yu parmaklarında oynattıklarını sansalar da her şey Paulo’nun işine yaramıştı. Hem Veliaht Prens’in saldırıya uğraması hem de düşman ailelerin varislerinin ölümü… Her şey Paulo için kazançtı.

 

Kim ne derse desin hem düşmanı alt etmiş hem de düşmanın gizli üssünü bulmuştu: üstelik bunu yaparken Veliaht Prens ve prensesi hayatta tutmuştu.

 

Veliaht Prens’e saldırsaydı krallık peşini bırakmazdı. Diğer ailelerin büyütmek için astronomik miktarlar da kaynak ayırdığı varislerini kendisi öldürseydi Briache ailesi kesinlikle yıkılırdı.

 

Bu baskını düşmanlarını zayıflatmak için kullanmak varken neden Muhterem İblis’i engelleyecekti ki? Muhterem Kara El bunu fark ettiğinde çok geçti. Çoktan Muhterem Şeytan’ın Bedhah Parlaması tersine çevrilmiş ve esirler ana karargaha ışınlanmıştı.

 

Patlar!

 

Muhterem Şeytan göğsüne yediği avuç içi saldırısının ardından ipi kopmuş uçurtma misali geriye uçtu. Formasyondan aldığı güçlendirmeler olmasaydı şu anda balon gibi patlamış olurdu.

 

“Ah… Gerçekten düşmanlarım tarafından küçük görülmekten sıkıldım. Diyardaki tek akıllının siz olduğunuzu mu düşünüyorsunuz?”

 

Paulo tüm dişlerini göstererek sırıttı.

 

Saçı dağılmış, vücudu çiziklerle kaplanmıştı ama hepsi yüzeysel küçük hasarlardı. İsterse hiç hasar almazdı ama politik rakiplerinin önünde güçsüz rolü yapmalıydı. Artık kimse olmadığına göre rol yapmasının da bir anlamı yoktu.

 

Gözlerini Kara El’e dikti.

 

“Sıra sen de.”

 

Paulo inanılmaz bir hızla ilerledi. Kılıcını dikey bir açıyla savurdu, çok hızlı ve öldürücü bir hamleydi. Kara El bunu karşılayamazdı: hatta hamleyi bile göremiyordu.

 

Kılıç onu kesmek üzereyken gözlerini kapattı ve kaderine teslim oldu.

 

“Seni bıraktığımda bile bu kadar güçsüz değildin, Alperen.”

 

O sırada boğuk bir ses duyuldu.  


---


Ebren (Ejderha): “Evren” olarak da ifade edilir. Söylencesel dev sürüngen. Kanatlıdır, korkunç bir görünümü vardır.Bazen devasa bir yılandır. Yeraltındaki mağarada yaşar ve orada bulunan hazineyi korur. Sularda veyaormanda yaşadığı da anlatılır. Bazen ateşin içinde barınır. Ağzından ateş saçar. Kuraklığın ve ölümün simgesidir. Masallarda suyun önünü keser ve bırakmak için karşılığında kurban ister. Su yaşamdemektir, dolayısıyla onu kendi denetimine alarak yaşama sahip olacaktır. Bir başka açıdanbakıldığında susuz bıraktığı yeryüzüne ölüm ve kaos getirir. Öteki taraftan bunları elindebulundurduğu için aynı zamanda bereketi refah ve güç simgesidir. Altay inanışlarında Bükrek (Bukra)adlı iyicil bir ejderha ile Sangal adlı kötücül bir ejderin birbirleriyle yaptıkları savaşlar anlatılır.






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44513 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr