Bölüm 48: Kralların Çatışması (4)

avatar
456 5

Kötü Adamın Hayatta Kalma Rehberi - Bölüm 48: Kralların Çatışması (4)


 

“O kişi de kimdi?”

 

Cao Dai’nin yanına zarif bir genç efendi geldi.

 

O da Cao Dai gibi Danny’nin delilikle dolu hareketlerinden korkmuştu. Bir an sonra onlara saldırıp saldırmayacağı bilinmeyen birinin yanlarında olması onları germişti. Kaldı ki yaptığı son hareket ve kan dondurucu manzaraya karşı gülümsemesi onların zihnine kazınmıştı.

 

“Bu konuda konuşmak istemiyorum.”

 

Cao Dai kusmamak için kendini zor tuttu ve yavaşça ayağa kalktı. Etraftaki insanlar ona bakıyordu. Ama onun haklında hâlâ mızraktan bile daha delici olan o bakışlar vardı. İlk defa kendini bu kadar aciz hissettirmişti.

 

“Merak ediyordum.”

 

Cao Dai ona baktı ve iç çekti.

 

“Kılıç Piri’ni bilir misin?”

 

“Evet.”

 

Genç kafasını salladı. Başka bir ırktan olsa da Kılıç Piri Miyamoto Musashi’yi tanımayan ve saygı duymayan olabilir miydi ki?

 

“Bir keresinde iki tip gözün varlığından bahsetmişti. Biri yalnızca karşısındakine bakarken, diğeri baktığının içini okur. Birinci tip gözler nadirdir ve gözlemleyebilmek için gergin olmamalıdır; ikinci tip göz ise rakibinin aklını okuyabilmek için güçlü ve delici olmalıdır. Sadece bir bakış… Düşüncelerimi ve fikirlerimi gizlemek için yaptığım o kadar pratiği yok saydı. Aklımı, düşüncelerimi, kişiliği ve yapacağım hamleleri anlaması için tek bir bakış yeterliydi.”

 

Cao Dai bu histen öyle çok korkmuştu ki çaresiz hissetmişti. Korkusunun kaynağı da buydu. Yapacağı hamleler ne kadar karmaşık olursa olsun, ne kadar plan yaparsa yapsın sadece bir bakış her şeyi boşa çıkaracaktı.

 

Çaresizliğinin kaynağı buydu.

 

“Düşünceler…”

 

Genç kanlı savaş alanına ve kusan yoldaşlarına baktı.

 

“Zeki yaşam formlarının en büyük zayıf noktasıdır belki de.”  

 

----

 

Onun hakkındaki düşüncelerden habersiz olan Danny, Kurak Bataklığın derinliklerine kadar dikkat çekmeden ilerledi. Bataklığın derinliklerinde diz boyunu aşan İris çiçeklerinin yanında durdu.

 

Bataklığı renklendiren İris çiçeğinin altını tırnaklarıyla kazıdı ve siyah bir kılıcı oradan çıkardı. Belindeki kılıç kemerine astı ve açtığı deliği geri kapattı.

 

“İnsanların çaresizliğini görmek güzel hissettiriyor.”

 

Danny’in elini yüzüne atıp yüzünü söktü.

 

İnsanın baktıkça ürpermesine neden olan kasvetli yüz hatları ve delici bakışları ortaya çıktı. Her zaman kafasının üzerinde kara bulutların toplandığı Kayra’nın yüzüydü bu.

 

Danny’nin Mihael’in birliğinin en arkasında yürüdüğünü görünce sessizce bataklığa çekmiş ve işkence ederek onun hakkında bilgiler edinmişti. Ardından onun kılığına girerek kampa sızmıştı. Yaban domuzları ile dikkatleri başka yöne çekerek kaybolmasına uygun bir sebep bulmuştu.

 

Onları güzelce beslediği için insanlar onu sorgulamak yerine minnettar olmuştu. İlk aşama olan şüpheleri kırma başarıyla tamamlandıktan sonra kamptaki güvenini artırma kısmına gelinmişti.

 

Uzun süre dışarıda yaşadığı için et pişirmekte ve kamp kurmakta deneyimliydi. O kadar iyi olmasa da acemiler arasında elmas kadar nadirdi. Kampa yardım edip yemekleri yapmak, sabaha kadar onlara güzel zaman geçirmelerini sağlayacak sohbetler açmak, gözcülere yararlı olan çaylar götürmesi…

 

Bunların hepsi onların gardlarını indirmeleri için yapılmıştı.

 

Beklemediği tek şey Göksel Kral’ın ve Aslan Kral’ın saldır-savun göreviydi ama planlarında pek bir değişiklik olmamıştı. Eğer savaşmasalardı da Mihael’i öldürecekti. Sadece biraz daha efor sarf etmesi gerekmişti o kadar.

 

“Şimdi kimi öldürsem acaba?”

 

Şu anki gücüyle ona karşı koyabilecek kimse yoktu.

 

“Hm…”

 

Kan Kraliçesi yazısı ilgisini çekse de Hain Kral unvanı da hoşuna gitmişti. Ah, Şeytan Kral da vardı. Hepsi Günahkâr Kral’dan çok daha havalı gözüküyorlardı.

 

“Ölümle karşılaşmak beni değiştiriyor mu?”

 

Önceden karakteri çok daha oturaklıydı. Sadece bir ay önce neredeyse hiç gülmez ve her şeyi gri görürdü.

 

“Sanırım onunla karşılaşmak her şeyin o kadar da anlamsız olmadığını gösterdi. Artık hayatımın bir değeri var.”

 

Belki de sadece kendisi için yaşaması yanlıştı.

 

“Anlıyorum.”

 

Bundan sonra kendisi için öldürmeyecekti.

 

Kralların listesine baktı ve sıradaki hedefi için üç kral belirledi. Ardından maskesini taktı ve Sessizlik Yemini’ni aktifleştirerek yol aldı. Vücuduna mana aktardığı için hızı önceki ile karşılaştırılamayacak seviyedeydi.

 

Güneş çoktan doğmuş ve ihtişamını sergilemeye başlamıştı. Kurak Bataklığın doğu kısımlarında bir ağacın üzerine geldiğinde durup yön değiştirdi. Göğe yükselen dumanları görünce bu karara varmıştı elbette.

 

“Ceset mi yakıyorlar?”

 

Bir ağacın dalına kondu ve Büyülü Mavi Gözleri kullanarak yakılmış büyük ateşe baktı. Ateş bir tepeyi kaplamıştı ama bu tepenin ne olduğunu bilmek mümkün değildi. Ama biraz inceledikten sonra Kayra onun bir ceset tepesi olduğunu anlamıştı.

 

“Hedefi buldum sanırım.”

 

Yerini değiştirmeden önce ateşe odun atan bazı insanlar gördü. Küçük, sıska ve cani görünümlü kişilerdi. Zırhları deriydi ve yalnızca göğüs kısmında bakır bir plaka barındırıyorlardı. Durumlarının Aslan Kral ve Göksel Kral’dan iyi olduğunu buradan anlayabiliyordu.

 

Zaman akıp gitti ve Kayra bir saat boyunca ifadesizce onları izledi. Ateş hiç duraklamadan içindekiler kül olana kadar devam etti.

 

“Bitiriyorlar.”

 

Japon olduğunu varsaydığı kişiler bir şeyler konuştuktan sonra nispeten uzun olanı Kayra’ya doğru gelmeye başladı. Pantolonunun fermuarını çözdü ve ondan çokta uzakta olmayan bir ağacın altına kusturdu.

 

Kayra o anda harekete geçti ve adamın ağzını kapatıp ağacın tepesine çekti.

 

“Selam güzellik.”

 

Ondan sadece biraz daha kısa bir Japon’du.  

 

“Bu yaşta bu kadar acımasız olmak kalbe zararlı, bilmiyor musun yoksa?”

 

Gencin gözlerini korku kapladı. Çırpınmaya çalıştı ama Kayra onu çoktan bulunduğu konumdan daha uzaklara taşımıştı.  

 

 Genci yere attı ve sorgulamaya başladı.

 

“Adın?”

 

“Sen de kimsin?”

 

“Yanlış cevap.”

 

Kayra bir hamleyle gencin parmaklarından birisini kopardı. Gencin gözleri birden kan çanağına döndü ve akan her kanda daha da fazla bağırmaya başladı. Kayra ifadesizce onu izledi ve ayağıyla kesilmiş parmağına bastırdı.

 

“Her yanlış cevap bir parmak. Verdiğin doğru cevaplar hayatta kalma ihtimalini artıracak. Ayrıca yardım istemeyi ya da kaçmayı düşünmemeni tavsiye ederim. Çünkü burada yaşayıp yaşamamana karar verecek tek kişi benim, kapiş?”

 

Genç ağlarken parmağını tutup kafa salladı.

 

“Kıyafetlerini de çıkar.”

 

---

 

Japon gencin kıyafetlerini giydikten sonra Kayra onu bir kılıç darbesiyle öldürüp vücudundaki Ak Özü sömürerek Büyü Gücü’nü ve dayanıklılığını yeniledi. Kurumuş kayısıya dönen genci de bir tekmeyle bataklığın derinliklerine gönderdikten sonra tekrardan harekete geçti.

 

Bu sefer önceki gibi gizli hareket etme ya da plan yapmasına gerek yoktu. Şu anda Veba Kraliçesi ile Hain Kral anlaşma masasına oturmuştu. Anlaşmanın dışarıdaki ateşle olan bağlantısı vardı.

 

Veba Kraliçesi bir kral ile savaşırken Hain Kral aniden ortaya çıkıp Veba Kraliçesi’ni zor durumdan kurtarmıştı.

 

Veba Kraliçesi’nin otoritesi ise bir kişiye salgın bir hastalık yerleştirmesini sağlıyordu. Hastalığı istediği gibi kontrol edebiliyor ya da yok edebiliyordu.

 

Kayra onun Gozu-Tenno ya da özel bir sponsora sahip olduğunu düşündü.

 

“Hain Kral, büyük ihtimalle Veba Kraliçesi’nin hastalıklarını düşmanları üzerinde kullanmayı planlıyor.”

 

Kayra, Bukalemun Maskesi’ni takınca Yoshimoto isimli gencin kılığına büründü. Boyu kısaldı ve kemikleri inceldi. Sesinden kokusuna kadar her şeyi değişmişti.

 

Bir zıplamayla ağaç dallarına bastı ve yaprakların arasında kayboldu. Yolun yarısında indi ve yerden ilerledi.

 

“Yoshimoto-san, işin uzun sürdü.”

 

Tanaka isimli bir genç gülümseyerek ona yaklaştı. Üzerindeki kan kokusunu üç metre öteden alabiliyordu.

 

“Kusura bakma, uzun süredir tutuyordum.”

 

“Hahaha! Sorun değil, hadi gidelim. Mirai-sama bizi bekliyor. Biraz sonra harekete geçeceğiz. Geç kalırsak azar işitebiliriz.”

 

“Kusuruma bakma tekrardan Tanaka-san.”

 

“Önemli değil dedim ya!”

 

Tanaka ile birlikte kampa girdi ve yakılan ateşin etrafında toplanmış iki yüz kadar kişinin arasına karıştı. Siyah kıyafetler giyen minyon bir kız elinde asası ile duruyor ve moral verici bir konuşma yapıyordu.

 

Konuşması Kayra’nın ilgisini çekmediği için dikkatini arkasındaki Koreli gence verdi. Gencin bir tilki gibi gözleri, geniş bir alnı vardı. Hayatında gördüğü en ortalama insandı sanki. Kayra nedense ondan hoşlanmadı.

 

‘İnsanlarda beni görünce böyle hissediyor demek ki?’

 

 

“Ah, Mirai-sama önemli haberlerim var!”

 

Kayra birden elini kaldırdı ve Mirai’ye doğru yürüdü.

 

Mirai’nin yüzü ekşidi. Birinin sözünü kesmesi hoşuna gitmemişti.

 

“Önemli bir şey yoksa…”

 

“Gerçekten önemli.”

 

Mirai, Yu Il-Han’a baktı.

 

Ondan onay bekliyordu.

 

Yu Il-Han kafasını sallayarak onay verdi. Boncuk gözleri Kayra’ya bakarken kısılmıştı. Belli ki o da merak ediyordu.  

 

Yu Il-Han, Hain Kral olarak pek çok kişiyi sırtından vurmuş ve ölümcül hasarlar vermişti. Yalanın vücut bulmuş hali olduğundan onu kandırmak mümkün değildi.

 

Mirai de bunu bildiği için Kayra’nın devam etmesine izin verdi. Gözlerinde kibirli bir bakış vardı. Kayra ilk defa bir insandan iğrendiğini hissetti.

 

Kayra onlara yaklaştı.

 

Bir…

 

İki…

 

Üç…

 

Dört…

 

Beşinci adımdan çoktan burnunun dibine girmişti. Hafifçe eğildi ve göğsüne kadar gelen Mirai’nin kulağına bir şey fısıldadı.

 

“Ben Günahkâr Kral’ım.”

 

Mirai büyümüş gözlerle Kayra’ya baktı ama bunu yaptığı gibi iki kılıç hem onun hem de yanındaki Yu Il-Han’ın kafasını gövdesinden ayırdı.

 

O kadar kolay olmuştu ki Kayra bile şaşırmıştı.

 

“Dünya enayi dolu.”

 

Dehşetle ona bakan Koreli ve Japonlara arkadaşlarını selamladı.

 

Çoktan ona doğru akın etmeye başlamışlardı.

 

---






Giriş Yap

Site İstatistikleri

  • 44515 Üye Sayısı
  • 398 Seri Sayısı
  • 44158 Bölüm Sayısı


creator
manga tr