Bölüm 68: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (3)

avatar
385 5

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 68: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (3)


Annesi öldükten kısa bir süre sonra Lucas kabile şefini görmek istedi. Ama reddedilip kabile bölgesinden kovuldu. Kovulmadan önce duyduğu alaycı kahkahalar ve sözler ona gerçekleri bir kez daha hatırlatmıştı.

 

Kabile sınırları içerisinde yaşasa da ne kabilenin bir üyesi olarak görülüyordu ne de bir insan. Ona tahammül edenler genellikle annesinin hatırına tahammül ediyordu ama annesi öldükten sonra artık bir değeri kalmamıştı.

 

Lucas bir kez daha dünyadan ve her şeyden nefret etmeye başlamıştı. Kusurluydu, derisi yaralarla kaplıydı ve en çirkin yaratıktan bile çirkin görünüyordu. Sesi, görünüşü ve hatta davranışları bile çirkindi.

 

Ona insan dünyasında yer yoktu.

 

Bu yüzden kabileyi terk etti.

 

Annesinden hatıra kalan eşyalarını topladı ve kabile bölgesinden ayrıldı. Kabile bölgesi o doğduktan sonra beş kat genişlemişti. Artık ana kabilenin altında pek çok alt kabile ve tımar bölgesi vardı. Bu yüzden kabile refah içerisindeydi.

 

Ancak bu tamamen güvende oldukları anlamına gelmiyordu. Kabile bulunduğu bölgedeki en güçlü kabilelerden biri olsa da bölgede pek çok güçlü canavar kabilesi ve düşman vardı.

 

Her geçen gün savaşlar şiddetleniyor ve ölümler artıyordu.

 

Tabiri caizse dış dünya Lucas için çok tehlikeliydi. Hayatta kalabileceği yer neredeyse hiç yoktu. Vücudu çok güçsüz olduğundan avlanmak ve güçlenmekte imkansızdı. Annesine sarf ettiği sözlerin çok çocukça olduğunu sonunda anlamıştı.

 

Ama pes etmek yerine nefretle ilerlemeye devam etti. Çok geçmeden bir canavar kabilesine girdi ve insanlara karşı savaşmak için orduya alındı. Alındığı kabile yüzbinlerce canavara ev sahipliği yapan bir Goblin kabilesiydi.

 

Onlar arasında dahi korkutucu olarak görülüyordu.

 

Onlar tarafından bile dışlanmıştı.

 

Hep en tehlikeli bölgelere gönderiliyor, en tehlikeli insanlarla savaşmak zorunda kalıyordu. Ancak her nasılsa her zaman hayatta kalabiliyordu.

 

Hayatını umursamadığından mı  yoksa onu her zaman hayatta tutan nefretinden miydi? Ona güç verenin ne olduğunu bilmiyordu ama o kadar da önemli değildi. İlerlemek, büyümek ve dünyayı anlamak daha önemliydi.

 

On beş yaşına kadar Goblin kabilesinde hayatta kaldıktan sonra zekası ile öne çıkmaya başladı. Aptal Goblinler arasında onun kadar zeki birisi çok çabuk yükseldi. Sadece on beş yaşında Goblin kabilesinin en yetkili ikinci kişisi oldu.

 

Artık önceki çocuksuluğu yoktu. Boyu bir buçuk metreye ulaşmış, daha çirkinleşmiş ve daha da acımasız olmuştu. Acı, onu olgunlaştırmıştı.

 

On altı yaşında insan kabilelerine yaptığı taarruz da bir fırsat buldu ve Goblin kabilesinin şefini öldürdü. Onun yerini alması çok sürmedi. Kabile liderliğini aldıktan sonraysa kabileyi baştan aşağıya değiştirdi.

 

Goblinler aptal varlıklardı. Sayı üstünlüğü ile insanlara saldırırdı. Bu yüzden her defasında mağlup olur ama daha fazla ürereyip saldırıya devam ederlerdi. 

 

İnsanların aksine bir Goblin’in olgunlaşması üç sene alıyordu. Sadece üç sene içerisinde tam teşekküllü bir asker haline geliyorlardı. Ayrıca kuluçka süresi çok kısaydı, üç ay bir Goblin doğurmak için yeterli bir süreydi.

 

Goblin kabilesini ele geçirdikten kısa bir süre sonra diğer canavar kabileleri ile anlaşma yapıp çevredeki insan kabilelerini yok etti. Onları yağmalayıp gücüne güç kattı. Çocuk, yaşlı, kadın demeden herkesi katletti.

 

Başarıları kabiledeki yerini daha da sağlamlaştırdı ve çok geçmeden herkesi manipüle ederek kabilenin mutlak hükümdarı oldu.

 

İnsanların aksine canavarlar üstlerine mutlak sadakatle bağlanırdı. Aptalca bir hata yapmadığın sürece sadakatsizlik etmezlerdi.

 

Bunu iyi anlayan Lucas, Goblin kabilesini büyüttü ve çevredeki her bir bölgeyi ele geçirdi. Kabileler arasındaki savaşlara pek katılmadı. Sadece gerekli olanlarda tarafını belli etti ve en az zararla en çok kârı elde etti.

 

On sekiz yaşına girdiğinde ise vücudu biraz daha kendini toparladı. Kabilenin gücünü kullanarak kendini iyileştirmenin yollarını aradı. Bir yılın ardından antik bir Ruh Kabilesi anıtında bulduğu kayıtlarda Ruh Enerjisi adı verilen garip enerji türünü keşfetti.

 

Bu enerji insanların kullandığı Totem Gücü’nden farklı olarak Tanrılardan bağımsızdı. Kişi gücünü kendi ruhundan elde ediyordu.

 

Ruh Enerjisi üzerinde ustalaşması çok zamanını almadı. Çok kısa bir süre içerisinde kırılgan vücudunu Ruh Enerjisi ile destekleyip güçlendirdi. Artık bulunduğu bölgenin en güçlüsü olmuştu. Ama bu kadarı yeterli değildi.

 

Daha fazlası gerekiyordu.

 

Ruh Enerjisi üzerine araştırma yaparken Yaşam Gücü’nü Ruh Enerjisi’ne dönüştürmenin bir yolunu buldu. Bu onun için iyiydi çünkü artık sınırına gelmeye başladığını hissediyordu. Yaşam Gücü’nü Ruh Enerjisi’ne dönüştürmek hedef için oldukça acı verici ve ölümle sonuçlansa da nihayetinde onu güçlendirdiği için Lucas önemsemiyordu. 

 

Bu tekniği kullanarak karşısında ne kadar insan ve canavar kabilesi çıktıysa hepsinin Yaşam Gücü’nü Ruh Enerjisi’ne dönüştürüp kendini güçlendirdi.

 

En sonunda on dokuz yaşına girmişti.

 

Kabilesi bir milyon kişiyi aşalı çok olmuş, bölgenin kuzeydoğusunun mutlak hakimi haline gelmişti. Şimdi sırada kuzey ile kuzeybatıdaki kabileler vardı. Doğduğu kabile kuzeybatının bir numaralı insan kabilesi idi.

 

Güçleri yüz bin insandan oluşuyor, hemen hemen hepsi güçle dolup taşıyordu.

 

Ama yine de ona karşı koymaları mümkün değildi. Kabileye veba yayıp tüm hububat ve hayvanları zehirli hale getirdi. Kabile üç ay içerisinde açlık krizinden doğan iç savaşlarla boğuşurken onlara saldırıp tüm alt kabileleri bir gece de yok etti.

 

Gittiği her kabile de tek bir insan bile bırakmamış, onları kendisi için kurban etmişti. Güçlendikçe güçlenmiş ve en sonunda elini sallaması ile dağları yerinden oynatabilir hale gelmişti.

 

Ancak bu da yeterli değildi.

 

Bir gece ansızın kabilesini yok ettiğinde onların yüzündeki çaresizlik bile öfkesini geçirmeye yeterli değildi. Daha fazla güçlenmeli ve daha fazla kan dökmeliydi.            

 

Tabii kabileleri koruyan Tanrılar buna izin verecek değildi.

 

Kuzeybatı ile kuzeydoğuyu ele geçirdikten sonra karşısına ilk düşman Tanrısı çıktı. Üstelik bu çok tanıdık bir şahsiyetti.

 

Şeytan Tanrı.

 

Kuzeybatının en güçlü tanrısı.

 

Acı ve kaosun en büyük destekçisi.

 

Ama Lucas’ı durdurmak için yetersizdi. Lucas onu öldürüp tüm bilgilerini sömürdü. Böylelikle Tanrıların ardındaki sırları kavramış ve önüne yeni bir yol açılmıştı.

 

Tüm kabilesini topladı ve hepsini öldürüp Yaşam Gücü’nü Ruh Enerjisi’ne çevirerek kendini güçlendirdi. Bu, çevredeki Tanrıların öfkesini üzerine çekti. Ama bunlar onun için önemsizdi. Yeni teknikler yarattı ve yeni keşifler yaptı.

 

Tanrıların egemenliğine son vermek için her şeyi yaptı ve en sonunda elli yaşına ulaştı. O sırada insanlık güçlenmiş ve Simya Tanrısı adında bir adamın etrafında başkaldırmıştı.

 

İlahlar, Tanrılaşmış ölümlülerdi. İnsanlıkla araları o kadar kötü değildi. Fakat insanların açgözlülüğü onları da insanlığa düşman etmişti.

 

Lucas için bir fırsat doğmuştu.

 

Ölümlüler ile ilahlar arasındaki savaşı başlatmak için Simya Tanrısı’nın sevdiklerini Av Tanrısı kılığındayken öldürdü.

 

Savaş artık başlamıştı.

 

Ama insanlar çok güçsüzdü.

 

Simya Tanrısı sadece birkaç yıl içerisinde ölümün kıyısına getirildi.

 

Lucas insanlığa öncülük etmek için çeşitli tohumlar bıraktı. Tohumlar kısa süre içerisinde büyüyerek Simya Tanrısı’nın yanında savaşacak yetenekli ağaçlar haline geldiler. Artık insanlık daha güçlüydü. Tanrılara karşı koyma kapasitesine sahiplerdi.

 

Ama hâlâ yetersizdi.

 

Tanrılar çok güçlüydü ve güçlerini insanlardan alıyorlardı. Ölüm, kaos, savaş, aşk, barış, sevgi, merhamet… tüm duygular Tanrıları daha da güçlendiriyordu.

 

Lucas en sonunda dayanamadı ve Simya Tanrısı’nı kuklası haline getirdi. Savaşı bitirmek için Simya Tanrısı’nın eşliğindeki bir heyeti Tanrılarla anlaşmaya gönderdi. Tanrılar bu anlaşmaya sıcak yaklaştı.

 

Bir yıl içerisinde tüm savaşlar duruldu, Tanrılar sakinleşti ve insanlarla birlikte Yıldız Diyarı’nda antlaşmaya oturdular. Herhangi bir gizli saldırı olmaması adına Simya Tanrısı ve Tanrıların o zamanki yeni lideri Işık Getiren tüm yoldaşlarını beraberlerinde getirmişlerdi.

 

Bunu öneren kişi Simya Tanrısı idi.

 

Yani Lucas.

 

O gün şafak sökmedi.

 

Umudun ışığı parçalara ayrılmıştı.

 

Üç bin Tanrı’dan sadece üç yüzü hayatta kalırken ilahların tamamı yeryüzünden silindi. Lucas karşısına gelen her bir Tanrıyı yok etti ve hayatı boyunca onu bırakmayan kederi onlara kustu.

 

Ne yazık ki amacı olan Tanrıların yok oluşunu tamamlayamadı. Bilincini kazanan Simya Tanrısı tarafından saldırıya uğrayıp ağır yaralandı. Işık Getiren ve onun sadık kardeşi İç Kemiren Karanlık’ın gücüyle ölümün eşiğine getirildi.

 

Tanrıları öldürmek İlahları öldürmekten bin kat daha zordu.

 

Bu yüzden onları gökyüzüne, hiçbir insanın ulaşamayacağı yıldızlara mühürledi. Sadece elli yaşında olmasına rağmen yaptıkları Yıldız Diyarı’nın efsanesi haline gelmişti. Ama kimse onu tanımayacaktı çünkü Simya Tanrısı’nın Tanrılar ve İlahlar tarafından güçlendirilmiş Bengütaş’ı tarafından uzay ile zaman arasındaki boşluğa mühürlenmişti.

 

Onu bekleyen ise milyonlarca yıllık karanlık ve yalnızlıktı.

 

Bir zamanlar yaşam için heyecanla atan kalbi artık ölümü arzular olmuştu. Kimse bir buçuk milyonluk acıyı taşıyacak kadar güçlü olamazdı.

 

Buna Lucas da dahildi.

 

Ama şimdi bir şansı vardı.

 

Yeni tanıştığı insan kendisinden bile yetenekli ve nefret doluydu. Kefaret Mühürleri tarafından vurulduğundan her günü ölümü arzulatan işkencelerle geçmişti. Kalbindeki nefret öyle yoğundu ki Tanrıların bile kavramakta zorlandığı irade gücünü yedi ayda kavramıştı.

 

Üstelik İç Kemiren Karanlık ona ilgi duyuyordu. Onun otoritesi ile uzay-zamandan kısa bir süreliğine ayrılabilir, Bengütaş’la iletişimi kesildiği anda ölebilirdi.

 

Milyon yılı aşkın süredir devam eden işkence artık sona erecekti.

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44534 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr