Bölüm 49: Kralların Çatışması (5)

avatar
457 4

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 49: Kralların Çatışması (5)


 

İki kafa yerde yuvarlanırken izleyenlerin kanı donmuştu. Zeki ve güçlü olarak gördükleri kralları sadece bir saldırı da öldürülmüştü. Bunu nasıl kabul edebilirlerdi ki? İlk hareketleri bağırarak Kayra’ya saldırmak olmuştu.

 

Kayra üzerine gelen insanlara bakıp kılıcına dokundu. İki yüz kişiye karşı savaşmak istiyordu. Ama hemen elini kılıcından çekip kaçmaya başladı. On kişiye karşı savaşmak bile onun için çok zorken iki yüz kişi imkansızdı.

 

Sonsuz dayanıklılığına güvense de bunu deneyecek kadar aptal yüreği yoktu onda. O yüzden şimdiki hamlesi kaçmaktı.

 

Yıldır Çekirdeği konsepti ile oluşturulmuş Mana Kalbi bir kalp gibi attı ve mana dalgaları anında vücudunu dolaştı. Hızı saatte 84 kilometreyi aşmıştı. Her ne kadar vücudundaki mananın tamamını kullanarak bu hıza oluşsa da dünyanın en hızlı insanı sayılan Usain Bolt’tan iki kat hızlıydı.

 

Üstelik vücudu üzerindeki güç inanılmazdı. Büyülü Mavi Gözler ile birlikte anında karar verip uygulayabiliyor, yapması ile yapmaması gerekenleri milisaniyeler içinde kararlaştırabiliyordu. Onun en büyük gücü kesinlikle buydu.

 

Kayra tekrardan durduğunda kendisine karşı koyamayacak bir Japon gencini sırtladı. İnsanların şaşkın bakışları altında genci aldı ve götürdü.

 

“Nereye gitti lan?”

 

Kayra bataklığa girdiği andan itibaren panikle onu aramaya başladılar.

 

---

 

“Başım ağrıyor.”

 

Kader Kraliçesi olarak da bilinen Kardelen önündeki manzaraya bakarken kaşlarını çattı.

 

Hayatı boyunca karşısına çıkan her zorluğu aşmış ve kendini olabildiğince güçlendirmişti. Bunun için yapmadığı şey yoktu. Sırf kendi kaderini kontrol edebilmek için kaderinin iplerini başkasına vermişti.

 

Yıldız Diyarı engeller ve ondan daha güçlü insanlarla doluydu.

 

“Yapabileceğim tek şey elimden geleni yapmak. Eğer hâlâ onu yenemiyorsam o kişinin benim için verdiği emeklerin karşılığını veremedim demektir. İşte o zaman, yaşamanın bir anlamı kalmıyor.”

 

Bir tepenin üzerinden ifadesizce altında savaşan kişilere bakıyordu. Beyaz gözleri zamanın çok ötesini görüyormuş gibi garip bir ışıkla parlıyor, ona uhrevi bir aura katıyordu. Hareketlerinde yaşına uygun olmayan bir olgunluk vardı.

 

Beyaz takımının iç cebinden antik bir köstekli saat çıkardı. Roman harfleriyle birden on ikiye kadar sıralanmıştı. Akrep ile yelkovan hareket etmiyordu. Antik olduğunu belli eden eskitmeler gümüş iskeletinin her yerindeydi.

 

Bu saatin öyle ahım bir kullanım amacı yoktu.

 

Ona özel bir göz ve kahin yetenekleri veriyordu sadece. Bunun dışında savaşta bir sopadan daha işe yaramazdı.

 

Kader Gözü, Karma Gözü, Talih Gözü…

 

Gözü pek çok isimle anılsa da onun için en uygun olanı Kader Gözü idi.

 

Bir insanın ya da her hangi bir insanın kaderini görebiliyordu. Kırmızı, siyah, mavi, turuncu, beyaz, yeşil ve altın.

 

Kırmızı hedefinin oldukça kötü bir talihe sahip olduğunu gösteriyordu. Turuncu biraz daha iyi olduğunu gösterirken mavi ve turuncu bu kişinin ortalamadan daha büyük bir kadere sahip olduğunu gösteriyordu.

 

Yeşil renge nail olabilen insan sayısı rahatlıkla sayılabilirdi. Buradakilerin çoğu mavi renkten öteye gidemezdi.

 

Bu dört renk dışında siyah ve beyaz renklerde vardı. Bu renkler kişinin ‘karmasını’ yani doğadan alacağı karşılığı gösteriyordu. Saf beyaz kişiler hayatında iyi şeyler yapmış yüksek talihli kişilerdi. Saf siyahlar ise bir insanın yapmaması gereken kötülükleri yapmış yüksek talihli kişilerdi.

 

Kaderin gözünde iyi ya da kötü yoktu. Onun için sadece talih vardı. Ve talihi de kişinin karması belirliyordu.

 

Kader Kraliçesi olarak birinin talihini görebiliyordu. Talih ne kadar yüksek olursa o kişinin doğa tarafından kutsanması ve potansiyel sahibi olması o kadar olasıydı.

 

Ama tüm bu renkler arasında sadece bir renk vardı ki hepsinden daha değerliydi.

 

Şans tarafından kutsanmış Kaderin Seçilmişleri; altın.

 

Kardelen hayatı boyunca sadece iki kişi de bunu görebilmişti. Bu kişileri diğerlerinden ayıran zihinsel yapıları, prensipleri, ahlak anlayışları ve güçleri vardı.

 

Altın-beyaz, altın-siyah.

 

İyi Kaderin Seçilmişi ve Kötü Kaderin Seçilmişi.

 

Siyah ve beyaz gibi farklıydılar. Bu yüzden her zaman savaşacaklardı ve siyah en sonunda beyazı kirletecekti.

 

“En azından öyle olması gerekirdi.”

 

Kardelen gözlerini arkasında toplanan takım arkadaşların baktı.

 

Bulunması zor yeşil renk kafalarının üzerinde dört yapraklı yonca simgesiyle parlıyorlardı. Etraflarında onları diğerlerinden ayıran beyaz bir ışıltı vardı.

 

“Unni!”

 

Ondan sadece bir yaş küçük kız yüzünde büyük bir gülümsemeyle ona el salladı ve ona doğru koştu. Oldukça sevimli bir görünüşü vardı. Parlak kahverengi gözleri ve ipek gibi dalgalanan yumuşak saçları. Kafasında bir cadı şapkası ve elinde de bir asa vardı.

 

Bu savaş alanının felaketi olarak sayılan Kara Büyücü idi.

 

“Han Byul, geldin mi?”

 

Onu bir savaş kralı yok etmesi için göndermişti.

 

“Unni! Unni!”

 

Kara Büyücü, Kardelen’e sarıldı ve kafasını göğsüne gömdü. Yıldız Diyarı’na ilk geldiğinde hiçbir şey yapamamış ve kötü niyetli kişilerin eline düşmüştü. Tam her şeyin sonlandığını düşünürken sabahın doğan güneşi gibi Kardelen gelmiş ve onun içine umut tohumları ekmişti.

 

O günden bugüne beraberlerdi.

 

Abla kardeşten farksızlardı.

 

Kardelen gülümseyerek kızın başını okşadı ve tepenin altında bitmek üzere olan savaşa baktı. Kaderleri çok kötü olduğu için orada kimse hayatta kalamayacak olması çok kötüydü.

 

“Hazırlanın. Birazdan kralları öldürmek için ineceğiz.”

 

İnsanlığın felaketi olma ihtimaline sahip olan kötü karmaya sahip kişileri öldürmeliydi. Üçüncü sıradaki Kader Saati’ni elde eden kişi olarak en azından bunu yapmalıydı.

 

“Anlaşıldı!”

 

---

 

On üç kişiden oluşan bir takım Dört Mevsim Ovası’ndan Yaz Ovası’na adım attı.

 

“Şeytan Kral, Bora’yı öldüreceğiz. Şeytan Kral, Yeraltı Şeytanı’ndan farklı olarak bir kötülük tanrısının havarisi değil. Aslında havari bile olup olmadığı belli değil. Sadece ağır kılıcına ve yakın dövüş yeteneklerine dikkat etmeliyiz.”

 

“Anlaşıldı.”

 

Grup sessizce Yaz Ovası’nda ilerledi ve kurak topraklarda yürüdü. En sonunda Kış Ovası’nın yakınlardaki bir bölge de kamp kurmuş bir gruba rastladılar. Grup yetmişi aşkın kişiden oluşuyordu. Aralarından sadece bir kişi dikkat çekiyordu ki ona baktıkları anda o da kafasını onlara doğru çevirdi.

 

Biraz önce konuşan kişiye baktığında kaşları havaya kalktı ve hemen yanında duran ağır kılıca davrandı.

 

O esnada bir ıslık sesi duyuldu.

 

Maskeli kişilerin arasında bir okçu gökyüzüne bir ok gönderdi. Ok ıslık çalarak dalışa geçti. Bir meteor gibiydi.

 

 Ok biraz önce baktıkları kişinin kılıcına çarptı ve sendelemesine neden oldu. Bu sırada maskeli kişiler kamp alanına daldı ve önlerine gelen herkesi öldürmeye başladılar.

 

Maskelilerin lideri eğri kılıcını kınından çekti ve Şeytan Kral olarak da anılan Bora isimli gence doğru yürüdü. Bora ona sakince bakarken birden ağır kılıcını çevirdi ve tozu dumana katan bir saldırı gönderdi.

 

Maskeli lider bunu bekliyormuş gibi sadece birkaç adım atarak geriye kaçındı ama orada durmayıp hemen geriye doğru eğildi.

 

Voosh!

 

Kıl payıyla üzerinden geçen ağır kılıç havayı yardı.

 

“Sen Aydın Rüya olmalısın.”

 

Bora ağır kılıcını omzuna koydu ve gülerek maskeli liderin üzerine koşmaya başladı. Maskeli lidere yaklaştığındaysa zıpladı ve kılıcıyla kesti.

 

Boom!

 

Ağır kılıç boşluğa çarptı ve tozların kalkmasına neden oldu. Aydın Rüya kılıcını Şeytan Kral’ın arkasından savurdu. Şeytan Kral kılıcının sapıyla saldırıyı engelledi ve tekme savurdu.

 

Tekme Aydın Rüya’ya temas etmedi ama Aydın Rüya’nın tekmesi Şeytan Kral’ın çenesine inerek metrelerce sendelemesine neden oldu.

 

Şeytan Kral birkaç saniye kendisine gelemedi. Bir tekme değil de sanki balyoz inmişti yüzüne. Başı dönmeye başlamıştı.

 

Aydın Rüya bunun önemli bir fırsat olduğunu bildiği için Şeytan Kral’ın kellesini almak için saldırdı. Ama arada hâlâ önemli bir güç farkı vardı. Şeytan Kral, şanslı bir tesadüfle karşılaşıp bir Vücut Tavlama Tekniği elde etmişti.

 

Fiziksel gücü vücut geliştirmecilerden bile fazlaydı.

 

Buna doğuştan gelen yeteneği Ağır Kılıç Hamlesi’de eklenince elinde ağır kılıç varken yenilmezdi. Onun için ağır kılıçlar normal kılıçlardan bile daha esnek ve keskindi. Diğerleri için sorun olan ağırlık onun için bir avantajdı.

 

“Şimdi neden senin kesinlikle ölmen gerektiğini anlıyorum.”

 

“Öyle deme ama, beni utandırıyorsun.”

 

“Ölümün utançtan olacak desene o zaman.”

 

“Hahaha! İple çekiyorum.”

 

Aydın Rüya ve Şeytan Kral saniyeler içinde pek çok hamle takasına girdiler. Şeytan Kral kesinlikle krallar arasında üst sıralarda yer alacak kudrete sahipti. Aydın Rüya onun Savaşçı Kral Alexander ile aynı seviyede olduğunu hissediyordu.

 

Şeytan Kral’ın hangi milletten olduğunu bilmiyordu ama o kişiden aldığı emirler Şeytan Kral’ın öldürülmesi gerektiğini söylüyordu. Yoksa ileride insanlığa büyük zararları dokunacak birine dönüşecekti.

 

Aydın Rüya’nın kılıcı Şeytan Kral’ın vücudunda pek çok yara açtı. Yaralar çoğunlukla kalbinin çevresinde bulunuyordu. Yaralar küçük değildi ve saniyeler içerisinde Şeytan Kral’ın vücudundaki gücün azalmasına neden oldu.

 

Şeytan Kral da bunu fark etmiş olacak ki daha da pervasızlaştı. Hamleleri birbirini ardını takip etti ve bir fırtına gibi kılıç hamleleri Aydın Rüya’nın köşeye sıkışmasına neden oldu.

 

Öyle ki bir yerden sonra vücudunda mana dolaştıran Aydın Rüya dahi hamleleri karşılamaya cüret edemedi.

 

Vovovovovo!

 

Her dönüşünde kılıcın kuvveti artıyordu.

 

Geçilmez bir saldırı kalkanı oluşturmuştu.

 

Aydın Rüya’nın vücudu kesiklerle doldu. Saldırılardan kaçınsa da bazen kılıcın ucu ona dokunuyor ve dokunduğu yeri anında yırtıyordu.

 

“Oldukça güçlü olduğunu kabul ediyorum.”

 

Birden Aydın Rüya geri çekildi ve Şeytan Kral’ın saldırı menzilinin dışına çıktı.

 

“Ama şunu bil ki…”

 

Şeytan Kral’ın oluşturduğu güvenli alan arkasından gelen bir kız tarafından anında aşıldı. Kılıç saldırıları garip bir şekilde onun vücudunun içinden geçip gitti. İşte o anda kızın kılıcı Şeytan Kral’ın omzuna saplandı.

 

Kılıç yarısına kadar içeri girdi.

 

Şeytan Kral’ın gücü vücudunu terk etti.

 

Kılıç neredeyse kalbini delecekti.

 

“LANET OLSUN!”

 

Öfkeyle arkasındaki kızı yumrukladı ve kılıcı omzundan çıkardı. Acıya rağmen dişlerini sıktı ve fışkıran kanı umursamadan Aydın Rüya’ya saldırdı.

 

“Sen tek başınasın ama benim yoldaşlarım yanımda.”

 

Saldırılarının hiçbirisi Aydın Rüya’ya temas etmedi. Omzundaki yara kılıcın hızı ve kuvvetini yüksek oranda düşürmüştü. Üstelik akan her kan Şeytan Kral’ın daha da güçsüzleşmesine neden oluyordu.

 

Bir sürenin ardından Şeytan Kral’ın hareketleri durağanlaştı. Önünde Aydın Rüya, arkasında maskeli bir kız süregelen tacizlerle vücudundaki gücü bitirmişlerdi.

 

Artık ağır kılıcı kaldıracak gücü bulamıyordu.

 

Güçsüzce ağır kılıcını bıraktı ve Aydın Rüya’ya soğuk gözlerle baktı.

 

“Bir şey sorabilir miyim?”

 

“Evet.”

 

“Neden beni öldürmek istediğinizi anlayamadım. Yanlış hatırlamıyorsam Rona ya da size herhangi bir zararım dokunmadı.”

 

“Bilmiyorum.”

 

Şeytan Kral acıyla gülümsedi. Omzundaki yara daha da genişlemişti, tehlikeli oranlarda kan kaybetmiş ve çok sayıda kritik yara almıştı.

 

“Bilmiyorum, huh. Anlıyorum. Sırf yapabildiğiniz için mi beni öldüreceksiniz?”

 

“Şeytan unvanını almak için yaptığın kötülükler pek çok aileyi yıktı. Bora, kim olduğunu ya da amacını umursamıyorum. Hatta öldürdüğün kişileri de o kadar umursadığım söylenemez. Ama Rona senin ölmen gerektiğini yoksa ileride çok sıkıntı çıkaracağını söyledi. Bu yüzden öleceksin.”

 

“Yaşadığımız dünya yanılgıyla dolu Aydın Rüya. Kazandığını sanarken aslında kaybetmişsindir. Zarar verdiğini sanarken aslında yarar sağlamışsındır. Ne demek istediğimi Öngörü yeteneğinle fark edebilir misin?”

 

Aydın Rüya bu sözleri duyduğu anda ürperdi ve kılıcıyla birlikte ileri atıldı.

 

“SABAH RÜZGARI HEMEN ÖLDÜR ONU!”

 

Aynı anda diğer taraftaki kadında kılıcıyla ileri atıldı.

 

Hızı Aydın Rüya’nınkinden bile fazlaydı.

 

Şeytan Kral onların gelişini görürken gülümsemişti. Vücudu patlamak üzere olan bir balon gibi genişledi ve vücudunda çok sayıda tepecik belirdi.

 

“Şeytan Kral’ın Otoritesi: Kan Ayini!”

 

Maskeli figürlerle savaşan askerler aniden durdu ve kılıçları istemsizce göğüslerine saplandı. Kan patlak verdi ve dünya kızıla boyandı. Devasa miktarda yaşam gücü Şeytan Kral’ın vücudunu besledi.  

 

Şeytan Kral bir balon gibi patlayarak etrafa kan ve kemik saçtı.

 

“Siktir!”

 

Aydın Rüya küfür ederek kanın ve kemiğin merkezine gitti.

 

Şeytan Kral onlarca yaşamı feda edip kaçmıştı.

 

Tekrardan başarısız olmuştu.


 






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44530 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr