Bölüm 54: Kralların Çatışması (10)

avatar
436 5

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 54: Kralların Çatışması (10)


 

---

 

Çinliler yenilgi kokularını hissedince geri çekilmekte tereddüt etmediler. Fırtına bulutlarının birden kaybolması gibi ufukta kayboldular. Kaçtıkları bölge en başından beri bilerek boş bırakılmış bir bölgeydi. William onların motivasyonunu kaçmaya odaklamak için bırakmıştı bu boşluğu.

 

Her şey bittikten sonra William, Beatrice’in yanına geldi ve elini ona uzattı. O sırada Beatrice’in yanına gelen Lancelot’ta aynı şeyi yapmayı planlıyordu. Ne yazık ki bir adım geç kalmıştı.

 

‘Aptal, prenses hiçbir erkeğin elini tutmaz.’

 

Kendini utandırmasını beklerken umutları bir sonraki anda paramparça oldu. Prenses sanki çok doğal bir şeymiş gibi William’ın elini tuttu ve onu kaldırmasına izin verdi.

 

Lancelot delirecekmiş gibi hissetti.

 

Derin bir nefes aldı ve kendini gülümsemeye zorladı. Sadece bir el tutmaydı, prenses William ile onu karıştırmış olabilirdi. Sonuçta yeni bir savaştan çıkmıştı. Yorgun olduğundan doğru ile yanlışı ayıramıyor olmalıydı.

 

“Majesteleri dikkatli olmalısınız.”

 

“Teşekkür ederim William, sen olmasaydın…”

 

Beatrice iç çekti ve Çinlilerin geri çekildiği bölgeye baktı. Eğer onun önerisi olan üç taraftan kuşatmayı uygulamış olsalardı Çinliler kaçmak yerine savaşmayı tercih edecekti. Ancak William bunda ısrar etmiş ve en sonunda diğerlerini ikna edebilmişti.

 

Bunu yapmasaydı Çinliler ya da onlar, birbirlerini tüketene kadar savaşmaya devam edeceklerdi. Onları bir bölgeye gitmeye zorlamak akıllıcaydı.

 

William olmasaydı kesinlikle ölmüş olurdu.

 

“Önemli değil Majesteleri, lütfen buyurun.”

 

William onu sırtından destekledi ve bayırı çıkmasına yardım etti. Onları arkadan izleyen Lancelot dişlerini parçalarcasına sıktı. İlk fırsatta William’ı öldüreceğine yemin etti.

 

[Bir bölgeyi fethettiniz.]

 

[Bir bölge fetheden üçüncü kişisiniz.]

 

[Fethedilen bölge Üçüncü Yir Bayırları.]

 

[Fethedilen bölge elde tutulduğu sürece günlük 300 Kral Puanı kazanacaksınız.]

 

[Üçüncü Yir Bayırları, Kan Kraliçesi’nin Bölgesi ilan edildi. Burayı savunmak için yapılan savaşlarda tüm müttefikler %+3 güçlenecekler.]

 

Beatrice memnun bir şekilde önünde çıkan pencerelere baktı. Üç yüzden fazla yoldaşın ölümü onlara bu bölgeyi kazandırmıştı. Ne olursa olsun kesinlikle bu bölgeye sahip çıkacağına yemin etti.

 

Narin prenses dik durdu ve Ekskalibur’u beline astı. Arkasını döndü ve hâlâ bayıra tırmanmakla meşgul olan askerlerine baktı.

 

“Bu akşam ziyafet yapacağız!”

 

Beatrice bunları söyledikten dakikalar sonra ziyafet hazırlıkları başladı ve insanlar savaşın gerginliğini atmaya başladılar.

 

Tüm bunlar olurken William bölgeden ayrıldı ve Kurak Bataklığa girdi.

 

Onu orada bekleyen kaftanlı bir adam vardı.

 

“Rol yapmakta çok iyisin.”

 

“Senin kadar iyi değilim.”

 

Hou Yi kaftanını kaldırdı ve William’a baktı. William’ın altın sarısı saçları çok güzel görünmesine rağmen Hou Yi sadece onun gözlerine odaklandı.

 

“Amacın onu öldürmek mi Danny?”

 

“Şimdilik öyle bir planım yok Dael.”

 

William’ın dudakları dişlerini gösterecek kadar kasıldı ve Hou Yi’nin gülüşünden bile daha korkutucu bir gülümseme ortaya çıkardı. Hou Yi bile onun gülümsemesine bakarken istemsizce ürperdiğini hissetti.

 

“Bir şey merak ediyorum.”

 

Hou Yi merakla William’a baktı ve bu soruyu sordu.

 

“Neden Mihael’i tek seferde öldürebilecek güce sahipken kılık değiştirme ve Göksel Kral’a yardımcı olma çabasına girdin?”

 

“Açıkçası bunu ben de merak ediyorum, Dael. Hou Yi gibi güçlü bir sponsora sahipken neden Dael kılığına girdin? İlk başta fark etmemiştim çünkü oyunculuğun Oscar’a layıktı. Ancak seni orada gördüğümde ikinizin de aynı kişi olduğunu anladım.”

 

“Orada ‘Görüşmeyeli nasılsın Dael?’ diye soruşun gerçekten beni korkuttu. Ah, bir de Güneş Vuran’ı nasıl yönlendirmeyi başardın? Gerçekten merak ediyorum.”

 

“Bugünlük bu kadar sohbet yeterli. Sadece bizi izlediğini fark ettiğim için yanına geldim. Eğer ben burada olduğum sürece Beatrice’e bir şey yapmaya kalkarsan seni bulur ve öldürürüm.”

 

Hou Yi gülümsedi. Önce Danny ardındansa William kılığına girmiş bu kişinin kim olduğunu bilmiyordu ama becerileri kesinlikle onunkinden daha üstündü. Onu öldürebileceğine inanmasa da ağır yaralayabileceğine emindi.

 

William da Hou Yi’ye baktı.

 

İfadesi öyle sakindi ki Hou Yi’nin içi soğudu.

 

“Başka bir şey yoksa gidiyorum. Daha Xiang Yu ile görmek istediğim bir hesap var. Lanet olsun, Beatrice’i korumaya çalıştığına inanamıyorum.”

 

“Şunu al.”

 

Hou Yi tam gidecekti ki William ona bir kağıt parçası fırlattı. Daha sonra arkasına bile bakmadan geldiği yönden gitti.

 

Hou Yi kağıdı açıp bir süre boş boş baktıktan sonra iç çekip William’ın gittiği yöne baktı.

 

“Havalı çocuk seni.”

 

---

 

Akşama doğru aşağıdaki cesetler yağmalanmış ve uygun bir şekilde defnedilmişti. İlk görevin stresi Beatrice’i oldukça yormuş olsa da zafer kazanmanın verdiği sarhoşluk nedeniyle mutlu hissediyordu.

 

Bu savaşta üç yüz kişi ölmüştü ve çoğunluğu onunla Savaş Kral Alexander’a aitti. İkisi en çok katkıyı yapmış kişiler olarak görülüyordu.

 

Kişisel çadırına girdi ve savaş zırhını çıkarttı. Güzel yüzünde birkaç çizik vardı ama neyse ki iz bırakacak kadar derin değildi. Zırhının altındaki kıyafetler terden çok kötü kokmaya başlamıştı. Sadece iç çamaşırları ile kalmaya karar verdi.

 

Lu Bu’nun havarisi ile savaştıktan sonra ne kadar güçsüz olduğunu hissedebilmişti. Daha Xiang Yu gibi birini yenemiyorsa her şey bittikten sonra rakipleri ile nasıl yüzleşecekti? Güçlenip hem kendini hem de halkını koruyabilecek miydi?

 

Daha doğrusu bölgesini koruyabilecek miydi?

 

‘Kötü hissediyorum.’

 

Yatağına uzandığında yatak bir bataklık gibi onu içine çekti. Ellerini alnına koydu ve gözlerini kapattı. Birkaç göz yaşı güzel gözlerinden kulağına doğru süzüldü.

 

Tancredi’nin ihanetini öngörmüş olsaydı çok daha az kişi ölecekti. Ya da Ejder Kralı’nın işini bitirebilseydi her şey çok farklı olacaktı.

 

“Ağlarken bile çok güzelsiniz.”

 

Birden beliren ses yüzünden Beatrice korkuyla sıçradı ve yatağının hemen yanında duran güzel yüzlü genç adamı gördü. Bu kadar yakın olmasına rağmen hiçbir şeyi hissedememişti.

 

“William? Burası benim kişisel alanım. Benden izinsiz buraya girmen…”

 

“Bana böyle bakmayın Majesteleri. William’ı öldürmek için ne kadar uğraştığımdan haberiniz var mı?”

 

William’ın nazik ifadesi yerini şeytani bir gülümsemeye bıraktı. Yüzündeki ifade ile birlikte onu sarmalayan nazik atmosferde kayboldu.

 

William gibi görünen kişi yatağına oturdu.

 

“Biraz laflayalım mı Prenses Beatrice?”

 

 

Beatrice yerinden fırladığı gibi yumruğunu William’ın suratına savurdu. Aldığı çadır özel bir çadırdı. O izin vermediği sürece kimse çadırı açamazdı.

 

Niyetinin iyi olduğu söylenemezdi.

 

Yaralanmış olsa da yumruğu profesyonel bir boksörden aşağı kalmayacak derecede hızlıydı.

 

Şap!

 

Ancak William bunu en başından beri bekliyormuş gibi bileğini yakaladı. Yumruğun arkasındaki güç birden kesildi.

 

“Hayatımda ilk defa bir prensese bu kadar yakınlaşıyorum. Öncesinde sizi bir kez televizyonda görmüştüm ve ‘ne kadar muhteşem’ demiştim. Şimdi yakından bakıyorum da daha da muhteşemsiniz.”

 

William gülümsedi ve prensesin bileğini bıraktı.

 

“Sen de kimsin?”

 

“Ben kötü adamım.”  

 

Prenses tekrar saldırmadı ya da başka birisini çağırmaya çalışmadı. Vücudunu örtmek için kıyafetlerinden bir tanesini aldı.

 

“Gerçekten muhteşemsiniz.”

 

“Beni öldürmeden önce benimle oynamak mı istiyorsunuz?”

 

“Bedeninize ilgi duymuyorum Prenses Beatrice.”

 

Beatrice çok güzel bir kızdı. Onun için ateşe atlayacak insanlar bulmak kolaydı ama William için bu önemsizdi. Bir göl kadar durgun bakışları Beatrice’in vücudunda gezmesine rağmen içinde şehvete dair hiçbir şey barındırmıyordu.

 

Beatrice rahat bir nefes aldı. Düşman onu öldürmek ya da tecavüz etmekle ilgilenmiyordu. Bu da demekti ki hâlâ anlaşabiliyorlardı.

 

“İstediğiniz nedir? Cesedimi ya da bedenimi istemediğinizi göz önüne alırsak…”

 

“Becerilerinize ve arkanızdaki orduya ihtiyacım var.”

 

“Tahmin ettiğim gibi.”

 

Karşısındaki adam onu öldürmek ya da onunla eğlenmek istemiyorsa tek bir şey istiyordu ki o da gücüydü. Beatrice, arkasında yedi yüz kişilik birlik bulunduran belki de en güçlü kraldı. Sadece krallardan oluşan ittifakın lideri değildi, aynı zamanda güçlü bir savaşçıydı.

 

“Düşmanlarınızı alt etmek için benim yeteneğime ihtiyaç duyuyorsunuz.”

 

“Düşmanlar mı? Hah, sadece figüranlarla ilgileneceksiniz.”

 

“Figüranlarla mı?”

 

“Evet.”

 

Başkası tarafından figüranları uzak tutmak için kullanılmak Beatrice’in hoşuna gitmese de şu anda pek bir şansının olmadığını biliyordu. Reddederse öldürülecekti. Reddetmezse bir ihtimal hayatta kalma şansı vardı.

 

William’ın yerine geçen kişinin yetenekleri çok üst düzeydi. Beatrice dahi ona karşı kazanıp kazanamayacağını bilmiyordu. Fark edilmeden dibine kadar girmesi ve ani saldırısını basitçe durdurması güç farkını gösteriyordu.

 

“Peki ya yapmazsam?”

 

“Ölürsün.”

 

William bunu öyle basit bir şeymiş gibi söylemişti ki Beatrice sıcaklığın düştüğünü hissetti. Hâlâ aynı nazik gülümsemesi olsa da sözleri korkutucuydu.

 

“Kaçarsam?”

 

“Ölürsün.”

 

“Başarısız olursam?”

 

“Söylememe gerek var mı?”

 

“Hayır…”


 William gibi görünen kişi ona baktı ve sırıttı.


"Endişe etmeyin Majesteleri. Siz üzerinize düşeni yaptığınız sürece ben de sizi koruyacağım." 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44517 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr