Bölüm 52: Kralların Çatışması (8)

avatar
413 4

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 52: Kralların Çatışması (8)


 

“Herkes sıraya geçsin!”

 

William’ın sesi tüm kamp alanında yankılandı. Arkasında ittifakın kralları ve Beatrice vardı. William, Kılıç Kralı Yohei ile anlaşma yaptıktan sonra şanı ittifak krallarını bile geçmişti. Sadece bir saat içerisinde insanlar ona güvenmeye başlamıştı.

 

Bu o kadar hızlıydı ki Beatrice bile şaşırmıştı.

 

William yıldırım gibi ortaya çıkmış ve herkesin kalbinde kök salmıştı. Kan Kraliçesi olarak nam salmış Beatrice bunu engellemek için çabalasa da William’ın tüm ittifakı temsil eden bir simgeye dönüşmesi sadece bir saat almıştı.

 

Ona yükselme fırsatı verdiğine pişman olmadığını söylemek yanlış olurdu. Çünkü çadıra girdiği anda tüm spot ışıkları ona döner olmuştu.

 

Taktik toplantısında dahi mevkileri belirleyen oydu.

 

“Sör Alexander, Majesteleri Beatrice ön safları siz kontrol edeceksiniz. Lütfen askerlerinizin başına geçin ve onlara birkaç kelam da olsa bir şey söyleyin. Sör Tancredi, siz sol kanattan duracak ve Göksel Kral ile karşılaşacaksınız.  Sör Joseph, siz ise sağ kanadı alıp kuşatmanın başında olacaksınız.”

 

Amaç yok etmek değil de fethetmek olduğu için William buna uygun bir formasyon ayarlamıştı. Tüm detaylar toplantı da tartışıldığı için daha fazla konuşmaya gerek yoktu.

 

“Ve diğerleri sizlerde lütfen arka saflarda kalıp ön saflara destek çıkın. Formasyonu iyi ezberlediğinizi varsayıyorum.”

 

“Bizi aptal mı sanıyorsun?”

 

Ölü Kral Tancredi dudaklarını bükerek Çinlilere baktı. William’ın onlara emir vermesi onu öfkelendirmişti. Gururlu ve kibirliydi, William gibi isimsiz birinin ona emir vermesini kaldıramıyordu.

 

Burada kaldığı süre boyunca her zaman ona hürmet gösterilmiş ve saygı duyulmuştu. Ancak William sadece Beatrice’e saygı duyuyor gibi duruyordu.

 

Buz gibi gözlerini Beatrice’e dikti.

 

Beatrice onun bakışlarını görmezden gelerek William’a kafa salladı ve Alexander ile birlikte formasyonun başına geçtiler. Beatrice’in yanında Lancelot ve sadık bir yardımcısı vardı.

 

Beatrice çelik savaş takımını kuşanmıştı. Kral Arthur’un kılıcı Ekskalibur kılıç kemerinde parlıyor ve insanı ürperten bir aura yayıyordu.

 

Sadık şövalyesi Lancelot ile birlikte tüm ittifaktaki en güçlü taraftı. Tek başına Ejder Kralı Xiang Yu’nun birliği ile savaşacaktı.

 

Savaşçı Kral Alexander ve bir kral ise Mızrak Kralı Zhou Fang ile savaşacaktı.

 

Hemen hemen herkes yerleştikten sonra Beatrice ileri çıktı ve yüksek sesle bağırdı.

 

“İleri marş!”

 

---

 

“Avrupalılar harekete geçti.”

 

“Hemen formasyona girin ve saldırıya geçin!”

 

Göksel Kral Cao Dai, Ejder Kral Xiang Yu, Mızrak Kralı Zhou Fang ve Okçu Kral Hou Yi sakince üzerlerine yürüyen ittifaka baktı ve askerlerinin ilerleme emrini verdi.

 

“Hou Yi, bir gencin senin okunu engelleyebildiğini söylemiştin değil mi?”

 

İfadesizce hareket eden insanlara bakan Hou Yi, şahin gözlerini Cao Dai’nin üzerine dikti.

 

“Evet. Tüm gücümle ateşlediğim bir oku onlarca metre öteden fark etti ve prensesi korudu. Açıkça söylemeliyim ki benim bile nutkum tutuldu. Beş yüz metre ötede kamufle olmuş olmama rağmen tek bir bakışla yerimi buldu.”

 

Hou Yi o sahneyi hatırlayınca köpek dişlerini göstererek gördü. Gülümsemesi çılgınca gözüktüğü için Cao Dai istemsizce bir adım uzaklaştı.

 

“Ne düşünüyorsun?”

 

Cao Dai yanındaki kargılı gence sordu. Gencin kaşları kalındı, yüzünde inanılmaz sert bir ifade vardı. Önünde fırtına kopsa dahi ifadesini değiştirmeyecek gibi duruyordu.

 

“Dikkat etmemiz gereken kişi o değil.”

 

Kargılı genç ittifaka öncülük eden altın saçlı güzele baktı ve gözlerini kıstı.

 

“Kan Kraliçesi Beatrice. Yaşına rağmen benden daha zeki ve olgun. Ben de onun en büyük sorunumuz olduğunu düşünüyorum. Diğer genç ne kadar güçlü olursa olsun Beatrice ölürse ittifak dağılır.”

 

Çobanı vur, sürü dağılacaktır mantığıyla hareket eden Mızrak Kralı derin bir nefes verdi. Diğerleri kadar zeki olmasa da dövüş becerileri Ejder Kral ile yarışırdı. Hatta birden fazla kişiye karşı daha yetenekli olduğu bile düşünülebilirdi.

 

 “Genç Efendi Zhou hatalı değilsiniz. Ancak düşmanı küçümsememenizi tavsiye ederim. Hangimiz Hou Yi’nin gizli saldırısını fark edebilir ki?”

 

“Doğru diyorsun.”

 

Ejder Kralı Xiang Yu kafa salladı.

 

Aralarında en güçlü kim diye sorulsaydı herkes tereddüt etmeden onu gösterirdi. Ancak başa çıkılması en zor kim diye sorulursa herkes Hou Yi’yi göstermekte tereddüt etmeyecekti.

 

Görülmeyen düşman en tehlikeli olandır. Karanlıkta bekleyip uygun anı kollayan Hou Yi ise en tehlikeli düşmandı. Çünkü düşmanı yüzlerce metre öteden sadece bir okla öldürebilirdi. Üstelik otoritesi Güneş Vuran ile birlikte karşı konulması imkansızdı.

 

Güneş Vuran atılan okların kesinlikle hedefi vurmasına imkan veriyordu. Hou Yi onunla aynı ismi taşıyan sponsorundan aldığı en büyük nimetti bu.

 

Göksel Kral Cao Dai yelpazesi ile yüzünü gizledi ve bir süre sonra diğerlerine seslendi.

 

“Zamanı yavaştan geliyor. Sadece on beş saniye içerisinde Kılıç Kralı Yohei ortaya çıkacak ve ittifakı yok edeceğiz.”

 

---

 

Tüm krallar birliklerinin başına geçtiğinde iki tarafta bir okyanus dalgası gibi birbirine yaklaşmaya devam etti.

 

İttifak tarafı iki tarafın çarpışmasına saniyeler kala kılıçlarını çekti ve yavaşça hızlanmaya başladı. O anda oklar gökyüzünden düşmeye başladı.

 

Voosh!

 

Havayı yararak ilerleyen oklar güçsüz ve orantısız atılmıştı ama geniş bir alana yayılan ittifak kuvvetlerinin arka saflarını vurmayı başarmıştı.

 

Oklar arka saflardaki gençlerin birkaçını öldürdü ve birkaçını da ağır yaraladı. Ama okların sadece birkaçı sağlam sayılabilirdi. Elli metreden dahi kaçırdıkları düşünülürse karşı taraf acemi bile sayılmıyordu.

 

Beatrice ve Lancelot birliklerini alarak ileri çıktılar ve Ejder Kralı’nın ordusu ile savaş alanının ortasında birbirine girdiler. Kılıçların çarpıştığı anda savaş naraları çevredeki yankılandı. Kanlar havaya uçtu ve birkaç kişi yere yıkıldı.

Propaganda Kralı Joseph ordudan kendi bölüğüyle ayrıldı ve geniş bir açıyla sağ kanattan Çinlilerin en zayıf noktası olan sol kanada daldı. Burayı Öküz Kral isimli bir Çinli tutuyordu. Joseph’in ani manevrası onu şaşırtmıştı.

 

“Öldürün!”

 

Sadece iki bin adam vardı ama savaş çok kanlıydı. Kılıçlar kimi zaman dostlarını kimi zaman düşmanları kesti. İki ordu kapıştıktan hemen sonra Yir Bayırları’ndan bir ses yükseldi.

 

“Haaa!”

 

“Saldırın!”

 

“Avrupalı dostlarımıza yardım edin!”

 

Parlak gözlere sahip bir kral arkasındaki yüzü aşkın savaşçı ile birlikte bayırdan aşağıya koşmaya başladı.

 

Bayır dikti ve oradan gelenler dikkatli olmak zorundaydı. Şu anda gelenler gibi koşanlar çok geçmeden takılıp düşer ve çığ etkisiyle kendi kendilerini öldürürlerdi. Ayrıca bayı elli metreden yüksekti, oradan aşağıya inmek bir süre alacaktı.

 

Çinlilerin bayıra tırmanmayıp Avrupalılarla aşağıda karşılaşmak istemesinin asıl nedeni buydu. Kırk derecelik bir bayırda tırmanmak zaman ve emek isteyecekti. Ayrıca bin kişilik bir orduyu yukarı çıkarmak kolay değildi ve sorunlarla birlikte tüm birliğin çıkması en azından on dakika alırdı.

 

Bu sürede Avrupalılar saldırırsa ölüm fermanlarını imzalarlardı.

 

Ama şimdi bir deli bayırdan aşağıya depar atarak iniyordu ve arkasında onun gibi deli yüz yirmi kişi vardı. Hepsi kılıçlı ve metal plaka zırhlıydılar. Ekipmanlarının kalitesi aşağıda savaşan birkaç birlikten daha iyiydi.

 

Bayırdan inen insanları gören Çinliler bir şeylerin yanlış gittiğini hissetmişti. Özellikle ordunun beyni olarak görülen Göksel Kral Cao Dai’nin yüzü hızla solmuştu. Avrupalıların arkasındaki Kurak Bataklığa baktıktan sonra gözleri kan çanağına döndü.

 

Boom!

 

Çın, çın!

 

Bayırdan inenler Çinlileri arkadan vurunca Çinlilerin arka saflarla olan iletişimi koptu. Aynı esnada sol kanadı bastıran Joseph ile birlikte Çinlilerin kaçacak pek bir yeri kalmamıştı. Yapabilecekleri tek şey Kurak Bataklığın hemen solunda kalan Yir Ormanı’na çekilmekti.

 

Aksi takdirde ordunun çöküşü çok hızlı olacaktı.

 

Cao Dai’nin beyni son hız çalıştı. Düşüncelerle boğuşurken ona saldıran bir İngiliz’i yelpazesi ile öldürdü ve sağ kanadı tutan Ölü Kral Tancredi’ye baktı. O esnada Tancredi de kafasını kaldırdı ve Göksel Kral ile göz göze geldi.

 

Sanki önceden anlaşmışlarcasına Tancredi birliğini sağ kanattan geriye doğru çekti ve ön safları anında terk etti. Geri çekilmesi Avrupa ittifakının sol kanadının adeta savunmasız kalmasına neden oldu.  

 

Göksel Kral ve Ölü Kral garip bir ahenkle harekete geçti. Normalde Göksel Kral’ı tutması gereken Tancredi birden geri çekilerek sol kanadın saldırıya açık olmasına neden oldu. Göksel Kral oraya saldırdığında ise geri çekilen Tancredi birden yön değiştirip Avrupalı askerlerin kaçmasını engelledi.

 

Sadece birkaç saniye içerisinde Çinliler toparlandı.

 







Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44527 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr