Bölüm 55: Kralların Çatışması (11)

avatar
463 4

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 55: Kralların Çatışması (11)


 

Avrupa İttifakı, Yir Bayırları’nı ele geçirdikten sadece bir gün sonra başka bir bölgeyi işgal etmek için güçlü bir Rus kralı olan Buz Kralı’nın bölgesine dayandı.

 

Buz Kralı güçlü bir kraldı. Karşısında sadece yüz kişi olduğundan dolayı asla yenilmemesi gerekiyordu. Her ne kadar Beatrice onlara öncülük etse de savunduğu bölge kuşatılması zor bir bölgeydi.

 

Dört yüz kişilik Rus birlikleri bölgenin ucunda Avrupa ittifakı’ndan gelen Beatrice ve yüz kişilik ordusunu karşıladı.

 

Buz Kralı geldikten sadece bir gün sonra tüm Rus Kralları’nı tek çatı altında toplayıp birlikte hareket etmişlerdi. Birkaç istisnai kral dışında hasar görmemiş tek kral oydu.

 

“Hasta hasta buralara kadar geldiniz. Buradan ayrılmayı düşünmeyin.”

 

Buz Kralı Valerian üç kral ve on korumanın önünde Beatrice’e baktı. Geniş omuzlu ortalama yüze sahipti ama ona bakanları huzursuz hissettirecek soğuk gözleri vardı.

 

Avrupa İttifakı’nın yedi yüz kişiden oluştuğunu biliyordu. Güç bakımından kesinlikle bir numaraydılar. Ancak dört yüz kişiye öncülük eden Valerian, coğrafyanın ve stratejinin bu farkı kapatabileceğini biliyordu.

 

Diğer krallar gibi o da onu öne çıkaracak yeteneklere sahipti. En bilindik örneği insanın kaslarını donduran ‘Buz Diyarı’ otoritesi idi. Onun otoritesi yerel bir takımyıldızından geldiği için diğerlerininki gibi uzun bekleme sürelerine sahip değildi.

 

Sadece bir düşmana da uygulayabilirdi bir orduya da. Arada hiçbir fark olmayacaktı. Bu yüzden yedi yüz kişi gelseler bile onlara karşı koyabileceğine güveniyordu.

 

Ama Beatrice sadece yüz kişi ile onun yanına gelmişti. Tuzak olduğundan şüphelendiği için çevredeki bölgeleri araştırmak için gözcü göndermişti ama gözcüler bir şey bulamadan geri gelmişlerdi.

 

Yani Beatrice sadece yüz kişi ile bölgeyi ele geçirebileceğini söylüyordu.

 

Beatrice bir şey söylemeden yanında duran sarı saçlı adam ilerlemeye başladı. Valerian kaşlarını çatarak ilerleyen adama baktı. Yüzü dışında dikkat çeken hiçbir şey yoktu.

 

Ona doğru koşmaya başladı.

 

“Ateşe doğru uçan güveler misali ölüme koşuyor.”

 

Valerian adamın birden beş kat hızlandığını görürken bu cümleyi bitirmek üzereydi. Arada üç yüz elli metre vardı. Adamın bu mesafeyi aşması sadece yirmi saniye sürdü. Hızlı ve cesurdu. Valerian tüylerinin ürperdiğini hissetti.

 

“Onu yaklaştırmayın!”

 

Yanındaki on koruma ve bir takım asker genci karşılamak için öne çıktı. Kılıçlar havada uçuştu, sıcak güneşin altında parladılar. Ama genç sudaki bir balık gibi aralarından kolayca sıyrıldı ve onları arkada bıraktı.

 

Valerian gözlerine inanamadı. Adam birden dibine kadar girmişti. Üstelik hızı azalmak yerine daha da artmıştı.

 

Adam belindeki siyah kılıcı çekti. Kılıç bir metre kadar var ya da yoktu. Kısa ve kırılgan görünüyordu.

 

Valerian rahat bir nefes aldı.

 

Uzun kılıç ve kısa kılıç çarpıştığında üstünlük uzun kılıçta olurdu. Anlaşılan bu adam sadece çevik ve hızlıydı.

 

Valerian uzun kılıcını üzerine gelen adama savurdu. Hızlı ve kuvvetli saldırısı bir dağ gibi adamın üzerine çöktü. Gücü onu ortadan ikiye bölecek kadar fazlaydı.

 

Adam kılıca sakince baktıktan sonra siyah kılıcını savurdu.

 

KLANG!

 

Çan sesine benzeyen bir ses iki kılıcın çarpışmasından ortaya çıktı. Valerian adamın güçsüz olduğunu düşünürken birden yüzü değişti.

 

Karşısındaki adam kendisinden daha güçlüydü ve onu bastırıyordu.

 

“Otorite: Buz Diyarı!”

 

Otoritesini gencin kaslarını dondurmak için kullandı. Genç bir an durakladığı sırada Valerian bastırdı ve onun kellesini kafasından ayırmak için kılıcını savurdu.

 

Ama genç birden uyanıp kılıcını savurduğunda, uzun kılıcı ortadan ikiye bölündü ve siyah kılıç kafasını gövdesinden ayırdı.

 

Her şey öyle hızlı olmuştu ki Valerian fıskiye gibi fışkıran kanların toprağı ıslatışını görebilmişti. Bu sefer akan kan düşmanın değil onundu.

 

Pat!

 

Sonuna kadar açılmış gözlere sahip kafa yerde yuvarlandı.

 

Adam kılıcındaki kanı savurduktan sonra diğer krallara baktı.

 

Yüzlerindeki dehşet iyi hissediyormuş gibi gülümseyerek onlara doğru yürüdü. Bu krallar kesinlikle zayıf ya da aptal değildi ama adamın karşısında kendilerini hiç de rahat hissetmiyorlardı.

 

“O kadar tedirgin olmanıza gerek yok. Önce şunları imzalayın.”

 

Krallar her an saldıracakmış gibi tetikte dursalar da adam onlara saldırmak yerine bir parşömen fırlattı.

 

“Hepinizin zeki olduğunu varsayıyorum.”

 

Krallardan bir tanesi parşömeni havada yakaladı ve merakla içeriğine baktı. Birkaç saniye sonra kral kafasını kaldırdı ve adama sordu.

 

“Sana güvenebilir miyiz?”

 

Adam köpek dişlerini gösterecek kadar gülümsemişti.

 

“Tabii ki.”

 

---

 

Aynı gün birkaç krala aynı muamele yapıldıktan sonra akşama doğru William, Beatrice tarafından komuta çadırına çağrıldı.

 

Normalde Beatrice ziyarete gelirdi ama bugün bir değişiklik olmuştu. Avrupa İttifakı’na Ruslar da dahil 8 kral daha katılmıştı. Önceden fazla olarak görülen Avrupalılar bu sefer azınlığa düşmüşlerdi. Ancak Beatrice durumu mükemmel bir şekilde yönetmiş ve kültürel farklardan dolayı kavga çıkmaması için grubu çeşitli fraksiyonlara ayırmıştı.

 

Yarın son gündü.

 

Yarından itibaren Beatrice de dahil olmak pek çok kral antlaşmanın onlara düşen kısmını tamamlamak için harekete geçecekti. William, sadece bir şey karşılığında onlara toprak ve güvenlik sağlayacağına söz vermişti.

 

Ki sözünü de tutmuştu.

 

Şu anda Avrupa İttifakı’nın beş bölgesi vardı. Son kalan iki bölgeden biri Altın Dağ’ın tepesinde kuşatılması ve tırmanılması imkansız bir yer olduğundan, ayrıca çok güçlü bir kral tarafından savunulduğundan fethedilmemişti.

 

Diğer bölge ise Derin Uçurum’un ucunda bulunan kuşatılması ve başa çıkılması çok kolay bir yerdeydi. Ancak orayı tutan kral da aşırı güçlü olduğu için William orayı bugün fethetmemişti.

 

Bugün çağrılmasının nedeni ise büyük ihtimalle yarınki Derin Uçurum fethiydi. Şaşırılmayacak şekilde Derin Uçurum kendine son derece güvenen bir kral, Yüce Kral tarafından fethedilmişti. Her ne kadar bölgeyi gözlemlememiş olsa da harita sayesinde çevreyi inceleyebilmişti.

 

Komuta çadırının perdelerini kaldırdı ve içeriye girdi.

 

İçeriye girdiği gibi gözlerini sandalyede oturup birbiri ile konuşan iki kıza dikti. Birisi Beatrice iken diğeri de inanılmaz güzellikte beyaz saçlı bir kızdı. Kız gümüşümsü bir takım elbise giyiyordu. Siyah gömleği ile birlikte soğuk beyaz gözleri oldukça dikkat çekiciydi.

 

Sakin ve kayıtsız aurası William’ın kalbinin ritmini bir nebze de olsa hızlandırmayı başarmıştı.

 

Beatrice ve beyaz saçlı kız aynı anda William’a döndü.

 

“William, seni arkadaşım Kardelen ile tanıştırmama izin ver.”

 

Kardelen isimli kız William’a duygu dolu gözlerle baktı. Bakışlarında çok fazla duygu vardı: mutluluk, keder, özlem, şaşkınlık ve sevgi. William duygusuz bir herif olduğundan bunu fark etmemiş olsa da tedirgin hissetmişti.

 

Bu Kardelen denen kişiye inanılmaz bir yakınlık hissediyordu.

 

Ama yüksek ihtimalle özel bir cazibe yeteneğiydi. William manasını vücudunda döndürüp zihnini bulandıran bu garip duygudan arındı.

 

“Kendisi aynı zaman da Kader Kraliçesi olur.”

 

William kafa salladı ve bir sandalye çekti.

 

“Eee, beni neden çağırdınız?”

 

Her zamanki gibi direkt sadede gelmeyi seçmişti. Beatrice yanaklarını şişirdi ve William’ın gösterdiği tavırdan memnun olmamışçasına kafasını çevirdi. Oldukça sevimli gözüküyordu ama William’ın mimiği dahi oynamadı.

 

Onun aksine Kardelen gülerek Beatrice’in yanaklarını sıktı. Beatrice utanarak elini yanaklarına koydu, kulakları kızarmıştı.

 

Böyle bir sahne başka bir erkeğin kalbini hızlandırırdı ama William mutlak kayıtsızlığa sahipti. O günden sonra diğer kızlar onun için bir ifade etmemeye başlamıştı. Aklında sadece o kişi vardı. Diğer kızlar onun değerini artırmak için yaratılmış birer et parçasıydı.

 

Beatrice ellerini yanağından çektikten sonra boğazını temizledi ve William’a baktı.

 

“Yarınki Derin Uçurum fethi hakkında konuşmak istiyordum William. Sabah vakitlerinde çıkmak ordumuzun moralini oldukça bozacaktır. Senin dediğin gibi şafakta ayrılırsak askerlerin yorgunluktan bayılacağını düşünüyorum.”

 

“Askerler sabah vakitlerinde daha canlı olurlar Prenses. Ayrıca bu hanımefendinin bu meseleleri duymasında bir sakınca yok mu?”

 

“Kabalaşma! Kardelen benim için son derece önemli biridir. Bugün hayattaysam ve bu kadar güçlüysem Kardelen sayesindedir.”

 

Beatrice ilk defa William’a karşı sitem etmişti.

 

“Her neyse başka bir tavsiyeniz yoksa gidebilir miyim?”  

 

“William Bey, Yüce Kral’a saldırmak istediğimizi ikimiz de biliyoruz.”

 

William gözlerini sakin bir şekilde konuşmaya başlayan Kardelen’e çevirdi ve ilk defa onu dikkatle inceledi. Beyaz gözlerinin Sabah Rüzgarı’ndan aldığı bilgilerle karşılaştırınca gözleri hafifçe büyüdü ve bu kıza karşı daha da dikkatli olmaya başladı.

 

“Kader Gözü mü?”

 

“Evet.”

 

“Kadere inanmıyorum.”

 

Kardelen bacaklarını birbirinin üzerine attı ve melankoli dolu bakışlarla William’ın üzerindeki kırmızı-siyah kader sayacına bakınca ifadesi daha da kötüleşti. Bu hiçte iyi bir durum değildi.

 

“Kader Gözü insanın talihini görme imkanı veriyor. Talih, insanın hayattaki şansı ve potansiyelini temsil eder. Beatrice’inki oldukça yüksek iken sizinki için aynı durumu söyleyemeyeceğim.”

 

Kardelen derin bir nefes aldı ve William’a baktı. William’ın ifadesinin bir an bile değişmediğini görünce kalbinin parçalandığını hissetti ve bombayı bıraktı.

 

“Biri sizin kaderinizi çalıyor.” 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44522 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr