Bölüm 66: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (1)

avatar
401 6

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 66: Bir İlahın Acı Dolu Hikayesi (1)


---

 

Savananın ortasında, yapraklardan yapılmış bir örtüye konulmuş bir bebek ve onu izleyen çarpık yüzlere sahip yetişkinler vardı.

 

Bebek o kadar korkutucu gözüküyordu ki ona kabile üyeleri ona doğduğu anda ‘şeytandan doğan’ lakabını vermişti. Bebeğin dudakları kan kırmızı, şişik ve korkutucu gözüküyordu. Ağlaması binlerce farklı ruhun acı dolu çığlıklarını andırıyor, kabile üyelerini ürpertiyordu.

 

Daha yeni dünyaya gelmiş olmasına rağmen özgürce ağlayamıyor, dünyanın saf havasını ciğerlerine çekemiyordu. Aynı zamanda pullaşmış deri parçaları yavaşça dökülürken deri altındaki kan tabakaları çevredeki yabani sinek ve böcekleri kendine çekiyor, onlara güzel bir ziyafet sunuyordu.

 

Bebek acılar içerisindeydi ancak etrafındaki yetişkinler onun acısını umursamıyordu. Bebek bir Şeytan Tanrı’ya tapan antik bir kabile de zengin bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Zengin aile kabile geleneklerine göre kabil adına Şeytan Tanrı’ya adakta bulunacaktı.

 

Daha önceden bu görevi pek çok aile üstlenmiş, kabilenin barbar dünya da hayatta kalması adına çeşitli fedakarlıklarda bulunmuştu. Sıra onlardaydı ve onlarda bir şeyi Şeytan Tanrı’ya adamak zorundaydı. Aksi takdirde Şeytan Tanrı kabileyi korumayı bırakacak, kabile felaketlerle yüzleşecekti.

 

Tabii zengin ailenin efendisi, diğer bir deyişle bebeğin babası Şeytan Tanrı’ya adak olarak onun için pekte değerli olmayan bir şey vermişti.

 

Oğlunun kaderini.

 

Evlatları feda etmek kabile geleneklerine göre yasaktı. Ancak pek çok kişi bunu bilmesine rağmen ses çıkarmamıştı. Nedeniyse Şeytan Tanrı’nın adaktan memnun kalıp tüm kabileyi kutsamasıydı.

 

Sonuçta bir insanın hayatı ne kadar önemliydi ki? Özellikle yeni doğan bir bebeğin hayatı. Tüm kabileye kıyasla neydi ki?

 

Bebeğin sağır edici çığlıkları şeytanın bir fısıltısı gibi herkesi kasvete boğuyordu. Kimse daha harekete geçememişti çünkü bu bebeğin ölürken kan dökmemesi gerekiyordu. Ve bunu adağı adayan kişinin yapması en doğru olanıydı.  

 

Bebek sinekler ve çeşitli böceklerin derisini koparması nedeniyle acı çığlıkları atarken kalabalığı uzun boylu, sağlıklı bir bronz tene sahip orta yaşlı bir adam yardı. Adamın gözleri bebeğe bakarken duygudan yoksundu. Vücudu güçle taşıp dolmasına rağmen yüreğinde duygudan eser yoktu.

 

Oğlunun kaderi onun yükselişinin teşvikçisiydi. Şeytan Tanrı’ya adadığı hayat onun güçlenmesine vesile olmuştu.

 

“Şeytan Tanrı gayet memnun kaldı. Hepimizi yirmi yıl boyunca güçlendirecek ve diğer Tanrıların şerrinden koruyacak. Artık hayatta kalmasına gerek yok.”

 

Kafasını çevirdi ve kalabalığın içerisinde bebeğe acıyarak bakan dört kadar kişiyi işaret etti. Hepsi bir zamanlar onun emrinde çalışan hizmetçilerdi.

 

“Bana yardım edin. Ona ne kadar acı verirsek Şeytan Tanrı o kadar hoşnut olacak. Bu olay bittikten sonra kabilemiz güçlenecek ve çevrenin en güçlüsü haline gelecek.”

 

Sesi en sağır edici sesten bile ürkünç ağlama seslerini duymuyormuş gibi duygudan yoksundu. Şeytan Tanrı’ya oğlunun kaderini ve hayatını feda etmişti. Mükafatı çok iyi olduğundan artık endişeye lüzum yoktu. Çok daha üstün bir insan formuna evrilmişti. Adağını adarken kimsenin yapmadığı şekilde kendi oğlunu feda etmişti, acı ve kaosun en büyük destekçisi olan Şeytan Tanrı’yı memnun etmesi kaçınılmazdı.

 

Ortam tam olarak Şeytan Tanrı’yı memnun edecek şekildeydi. Kaderi çalınan oğlan acı içerisindeydi. Tüm kabile ise bunu görmezden gelip bebeğin son dakikalarına şahit oluyordu. Doğalı sadece on dakika olsa da bebek çoktan ölümün eşiğindeydi.

 

Yaraları hastalıklı böcek ve sinekler yüzünden enfeksiyon kapacaktı. Hatta bazı yerlerde hareket eden minik minik kurtçuklar görülebilirdi. Bunlar Kan Kurdu Hastalığı adı verilen bir yoksun kan sendromuydu.

 

Şeytan Bebek Sendromu’ndan muzdarip bu bebek için o kadar da ağır bir hastalık olmasa da normal insanlar için ölümden bile beterdi. Kan kurtçukları vücuttaki kanı adeta vakumluyor, derin bir acıya mahkum bırakıyordu.

 

“Oğlum!”

 

Tam bu esnada tiz bir ses bronz tenli adamın arkasından yükseldi.

 

Adamla hemen hemen aynı yaşlardaki sarı saçlı güzel bir kadın nefes nefese kalmış olmasına rağmen nefretle orta yaşlı adama bakıyordu.

 

“Sadece dönemlik bir güç uğruna çocuğumu feda ettin! Seni asla affetmeyeceğim!”

 

Kadın aklını yitirmeden önce bu sözleri güçlükle sarf etti. Yeni doğum yaptığından üstü kan revan içerisindeydi, Şeytan Tanrı’ya feda edilen bebeği doğurmak çok büyük güç isterdi ve inanılmaz derece acılı bir süreçti.

 

Üstü başı pisti, gözleri yorgunluktan bayılacağının sinyallerini verse de zayıf bedenini zorlukla ayakta tuttu. Elindeki neşter benzeri keskin bıçağı adama saplamak için koşturmaya başladı. Hareketleri sermestiydi. Yeni yürümeye başlamış bir bebek kadar dengesiz ve yavaştı. Hiç olmadığı kadar güçlü olan bronz tenli adamın karşısında yerdeki bebek kadar savunmasızdı.

 

Kim aptalca tehditler savuran bitkin bir kadından korkardı ki? Bronz tenli adamın tek bir tokadı kadının bilincini kaybedecek noktaya gelmesine neden oldu. Ancak buna rağmen inatla ilerlemeye devam etti ve elindeki keskin bıçağı adamın vücuduna sapladı.

 

Tink!

 

Tiz bir sesle bıçak kadının ellerinden fırladı. Bronz tenli adam sıkıntıyla iç çekti ve yaptığı bu fedakarlığı anlamayan kadına baktı. Ölümün eşiğinde olsa da inatla ona saldırmaya devam ediyordu. Bu bebeği doğurmak çok zor olduğundan bu kadın da artık işe yaramaz hale gelmişti.

 

Fakat buna rağmen onun için yaptıklarından dolayı yanında tutmayı düşünüyordu. Şimdiyse bundan vazgeçmişti.

 

“Lütfen…”

 

Kadın boynunu büküp perişan haldeki vücudunu yere yatırdı. Adamın önünde secde ederken göz yaşlarına boğuldu.

 

Kırılgan vücudu titriyordu.

 

“Onu büyütmeme izin ver…”

 

Yalvarıyordu.

 

Bu zayıf kadın bir zamanlar bronz tenli adamdan bile daha gururlu ve kibirliydi. Zekası, güzelliği ile kabiledeki tüm kadınların saygı duyduğu biriydi. Her ne kadar kocasının gölgesinde kaldığından onu bilen çok kişi olmasa da onun zekası pek çok kişinin hayatını kurtarmıştı.

 

Savaş, hastalık ve daha pek çok olayda yıkılmadan kafasını dik tutmuş, önergeleri ile Lambalı Kadın lakabını almıştı.

 

Herkes onun ne kadar güçlü biri olduğunu biliyordu.

 

Şimdiyse öyle acınası ve perişan gözüküyordu ki…

 

Onu izleyen birkaç kadın duygularına hakim olamadan gözyaşı dökmeye başlamıştı. Olayı eğlenceli bir şovmuş gibi izleyen erkeklerin aksine kadınlar onunla empati kurabiliyordu. Bir annenin çocuğunun Şeytan Tanrı’ya feda edilmesinden dolayı insan denemeyecek bir varlığa dönüşmesini izlemenin, acı içinde sağır edici yardım feryatlarını duymanın acısını kim tahmin edebilirdi ki?

 

“Böyle olacağını bilseydim… Onu feda ettiğini bilseydim… Onu dünyaya getirmek yerine kendimi öldürürdüm…”

 

Kadın dudaklarını parçalarcasına ısırdı, nefretin ve çaresizliğin hakim olduğu gözlerle bronz tenli adama baktı.

 

Bronz tenli adam kollarını bağladı.

 

“Ona ne olacağını umursadığımı mı düşünüyorsun?”

 

Alayla güldü.

 

“Ne yaparsan yap ama beni bundan uzak tut.”

 

Çocuğun veya kadının yaşamı artık onu ilgilendirmiyordu. Çocuk hastalıklar yüzünden bir dahaki ayı göremeyecekti, bu kadın ise çoktan çökmüştü. Maksimum bir yıl hayatta kalırdı.

 

Oysa onun önünde şöhret ve güçle dolu upuzun bir hayat vardı.

 

Bu meseleler onun için önemsizdi.

 

Ancak aynı şey kadın için geçerli değildi. Adamın söylediklerini duyduktan sonra tüm acısını unutup yapraktan yapılma örtünün üzerindeki çocuğa koştu. Başkaları çocuğa beş metreden fazla yaklaşmasa da o dünyadaki en narin şeymiş gibi çocuğuna şefkat ve suçlulukla baktı.

 

Ne olursa olsun çocuğunu koruyamamak onun suçuydu.

 

Başkaları için şeytandan farksız olabilirdi ama onun için dünyadaki en saf varlıktı.

 

“Ağlama bebeğim…”

 

Bebeği dünyadaki en değerli hazineymişçesine nazikçe kucağına aldı. Derisindeki sert doku kollarını kesip kan kurtlarının ona bulaşmasına neden olsa da ufak bir acı emaresi gözükmedi. Tüm dikkati bebeğinin kanlı gözlerindeydi.

 

“Lütfen ağlama…”

 

Gariptir ki bu narin sesin hemen ardından bebek ağlamayı kesti.

 

Tüm acısı kesilmişti sanki.

 

Hâlâ boğazı kesilmiş bir hayvan gibi hırıldasa da artık ağlamıyordu.

 

Kadın arkasını döndü ve soğuk gözlerle bronz tenli adama baktı.

 

“Bu kabile bana çok şey borçlu. Bu yüzden çocuğumu kabile sınırları içerisinde büyüteceğim. Ama endişelenmeyin, size karışmayacak ya da sizden destek almayacağım. Sadece canavarlardan korunmak için burada kalacağız. Ayrıca olası bir istila da bizi korumanıza gerek yok.”

 

Arkasını döndü ve cevap beklemeden oradan uzaklaşmaya başladı.

 

Narin omuzları sırtlandığı yükün ağırlığı altında bir an bile sarsılmamıştı. 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44539 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr