Bölüm 67: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (2)

avatar
368 6

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 67: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (2)



Aradan seneler geçti ve ölmesi beklenen bebek her zorluğa rağmen on yaşına girdi. Normalde on yaşını bırak ikinci ayını görememesi gerekirdi ama annesi olan kadın sayesinde hayatta kalmayı başarmıştı.

 

Annesi son on yıldır hiçbir an yanından ayrılmamış, her zaman onunla ilgilenmiş ve enfeksiyon kapmaması uğruna bir kere bile sitem etmeden her gün vücudunu dezenfekte etmişti. Kan Kurdu Hastalığı nedeniyle azalan kanı annesinin kan kurtçuklarının bir kısmını kendi vücuduna enjekte etmesi sonucunda yavaş yavaş artmıştı.

 

Annesinin kan yoğunluğu onunkinden katlarca fazla olduğundan mı bilinmez ama annesi bir kez bile acı çektiğini göstermemişti.

 

Ah, bu arada bebeğin ismi Lucas’tı.

 

Annesinin ona koyduğu isimdi.

 

Çektiği tüm acılara rağmen gülümsemesini kaybetmediğinden Işık Saçan anlamına gelen Lucas ismini vermişti.

 

Lucas doğduğu andan beri onu sarmalayan bandajlarla yaşıyordu. Bandajlar onu böcek ve çeşitli kan emici sineklerden koruyor, enfeksiyona karşı fiziksel bir bariyer oluşturuyordu. Bandaj her zaman annesinin onun için yaptığı bir merhemle yıkanıyordu. Böylece kan kurtçukları vücuduna çoğalamıyor ve zamanla yok oluyordu.

 

Lucas onuncu doğum gününü annesi ile kutladıktan sonra temiz bir hava almak için dışarı çıktı. Annesi kanlı kıyafetlerini temizlemek için kuyudan su çekiyordu. O sırada temiz bir hava almak için kısa bir süresi vardı.

 

Lucas her zamanki gibi ağaçların arasına saklanmış uzaktan kabilenin çocuklarının birbirleri ile oynadığı oyunları izliyordu. Beş on kadar yaşıt çocuk elinde tahta kılıç birbirleriyle savaşıyordu. Bu yaban da hayatta kalmak için çabalayan bir kabile de oynanacak en iyi oyundu.

 

Ne yazık ki Lucas kabilenin çocukları tarafından dışlanıyordu. İğrenç yaralarla kaplanan yamuk suratı onu korkutucu gösteriyordu. Hatırlıyordu, onu gören çocuklar taşlamış ve bir canavar sanıp öldürmeye kalkmıştı.

 

Annesi sayesinde hayatta kalsa da psikolojik olarak ağır bir hasar almış, insan içine çıkmaya korkar olmuştu.

 

Herkes onunla alay ediyordu. Kimse onu sevmiyor, görürlerse taş atıp dalga geçiyorlardı. Hem annesi hem de kendisi bu kabile de hoş karşılanmıyordu.

 

Kabile uzun süredir emsalsiz bir refahlık içerisindeydi. Son on yıldır neredeyse hiç savaş kaybetmemişler ya da hastalıkla yüzleşmemişlerdi.

 

Tabii Lucas aptal değildi. Annesinin ondan bir şeyler gizlediği biliyordu. Neden böyle bir vücutla dünyaya geldiğini, kabile tarafından hoş karşılanmadıklarını, çocukların onu görünce neden onunla dalga geçtiklerini… annesi hepsini gizlese de Lucas böyle bir şeyin nedenlerini tahmin edebiliyordu.

 

Bundan sadece üç ay önce fark etmişti her şeyi. İki çocuğun aralarında yaptığı masum konuşma dünyaya ve kabileye olan sevgisinin nefrete dönüşmesine neden olmuştu.

 

Annesi, bu dünyayı cennete çeviren bir melekti. Tüm zorluklara katlanıp onu hayatta tutmaya çalışmıştı. Sadece on yıl yaşında olsa da annesine olan sevgisi onun için acımasız olan bu dünyayı yaşamaya değer kılan tek şeydi.

 

Ancak kabilenin refahı için kurban edildiğini öğrenince içindeki sevgi tarifi olmayan bir nefrete dönüşmüştü. Annesine olan sevgisi bile bu nefretin yanında deve de kulak kalıyordu.

 

Onlar ne suç işlemişti de bu acıları çekmek zorunda kalmışlardı?

 

Bu alaylar, zorluklar, dışlanmalar…

 

Annesi ve kendisi kabile için feda edilmiş olmasına rağmen bu muameleye maruz kalmışlardı.

 

Nefret etmemek mümkün müydü?

 

Bir şeytan olarak anılmak ve tüm kabile tarafından dışlanmak, bunu hak edecek ne gibi bir günah işlemişti?

 

Üç aydır bunu düşünüyor ve kafa yoruyordu. Annesinin ve kendisinin ne gibi bir kötülük yaptığını bulmaya çalışıyordu.

 

Ne yazık ki aklı bunu kavramak için yeterince olgun değildi.

 

Lucas çocuklardan birisi ile göz göze gelince gözlerini kaçırdı. Şeytan Bebek Sendromu’na kapılmış bireyler uzuvlarını kullanmakta güçlük çekerdi. Hatta gözleri bile bir yılın ardından oluşmaya başlar, ancak üç yaşında düzgün görebilirdi.

 

Sertleşmiş derisi yüzünden hareket etmesi mümkün olmamalıydı ama annesinin uyguladığı özel tarif derisini yumuşatmış, pek ani olmasa da düzgün hareket etme imkanı sağlamıştı.

 

Her şeyini annesine borçluydu ve annesinin de dediği gibi dünyaya sevgiyle bakmalıydı.

 

İç çekti ve evine döndü. Annesinin solmaya başlayan sarı saçlarına bakıp gözlerini kapattı ve sessizce kanepeye uzandı. Yedi yıldır kafayı yememesi için annesinin ona öğrettiği gibi kitap okumaya başladı ancak çok geçmeden kafasını çevirdi.

 

Çünkü annesi kan öksürmüştü.

 

“???”

 

Yıkadığı elbiseleri sepete yerleştiren kadın birden yere yığılmış, siyah renkli kan ve beyaz köpük kusuyordu.

 

---

 

Aradan bir hafta geçti.

 

Artık roller değişmişti. Annesi hastalanmış yatakta yatıyorken yüzü bembeyazdı. Tamamı yara dolu yamuk yüzünde kararlı bir ifadeyle annesini terini siliyordu. Artık kendi yaralarını da kendi dezenfekte ediyor ve tüm işleri bir metrelik cılız vücudu ile görüyordu.

 

Lucas hastalığı nedeni ile tam gelişememişti. Uzuvları ve boyu oldukça kısa ve güçten yoksundu. O yüzden onun için ufak bir iş bile çok zordu.

 

Ama buna rağmen annesinin yaptığı gibi kaşlarını bile çatmadı.

 

“Bu narin bedeninle bunca yükü omuzlamak zor olmalı…”

 

Eski canlılığından ve kuvvetinden eser kalmamış bir ses. Yılların yorgunluğu kendini belli ediyordu. Lakin tüm bunlara rağmen yüzünde silik bir gülümseme vardı.

 

Lucas bir şey demeden temiz havluyu annesinin alnına koydu.

 

“Dinle beni Lucas. Bu dünya da hem iyiler hem de kötüler ile karşılaşacaksın. Kimileri seni koşulsuz sevecekken kimileri ne kadar iyi olursan ol senden nefret edecek. Ama sakın unutma ki dünya sadece siyah ve beyazdan oluşmuyor.”

 

“Unutma tüm zorluklara rağmen mutlu olmalısın. Mutluluk, bizi zorlayan kadere karşı kazanılan zaferlerin en büyüğüdür.”

 

Lucas annesinin birden konuşmasına anlam veremese de boncuk gözleri bir an sonra büyüdü. Annesinin kemikli eli düzgün sarılamamış bandajlar düzeltirken birden durakladı ve yaralı yüzünü nazikçe okşadı.

 

Okşaması Lucas’ın canını yaksa da kadının yorgun gözlerindeki şefkat kalbini ısıtıyordu.

 

“Hayat acımasız ve hüzünle dolu olsa da her şeye rağmen yaşamalısın. Yaşamak ölmekten daha çok cesaret isteyen bir eylemdir. Bu yüzden Lucas her ne olursa olsun en büyük önceliğin yaşamak olsun.”

 

Annesi kafasını evin tavanına çevirdi ve birden hareket etmeyi kesti. Lucas ilk başta ne olduğunu anlamadığından terini silmeye devam etse de bir gariplik olduğunu fark etmesi çok sürmedi. Annesini dürterek uyandırmaya çalıştı ama herhangi bir geri dönüş alamadı.

 

Gözleri yaşlarla dolmaya başladı, çaresizce annesini dürterken boğazından garip bir ses yükseldi. Çirkin sesi tekrardan çıkıyordu.

 

Konuşmak, gözyaşı dökmek gibi insani eylemler onun için çok zordu. Acıdan ağlasa da asla gözyaşı dökmezdi. On yaşına kadar söylediği cümleler rahatlıkla sayılabilirdi.

 

“Anne! Uyan lütfen!”

 

Kan kırmızı gözyaşları bandajının rengini değiştirdi.

 

Ancak tüm her şeye rağmen annesinden herhangi bir ses çıkmadı. Yüzünde aynı silik gülümsemeyle yatıyordu. Ne kalbi atıyor ne de nefes alıyordu. Lucas kafasını annesinin kalbine koydu ve bir umutla dinledi.

 

Ne yazık ki kader her zaman olduğu gibi ona karşı acımasızdı.

 

“Beni yalnız bırakma! Anne…”

 

---

 

Ertesi günün şafağı.

 

Lucas çok güçsüz olduğundan annesini uğurlaması tam bir gününü almıştı. Onu güzelce yıkamış, en güzel tepeye kadar taşıyıp çiçekler eşliğinde gömmüştü.  Mümkün olduğunca gülümsemeye çalışsa da kırılması çok sürmemişti. Hayatında hiç dökmediği kadar ağlamıştı.

 

“Seni böyle çirkin bir manzara ile uğurladığım için özür dilerim anne. Sana uygun bir evlat olamadım. Bu kusurlu ve çirkin vücutla doğarak sana hayatı zehir ettim. Ama artık rahatlayabilirsin anneciğim. Eğer Tanrılar gerçekten adaletli ise sana öte dünyada güzel bir yer ayıracaklardır.”

 

Tüm bu süreçte pek çok hasar almış olmasına rağmen kalbindeki acı onları bastırıyordu. Bu hayatta sahip olduğu tek şey annesiydi ama o da artık yoktu. Ne yapacağını bilmiyordu. Bir başına, çok güçsüz ve hastalıklıydı. Annesi olmadığından hayatta kalması imkansızdı.  

 

Annesini gömdüğü toprağı nazikçe okşadı ve kazımayı yeni bitirdiği mezar taşını dikmek için ayağa kalktı. Küçük bedeni öyle güçsüzdü ki mezar taşını kaldırmak için makara sistemine ihtiyaç duymuştu. Annesinin mezarında kimsesizdi.

 

Kabileden gelen kimse yoktu.

 

Onlar için acı çekenler olmalarına rağmen kimse onları umursamıyordu.

 

Lucas dişlerini öyle sert sıktı ki diş eti parçalara ayrıldı. Kederden dolayı vücudu çökmek üzereydi. Çok fazla enerji harcamıştı.

 

“Sen gittikten sonra dünya benim için tüm rengini kaybetti anneciğim. Yaşamanın hiçbir anlamı kalmadı. Senin şefkatli kolların dışında gidebileceğim hiçbir yer olmayacak. Ama merak etme, kendi canıma kıymak gibi bir aptallık etmeyeceğim.”

 

“Bu zamana kadar verdiğin emekleri böyle aptalca bir şekilde boşa çıkarmayacağım. Önce bize bu kaderi bahşeden kişiler cezalarını çekmeliler. Nasıl yapacağımı bilmiyorum ama bunu yapacağıma yemin ederim.”

 

“Hayatımı buna adayacağım.”

 

 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44527 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr